[Author] Psikopat

User avatar
Author
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 8
Joined: 04 Sep 2024, 13:15

Güney Kore
gece 3:00

Ji-Hun, gece yarısında küçük, tek odalı dairesinde uyandı. Işığı açma ihtiyacı hissetmedi, dışarıdaki kırmızılı mavili hologram iç çamaşırı billboardı odasını yeterince aydınlatıyordu. Odasının içinde sade bir yatak, eski bir masa, ve bir raf dolusu defter... Bu odada zaman, neredeyse hiç ilerlemiyormuş gibi hissettiriyordu. Ji-Hun’un rutin hayatı, bir dakikası bile değişmeden geçip gidiyordu. O, kendi seçtiği bu monotonluğun içinde, sanki zamanın hızını yavaşlatıyor ve her yeni güne, eski bir ritüelin parçasıymış gibi başlıyordu. Aslında bunu yapmasının bir başka nedeni ise izafiyet teorisiydi. Bu şekilde daha uzun yaşamış oluyordu. Ömrü uzamıyordu belki ama ömrü uzuyormuş gibi oluyordu. Genelde gündüz vakti uyur. Geceleri ise uyanırdı. Bugün de aynısı olmuştu.

Uyanıp kahvesini hazırladı, içine 8 küp şeker attı. Ardından masasına oturdu ve bir süre dışarıdaki dünyayı izledi. Ancak bu, onun için pek bir anlam ifade etmiyordu; dış dünya, sadece gözle görülebilen bir sahne dekorundan ibaretti.

Televizyonu açtı; haberler her zamanki gibi aynı şeyleri anlatıyordu. Politik tartışmalar, toplumsal olaylar, ekonomik krizler… Tüm bunlar Ji-Hun’un ilgisini çekmiyordu. O, bu haberlerde bir anlam aramıyordu çünkü hiçbirinin kendisiyle bir bağlantısı olmadığını biliyordu. Arada sırada, ekrandaki yüzlere bakıyor, onları inceliyordu. İnsanların yüzlerindeki ifadeleri, davranışlarını, seçimlerini gözlemliyordu. Ama bu gözlemler bile ona bir tatmin sağlamıyordu. Onun için bu dünya, önceden yazılmış bir metinden başka bir şey değildi. Ekranda gördüğü kişiler üstünde gücünü denemeyi çalıştığında işe yaramadığını görmüştü. O görüntüler gerçek değildi, sadece birkaç bin pixelin karışımından ibaretti. Televizyonu kapattı, masasına döndü ve düşüncelere daldı.

Ji-Hun için, hayatta bir amaç ya da büyük bir hedef yoktu. Onun yaşamı, sadece günlük rutinlerden ve defterindeki birkaç satırdan ibaretti. Gücünü uzun zamandır kullanmamıştı, çünkü kullanacak bir neden bulamamıştı. Bu yetenek, bir yandan onun en güçlü silahı, diğer yandan ise hayatının en büyük lanetiydi. İnsanlara hükmetmenin kolaylığı, ona tatmin değil, yalnızca daha derin bir boşluk getirmişti. Bu yüzden, günlerini bir anlam arayışı olmadan geçiriyordu. Defteri masanın bir köşesinde duruyordu, dokunulmamış, boş sayfalarıyla. Belki bir gün, yeniden dolacaktı, belki de sonsuza kadar boş kalacaktı. Gerçi boş kalması seçenek dışıydı çünkü paraya ihtiyacı olduğunda defteri kullanarak para kazanıyordu. Çoğunlukla yasadışı şekilde yapıyordu bunu ancak yasaların bir önemi yoktu. Tabii ki yakalanmadığın sürece...

Ji-Hun, sürekli gözden uzak kalmaya özen gösteriyordu. Onun için gizlilik, hayatta kalmanın en önemli kuralıydı. Toplumdan izole olmuş, kendi dünyasında yaşayan bir adam olarak, kimsenin onu fark etmemesi, kimsenin onu hatırlamaması gerekiyordu. Bu yalnızlık, hem bir koruma kalkanı hem de bir tür huzur sağlıyordu ona. Dış dünyanın kaosundan uzakta, kendi düzenini kurmuş, kimsenin erişemeyeceği bir noktada yaşamaktaydı. İnsanların arasında bir hayalet gibiydi; varlığını kimse bilmez, kimse onu tanımazdı.

