Yavaş yavaş yerinden kalkıyorsun. Göz kapakların biraz ağır, gece boyu aklında dolaşan görüntüler yorgunluğunun kaynağı. Evin sessizliği seni sarıyor ama dışarıdan gelen şehir uğultusu, seni yeni bir güne çağırıyor. Perdeden sızan sabah ışığı yüzüne vuruyor, seni çekiştirerek gerçekliğe geri getiriyor. Çok oyalanmadan hazırlanıyorsun. Silahlarını ve tıpkı gölgen gibi ayrılmayan birkaç temel ekipmanını üzerine alıyorsun. Kemerini bir kez sıktığında, omurgandan aşağı güvenli bir kararlılık süzülüyor. Bugün sıradan bir gün olmayacak.
Kapıyı açtığın anda Madrid seni içine çekiyor.
Sokaklar… sokaklar capcanlı. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen şehrin kalbi ritmini çoktan yakalamış durumda. Güneş, kırmızı kiremitli çatılarda dans ediyor, kafelerden yükselen taze kahve kokusu dar sokaklara yayılıyor. Bir köşe başında flamenco gitar çalan bir adam, müziğin titreşimini kaldırımlara bırakıyor. Çiçekli elbiseler giyen, kalçalarını ritmikçe sallayan İspanyol kadınlar sabah yürüyüşlerine çıkmış, sıcak gülümsemelerle selam veriyorlar. Onların yanında, beyaz keten pantolonlar giymiş, gri sakallı zarif adamlar ince bastonlarıyla adım adım ilerliyor. Her yer parfüm, her yer tütün kokusu. Her yer hayat...
Bir anda, caddelerin parlaklığına zıt düşen bir detay gözünü yakalıyor. Gözlük camına yansıyan siyah bir araç köşe başındaki durakta sessizce seni bekliyor. Aracın ön plakası yok, camları zifiri karanlık. Kapıları açılmamış bile, ama senin geleceğini çoktan biliyor gibiler. Yavaş adımlarla yaklaşıyorsun. Her adımda arabanın siyah kaplaması sana biraz daha devleşiyor gibi geliyor. Yanına vardığında, sürücü koltuğundan iri yapılı, kel bir adam iniyor. Tam bir protokol gardı. Gözlük camının ardından göz teması kuruyor, dudakları aralanmadan başıyla seni selamlıyor. Ardından ön kapıyı açıyor.
İçeri adımını attığında koyu gri döşemeler, dijital ekranlar ve özel yapım iç aydınlatma seni karşılıyor. Hemen karşında oturan üç kişilik bir ekip var. Her biri farklı bir karakterin vücut bulmuş hâli gibi. Sağ köşede, jöleli saçları ve ütülü kravatıyla oturan adam hafifçe başını eğiyor. Gözlüğünü düzeltiyor ve neredeyse fısıltı tonunda konuşuyor. "Bay Colt... Ya da Nico diyelim artık. Zamanında gelmen memnuniyet verici." Ortada oturan daha yaşlı, kambur ama çelik gibi bakan biri var. Kravat takmamış. Yalnızca siyah gömleğinin düğmesi açık, bilekleri sıvanmış, sigara kokusu üzerine sinmiş. Sana bir göz atıyor, sonra başını çevirip pencereye bakmaya devam ediyor. "Adamı geç kalmakla suçlamayın. Çocuk yaşta molozun altından çıktı bu herif. Beş dakika rötar koysun dünyanın sonu değil."
Sol köşede ise genç, enerjik biri var. Yaşı senden belki birkaç yıl büyük, belki birkaç yıl küçük. Fark etmek zor. Sneakers giymiş. Ceketinin içinde tişört var. Açıkça en rahat olanı o. Gülümsüyor. "Abi, seni sonunda gördüm ya... artık içim rahatladı. Kendi gözümle görene kadar varlığından emin değildim. Hala şu anın gerçek olduğuna inanmakta zorlanıyorum. Büyük hayranınım, imzanı-" derken ilk konuşan adam "Yeter, Iglesias." diyerek sözünü kesiyor. Sana oturman için yer gösteriliyor. Koltuğa yerleştiğinde araç sessizce hareket ediyor. Süspansiyonlar yumuşak, camlardan dışarıya dair hiçbir ses sızmıyor. Madrid dışarıda tüm çıplaklığıyla yaşanıyor ama içeride bir başka dünya kurulmuş sanki. Burada devlet konuşuyor. Ama yüksek sesle değil. Alçak, net ve güvenli tonda.
