[American Gods] Oral- Hayır, Oryantasyon

User avatar
Synapse
American Gods
American Gods
Posts: 41
Joined: 25 May 2024, 01:52

"Geç otur şöyle Robbie, rahatına bak."

Parmağıyla barın köşesindeki kanepeyi işaret etti yüzünde hınzır bir gülümsemeyle. "Standart bir prosedür, endişe etmene gerek yok. İyi bi' çocuk musun ve şirinleri görebilecek misin diye yoklayacağım sadece. Sonra zaten burada eğitimine başlarız. Seni bizzat ben eğitmek isterim. Hep öğretmen olmak istemiştim biliyor musun?" Saçını savururken flörtöz bir kahkaha patlattı. "Bilmiyorsun çünkü şu an götümden üfürdüm. Ama Hazel hocam lafı çok seksi geliyor kulağa he. Kokuşmuş John'un çırağı olmaktan iyidir bencesi."

Wild Panda'nın Ashley karısının çetesi yüzünden yanıp yıkılışının üzerinden birkaç gün geçmişti. Henüz renovasyon işlemleri tam olarak bitmemişti ancak yavaş yavaş sonuna yaklaşılıyordu. Bu süreçte yıpranan eşyaların yenileriyle değişmesi, bi' ton para harcanması filan gerekmişti. Maaşından kesilmediği sürece Hazel'ın umurunda bile değildi. Bu tip işlerle Patron ilgileniyordu zaten. Ağır eşyaları kaldırıp taşımak da onun sorumluluğundaydı. Hazel böyle şeylere dokunmazdı. Tırnakları bozulurdu sonra. Beli filan ağrırdı. Hiç gelemezdi öyle şeylere. Tüm bu tamir tadilat işlerinde John ve Patron deli gibi çalışırlarken Hazel yalnızca yanında taşıdığı el konsolu ile dövüş oyunları oynamıştı. Tabi bu süreçte Robert'ın oryantasyon işleri de askıya alınmıştı. Onu hemen getir götürde kullanmak zorunda kalmışlardı. Ancak şimdi bir fırsat bulabilmişlerdi de Hazel'ın parlama zamanı gelmişti.

"Bak şimdi aşkitosu, biraz beynin dalgalanır gibi hissedebilirsin ama bir şey olmayacak. Bir girip yoklayıp çıkacağım. Kötü bir şeyler yapmayacağım, oki?" Bu işlem her seferinde ona ayrı bir haz verdiği için heyecanla poposunu iki yana salladı. "Gözlerime direkt baksan yeter." Robert'ın geçmişini, kötü bir niyeti olup olmadığını, Ashley ile alakasını ve ajan olup olmadığını öğrenecekti Bio-Hack kullanarak. Eğer temiz çıkarsa onu bara alıştırmak, bardaki görevini öğretmek, ekibe uyum sağlamasını sağlamak vs. vs. ıvır zıvır işler kalıyordu. Chris'ten beridir yeni bir Tanrı üyeleri olmamıştı. John the Drifter sayılmazdı. Hazel ismini her duyduğunda ona devamlı olarak sataşıyordu. James ile bu konuda partners in crime olmuşlardı. "Patrooaaağğğn bana şöyle ferahlatıcı güzel bir kokteyl hazırlar mısıııın Bio-Hack yapmak çok yorucu oluyor hüüü zavallı ben." diye Patron'a seslendi oldukça dramatik bir ses tonuyla.

Bar tezgahının üzerindeki müzik çaları kullanarak sevdiği şarkılardan birisini açtı. Arkada gürültü olduğunda daha iyi çalışıyordu.



"Başlayalım o zaman."
Image
User avatar
V
American Gods
American Gods
Posts: 44
Joined: 24 May 2024, 23:53

Normalde barı her gün öğlene doğru açmayı tercih ederim. Ara sıra müşterilerim geliyor, gelen kişileri de biliyorum, burada kahve içiyorlar ve sohbet ediyoruz. Kemik kitle dediğimiz birkaç kişilik kitleye sahip bu Wild Panda. Ama bugün, kapıların kilitlerini kilitli tutmayı tercih ettim. Zira her ne kadar aramıza almış olsak da, Robbie konusunda bir sıkıntımız vardı. İçinden geçen niyetleri tam olarak bilmiyorduk. Evet, ona güvenmek istiyordum ama ne olacağını da bilemezdim. Genellikle tayfama bir üye katarken böyle bir şey yapmaya kalkışmam, güvenirim ve güvenime ihanet ederlerse onların sonu gelir. Ancak bu farklı. Onu Ashley'nin elinden kurtarmış olabiliriz, lakin ya kurtarmadıysak? Ya aramıza girmiş bir ajansa? Bunu tabii ki ona direkt olarak söylemeyi planlamıyorum, ancak bilmemiz gerekiyor. Güvenimin tam olarak oturması ve arkadaşlarımı koruyabilmem için, buna ihtiyacım var.

Bu yüzden Hazel'la iletişime geçtim. Konuyu ona anlattım, sonrasında konu bir yerlerden onun eğitim almasına geldi ve bunun için fazlasıyla gönüllü olduğunu gördüm. İçten içe, Robbie için üzüldüm, ama sesimi çıkarmadım. Hala bar içerisinde yapmam gereken işler vardı, bu yüzden eğitimi Hazel'ın üstlenmesi işime gelmedi değildi. Barımı yaktıkları için bir ton masraf edip içeriyi yenilemekle uğraşmıştım, bugün de barıma yerleştirmem gereken içecekler vardı. Ben hepsini yerleştirmeye devam ediyorken, Hazel'ın cümleleri kulağıma gelmeye başladı. Beyninin dalgalanacağını söylüyordu, kim bilir çocuk daha neler neler yaşayacaktı. Bunu önden tahmin etmek ve müdahale etmek istemiyordum, ne yaşıyorsa Robbie tamamen deneyim edinmeliydi.