Televizyonda kanalı değiştirdi ve son dakika haberlerine bakmaya başladı. Karanlık olduğu için gözlük takmıyordu. Kahvesini yudumladı. Sessizce ekranı izlemeye devam etti.
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Dışarıdaki hologram billboard’un kırmızı-mavi ışıkları odana titreşimli bir parıltı veriyor. Günümüz Seul’ü, eskisinden çok farklı bir şehir; sokaklar eskiden olduğu gibi ışıl ışıl değil artık. Hava kalitesini kontrol altına almak için şehirde uygulanan yeni drone destekli kirlilik bariyerleri, gökyüzüne asılı devasa ağlar gibi görünüyor. Hükümet, uzun yıllardır süren su kıtlığı ve tarım krizine karşı önlemler alsa da, şehir sakinlerinin gündelik hayatına bir türlü huzur getiremiyor. Etrafındaki devasa ekranlarda sürekli dönen yapay mutluluk dolu mesajlar, aslında halkın giderek artan umutsuzluğunu ve yalnızlığını örtbas etmek için tasarlanmış birer illüzyon. Bilboard’ların üzerinde, neon ışıklarının ardında hissedilen derin bir huzursuzluk var. Bardağındaki kahveden bir yudum alıyorsun; içine attığın şekerin bıraktığı o yoğun tat, dilinde kısa bir an için bir rahatlama hissi yaratıyor ama bu hissin gelip geçici olduğunu biliyorsun. Uzun bir süredir duygularının gerçekliğinden şüphe ediyorsun zaten.

Bir anda ekranda bir kesinti oluyor. Televizyonun yayını kararıyor, fakat sadece bir anlık. Sonra geri geliyor. Ama bu sefer normalden farklı bir şey var. Ekranın alt köşesinde, soluk bir kırmızı yazı beliriyor. "Bu gece hiçbir şey aynı olmayacak." İlk başta bunu dikkate almıyorsun; muhtemelen saçma sapan bir reklam ya da televizyon kanalının bir hatasıdır, diye düşünüyorsun. Ancak gözlerin ekrandan ayrılmıyor. İçgüdüsel bir huzursuzluk kaplıyor içini. O sırada, odanın kapısı sert bir şekilde çalınıyor. İlk başta bunun hayal olduğunu düşünüyorsun. Bu saatte, bu apartmanda kim, neden kapını çalsın? Burada kimsenin varlığından haberi olmamalı. Kapı bir kez daha çalınıyor. Daha sert ve sabırsız bir şekilde. Neredeyse kırılacakmış gibi. Nefesin hızlanıyor, bir anlığına etrafına bakıyorsun. Gölgeler daha derin, karanlık daha yoğun. Kapıya doğru ilerlerken zihninde çeşitli senaryolar beliriyor. Kendi düzenini ve gizliliğini korumak için kapıyı açmamalısın. Ama belki de görmezden gelmek en kötü seçenek. Kimsin sen, Ji-Hun? Bir gölge, bir hayalet, kimsenin bilmediği bir adam… Ama belki de bu gece, o bilinmezliğin sonu gelecek.