Sohbet, kendiliğinden başlıyor. Gözlüklü olan bilgi vermeye başlıyor, kurumsal bir robot gibi. "Komutan Gabriel şu an özel bir bölgede, görüşme yeri tarafınıza söylenmeyecek. Aracımız sizi oraya götürecek. İlk buluşma protokol düzeyindedir. Herhangi bir test veya operasyon olmayacak. Sadece tanışma ve ön değerlendirme." Yaşlı olan omuz silkiyor. "Yani o çenesini açarsa diye şimdiden söylüyorum. Adam biraz deli. Kafa kırık ama yürek sağlam. Onu bir tanıdığında, yani... seversin belki. Belki de yumruklarsın. Bilemeyiz." Sneaker’lı olan ise biraz öne eğiliyor, heyecanla "Abi, bu görevin sonunda gerçekten değişeceksin. İçine çekileceğin şey... bu dünyada bildiğin hiçbir şeye benzemiyor. O yüzden kendini hazırla. Çünkü biz karanlıkta geziyoruz. Ama ışığı da biz getiriyoruz." Gözlüklü olan ise gence dönüyor ve "İlla havalı bir şey söyleyeceksin, tam bir keko bu çocuk ya." diyor.
Araba bir tünele giriyor. Dışarısı kararıyor. Sadece iç aydınlatma kalıyor yüzlerinde. Camlar matlaşmaya başlıyor. Artık yalnızca içerisi görünür. Dışarısı devletin gölgesi. Ve Nico, senin yeni hikayen başlıyor. Madrid’in yüzeyinde eğlence var. Ama sen derinlere gidiyorsun.
Re: [Nico] Derin Devlet, Özel Harekat ve Nico
Posted: 04 Aug 2025, 18:52
by Nico
Kara bir araba ve içindekilerin konuşmaları Nico'ya rahatsız edici biçimde tanıdık geliyor. Yine geçmişinden anımsamak istemediği görüntüler görecek gibi oluyor ancak kendini tutuyor. Belki de uyanık olduğundan kurtulabiliyor. Aklına gelen tek açıklama bu. Uyurken pek söz sahibi olamıyor çünkü. Bakışlarını dışarıya çeviriyor. Yaşamı boyunca asla sahip olamadığı ve koruyamadığı eğlenceye ve mutluluğa bakıyor. Ardından dışarı bakarken konuşmaya başlayıp arabadakilere dönerek devam ediyor.
"Ben sadece sıradan biriyim. Tıpkı dışarıdakiler gibi. Onlardan farkım olduğuna inanmıyorum. Benim yerime herhangi başka biri oturabilirdi. Yine de, bu topraklara gelen ve buraya oturan ben oldum. O yüzden, görevlerin üstesinden de ben geleceğim, düşmanların da. Bana sorarsanız, ne kadar çok konuşursa, o kadar iyi. Ne kadar bilgi toplarsam o kadar iyi olacak sonuçta."
Fazla konuşmak istemese de karşı tarafa saygı göstermek zorunda. O yüzden en azından kendini açıklaması gerekiyor diye düşünüyor. Çok uzun bir yol kat etti. Yüksek olasılıkla bir bu kadar daha yol kat edecek. Önce Japonya'nın, sonra Amerika'nın, şimdi de İspanya'nın iç işlerine girdi ve daha da derine iniyor. Acaba derine indiğinde ne bulacak?
Re: [Nico] Derin Devlet, Özel Harekat ve Nico
Posted: 05 Aug 2025, 12:02
by GM - Veil
Araç şehir sokaklarında ilerlemeye devam ederken içindeki hava ağırlaşıyor. Siyah koltuklar, titreşimsiz süspansiyon, sessiz motor ve konuşmalar... Tanıdık. Ürkütücü biçimde tanıdık. Zihninde, zamanın gerisine sızan gölgeler beliriyor. Geçmişin zincirleri yeniden kollarına dolanmak ister gibi oluyor ama bu kez fark var. Bu kez uyanık. Bu kez gözleri açık. Ve henüz kabusa düşmedi.