Son olarak şurupları yerine dizmeye başlarken, bu sefer bana seslenişi kulağıma geldi. Ferahlatıcı, güzel bir kokteyl hazırlamamı istiyordu. Derin bir nefes aldıktan sonra "Ne zaman kendimi patron gibi hissedeceğim bu çetede?" diyerek hayıflandım. Kaç gündür John ile tadilat işlerinde uğraşıyorduk, bu sırada diğerleri ne yapıyordu fikrim bile yok. James ara sıra gelip yardım etmişti, Robbie zaten her işin ucundan tutmaya çalışıyordu ama en rahat John ile çalışıyordum. Kadınlarsa, kadınlar zaten ortada bile yoklardı. Ah, gerçekten, kendimi ne zaman patron gibi hissedeceğim bu çetede?

Sesimi çıkarmadan, önce elime iki adet limon aldım. Limonu sıktıktan sonra bir kenara kaldırdım ve elimi tekilaya doğru götürdüm. Biraz Meksika sınırlarında dolaşmanın oldukça ferahlatıcı olduğu düşüncesindeydim. Tekilayı shakera yerleştirdikten sonra, üstüne limon suyunu ekledim, ardından limon suyu kadar da portakal likörü doldurdum. Shakerın kapağını kapattım, sert bir şekilde üç ya da dört kez çalkaladıktan sonra, kenara kaldırdım. Bardağın ağız kısmını tuza bandırdım. Sonrasında buzları içine doldurum ve shakerdan yavaşça aktardım kokteylimi. Üstüne bir nane yaprağı ve limon dilimi ekledikten sonra, iki bardağı da tezgahın üzerine yerleştirdim ve beklemeye başladım.

"İşiniz bitince gelin, kokteylleriniz hazır."
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Çalkantılı bir gün.

James bu kaotik ortamı kendi çapında yönetmeye çalışıyor, John motorlarıyla uğraşıp barın temizliğini yapıyor, çetenin diğer üyeleri ise dışarıda, günlük sorumluluklarını yerine getiriyorlar. Barın kapalı olduğu bu günde sizler ise yeni üyenizin oryantasyonu ile uğraşıyorsunuz. Çok geçmeden Hazel Robert'ın sorumluluğunu ele alıyor, Vincent ise ekibe kokteyl hazırlayarak vakit geçiriyor. Tüm bu hareketliliğin içinde Gabrielle arka ofiste kendi sessizliğinde kaybolmuş durumda. Devils çetesinin kalıntılarını araştırıyor, Ashley'nin ölümünden sonra grubun tamamen dağılıp dağılmadığını, içeriden birinin ipleri eline alıp almadığını öğrenmeye çalışıyor. İnternetteki gizli forumlar, kapalı gruplar ve güvenilir dedikodular arasında gezinirken, Florida'nın yapış yapış sıcaklığı ve boğucu rutubeti dışarıda hala kendini hissettiriyor. Barın penceresinden içeri süzülen nemli rüzgar bile Gabrielle’in odaklanmasını zorlaştırıyor ama içgüdüleri ona henüz işlerinin bitmediğini söylüyor.

Synapse: Robert ona verdiğin talimatların ardından "Tamamdır abla, direkt böyle bakıyorum, değil mi?" diye soruyor. Sorusunu sorduktan sadece birkaç saniye sonra onun beynine giriş yapıyorsun. Amacın onun geçmişinden bugüne kadar neler olduğunu araştırmak olduğu için ilk önce bir ağlama sesi duyuyorsun. Bulanık bir şekilde bir kadın görüyorsun, kadın kucağında tuttuğu bebeği kocası olduğunu düşündüğün adama gösteriyor ve "Şuna bak, şimdiden çok yakışıklı!" diyor. Babası ise "Eee, o kadar anne karnında Living Colour dinlettik, oğlan evrildi işte!" diyor. Gülüşüyorlar. Hastanenin penceresinden dışarıyı görüyorsun, Chicago bayrağı asılı. Sonra adamı görüyorsun, eski ABD başkanının yanında takım elbise ile duruyor. Bir anda bulundukları odaya bir grup silahlı giriyor ve başkanı hedef alıyorlar. Adam önlerine atlıyor ve vuruluyor. Aynı anda kadını görüyorsun, evde bebeği ile oturuyor. Ev silahlı adamlar tarafından sarılıyor, bebek kaçırılıyor ve kadın eve kilitleniyor. Ev ateşe veriliyor, ateşler o kadar yoğun ki sen bile hissediyorsun. Bebek bir süre boyunca silahlı adamların elinde kalıyor, onu farklı ortamlarda büyürken görüyorsun. Eninde sonunda tahmin ettiğin kişinin yanına geliyor, Ashley. Ashley artık 4-5 yaşlarına basmış olan çocuğu eğitiyor, önce hafif silahları, sonra ağır silahları öğretiyor. Gücünü test ediyor, ona belli kurbanlar hazırlıyor, yakaladıkları başka esirleri getiriyor. Çocuğu gücünü kullanmaya zorluyor, diğer insanları öldürtüyor. Tüm bu potansiyeli gören Ashley'nin gülümsediğini görüyorsun.