Yavaşça kapının önüne geliyorsun. Kalbinin atışını neredeyse boğazında hissediyorsun. Kapının arkasından bir kadın sesi geliyor. "Orada olduğunu biliyorum." diyor. Sesi garip bir şekilde sakin ve kendinden emin. "Ji-Hun, biliyorum, dinliyorsun. Aç kapıyı. Seninle sadece konuşmak istiyorum." Bu sesin tanıdık gelmediğini fark ediyorsun. O an zihnindeki tüm olasılıklar yarış halinde. Bir tehlike mi, yoksa başka bir şey mi? Kapının arkasında bekleyen kimse, senin hakkında az da olsa bilgi sahibi olmalı. Kapıyı açıyorsun. Karşında genç bir kadın duruyor, saçları dağınık ve yüzünde kaygısız bir gülümseme var. Gözleri seni dikkatlice süzüyor, sanki seninle ilgili her ayrıntıyı analiz ediyormuş gibi. Kadının gözlerinde tuhaf bir ışıltı var. "Merhaba, Ji-Hun." diyor, o ışıltıyı daha da belirginleştirerek. "Seninle bazı şeyler konuşmam gerek." Kendini geri çekiyorsun, ama kapıyı kapatmak için çok geç. Kadının ayağı kapı eşiğinde. "Hayatın hakkında." diyor kadın, gözlerini sana dikerek. "Ve tabii ki defterin hakkında."

Bu cümle seni sarsıyor. Şimdi dikkatini daha da topluyorsun. Kim bu kadın ve neden bu kadar çok şey biliyor, hele ki mevcut durumunu düşününce? Sorularının cevabını alman çok sürmüyor. "Ben Devlet Araştırma ve Gözetim Birimi'nden Yoon." Kadın kendinden emin bir şekilde konuşmaya devam ediyor. "Buraya, seni rahatsız etmek ya da sorgulamak için gelmedim." diyor, yüzüne sanki bir sır açığa çıkacakmış gibi bir ifade yerleşerek. "Benim buradaki amacım, seninle... bir tür iş birliği yapmak." Bir anlık bir sessizlik içinde bakışıyorsunuz. Kadının bakışlarında bir tür hesaplılık var, sanki zihninde bir planı tartıyormuş gibi. "Biliyorum, yeteneklerin var ve sana ihtiyacım var." diye ekliyor. "Görüyorsun ki, her şey her zaman devletin kontrolünde değil. Hükümet içindeki bazı yapılar, ülkenin geleceğini tehlikeye atıyor. Bu nedenle, bazı şeylerin değişmesi gerekiyor."

Kadın, kapının önünde durmaya devam ediyor, ama bir tehditkâr tavır göstermiyor. Aksine, sanki daha derin bir şey öneriyormuş gibi. "Senden yapmanı istediğim şey, belki de biraz... sıradışı. Ama karşılığında, sana koruma sağlayabilirim. Kimse seni takip etmeyecek, izlemeyecek." Kadının sözlerinde alttan alta bir risk hissediyorsun. Ancak bu sözler aynı zamanda bir tür meydan okuma gibi. Onun amacı, seni hükümetin içinde bir piyon gibi kullanmak değil; senin yeteneklerinle kendi gizli planlarını gerçekleştirmek. "Benimle çalışırsan, bu ülkede çok şey değişebilir." diyor ve ardından biraz daha yaklaşarak ekliyor. "Ve belki de senin için yeni bir başlangıç olabilir." Onun niyetini anlamaya çalışırken, gözlerinin ardındaki karanlık ve hesapçı bakışları fark ediyorsun. Yoon, kendi çıkarları ve hedefleri için seni kullanmayı planlıyor gibi görünüyor. Ancak bunu yaparken sana da bir teklif sunuyor; bu teklifin ne kadar güvenilir olduğunu tartmak ise sana kalmış.
User avatar
Author
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 8
Joined: 04 Sep 2024, 13:15

Monotonluk, benim için hayatın sadece bir parçası değildi; hayatımın ta kendisiydi. Her şey sanki önceden yazılmış bir senaryonun tekrarı gibiydi. Ancak, ekranda beliren o garip reklamın ardından, bu monotonluğun uzun sürmeyeceğini anlamalıydım. Dünya, bazen insanların kavrayamayacağı mesajlar gönderir. Bu da benim geç fark ettiğim, bana gönderilen bir mesaj olmalıydı.

Ciddiye almadım.

Ama ne olduysa, kapının çalması çok gecikmedi.

Ne? Kapı mı çaldı?