Bakışlarını dışarıya çeviriyorsun. Madrid’in neşesi hala sokaklarda. Kırmızı elbiseli bir kadın kahkaha atarak sevgilisine sarılıyor. Caddede çocuklar top oynuyor, bir kafede şarap bardakları tokuşturuluyor. Gözlerinin önünde eğlence var. Ama senin ellerin hep savaşla dolu. Ne zaman uzansan, mutluluk senden kaçtı. Şimdi sadece izliyorsun. Sadece izleyebiliyorsun.
Sonra konuşuyorsun. Sözlerin sakin ama tok. Gözlerin dışarıda, ama sesin içeride yankılanıyor. Araçtakiler bir an sessizleşiyor. Gözlüklü adam, dikkatle yüzünü inceliyor. Yaşlı olan dudaklarının arasındaki sigarayı oynatmadan başını sallıyor. Sneaker’lı olan ise kolunu koltuk başlığına yaslayıp hafif gülümsüyor. "Abi... sen sıradan biri falan değilsin. Ama bunu senin ağzından duymak... bilmiyorum, garip bir şekilde içimi rahatlattı." Gözlüklü adam ise "Sıradan biri olduğunu düşünen biri, ancak gerçekten istisna biridir, özellikle de böyle bir dünyada." diyor sessizce.
O anda araç bir tünele giriyor. Işıklar yumuşuyor. Camlar kararıyor. Ve gözlüklü olan cebinden metalik, içi mavi sıvı dolu bir şırınga çıkarıyor. "Prosedür böyle, Nico. Sadece önlem. Lokasyon hassas. Uyanana kadar varmış oluruz. Rahat uyu." Sana sözlü onay bile beklemeden profesyonelce iğneyi koluna saplıyor. Sıvı damarlarına ulaştığında gözlerin ağırlaşıyor.
Uyandığında her şey bambaşka.
Kafanı çevirdiğinde lüks deri bir yatakta olduğunu fark ediyorsun. Geniş, gri duvarlı bir odada, zemini taş kaplama. Tavanda kırmızı ışıklar yanıyor. Penceresiz. Odadan çıkıp seni bekleyen görevliye doğru yürüdüğünde kıyafetlerinin değiştirilmiş, üzerinin özel bir siyah takım elbise ile donatılmış olduğunu fark ediyorsun. Düğmesiz, kravatı olmayan ama içinde zırh hissi veren bir dokusu var.
Koridorlar askeri bir üs gibi, ama burası kışla değil. Yerdeki halılar bile adımları susturmak üzere özel yapılmış. Duvarlarda resm, amblemler var. Kapıların üstünde İspanyolca kodlar. "Seguridad." "Secreto." "Inteligencia." Bir yerdesin. Derinlerde. Çok derinlerde. Ve tam önünde çift kanatlı, titanyum kapı açılıyor.
"Adelante!" diyor içeriden bir ses. Girdiğinde, içerisi bir ofis değil, bir komuta odası. Bir duvar boyunca dünya haritası. Yanında kırmızı noktalardan oluşan bir panel. Tavana kadar yükselen kitaplık. Masanın arkasında ise…
Komutan Gabriel.
Boynuna kadar iliklenmiş koyu lacivert üniforması, göğsünde altın işlemeler. Saçları kısacık kesilmiş, yüzü kırışık ama bakışları delici. Tıpkı savaş görmüş bir kurt gibi. Sana elini uzatıyor. "Nico. Bienvenido. Otur, por favor." Sana özel hazırlanmış sandalyeyi gösteriyor. Ardından kendi koltuğuna oturuyor. "Sana anlatacaklarım kolay şeyler değil, ama anlaman gereken şeyler. Buraya seni, sadece güçlü olduğun için almadık. Seni seçtik çünkü sen kırılmadın. Ezildin, ama çatlamadın. Yandın ama sönmedin. Ve evet, artık bizim için çalışacaksın. Ama önce şu tabloyu görmeni istiyorum."