Çocuk büyüyor, büyüyor, artık tanıdık bir hale geliyor. Bu çocuğun Robert olduğu kesin. Çete üyeleri pis işleri yaparken Robert da onlarla birlikte karargahlarında oturuyor, telefonundan punk rock grupları dinliyor, iş olduğu zaman kalkıyor, çağırıldığı yere gidiyor ve gücünü kullanarak işe yararlığını kanıtlıyor. Bu süreçte onun onlarca kez tehdit edildiğini görüyorsun. Her hatasında ona bağıran çağıran birileri oluyor, onu öldürmekle tehdit edenler, çeteden atıp polise vermekle tehdit edenler oluyor. Korku ile büyüyor ve bir süre sonra alışıyor. Sadece günlerden bir gün çetede bulunan bir adam onu baya kötü bir şekilde azarlıyor ve tehdit ediyor. Adam onu küçük bir odaya götürüyor ve orada dersini vereceğini söylüyor. Robert ise o kadar öfkeleniyor ki sonunda sinirden ağlarken çığlık atıyor ve adamın kafasını patlatıyor. Adam bir anda ölüyor ve bu durum keşfedildiğinde çetede Ashley dışındakiler ona çok sataşmamaya başlıyor. Hatta bir gün Ashley ile de aralarında bir gerginlik oluyor fakat üçüncü bir kişi dahil oluyor. Bu daha önce görmediğin bir kadın. Kadın eliyle Robert'ın omzuna dokunuyor ve Robert bir anda ağlamaya başlıyor. Kadının ne yaptığını anlamıyorsun ama Robert o günden sonra Ashley'e asla itaatsizlik etmiyor.

Eninde sonunda American Gods ve Devils çetesinin karşılaştığı gün geliyor. Gün boyunca Robert emirlere uymak için elinden geleni yapıyor, söylenen yerlere gidiyor fakat üst üste yanlışlar yapıyor ve kimseyi öldüremiyor. Ashley'i bulup acilen güvenliğini sağlaması isteniyor kendisinden, o da en son görüldüğü konuma koşarak gidiyor ve senin çok iyi bildiğin bir manzarayla karşılaşıyor. Gözleri önünde Ashley'nin parçalara ayrıldığını görüyor. Ashley'nin öldüğü çete tarafından doğrulandığı anda kendi telsizinin kesildiğini fark ediyor ve karşısına çıkan tüm Devils üyeleri onu öldürmeye çalışıyor. Bir süre boyunca kilometrelerce kaçışını izliyorsun. Sonrası da sizinle yaşadığı olay.

Robert'ın beyninden yavaşça çıkıyorsun. Yavaşça kendine geldiğine Robert yanına koşuyor ve "Abla, dışarıdan müdahale etme dediler ama endişelendim. İyi misin?" diye soruyor. Uzaktan V'nin hazırladığı kokteylleri görüyorsun, keyif yapma vakti geldi anlaşılan.

V: Hazırladığın kokteyller o kadar güzel ki kendinle istemsizce gurur duyuyorsun. O sırada John geliyor, yanağı yağ lekesi olmuş. "Ooo patron içecekler fena yalnız." diyor, sonra da bar sandalyelerinden birine oturup konuşmaya başlıyor. "Ya şu güçlerimi boş vaktim oldukça deniyorum da, ilginç bir şey oldu bu sabah. Motor süreyim dedim erkenden çıktım biraz, bir ara gücümü motoru sürerken kullandım ve motorum kontrol edemeyeceğim seviyede hızlandı. Neredeyse bir arabaya çarpıyordum. Ama gücün bu şekilde de işlediğini öğrenmiş oldum. Sence başka neye uygulayabiliriz? Yani bu akşam da bir şeyler denesek mi acaba-" derken James'in telefon konuşmasını bitirip bara girdiğini fark ediyorsunuz. Yanınıza geliyor ve "Tamam John ya güçlerin var, her girdiğimde aynı şeyden mi bahsedeceksin?" diyor. John ise "Kardeşim kıskanıyorsan sen de beyzbol sopasıyla dayak yiyip elektrik direğine falan çarpabilirsin, ben cezamı çektim ganimetlerimden bahsediyorum, suç mu?" diye cevap veriyor. James ise "Ganimetlerini sikeyim ya senin. Patron bana da hazırlayabilir misin bir tane?" diye soruyor. John ise "Patron akşam bir bakalım ona. Neyse siktir et şimdi şarkı dinleyelim." diyor. James ise "Şimdi gidecek 70 yıllık şarkılar açacak." diyor. John listeye bir şarkı koyuyor, çalmaya başladığı anda James kıkırdıyor. "Ne dedim ben?"



Robert da yanınıza geliyor ve oturup "Vincent abi ben de alkolsüzünü alabilir miyim acaba?" diye soruyor. James ise "Patrona iş yaptırmak ne kadar doğru?" diye soruyor. Robert ise "Abi sen de istedin ama." diyor. James "Ben yıllardır buradayım oğlum ben isterim. Git kendin yap kokteylini." diyor. Robert sana dönüyor ve "Abi saygısızlık ettiysem özür dilerim ben öyle düşünmemiştim." diyor. James ise gülüyor ve "Ben yaparım sana." diyor. John ise yanda dans ediyor ve havada gitar çalıyor gibi yapıyor.
User avatar
Synapse
American Gods
American Gods
Posts: 41
Joined: 25 May 2024, 01:52

Robert'ın beynine çok rahat bir şekilde girmişti. Çocuğun anıları arasında gezinmeye başladı. Muhtemelen sahip olduğunu bile unuttuğu anıları Hazel'ın avuçlarının içindeydi ve adeta bir güç zehirlenmesi yaşıyordu. Robert'ın ağlak eblek suratlı bir bebek olduğu günleri gördü. Ne kadar da şirindi. Sevimli bir maymuna benziyordu. Annesi olduğunu düşündüğü bir kadının kollarındaydı ve babasıyla çok mutlu görünüyorlardı. Hastanenin dışında Chicago bayrağı görünüyordu. Demek Robert esasen Chicagoluydu. Anılarda gezinirken biraz daha ilerledi ve Rob'un babasını ABD başkanının yanında gördü. Onu korumaya çalışırken bir suikastta hayatını kaybetmişti. Feci bir ölümdü. Bunu hatırlayacak kadar büyük olmaması iyi bir şeydi. Bunlar yetmezmiş gibi annesini yanan bir eve kilitleyip minik Robbie'yi kaçırmışlardı. Çocuk hayata 2-0 talihsizliklerle başlamıştı. Hazel anılarda ilerlemeye devam etti. Bebeği büyürken izledi. Çeşitli insanların eline düştükten sonra yaklaşık 5 yaşlarındayken Ashley karısının eline düşmüştü. Ashley onu eğitmiş, küçücük çocuğa silah kullanmasını öğretmişti. Bir de çocuğu pis işleri kullanmıştı zorla. Ne leş karıydı bu be! Hazel'ın bile bir etik anlayışı vardı ve bu kadarına da çüş derdi artık.

