İşler ve Diğer İşler
Posted: 25 May 2024, 02:13
Aylardır beklediğim gün sonunda gelip çatmıştı. O gün barı tamamen Hazel’a bırakmış ve sabahın erken saatlerinde çıkmıştım. Bu barı açtığımdan beri aklımdaydı, Martinez’in yanık motorunu bir dekor olarak içeriye koymak istiyordum. Onun bende çok önemli ve değerli bir yanı vardı, onu bu şekilde yaşatıyor olabileceğim düşüncesi beni heyecanlandırıyordu. Bu yüzden, biraz daha temizlenmesi için ustaların eline bırakmıştım. Ustalar gerçekten işinin ehli adamlardı, motorun yanık halini koruyarak temizlik yapmışlar, birkaç parçasını hafifçe temizledikten sonra yerine takmışlardı. Aslında bana gelen ilk teklif, motoru tamamen baştan revize edebilecekleri yönündeydi ancak bunu istemiyordum. En son nasıl kalmışsa, o halinde kalmasını istiyordum, yine de biraz temizlenmesi gerekiyordu. Motorun son halini karşımda görmek, anılarımı birer birer canlandırıyordu. Beraber çıktığımız gece gezintileri, elimizde birayla ettiğimiz sohbetler, motorlarımızla çıktığımız her bir iş. Hepsi bir sinemada film izliyormuşum gibi gözümün önünden geçip giderken, ustanın sesiyle kendime geldim.
“Elimizden geleni yaptık V. İstediğin şekilde ancak bu kadar oldu, biliyorsun istediğin zaman baştan revize edebiliriz. Yine de dediğin gibi yaptık.”
Bakışlarımı motordan çekip ustaya götürdüm. Samimi bir şekilde gülümsedikten sonra parasını uzattım. “Sıkıntı yok. Bu şekilde olması gerekiyor.” Dedim. Usta parayı aldıktan sonra uzaklaştı, ona ait olmayan derin bir iç çekmeyi duyduğumda kimin geldiğini anında anladım. “Martinez iyi çocuktu V, yazık oldu.” Usta William’ın sesini duymak, beni yine geçmişe götürüyordu. William, o zamanlarda motorlarımızı yapan kişiydi. Tamir için ona gelirdik, para almadığı zamanlar da olmuştu ancak biz yine de ona masraftan çok daha fazlasını öderdik. Onu gördüğümde sarıldım, o da bana sarıldı. Birbirimizden uzaklaştık, nedense üzerine söyleyecek çok fazla bir şeyim yoktu. “Şu Devils. Çok fazla güç kazanmış diyorlar. Ne yapacaksın bu konuda?” Bu konulara girmek, suratımın nötrleşmesine sebebiyet veriyordu. Ne yapacağım belliydi, Devils’i ortadan kaldıracaktım. Ancak stratejik ilerlemek zorundaydım, bir anda onlara baskın atamazdım. Özellikle David denen yavşağı görünce neler yapabileceğimin garantisi yoktu.
“Büyüyeceğim. Bir süre kendi kabuğumda kalacağım, daha da büyüdükten sonra Devils’in fişini çekeceğim.” Dedim. Sinirlenmek üzere olduğumu hissediyordum, derin nefesler alarak kendimi sakin tuttum. William, istemsizce yumruk yaptığım elimi tuttuğunda yumruğumu saldım. “Unuttun mu V? Bizim kanımız ortaktır.” Bizim kanımız ortaktır. King’s Palace’ın sözüydü. Hepimiz, bir işe çıkmadan önce bir ağızdan “Bizim kanımız ortaktır.” Diye bağırırdık. William’ın bir anda bu sözü söylemesinin sebebini biliyordum. King’s Palace üyelerinin her birinin bir yerlerden beni izlediğini ve bu sözü haykırdığını hatırlatıyordu. “Bizim kanımız ortaktır.” Diye mırıldandım hafifçe. William’ın yüzü çatıldı tabi, koluma bir tokat attıktan sonra “Bağırsana lan.” Diye söylendi. O an için, sanki gerçekten o anı yaşıyormuşum gib hissettim. “BİZİM KANIMIZ ORTAKTIR.” Diye bağırdım sağ yumruğumu havaya kaldırıp. Ancak bir anda kendimi tutamadığım için, etrafın hafif bir şekilde sallanmasına sebebiyet verdim. “Senin amına koyayım, bağırma tamam.” Dedi William gülerek. Ben de onun tepkisine karşı güldüm, bir anda etrafı sallayacağımı tahmin etmemiştim.