Masanın yanındaki küçük bir projektörü çalıştırıyor. Duvara bir görüntü yansıyor: Avrupa haritası. Haritada bazı şehirler kırmızı. Bazıları griye dönmüş. Gabriel anlatmaya başlıyor.
"Son iki yıldır Avrupa’da sistemli bir bozulma yaşanıyor. Terörist saldırılar, kaybolan bilim insanları, çalınan deneysel teknoloji ve güçle ilgili etik dışı deneyler. Her şeyin merkezinde Umbra. Biz ona böyle diyoruz. Umbra, kar amacı gütmeyen bir şirket kılığında, aslında devlet dışı bir güç oluşumu. Ve evet, içinde geliştirilmişler var. Ama bunlar, senin gibiler değil. Bunlar... kontrol altındaki canavarlar." Gabriel boğazını temizliyor. "Bizim verilerimize göre Umbra, geliştirilmiş bireyleri özel yöntemlerle 'bozuyor.' Onları sadık askerler haline getiriyor. Beyinlerini yıkıyor. Ruhlarını siliyor. Onları silah olarak kullanıyor. Ve hedefleri Avrupa’nın derin savunma yapısını çökertmek. Ulusların içten yıkılması için hamle üstüne hamle yapıyorlar."
Görüntü değişiyor. Bir laboratuvar. Cam tüplerin içinde insan bedenleri. Sonra başka bir görüntü. Bir şehir, gökyüzünden çekilmiş. Gece. Elektrik kesintisi. Kaos. "Senin görevin, onlardan biriyle temas kurmak. Amaç, içeriden bilgi toplamak ve gerekirse yok etmek. Umbra’nın içine bir iz bırakacağız. Ve bu iz sen olacaksın. Çünkü sen doğan gereği evrimleşiyorsun. Ve Umbra seni ne kadar ölçmeye kalkarsa kalksın sen sürekli değişeceksin."
Gabriel yavaşça ayağa kalkıyor. Yanına yaklaşıyor. "Sana sahte bir geçmiş, sahte bir kimlik, sahte bir yol sunacağız. Ama içinde, gerçek sen kalacaksın. Biz de seni hep izliyor olacağız. Destekleyeceğiz. Gerekirse çekip alacağız. Ama ilk aşamada yalnızsın. Tek başınasın. Bu operasyonun kod adı Sombras Vivas. Yaşayan Gölgeler."
Son olarak, odadaki ışıklar yeniden normale dönüyor. Gabriel gözlerine bakıyor. "Soru var mı, chico?"
Ve sessizlik. Karar anı. Bir kahraman daha gölgelere inmek üzere.
Re: [Nico] Derin Devlet, Özel Harekat ve Nico
Posted: 11 Aug 2025, 20:33
by Nico
"Onlar canavar..."
Bu söze kadar Nico için bir sorun yoktu aslında. Uyutulma beklendik bir olaydı. Düşman içine sızmak ve bilgi toplamak bu bağlamda yapabileceği en sıradan görev. Ne var ki, gelişmişlere canavar demek onda iyi bir etki bırakmamıştı. Onun canavar denenlerden ne farkı vardı? Rastgele bir kişinin canavar ilan edilenlerden en farkı vardı? Kim bilir ne vaadlerle beyni yıkanmış veya zorunda bırakılmıştı zavallılar. Bu rahatsızlığı yansıtmadı Nico. Kimseye yansıtamazdı zaten. İşleri baştan karıştırmak aptallık olurdu. Sadece dinledi komutanını. Sormayı akıl edebileceği birçok soruya ardı ardına yanıt vermesi iyi bir şeydi aslında. Kesinliğe sahip olması öncelikli. Her şey net biçimde birbirine bağlandıktan sonra ne anladığını onaylamak istedi sadece.
"Varlığından ve art niyetinden haberdar olunan düşmanla temasa geç ve aralarına sız. Gelişmiş oluşundan yararlan ve ele geçirilmeden toplayabildiğin kadar bilgiyi toplayıp aktar. Her önlerine geleni kabul edecek kadar akıl yoksunu olduklarına inanmıyorum ama aralarına kabul edilenlerin söz hakkı olduğunu da sanmıyorum."