Robert bu yaşına kadar Ashley için zorla çalıştırılmıştı. Tehditlerle, küfürlerle, şantajlarla. Kendisine dair bir hayatı yoktu. İş ne verilirse onu yapıyordu. Korkuyla sindirilmiş olmasına rağmen bir gün gerçekten öldürüleceğini düşündüğü anda istemeden çeteden birisinin kafasını patlatmıştı. İlginç bir güce sahipti. Ses dalgalarını kullanıyor gibi görünüyordu. Bu olaydan sonra çete içinde saygı duyulmaya başlanmıştı ancak Ashley ile sorun yaşadığında bir kadın dahil olmuştu. Kim olduğunu bilmiyordu. Onu ilk kez görüyordu. Kadın Robert'a dokunduğu anda Robert ağlamaya başlamıştı. Tanrılardan olsa gerekti. Çetenin mekanını bastıklarında onu görmemişlerdi. Her ne yaptıysa Robert kuzu olmuştu. Ta ki American Gods mekanı basana kadar. Ashley'i koruması gerekirken Robert onun ölümünü seyretmişti. Sonra de çete üyeleri tarafından hedef alınmıştı. Sonra da Hazel ve Vince ile karşılaşmıştı. Gerisini biliyordu o yüzden çocuğun beyninden çıkmaya karar verdi.

"Ayh kafam açıldı valla!" Robert yanına koşup endişelendiğini söylemişti. Endişelenmişmiş. Hazel çocuğun iki yanağını sıkarak çekti. "Oyyy ablan yesin seni!" Sonra da yanaklarına şap şap vurdu. Arkasını dönünce patronun kokteylleri çoktan hazırlamış olduğunu fark etti. "Yihuuuu! Patron sen var ya adamın dibisin dibi!" Hemen koşarak kokteylini kaptı ve bir yudum aldı. "Olayyyyyyy!" John eskilerden çok güzel bir country rock şarkısı açmış havada gitar çalıyor gibi yapıyordu. Hazel ona katılmak istedi ancak önce rapor vermeliydi. "Patron çocuk bueno. Ama Ashley karısı tüm pis işlerinde kullanmış çocuğu bi' ton hırpalamış. Sağlam orospuymuş bizim Ashley. Silah filan kullanmayı öğrenmiş bir de ses dalgalarını kullandığı bir gücü var sanırsam. Tehditle şantajla filan çalıştırmışlar çocuğu biraz emir kulu gibi bir şey. Ne söyleseler yapmış. Eğitsek çok kral adam olur bence. Sesini iyi kullandığı için bizim bara canlı müzik olur belki. Bir iki hobi de bulalım karıya filan götürelim yaşamayı tatsın be! Di' mi Robbie? Sen hiç GTA oynadın mı? 19.su çıkacakmış yakında. Öğreteyim sana bana oyun arkadaşı olursun." Hönkürerek haykırdıktan sonra kokteyli tekte kafasına dikti ve koktely bardağını mikrofon gibi tutarak şarkının nakaratını haykırmaya başladı. "LIFE IS A HIGHWAY I WANT TO RIDE IT ALL NIGHT LONG IF YOU'RE GOING MY WAY I WANT TO DRIVE IT ALL NIGHT LONG! Adama bak ya araba sürmeli şarkı açmış gidip."
Image
User avatar
V
American Gods
American Gods
Posts: 44
Joined: 24 May 2024, 23:53

Hazırladığım kokteyller ile gurur duymak için çok kısa bir vakit geçirme şansı sunulmuştu bana John geldiğinde. Önce içeceklerimi övmüş, sonrasında bar sandalyesine oturarak bana deneyimini anlatmaya başlamıştı. Motor sürmek isterken, gücünü motor sürerek kullanmıştı. Kontrol edemeyeceği seviyede hızlanmaya başlayan motoru yüzünden de neredeyse bir arabaya çarpıyormuş. Gücü bu şekilde uygulanabiliyordu, başka nerelere uygulanabileceği konusunda soru sormuşken, James araya girerek laf atmıştı John'a. Sakince gülümsedim, aralarındaki esprili atışmayı dinledikten sonra söze girdim.

"Akşam bir şeyler yapalım. Tek başına keşfetmeye çalışırsan belli ki başına bela alacaksın." Dedikten sonra, John'un gözünün içine baktım. "Ekibimden kimseye, herhangi bir şekilde zarar gelmesine izin veremem. Buna kendin bile sebep olsan dahi. Bu yüzden, akşam bir şeyler yaparız." Dedim. Bu vakitten sonra da şarkı açmaya gitmişti, James'in görüşü tutmuştu. Gerçekten yetmiş yıllık bir şarkı açmıştı. "Bırak dinlesin." Dedikten sonra sakince gülümsemiş ve Robert'ın gelişini izlemiştim. Hazel ile olan işleri bitmiş olmalıydı.