Kalp atışlarım hızlandı, sanki göğüs kafesimden fırlayacak gibiydi. Hemen televizyonu kapattım. İçeride olduğumu biliyorlar mı? Kim bilir, belki de banka veya sigorta çalışanlarıdır. Kredi çekmem için beni oltaya çekmeye çalışıyorlardır. Ama burada olduğumu bilmiyor olmalılar. Gölgelerde yaşıyordum; kimse aylardır kapımı çalmamıştı. Yiyeceklerimi bile drone kuryelerle alıyordum.

Polis mi gelmişti? Hayır, sessiz olmalıydım. Televizyonun sesini duymuş olabilirler mi? Beklemeliyim. Eminim pes edip giderler. Ama kapı ikinci kez, bu sefer daha sert bir şekilde vurulduğunda, bunun basit bir ziyaret olmadığını anladım.

Adımlarım yavaşça masaya yöneldi. Masanın üstündeki defteri aldım ve kalemi elime alıp tane tane şunları yazdım:
"Biraz önce Ji-Hun'un kapısını çalan kişi, Ji-Hun'un evine girip içeride 3 dakika sürecek bir baygınlık geçirir "
Nokta koymadım. Bu sadece bir hazırlıktı. Tetiği çekmek için sadece bir nokta gerekiyordu. Tam o sırada, kapının diğer tarafındaki kadın, içeride olduğumu bildiğini söyledi. Yalnız mıydı? Eğer yalnız geldiyse şanslıydım. Ancak yanında biri varsa başım dertte olabilirdi. Üstelik ismimi söyledi... Dinlediğimi biliyordu.

Beni biliyorlar. Artık emindim.

Soğukkanlılıkla siyah gözlüklerimi taktım. Defter ve kalem elimdeydi. Diğer elim yavaşça kapının üst kilidini açtı ama hırsız korumasını açmadım. Hiçbir aptal böyle bir durumda kapıyı sonuna kadar açmazdı. Kapı sadece bir ayak sığacak kadar aralandı. Karşımda, dağınık saçlı, sırıtan bir kadın duruyordu. Gülüyordu. Komik mi görünüyorum? Hayır, bu alaycı bir gülümseme değildi. Garipti, farklı bir türden.

Yalnız olduğundan emindim. O andan itibaren rahatlamıştım. Ancak kadının bakışları beni rahatsız etmeye başladı; sanki içimi görüyordu. Kendim gibilerinin, yani başka "geliştirilmiş" insanların da var olduğunu biliyordum. Kadının bir gücü olabileceği ihtimalini göz ardı edemezdim. Konuştukça içimdeki gerilim yükseliyordu. Kapıyı kapatmaya çalıştım ama o ayağını araya koydu. Bakışlarından kaçmak için başımı kapının arkasına çektim. Sanki zihnimi okuyormuş gibi hissediyordum. Sonra defterimden bahsetti...

Defterimi biliyor...

Kafamdan kaynar su boşalıyormuş gibi hissettim.

Zaman yavaşlamıştı sanki. Yüzüm ileriye doğru sünerek uzuyormuş gibi hissettim. Bütün dünya sünüyor, sanki kopma raddesine gelmiş gibi inceliyordu. Bir anda o düşünce zihnimde yankılandı: Öldürmeliyim. Ama kim olduğunu bile bilmiyordum. Öldürürsem, peşimde kim olduğunu asla öğrenemem. Sakinleşmeliydim. Kalp atışlarımı göğüs kafesimde hissettim.

Birçok olasılık aklımdan geçti: Çeteler? Devlet? Ailem? Yoksa sadece o kadın mı? Sonra, isminin Yoon olduğunu öğrendim. Bir an durakladım. Devlet Araştırma ve Gözetim Birimi… Devlet mi peşimdeydi? Belki de yalan söylüyordu. Ama beni yakalamak isteselerdi birkaç "geliştirilmiş" insanla birlikte gelirlerdi, tek değil. Tek gelmesi, iş birliği yapmak istediğini gösteriyordu. Ama yine de karar vermek için erken. Dinlemeye devam ettim.