“Neyse, nasıl götüreceksin bu motoru?” diye sordu. Nasıl götüreceğim konusunu biliyordum, iki elimle motoru kaldırdıktan sonra rahat bir şekilde yürümeye başladım. “Benim bar yakında, böyle götürürüm.” Dedim. Tabi değişik bir tepkiyle karşılaştım, William ben giderken arkamdan “Amına koyduğumun ayısı.” Diyerek söylendi. Sadece gülümseyerek karşılık verdim ve ilerlemeye başladım. Onun ağzının bozuk olduğunu biliyordum, bu yüzden ciddiye almıyordum onu. Hep böyle birisi olmuştu, onu sokakların yetiştirdiğini söylüyordu. Belki de gerçekten bu yüzden ağzı bozuktu, önüne gelen her şeye küfür edebilecek potansiyeldeydi. Biz de onu böyle sevmiştik zaten. Martinez’le taklidini bile yapardık sürekli.
Bara geldiğimde, tam da barın köşesinde, herkesin görebileceği bir yer ayarlamıştım motor için. Onu kaldırıp oraya koymak zor değildi, ancak ona bakakalmak beklemediğim bir şeydi. Bu barı Martinez’le birlikte açmak isterdim, tek başıma değil. Belki de beraber motorlarımızı buraya dekor olarak koyabilirdik. Barın arkasında kocaman duran Martinez’in portresine baktım, portre tam olarak motoru görebilecek şekilde konumlanmıştı. Belki de gülümseyerek dakikalarca motoru izlemeye dalmıştım. Her bir anı tekrardan yaşıyor gibi hissediyordum. Martinez’in son yolculuğunda ellerimin kelepçeli olmasını hatırlıyorum. Tabutun başında, ellerim kelepçeli ve bir sürü polisle birlikte duruyorken onun hakkında aklıma gelebilecek her şeyi söyleyip, onu onurlandırmaya çalışırken kimseye zarar vermemek için sakin durmaya çalışıyordum. O gün, taşıdığım lanete binlerce kez öfke hissetmiştim belki de. Gönlümden geçtiği gibi ağlayamamış, üzülememiş, herhangi bir duygumu dışa aktaramamıştım. Tek duam, Martinez’in içimden geçen her şeyi duyuyor ve görüyor olmasıydı. Dostumun onları yaşıyor olmasını istedim.
Elime haç takılı olan, Yoru’dan kalmış tesbihimi aldım. İki elimi önümde birleştirdikten sonra, diz çöktüm motorun önünde. Gözlerimi kapayıp ellerimi yüzüme yaklaştırdım. “Martinez. Beni işit. İçimde yaşadığım onca sessiz savaşa tanık ol. Seni canımdan çok sevdim kardeşim, bunu gösteremedim, sen öldüğünde içimde fırtınalar koptu ve yine gösteremedim. Beni affet, içimde yaşadığım her bir duyguya tanık ol. Seni hep çok sevdiğimi bil, huzurla yat.” Dualarım bittiğinde, yerimden kalkıp tesbihimi cebime sıkıştırdım. Birkaç bardak yıkayıp temizleyerek kafamı dağıtmayı planlıyordum. Şimdilik iyi gelebilecek tek şey buydu belki de. Bir de, bunun akşamı vardı. Devils’in kargosuna yapacağım saldırı…
“Elimizden geleni yaptık V. İstediğin şekilde ancak bu kadar oldu, biliyorsun istediğin zaman baştan revize edebiliriz. Yine de dediğin gibi yaptık.”
Bakışlarımı motordan çekip ustaya götürdüm. Samimi bir şekilde gülümsedikten sonra parasını uzattım. “Sıkıntı yok. Bu şekilde olması gerekiyor.” Dedim. Usta parayı aldıktan sonra uzaklaştı, ona ait olmayan derin bir iç çekmeyi duyduğumda kimin geldiğini anında anladım. “Martinez iyi çocuktu V, yazık oldu.” Usta William’ın sesini duymak, beni yine geçmişe götürüyordu. William, o zamanlarda motorlarımızı yapan kişiydi. Tamir için ona gelirdik, para almadığı zamanlar da olmuştu ancak biz yine de ona masraftan çok daha fazlasını öderdik. Onu gördüğümde sarıldım, o da bana sarıldı. Birbirimizden uzaklaştık, nedense üzerine söyleyecek çok fazla bir şeyim yoktu. “Şu Devils. Çok fazla güç kazanmış diyorlar. Ne yapacaksın bu konuda?” Bu konulara girmek, suratımın nötrleşmesine sebebiyet veriyordu. Ne yapacağım belliydi, Devils’i ortadan kaldıracaktım. Ancak stratejik ilerlemek zorundaydım, bir anda onlara baskın atamazdım. Özellikle David denen yavşağı görünce neler yapabileceğimin garantisi yoktu.