Robert ile James'in ufak atışmalarından sonra, "Uğraşma çocukla." diyerek gülümsemiştim. "Burada kimse, söylediğin bir şeyi saygısızlık olarak almaz. Merak etme. Alkollü içmeni tavsiye ederim ama." Dedim. Bu sırada ise, Hazel söze girdi ve onu dinlemeye başladım. Ashley'nin onu bir ton işte kullandığını ve hırpaladığını öğrenmiş, tehditle, şantajla çalıştırmışlar Robbie'yi. Emir kulu olduğu için muhtemelen sorgulamadan yerine getirmiş ne denildiyse. Eğitsek çok kral biri olacağını söylüyordu, ben de öyle düşünüyordum.

"Eğiteceğiz ama, ses dalgalarını kullandığı gücü biraz açmamız lazım." Dedim. Robbie'ye döndüm elime kirli bir bardağı alıp bezle temizlemeye başlarken. "Senin gücün ne Robbie? Ses dalgalarıyla alakalı bir şeyse, seni eğiteceğimiz süre boyunca sesini duymamamız mı gerekli? Nasıl işliyor gücün? Eğer öyleyse, seni eğitmeden önce hepimize bir ekipman almak en mantıklısı olur." Dedim ve bardağı temizlemeye devam ederken Robbie'nin cevabını beklemeye başladım.
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Robert, Hazel’ın bıraktığı yerden devam eden konuşmayı derin bir nefes alarak devralıyor. Elini hafifçe ensesine götürüp kafasını kaşıyor, belli ki gücünü tarif etmeye çalışmak onun için hem zor hem de garip bir konu. "Abi..." diye başlıyor, gözleri V'de. "Bu güç bende doğuştan mı vardı, yoksa başkası mı yaptı, bilmiyorum. Ama hatırladığım ilk an... şey... küçükken çok ağladığım bir an." Parmağıyla masanın üzerine yavaşça bir daire çiziyor. "O zaman odamdaydım, beni kilitlemişlerdi. Korkudan bağıra bağıra ağlıyordum. Bir anda, kulaklarımın içinde bir patlama hissettim. Sanki göğsümün içinden dışarıya bir basınç vurdu ve odamın camı çatlayıp kırıldı. Sonra öğrendim ki komşu evin köpeği bile ölmüş o gün..."

John hafifçe ıslık çalıyor. "Oha. Yani bu bayağı şey, sonik patlama gibi bir şey mi?" Robert başını sallıyor. "Aynen abi. Ses dalgalarını basınç olarak yoğunlaştırabiliyorum. Normalde insanlar konuşur ya da bağırır, ses yayılır gider. Bende ise sesin frekansını bilinçli olarak yükseltip tek bir noktaya odaklayabiliyorum. İster kısa menzilli bir şok dalgası yaparım, ister uzak mesafedeki camı, metali çatlatırım. Gücün asıl tehlikeli kısmı, frekansı insan vücuduna göre ayarlayabilmem. Mesela kalp ritmini bozacak kadar alçak frekanslar gönderebiliyorum ya da birinin iç kulağını patlatacak tizde vurabiliyorum."

James araya giriyor. "Yani hem saldırı hem de savunma olarak kullanılabilir diyorsun. Peki bunun sınırı ne? Çok kullanırsan ne oluyor?" Robert gülerek başını kaşıyor. "Kendi kulaklarım patlıyor abi. Şaka değil. Uzun süre kullanırsam kulak zarlarım zarar görüyor, burnumdan kan geliyor, başım dönüyor. O yüzden Ashley bana bir çeşit kulak içi cihaz vermişti. Sesi bana yansıtmıyor, frekansımı filtreliyor. Onsuz çok riskli." John hemen lafa giriyor, yüzünde o meşhur şapşal gülüş. "O zaman sana bir kulaklık seti yapalım, hem müzik de dinlersin. Böyle punk rock çalarken düşmanları patlatırsın. Hem konser hem öldürme olayı bir arada." Robert kısık bir gülümsemeyle başını sallıyor. "Yani olur aslında abi. Müzikle tetiklemek kolay. Eğer ritmi hissedersem frekans tutturmak çok daha basit oluyor. Hedefime odaklanıp vokali ona vuruyorum diyebilirsin." James hafifçe geriye yaslanıyor. "O zaman eğitim planı basit. Önce frekans kontrolü, sonra menzil ayarı, en son da seni bizden ayırt edemeyecek kadar sessiz ve hızlı hale getirmek. Böylece gerekirse tek bir notayla iş bitirirsin."

Tam bu sırada, barın kapısı açılıyor. İçeriye Florida sıcağıyla beraber hafif bir rüzgar dalgası giriyor. Kapıda Elizabeth beliriyor, üzerinde açık renkli, ütülü bir blazer, saçları toplanmış, elinde birkaç dosya. Adımlarını yavaş ve kontrollü atarak doğrudan Vincent'ın yanına geliyor. Barın uğultusu arasında sesi net duyuluyor. "Vince, sana iki haberim var. Birincisi, eski Devils üyelerinden birkaçı sana dava açmış. Tazminat ve zarar verme iddiası. İkincisi, bu davaları ya teker teker gidip susturabiliriz ya da tamamen legal yoldan çözebiliriz. İkisi de mümkün. Karar sende." Birkaç dosyayı bar tezgahına bırakıyor, gözlerini Vincent'a dikmiş bekliyor.
User avatar
V
American Gods
American Gods
Posts: 44
Joined: 24 May 2024, 23:53