Kapıyı ittirmediğini fark edince kapıyı tutmayı bıraktım. Bana ihtiyacı olduğunu söylüyordu. Ülkenin tehlike altında olduğundan bahsediyordu. Neyin tehlikede olduğunu öğrenmek için onu dinlemeye devam ettim. Ne kadar çok şey öğrenirsem, o kadar avantajlı olurdum. Bildiğim her bilgi beni bir hamle daha öne taşırdı.

Benden sıradışı bir şey yapmamı istiyordu. Koruma sağlayacağını söylüyordu. Kime karşı? Kendilerine mi? Bu tehdit gibi geliyordu kulağıma. Onunla iş birliği yapmamı istiyordu, ülkeyi değiştirmekten bahsediyordu. Fakat ülke, dünya, bunların değişmesi umurumda bile değildi. Hiçbir şeye bağlı değildim. Beni özgür yapan şey buydu.

Sonunda kalın ve derin sesimle ilk kez konuştum:
"Seni dinleyeceğim. Ancak bütün elektronik cihazlarını kapının önüne bırakacaksın. Devamını içeride dinleyeceğim. İçeriye herhangi bir cihazla girmeye kalkarsan, senin için iyi olmaz".

Eğer söylediklerimi yaparsa, onu içeri alacaktım. Cihazları bıraktığına emin olursam kapıyı açacak ve ona içeri girmesini işaret edecektim. Eşyaları çıkarırken dikkatle inceleyecektim onu. Kulaklıklar, telsizler, telefonlar ve değişik aletler... Eğer bunu yapmazsa, defterime bıraktığım o son noktayı koyup onu evimin içinde bayıltacaktım. Sonra sandalyeye dolabımda sakladığım iple sıkıca bağlayıp uyanmasını bekleyecektim. Beklerken deftere uyanınca bana 1 saat boyunca sorduğum sorulara doğru cevap vermesini yazacaktım.

Sorun olmazsa eve alacak ve yatağa oturmasını işaret edecektim. Kendim de karşısına geçip sorguya başlayacaktım:

"İşbirliği yapmamı istiyorsan sana soracağım sorulara cevap vereceksin. Lafı dolandırma, açık konuş. Yalan söylemeyi aklından bile geçirme. Benim hakkımda bildiğin her şeyi anlat."

"Devlet Araştırma ve Gözetim Birimi'nin benimle ne işi var?"

"Burada olduğumu nasıl buldunuz? Ne zamandır beni izliyorsunuz?"

"İş birliği ile kastettiğin ne?"

"Beni kimden, neyden ve nasıl koruyacaksınız?"

"Reddedersem ne olur?"

"Ülkeyi değiştirmek derken kastettiğin şey ne?"

"Koruma dışında bana ne sağlayabilirsin?"


Defterim elimdeydi. Kalemim tam o cümlenin sonunda, tetiği çekmeye hazır bir şekilde bekliyordu. Bir şeyden şüphelenir ya da tehlikede hissedersem, noktayı koyacaktım. Ama cihazlarını bırakıp bana dürüst olursa ve yalan söylüyormuş gibi bir tavır takınmazsa... Belki bir şans verebilirdim.
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Yoon, yüzündeki sıradan gülümsemeyi koruyarak talimatlarını dikkatlice dinliyor. Kollarını yavaşça yana açıyor, ardından ceketinin cebinden bir telefon, küçük bir not defteri ve metalik bir kulaklık çıkarıp kapının önüne bırakıyor. Başka bir şey olmadığını göstermek için ellerini hafifçe sallıyor ve bir adım geri çekiliyor. "Tamam." diyor, sesinde herhangi bir tedirginlik olmadan. "Gereken her şeyi bıraktım. İçeri girebilir miyim?" Onunla birlikte risk almayı seçiyorsun. Kapıyı yavaşça biraz daha açarak onu içeri alıyorsun. Yoon, adımını attığında çevresine bir anlık bakış atıyor, ama dikkatlice sessiz kalıyor. Yatağı işaret ettiğinde, hiçbir şey söylemeden oraya oturuyor ve sabit bir şekilde sana bakıyor.