Nico artık kimseyi önemsemek istemiyordu. Komseyi umursamak istemiyordu. Acının ve kederin son bulmasını bile sağlayamamıştı. Şimdi de hiç tanımadığı kişilerle empati kurmaya çalışıyordu. Ya düpedüz salaktı ya da gerçekten lanetli birisiydi.
"Göreve ne zaman ve nerede başlıyorum? "
Re: [Nico] Derin Devlet, Özel Harekat ve Nico
Posted: 17 Aug 2025, 19:51
by GM - Veil
Komutan Gabriel, başını hafifçe eğiyor. Bir şey demiyor. Sadece dinliyor.
Seni dinliyor.
Sonra ayağa kalkıyor. Masasına birkaç kez parmaklarını tıklatıyor. Duvar kenarındaki terminale ilerleyip ekrana bir dizi komut giriyor. Holografik bir panel beliriyor. Kapsamlı bir güvenlik protokolü açılıyor. "Bu sözlerin bana neden verildiğini şimdi daha iyi anlıyorum, chico." diyor alçak bir tonla. "Senin gibi biri... sistemin hem içinde hem dışında durmayı başaran biri nadir bulunur. Bu yüzden görev, hemen başlıyor." Omzunu düzeltip geri dönüyor. Yüzünde, bu defa biraz daha insani bir ifade var.
"Bu akşam seni Granada bölgesine göndereceğiz. Orada Umbra’ya bağlı olduğu şüphelenilen özel bir tarikat var. Kültür ve teknoloji tabanlı görünüyorlar. Geliştirilmişleri 'arıtmaya' çalıştıklarını iddia ediyorlar. Ama biz bunun yalnızca bir örtü olduğuna inanıyoruz. Oraya özel bir kimlikle sızacaksın. Adın Ismael Duarte. Doğum yerin Buenos Aires. Eğitimin biyoteknoloji uzmanlığı. Geliştirilmiş olduğunu açık etmeyeceksin ama fiziksel üstünlüğün küçük testlerle kanıtlanırsa, seni kayda değer biri olarak görecekler."
Masasına geri dönüp bir dosya uzatıyor. Dijital değil. Fiziksel. Kağıttan. Kimlik belgeleri, pasaportlar, notlar, el yazısıyla hazırlanmış gibi duran detaylı bir sahte geçmiş. Gerçeğe yakın olan tek şey, senin gözlerindeki yorgunluk. Sahte geçmişteki acılar gerçek değil ama senin acıların oraya sızacak gibi. "Seni Granada’ya götürecek bir hava aracı, merkez hangarında hazır. Geriye tek bir detay kaldı." derken dosyayı masaya bırakıyor. "Görevi farklı şekilde başlatma seçeneğin var. İkisi de aynı yere çıkacak ama hangisinin senin doğana daha uygun olduğunu öğrenmek istiyorum."
Masadaki küçük terminalde iki seçenek beliriyor. Gabriel ses tonunu düşürüyor. Gözlerinin içine bakıyor. "Birincisi, sahte geçmişinle sivil olarak gidip bilgi sızdırmak. Arınmak isteyen bir geliştirilmiş olarak rol yapacaksın. Daha az çatışmalı. Daha çok kelimeyle yapılan bir savaş. İkincisi ise onların dikkatini çekip kaçmaya çalışan bir hedef gibi davranmak. Seni avlamak isteyenlerin eline düşmüş gibi göstereceğiz. Seni alıp dönüştürmeye kalkarlarsa, içlerinden biri olma şansın artar. Ama daha riskli. Ve daha... sert." Gabriel elini kaldırıp sana işaret ediyor. "Seçim senin, Nico. Sana sadece yolu açarız. Yürümek sana kalmış."