Robbie. Belki de ekipte en iyi anladığım insanlardan birisi. İstenmeyen bir kaderin ortasına atılmak, bu kaderin getirilerini mecburen yaşamak, bunları çok iyi anlıyorum. Küçükken, çok ağladığı bir anda keşfetmiş bu gücünü, odasına kitlemişler. Anlattığı her şey kendi çocukluğumu hatırlatıyordu bana. Bir kafeste beklediğim o günleri. Kulaklarının içinde patlama hissettiğinde, göğsünün içinden dışarıya bir basınç vurduğunu ve odanın camının çatlayıp kırıldığını söylüyordu. Komşunun köpeğini bile istemeden öldürmüş. Böylesine büyük bir gücü, Ashley'nin çok salakça harcaması yazık olmuş. John, hafif bir ıslıkla birlikte bu gücü sonik patlamaya benzetiyordu. Robbie de ses dalgalarını basınç olarak yoğunlaştırabildiğini, sesin frekansını bilinçli olarak yükseltip tek bir noktaya odaklayabildiğini söylüyordu. İsterse kısa menzilli bir şok dalgası atabileceğini, isterse uzak mesafedeki camı, metali çatlatabileceğini söylüyordu. Böylesine büyük bir gücü çok daha efektif kullanabilmenin yolları olmalıydı. İnsanların kalp ritmini bozabilecek kadar alçak frekanslar veya iç kulağını patlatacak tizde frekanslar vuran bir güçten bahsediyoruz. Böyle bir gücü çok iyi değerlendirmek gerekiyor. Şimdilik, eğitimini iyice almalı, sonrasında onu güçlendirmenin yollarına bakmalıyız.

James araya girip, hem savunma hem saldırı için kullanılabilecek bir güç olduğunu yorumluyordu. Ancak en önemli soruyu da eklemişti, çok kullanırsa ne olacağını. Kendi kulaklarının patladığını belirtiyordu Robbie, uzun süre kullanırsa kulak zarlarının zarar gördüğünü, burnundan kan geldiğini ve başının döndüğünü söylüyordu. Ashley, ona kulak içi cihaz vermiş, bu sayede sesi kendisine yansımıyordu. Onsuz çok riskli olduğunu söylüyordu. Bu sırada John, kulaklık seti yapabileceğimizi, hem müzik dinleyip hem patlatabileceğini söylüyordu. Robbie de buna katılıyordu, müzikle tetiklemenin kolay olduğunu söylüyordu. James, eğitimin basit olduğunu söylese de, çok basit kaçmayacağını düşünüyordum içten içe. Kollarımı göğsümde kavuşturmuş dinlerken, derin bir nefes aldım. Tam söze gireceğim sırada, içeriye Elizabeth geldi. Elinde birkaç dosyayla havalı bir şekilde yanaştı bana doğru, sonrasında da ağzı hiç hoş olmayan şeylere doğru açıldı. Devils üyelerinden birkaçının bana dava açtığını söylüyordu, tazminat ve zarar verme iddiasıyla. Aldığım derin nefesi çok hızlı bir şekilde verip birkaç saniyeliğine gözümü kapadım. Sonrasında gözlerimi açıp öncelikle Robbie'ye döndüm.

"Eğitimle Hazel ilgilenecek. Seni güçlendirmek için daha çok şey yapacağız, şimdilik eğitimini sıkı sıkıya al ve sindir. Sonrasını hep beraber düşüneceğiz." Dedikten sonra elimi çocuğun omzuna koydum. "Merak etme, her şey rayına oturacak." dedim ve elimi çektim. Sonrasında John'a doğru parmak şıklattım. "Git takım elbise giy. Benimle geliyorsun." dedim. Bar tezgahına konmuş dosyalara bakmadan hızla içeriye doğru gittim, şimdiye kadar hiç giymediğim o jilet takım elbiseyi çektim. Gömleği bile siyah olan, her bir parçası siyah takım elbisemi giydikten sonra, yıllar önce aldığım altın işlemeli gözlüğü taktım. Saçlarımı geriye doğru yatırdım, artık tam takım bir adamdım. Legal işleri halletmek için yola çıkmaya hazırdım. Bara geri daldıktan sonra ceketimi iki elimle tutarak düzelttim. Gömleğimin bir iki yakası açıktı, boynumda duran kolyeyi gömleğimin içine geri tıktım ve barda duran dosyaları elime aldım. Sayfalarda teker teker geziniyorken, söze girdim kimseye bakmadan. "Şu işleri halledip geleceğim. John benimle, siz Robbie'nin eğitimiyle uğraşın." Dosyayı kapattıktan sonra, elimle sanki selam verir gibi Elizabeth'e kaldırdım ve belki de American Gods içerisinde çok nadir yaşanacak şekilde, oldukça seksi bir gülümseme attım.

"Adresleri bu dosyada var, değil mi?"
Image
User avatar
Synapse
American Gods
American Gods
Posts: 41
Joined: 25 May 2024, 01:52

Robbie gücünün detaylarını anlatmaya başlatmıştı ancak Hazel'ın muhteşem karıya götürme teklifi değerlendirilmemişti. Robbie gücünü küçükken ağlarken keşfettiğini, komşunun köpeğini bile öldürdüğünü, ses dalgalarının basıncını arttırabildiğini anlatmıştı. Yani beyne de bir basınç oluşturup beyin kanaması ve hatta kulak iç zarı patlamasına yol açabiliyordu. "Oha çok coolmuş senin güç." James araya girip sınırlarını sorduğunda da Robbie kendi kulaklarına zarar verdiğini, bunu engellemek için de Ashley'in ona zamanında bir kulak cihazı verdiğini açıklamıştı. James araya girerek ona bir kulaklık ayarlayabileceklerini, müzik dinlerken düşmanları patlatabileceği gibi muazzam harikulade bir plan ortaya koymuştu. "OHA EVET! ÇOK İYİ FİKİR BU! Niye benim aklıma gelmedi? Guitar Hero oynar gibi zbaaam zgüüüüm" Hazel eliyle havada gitar çalıp düşmanlarını patlatıyormuş gibi yaptı.