Yoon'un gözleri soğuk ve dikkatli. Bir süre sessizlik devam ediyor; onun sana dair niyetini tartmaya çalışıyorsun. O da aynı şekilde seni ölçüyor. Sorduğun ilk sorunun ardından bir anlık duraksıyor ama ardından, derin bir nefes alarak konuşmaya başlıyor. "Devlet Araştırma ve Gözetim Birimi… Gerçekte göründüğünden daha karmaşık bir yapı. Evet, ben bu birimin bir parçasıyım ama burada olmamın nedeni seni yakalamak ya da seni cezalandırmak değil." Sesi sakin ama sözlerinin derininde bir kararlılık var. "Hükümet, bu ülkede son yirmi yıldır kontrolü sağlamakta zorlanıyor. Hiyerarşik yapının alt katmanları, kendi çıkarlarına göre hareket etmeye başladı. Karar alma süreçleri, kişisel çıkarlar ve güç oyunlarıyla bozuldu. Son birkaç yıldır, bu çıkar çatışmalarının ülkenin güvenliği için ciddi bir tehdit oluşturduğunu fark ettim." Seni gözlemleyerek devam ediyor. "Senin gibi 'geliştirilmiş' biri, bu tür şeylerin farkındadır. Benzerlerin olduğunu biliyorsun. Ancak bu işte senden daha fazlasına ihtiyaç var. Benim, belirli konumlarda bulunan bazı kişileri etkisiz hale getirmem lazım. Senin yeteneklerin bu konuda çok değerli olabilir." Yoon, açıklamalarını yaparken sesindeki sakinliği koruyor ama bakışlarında ciddi bir meydan okuma var.

İkinci soruna geçiyorsun. Yoon, başını hafifçe sallıyor ve yanıtlıyor. "Seni bulmak düşündüğün kadar kolay değildi. Ama burada olduğun bilgisine ulaşmak için bazı izler ve tesadüfleri birleştirdim. Son aylarda, senin gibi birkaç kişiyi daha gözlemledim. Çoğu kaçmayı ya da saklanmayı başardı. Ama sen… çok daha farklısın. İzini sürmek zor oldu, ancak seni bulan yalnızca ben değilim. Bunun farkındasın, değil mi?" Üçüncü soruna geldiğinde, Yoon’un yüz ifadesi ciddileşiyor. "İş birliği... Basit bir şey değil. Senin yeteneklerinle, belirli kişilere karşı hamle yapmamız gerekecek. Benimle çalışırsan, bu kişileri etkisiz hale getirebiliriz. Eğer doğru yaparsak, ülkenin geleceği için bir şans doğabilir. Ama sana karşı dürüst olacağım; bu iş birliği risk içeriyor. Eğer yanlış bir hamle yaparsak, ikimiz de... ya da belki de daha fazlası... tehlikede olur. Şu an sana kimsenin ismini açıklamıyor olma sebebim de bu."

Sonraki soruna geçiş yapıyorsun. Yoon, gözlerini senden ayırmadan devam ediyor. "Koruma teklifim, öncelikle senden gelen tehdide karşı değil. Seni, başka güçlerden koruyacağım. Devletin içinde ve dışında birçok grup var. Kimseyi seçmek zorunda değilsin. Ama benimle çalışırsan, seni koruyabileceğimden emin ol. Bilgi akışını kontrol eder, seni izleyenleri saptar ve hareketlerini önceden planlarız. Seni tanımayanlar bile güvende olduğuna inanır." Bir sonraki soruya geldiğinde Yoon, derin bir nefes alıyor. "Reddetmek bir seçenek. Ama bu durumda seni serbest bırakacağım. Bu bir tehdit değil, bir gerçek. Devletin seni bulmasını istemem. Çünkü bu, planlarımın bozulması demek olur. Ama reddetmek, bu ülkenin geleceğini karanlığa terk etmek anlamına da gelir. Bununla yaşamayı seçebilir misin? Bilmiyorum." Yoon’un gözleri bir an için boşluğa dalıyor ama hızla toparlanıyor. "Ülkeyi değiştirmek… Bu, bir tür yeniden doğuş. Ülkenin yozlaşmış sistemini yıkıp, onu yeniden inşa etmek. Bu sadece bir devrim değil; bu, bir yeniden doğuş. Ve bu, yalnızca sıradan insanların değil, senin gibi, benim gibi ‘özel’ insanların da liderlik edebileceği bir dünya yaratmak demek."