Re: [Nico] Derin Devlet, Özel Harekat ve Nico
Posted: 01 Sep 2025, 20:19
by Nico
Daha çok ayrıntı, daha çok bilgi, güzel! Böylelikle her geçen dakika Nico'nun ilk görevinde başarılı olma olasılığı artıyor. Kendisini göstermesi ve kanıtlaması gerek. Burası onun düşündüğünden ve varsaydığından daha çok tanıyor onu. Bu biraz rahatsız edici ancak beklenmedik derecede değer gördüğü bir yer elbette onun işine yarar. Bir sorun çıkartmadıkları sürece tabii. Nico bir yandan da şüpheleniyordu. Neden onu kurtardılar? Neden onun hakkında bilgi sahibiler? Neden onun üzerine bu kadar titriyorlar? Onu nereden tanıyorlar? Başta anladığını sanıyordu. İlk tanıştığı komutanın konuşmasını onu o zamanki ruh halinden kurtarmıştı. Bunu kabul edebiliyordu. Şu an o kadar da emin değil. Dinlemeyi sürdürdükçe şüpheleri doğrultusunda bir yol ayrımı sunuluyor ona. Nico, onun için hazırlanmış sahte dosyaları gördükçe rahatsız oluyor. Beyni istemsizce onu düşünmeye itiyor. "Bir kez daha mı başka bir ada bürüneceğim? Önceki adlarım ne kadar gerçekti ki?" Bu düşüncelerden rahatsız olmasının nedeni onları doğru bulması değil, aksine, yanlış bulması. Kiyoshi ve Laura, onlar sayesinde kendisine yeni bir kimlik edinebildi. Onlar sayesinde kim olduğunu inşaa edebildi. Şimdi ise fazlasıyla yapay bir kimliğe bürünmek zorunda kalması onu rahatsız ediyor belki de. Ne var ki, bu sadece geçici bir durum. Görev uğruna katlanabileceği bir sıkıntı. Görevlerini ve sorumluluklarını her ailede ciddiye aldı ve başarıyla yerine getirdi. Buna leke sürmeyecek. Bu seçimler ona neden sunulduğu üç aşağı beş yukarı anlaşılır ki komutan da buna değiniyor. Kedi fare oyununda fare olmayı reddediyor. Belki bu yaklaşım karşı tarafı gaza getirebilir. Karşı tarafın gözünde bir hazine avına dönüşebilir ki bu da motivasyon olur onlara ama daha sakin bir yaklaşımı seçiyor. Her ne kadar konuşmayı istemese de, böyle bir senaryo da karşı tarafı cezbedebilir. Teknoloji ve kültür tarikatına biyoteknoloji uzmanı geliyor ve derdi arınmak. Ağızlarının suyu akar adamların.
"Ayaklarına gelen bir biyoteknoloji uzmanını reddetmezler. Hele hele arınmak isteyen bir tanesini. Tam da onların istediği senaryo. İstedikleri yaklaşıma izin verirsem, işler tam da planladıkları gibi gidiyor diye sevinirler. Onlar için gümüş tepside sunulmuş değerli bir kaynak olurum. Böylelikle sorunsuz sıkıntısız aralarına sızıp güven kazanabilir ve bütün öğrendiklerimi buraya aktırabilirim. Karar verdiğime göre yola çıkabilirim, değil mi?"
Nico verdiği yanıtla beraber gitmeye hazırlanıyor. O lanetinden kurtulamayacak belki ama diğerlerini kullanılmaktan kurtarabilir.
Re: [Nico] Derin Devlet, Özel Harekat ve Nico
Posted: 02 Sep 2025, 21:24
by GM - Veil
Komutan Gabriel, seni baştan ayağa süzüyor. Bakışlarında bir anlık tatmin var, verdiğin cevabın arkasında bir kararlılık bulmuş gibi. Dosyaları toplayıp yerine yerleştiriyor, sonra tekrar sana dönüyor. "Bien. Bu, doğru seçim. Umbra, bilgiye aç bir hayvan. Onlara kendi kendine kapılarına gelmiş bir biyoteknoloji uzmanı verdiğimizde, seni açgözlülükle yutacaklar. Ve sen de onların mide asidi olmadan sindiremediği ilk lokma olacaksın." Yavaşça masanın arkasındaki deri sandalyeden kalkıyor. Elini omzuna koyuyor. "Unutma, chico. Onlara ne verirsen ver, her şeyin senin kontrolünde olduğuna inanmalısın. Gerçekten öyle olmasa bile. Çünkü bir an bile sende tereddüt görürlerse... İşte o an, canavar dediklerimin yanına düşersin." Kapıya doğru yürüyüp kısa bir selamla seni gönderiyor.