James, Robbie'nin eğitim planının frekans kontrolü ile başlayarak menzil ayarı ve sessiz hızlı ilerlemeyi öğrenmesi ile gelişeceğini vurgulamıştı. "Hay hay!" Tam bu esnada içeriye Florida'nın gülü neşesi Elizabeth gelmişti. Fiyakalı giyinmiş, elinde de ciddi görünmelik dosyalarını almış Vince'ın yamacına ilişmişti. Devils üyelerinden birkaçının patrona dava açtıklarını söylemişti. Hazel'ın dava lafını duyunca bile esneyesi gelmişti. Sıkıcı işlerle uğraşacaklardı anlaşılan. Gerçi patron kesin bir yerleri yıkıp gümletmeden duramazdı. Patron önce Robbie'ye dönerek onun eğitiminden Hazel'ın sorumlu olacağını belirterek çocuğa güven verici şeyler söylemişti. Sonra da John'a seslenerek takım elbise giymesini emretmişti. "Takım elbise mi? John mu?" Hazel bu sahneyi zihninde hayal ederek kıkır kıkır gülmeye başladı. "John'un takım elbisesi var mı ki? Puahahah" Hayal bile edemiyordu onu takım elbise içerisinde. Patron da bu esnada oldukça acelesiz ve soğukkanlı bir edayla içeriye gitmişti. Hazel bunun altından çıkacak sürprizi merak ediyordu.

Çok geçmemişti ki patron kapıdan Hazel'ın daha önce hiç ömrü hayatında görmediği kadar şık ve şekil bir siyah takımla çıkmıştı. Yönünü değiştirdiği saçlarının kızıllığı ile simsiyah takım muhteşem patlıyordu. Öyle de bir gözlük takmıştı ki tam bir old money, tam bir mafia boss, tam bir big bad daddy boss olmuştu. Pinterest ya da wattpad dark romance hikayelerinden fırlamış gibiydi. Hazel ıslık çalarak patronun etrafında 360 derece döndükten sonra arkasına geçip tok bir ses çıkaracak şekilde götünü şaplakladı. "Vooaaaaaa patrooooaaannn hepsi senin mi?" Patron davacılarla olan işleri halledeceğini, o esnada da Robbie'nin eğitimi ile ilgilenmelerini söylemişti. Sonra da Elizabeth'e doğru resmen güneş ışınları saçan bir gülümseme patlatmıştı. Hazel çok dramatik ve teatral bir şekilde sanki kalbinden çarpılmış da bayılıyormuş gibi yaparak bir elini kalbine, diğerini alnına götürdü. "Aman tanrımmmmm patron karizmasıyla kritik vuruş attı! Devils ile boşuna kapışıyoruz biz arkadaşlar patron onları tipiyle öldürecekmiş zaten."
Image
User avatar
V
American Gods
American Gods
Posts: 44
Joined: 24 May 2024, 23:53

Görünüşüme dair ilk tepkiyi sanırım Hazel'dan almıştım, pek hoş olmayan bir iltifattı bu gerçi. Götüme gelen şaplağa karşı tepkisiz kalmıştım, sonrasında yaptığı hareketlere karşı gülümsememi korumuştum. John'u beklediğim sırada, elimi Hazel'ın kafasına koymuştum bir abi edasıyla, "John iyi çocuk. Bir ara romantik bir şeyler denemelisiniz." dedikten sonra göz kırptım ve Elizabeth'in yanına doğru yürüdüm cebimden telefonumu çıkarıp. Birkaç numarayı çevirdikten sonra gözlüğümü saçıma doğru çıkardım. Miami'nin en beğendiğim restoranlarından biri olan Toro Toro'yu aradım Elizabeth'in gözlerinin içine bakarken. "2 kişilik, masa ayırın. VIP. Vincent Bentley misafiriyle gelecek." dedikten sonra telefonu kapadım ve Elizabeth'in kulağına doğru eğildim. "Akşam en güzel elbiseni giy. Seni 9 da alırım." dedim ve kapıya doğru ilerledim. Kapıda John'u beklerken, gözlüğümü geri gözlerime doğru indirdim ve telefonu tekrardan çevirdim. Eskiden beri tanıdığım bir şoför olan Yousef Gudzi'yi aradım. Tanıdığım zamandan beri çok iyi bir şofördür, ona verdiğim bahşişleri hiçe saymaz ve sadıktır. Ayrıca, güzel bir Rolls&Royce ile geliyor olması bizim için büyük bir avantaj olur. John yanıma geldikten sonra, ona planı anlatmaya başlayacağım Yousef'i bekleyene kadar.

"John, bugün bizden davalı olan herkesi kaçıracağız. Miami Limanı'na götürüp sorgulamaya başlayacağız. Duruma göre öldürebiliriz, ancak şimdilik öyle bir planım yok. İyi bir sorgulamaya ihtiyaç olacak. Bu sorgulama sırasında, yeteneklerini insan üzerinde deneyimleme fırsatı da kazanacaksın. Kendine veya ekibe zarar vermendense, Devils üyelerine zarar vermen en mantıklısı. Birde..."

Gözlüklerimi tek parmakla havaya kaldırdım.

"Bence Hazel senden hoşlanıyor. Yürü biraz ona. Kütük müsün sen?"
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Synapse: John yüzü kızararak kafasını kaşıyor, gözlerini kaçırıyor. "Ya şey... var aslında takım elbisem ama... yıllardır giymedim. Arkadaşın düğünde giymiştim." diye utangaçça itiraf ediyor. Sen kıkırdayıp buna takılacakken Elizabeth araya giriyor, Vincent’ın söylediklerini kısa ve ciddi bir onay bakışıyla onaylıyor. Tam o sırada James yanına geliyor. Elinde salladığı araba anahtarını sana doğru fırlatıyor, sen refleksle havada yakalıyorsun. "Hazel, sizin için bir depo ayarladım. Eğitim ve toplantı için gayet uygun. Direkt oraya gidin. Benim arabayı alın, sen kullan." diyor.