Son sorularına geçerken, Yoon, duruşunu biraz daha rahatlatıyor. "Koruma dışında ne sağlayabilirim? Bilgi. Sana kimlerin peşinde olduğunu, kimlerin senin gibi geliştirilmiş insanları avladığını öğrenebilirim. Senin için potansiyel tehditleri ve fırsatları açığa çıkarabilirim. Eğer ilgini çeker, senin için en güvenli rotayı oluşturabilir ve bu yolda birlikte yürüyebiliriz." Son soruna verdiği cevapla birlikte, Yoon’un yüzündeki ifade değişiyor. "Bu bir şans. İki bilinmeyenli bir denklem gibi. Ama emin olabilirsin ki, yanımda olursan yalnızca hayatta kalmakla kalmayacak, aynı zamanda güçleneceksin. Güvende olacaksın. Ve belki de bu ülkenin kaderini değiştirecek güç senin elinde olacak." Görünüşe göre, Yoon planlarında net ve kararlı. Ama senin için bu iş birliği, yalnızca potansiyel bir fırsat mı yoksa gizli bir tehlike mi? Bu kararı vermek sana kalmış.
User avatar
Author
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 8
Joined: 04 Sep 2024, 13:15

Ji-Hun, yuvarlak siyah gözlüklerinin ardından kadını ifadesiz bir şekilde izledi. Kadın, üstündeki eşyaları bir kenara bırakırken Ji-Hun dikkatle kadını inceliyordu. Kadın kapıdan içeri girmek için izin istediğinde ise, soğuk bir hamleyle kapıyı kadının yüzüne kapattı. Ardından süngüyü çekip tekrar kapıyı açtı, sessizce kenara çekilerek kadının girmesine izin verdi. Kadın, yatağın kenarına oturduğunda Ji-Hun sandalyesini yatağın önüne çekti ve sandalyeye ters oturdu. Bu ters oturma şekli, olası bir saldırıda sandalyeyi kalkan olarak kullanabilmesi için stratejik bir hamleydi.

Onun zihninde her hareket satranç tahtasındaki bir hamle gibiydi. Ji-Hun için bu sandalye, veziri koruyan bir piyondu. Ancak karşısında duran kadının ne olduğunu hâlâ kestiremiyordu: O bir vezir miydi, yoksa bir piyon? Birinin kuklası mı, yoksa olayların ardındaki ana beyin mi?

Bakışları kadının gözlerine kilitlendi. Yaklaşık 10 saniye süren bu bakışma, sanki sessiz bir düelloydu. Eğer kadın geliştirilmiş bir insansa, bu kadar süre içinde Ji-Hun’un tüm sırlarına vakıf olmuş olabilirdi. En kötü senaryo, kadının bir zihin okuyucu olmasıydı. Eğer bu doğruysa, Ji-Hun'un buna göre hareket etmesi gerekiyordu.

Ji-Hun, kadının gözlerine odaklandı. Hatta yerinden kalkarak kadına doğru bir adım attı ve çömelip göz hizasına indi. Eğer kadın ani bir hareket yaparsa, Ji-Hun o an defterine son noktayı koyardı. Yakından bakarken kadının gözlerinde teknolojik bir lens olup olmadığını anlamaya çalıştı. Eğer böyle bir şey fark ederse, hiçbir özrü kabul etmeden yine deftere noktayı koyardı. Herhangi bir tehlike işareti almadığına kanaat getirirse yeniden sandalyesine oturacaktı.