“Büyüyeceğim. Bir süre kendi kabuğumda kalacağım, daha da büyüdükten sonra Devils’in fişini çekeceğim.” Dedim. Sinirlenmek üzere olduğumu hissediyordum, derin nefesler alarak kendimi sakin tuttum. William, istemsizce yumruk yaptığım elimi tuttuğunda yumruğumu saldım. “Unuttun mu V? Bizim kanımız ortaktır.” Bizim kanımız ortaktır. King’s Palace’ın sözüydü. Hepimiz, bir işe çıkmadan önce bir ağızdan “Bizim kanımız ortaktır.” Diye bağırırdık. William’ın bir anda bu sözü söylemesinin sebebini biliyordum. King’s Palace üyelerinin her birinin bir yerlerden beni izlediğini ve bu sözü haykırdığını hatırlatıyordu. “Bizim kanımız ortaktır.” Diye mırıldandım hafifçe. William’ın yüzü çatıldı tabi, koluma bir tokat attıktan sonra “Bağırsana lan.” Diye söylendi. O an için, sanki gerçekten o anı yaşıyormuşum gib hissettim. “BİZİM KANIMIZ ORTAKTIR.” Diye bağırdım sağ yumruğumu havaya kaldırıp. Ancak bir anda kendimi tutamadığım için, etrafın hafif bir şekilde sallanmasına sebebiyet verdim. “Senin amına koyayım, bağırma tamam.” Dedi William gülerek. Ben de onun tepkisine karşı güldüm, bir anda etrafı sallayacağımı tahmin etmemiştim.
“Neyse, nasıl götüreceksin bu motoru?” diye sordu. Nasıl götüreceğim konusunu biliyordum, iki elimle motoru kaldırdıktan sonra rahat bir şekilde yürümeye başladım. “Benim bar yakında, böyle götürürüm.” Dedim. Tabi değişik bir tepkiyle karşılaştım, William ben giderken arkamdan “Amına koyduğumun ayısı.” Diyerek söylendi. Sadece gülümseyerek karşılık verdim ve ilerlemeye başladım. Onun ağzının bozuk olduğunu biliyordum, bu yüzden ciddiye almıyordum onu. Hep böyle birisi olmuştu, onu sokakların yetiştirdiğini söylüyordu. Belki de gerçekten bu yüzden ağzı bozuktu, önüne gelen her şeye küfür edebilecek potansiyeldeydi. Biz de onu böyle sevmiştik zaten. Martinez’le taklidini bile yapardık sürekli.
Bara geldiğimde, tam da barın köşesinde, herkesin görebileceği bir yer ayarlamıştım motor için. Onu kaldırıp oraya koymak zor değildi, ancak ona bakakalmak beklemediğim bir şeydi. Bu barı Martinez’le birlikte açmak isterdim, tek başıma değil. Belki de beraber motorlarımızı buraya dekor olarak koyabilirdik. Barın arkasında kocaman duran Martinez’in portresine baktım, portre tam olarak motoru görebilecek şekilde konumlanmıştı. Belki de gülümseyerek dakikalarca motoru izlemeye dalmıştım. Her bir anı tekrardan yaşıyor gibi hissediyordum. Martinez’in son yolculuğunda ellerimin kelepçeli olmasını hatırlıyorum. Tabutun başında, ellerim kelepçeli ve bir sürü polisle birlikte duruyorken onun hakkında aklıma gelebilecek her şeyi söyleyip, onu onurlandırmaya çalışırken kimseye zarar vermemek için sakin durmaya çalışıyordum. O gün, taşıdığım lanete binlerce kez öfke hissetmiştim belki de. Gönlümden geçtiği gibi ağlayamamış, üzülememiş, herhangi bir duygumu dışa aktaramamıştım. Tek duam, Martinez’in içimden geçen her şeyi duyuyor ve görüyor olmasıydı. Dostumun onları yaşıyor olmasını istedim.
Elime haç takılı olan, Yoru’dan kalmış tesbihimi aldım. İki elimi önümde birleştirdikten sonra, diz çöktüm motorun önünde. Gözlerimi kapayıp ellerimi yüzüme yaklaştırdım. “Martinez. Beni işit. İçimde yaşadığım onca sessiz savaşa tanık ol. Seni canımdan çok sevdim kardeşim, bunu gösteremedim, sen öldüğünde içimde fırtınalar koptu ve yine gösteremedim. Beni affet, içimde yaşadığım her bir duyguya tanık ol. Seni hep çok sevdiğimi bil, huzurla yat.” Dualarım bittiğinde, yerimden kalkıp tesbihimi cebime sıkıştırdım. Birkaç bardak yıkayıp temizleyerek kafamı dağıtmayı planlıyordum. Şimdilik iyi gelebilecek tek şey buydu belki de. Bir de, bunun akşamı vardı. Devils’in kargosuna yapacağım saldırı…