Robert hemen söze atlıyor. "Abi, çok teşekkür ederim!" James sırtını dönüp yürürken alaycı bir gülümseme atıyor. "Hadi bakalım, eğit de adam olsun." deyip kıkırdayarak uzaklaşıyor. Sen ve Robert beraber dışarı çıkıyorsunuz. Barın kapısından çıktığında Florida’nın nemli, tuzlu akşam havası suratına çarpıyor. Parkta duran arabayı görüyorsun, metalik gri, 70’lerden kalma kaslı bir Chevrolet Impala. Kapısını açıp içeri girdiğinde eski deri koltukların kokusu burnuna doluyor. Direksiyona oturuyor, motoru çalıştırıyorsun. Radyodan otomatik açılan ağır bir slow parça duyuluyor. Robert suratını buruşturup hemen kanalı değiştiriyor, bir anda punk rock gitarları yankılanıyor. "Sum 41, çok sevdiğim bir grup." diyor. Başını sana çevirip gülümseyerek soruyor. "Abla, sen ne dinliyorsun genelde?"



Kısa yolculuğun sonunda şehrin tenha bir bölgesine varıyorsunuz. Eski sanayi binalarının arasında, dışı paslı kapılarla kapanmış koca bir depo sizi karşılıyor. Kapıyı açıp içeri girdiğinde, boş ve geniş beton bir alan görüyorsun. Tavanda zincirler sallanıyor, köşede bir forklift unutulmuş. Tozlu ama sağlam bir mekan, antrenman için birebir. Robert, biraz mahcup bir ifadeyle sana dönüyor. "Abla, peki şimdi ne yapacağız? Nereden başlayacağız?" diye soruyor.

V: John söylediklerini tek tek dinliyor, başıyla onaylıyor. Ciddiyetini korumaya çalışıyor ama sen Hazel meselesini açtığında suratına birden kan oturuyor. Eliyle ensesini kaşıyıp başını öne eğiyor. "Patron ne diyorsun ya... Ne alaka şimdi." diyerek öksürükle konuyu dağıtmaya çalışıyor. Birkaç kez boğazını temizliyor. Sonra toparlanmaya çalışarak "Gerekirse öldürürüz ya, sıkıntı değil. Drifter olarak hazırım." diyor. Tam o sırada James yanınızdan geçiyor, lafı duyunca kahkaha patlatıyor. John ters ters bakıyor ve "Oğlum bi’ siktir git ya başımdan." diye çıkışıyor.

Çok geçmeden Wild Panda’nın önüne uzun, parlak bir Rolls-Royce yanaşıyor. Kapısı açılıyor, içinden koyu takım elbiseli, hafif göbekli ama karizmatik Yousef iniyor. Yanına gelip elini sıkıyor. "Uzun zamandır görüşemiyoruz efendim, özledim sizi." diyor. Arkadaki John dayanamıyor, Yousef’in kafasını koluyla kilide alıyor. "Pes et!" diye bağırıyor. Yousef kahkaha atıyor ve "Ettim hadi ettim!" diyerek koluna hafifçe vuruyor. Bırakıyor ve sırıtıyor. "Naber kanka?" diyor. Yousef omzunu silkiyor ve "İyidir ya, ne olsun." diye cevap veriyor. Hep beraber Rolls-Royce’un geniş deri koltuklarına oturuyorsunuz. Arabanın içindeki lüks detaylar ışık altında parlıyor. John jöleli saçlarını düzeltiyor ve sana dönüyor. "Patron, kimden başlayalım?" diye soruyor. Elindeki listeye bakıyorsun.

Dava Açanların Listesi
1. Anthony “Tony” Marquez
  • İkametgah: 54 NW 12th Street, Little Havana, Miami, FL
  • Çalışma Geçmişi: Devils çetesinde “lojistik sorumlusu” (silah taşımacılığı ve nakliye organizasyonu).
  • Dava Sebebi: Sözleşme ihlali ve “yasadışı el koyma” iddiası. Vincent’ın, Devils’in bir nakliye aracına el koyduğunu öne sürüyor.
2. Clarence Doyle
  • İkametgah: 2015 Biscayne Boulevard, Apt 14C, Miami, FL
  • Çalışma Geçmişi: Devils barında muhasebeci; kara para aklama işlerini yönetiyordu.
  • Dava Sebebi: Maddi tazminat. Çetenin dağılış sürecinde Vincent’ın “kasa paralarını zimmetine geçirdiğini” iddia ediyor.
3. Marina “Red” Kovacs
  • İkametgah: 882 NE 167th Street, North Miami Beach, FL
  • Çalışma Geçmişi: Devils içinde saha ajanı; bilgi toplama, gözetleme ve gerektiğinde “ikna” işleri.
  • Dava Sebebi: Fiziksel zarar iddiası. Bar baskınlarından birinde yaralandığını, Vincent’ın bizzat sorumlu olduğunu ileri sürüyor.
4. Damian Holt
  • İkametgah: 1370 SW 21st Avenue, Coral Gables, FL
  • Çalışma Geçmişi: Devils’in “kas gücü”; tahsilat, sindirme ve borç toplama işlerinde aktifti.
  • Dava Sebebi: Zarara uğrama. Arabasının ve eşyalarının “American Gods operasyonları” sırasında tahrip edildiğini öne sürüyor.
5. Sophia Reyes
  • İkametgah: 701 Collins Avenue, South Beach, Miami, FL
  • Çalışma Geçmişi: Devils’in barlarında garson gibi görünse de, aslında gelir raporlarını toplayan iç muhbir.
  • Dava Sebebi: İş kaybı. Vincent’ın müdahaleleri yüzünden işini kaybettiğini ve yeni iş bulamadığını iddia ediyor.
Post Reply