Koridor boyunca ilerletiliyorsun. İki görevli eşlik ediyor. Metal ayakkabı sesleri yankılanıyor. Sessiz, steril bir alan. Sonunda geniş bir hangara varıyorsun. İçerisi devasa, ama neredeyse tamamen boş. Sadece ortada duran bir araç var, askeri standartların üzerinde bir siyah VTOL, yani dikey iniş-kalkış yapabilen uçak. Gövdesi mat kaplama, ışığı yutuyor adeta. Ses çıkarmayan motorları gizlice titreşiyor. Sana özel hazırlanmış siyah bir çanta veriliyor. İçinde sahte pasaport, bir dizüstü bilgisayar, bazı belgeler ve küçük bir tabanca. Tüm kimlik belgelerinde artık "Ismael Duarte" yazıyor. Pilot, sert bakışlı, kısa saçlı bir kadın. Sana sadece başıyla selam veriyor. Hiç konuşmadan koltuğunu işaret ediyor.
Kapılar kapanıyor. Motorlar alçak bir uğultuyla canlanıyor. Ve Madrid’in altındaki bu gizli hangardan yükseliyorsun.
Yükseliş sırasında camlar otomatik olarak kararıyor, dışarısı görünmüyor. İçeride yalnızca titreşimsiz bir sessizlik. Sana hissettirdikleri çok açık. Burası gizli bir operasyon. Ne kalkış noktasını ne de güzergahı bileceksin. Zaman akıp gidiyor. Gövdeye çarpan rüzgarın derin basıncını hissediyorsun ama araç sanki pamuk içinde süzülüyor. Arada pilotun kısa bir sesi duyuluyor. "Yirmi dakika, señor." Bir süre sonra camlar tekrar açılıyor. Ve aşağıda Granada'nın dağlık dokusu beliriyor. El-Hamra Sarayı'nın kubbeleri, şehir ışıkları, dar Arap sokaklarının izleri... Hepsi masalsı bir manzara gibi. Araç usulca bir dağın yamacındaki özel pistten iniş yapıyor.
Kapılar açıldığında ilk hissettiğin şey, güney İspanya’nın sıcak ve kuru havası oluyor. Dağlardan esen rüzgâr, tozla karışmış. Pistte yalnızca bir araç bekliyor, siyah, uzun bir sedan. Yanında tek bir kişi duruyor. Uzun, kızıl saçlı bir kadın. Saçları rüzgarla savruluyor. Göz alıcı bir yüz, keskin hatlar. Siyah bir elbise giymiş, üzerinde koyu kırmızı bir ceket. Dudaklarında zarif ama sıcak bir gülümseme. Yanına birkaç adım atıyor. "Bienvenido a Granada." diyor melodik bir sesle. Ardından nazikçe elini uzatıyor. "Benim adım Lucía Vargas. Yolculuğunuzun bundan sonrası bana emanet. Sizi otelinize kadar ben götüreceğim. Yol boyunca sorularınız olursa, memnuniyetle yanıtlarım. Rahat olun, her şey ayarlandı."
Kapıyı açıp seni içeri buyur ediyor. Araç içeriden lüks ama aynı zamanda göze batmayacak şekilde sade. Camları koyu, sürücüsü yok, direksiyonun başına Lucía geçiyor. Araba yavaşça pistten ayrılıyor. Granada'nın taşlı yollarına doğru ilerliyorsunuz. Dağların gölgesi yavaşça şehrin altına iniyor. Araba Granada sokaklarında sessizce ilerlerken Lucía bakışlarını yoldan ayırmadan konuşuyor. "Umbra’ya giden yol, aslında bu şehirden başlıyor. Tarih boyunca gölgelerin ve sırların şehri burası. Şimdi sizin için de öyle olacak." Şehir ışıkları ufukta yanıp sönüyor. Gözlerin otelin yaklaştığını hissediyor. Asıl hikayen şimdi başlıyor, Ismael.