İlk sorusunu sordu ve kadının adı Yoon’du. Yoon, hükümet yanlısı bir tutum sergiliyordu ama aynı zamanda hükümetin yozlaşmasından şikayet ediyordu. Bahsettiği yolsuzluklar ve adaletsizlikler Ji-Hun’un yabancısı olduğu şeyler değildi. Her gün saatlerce oturup televizyon karşısında insanların mimiklerini ve davranışlarını analiz ederdi. Ülkenin durumu hakkında ilgisiz olsa da her şeyin farkındaydı.

Gerçi Ji-Hun için önemli olan tek şey, onun kişisel çıkarlarıydı. Hükümet yozlaşmış olabilir, ama bu onun umurunda değildi. Kadın, daha fazla geliştirilmiş insana ihtiyaç duyduklarını söylediğinde ise Ji-Hun araya girdi: “Geliştirilmiş insanlardan oluşan bir ekiple çalışmaya niyetim yok.” Ne kadar fazla geliştirilmiş insan varsa, o kadar fazla bilinmeyen demekti. Eğer bir ekiple bu işe girmesi gerekirse, çalışacağı herkesin tüm bilgilerine erişebilmesi gerekiyordu ama bunu şimdilik dile getirmesine gerek yoktu.

"Ayrıca bazı kişilerden kastın yozlaşmış politikacılar mı? Ve etkisiz hale getirmek derken onları öldürmemden mi bahsediyorsun?" diye sordu Ji-Hun. Konuşmaları netleştirmek, tüm belirsizlikleri ortadan kaldırmak onun için önemliydi. Kadın ya bir zihin okuyucuydu ya da benzer bir yeteneği vardı. Avantajlı olmak için kadının gizlediği her kartı açığa çıkarması gerekiyordu. Kadın isim veremezdi. Ji-Hun bunun için ısrar etmedi. Büyük ihtimalle devlet başkanının falan öldürülmesi gerekiyordu.

Defterini kullanarak sorularını sorabilirdi, ancak aynı tarafta olacaklarsa minimal de olsa bir güvenin inşa edilmesi iyi olurdu. Ancak şart değildi.

Kadın, verdiği cevapla Ji-Hun yeni bir şey öğrendi. Ji-Hun, düşündüğünden daha fazla iz bırakmış. Bu durum Ji-Hun’u şaşırtmadı; en dikkatli cinayetlerde bile bir katil mutlaka iz bırakır. Yine de öğrenmek istedi: “Hangi izler ve tesadüfler?” Eğer bunu bilirse, gelecekte aynı hatayı yapmamak için daha dikkatli olabilirdi. Gerçi her şey bir yere kadardı. İz bırakmamak zor bir şey...

Sonra kadın, Ji-Hun’un peşine sadece kendisinin düşmediğini söyledi. Bu da Ji-Hun’un bilmediği bir şeydi. Ji-Hun ekrandaki garip yazıyı hatırladı, fakat Ji-Hun’a göre bu, onun yerinin tespit edildiğini kanıtlayacak kadar güçlü bir bilgi değildi. Yine de sordu: “Yerimin tespit edildiğinin farkında değildim. Peşimde başka kim var? Birden fazla grup mu? Ne zamandan beri varlığımdan haberdarlar?” Eğer başka gruplar da peşindeyse, bu durum Ji-Hun için kötü sonuçlar doğurabilirdi.

Kadın, Ji-Hun'dan belirli kişileri etkisiz hale getirmesi için iş birliği istediğini söyledi. Ayrıca bu işin bazı riskleri olduğundan bahsetti. Ji-Hun zaten bu risklerin farkındaydı ve bu yüzden de kusursuz bir plan yapılması gerektiğini biliyordu.

Sonrasında Yoon, Ji-Hun’a devletin onu bulması durumunda kadının planlarının bozulacağını söyledi. Bu, Ji-Hun’u rahatsız etti. Her ne kadar tehdit etmediğini söylese de, kadının söyledikleri kulağa tehdit gibi geliyordu. Ji-Hun, defterine kalemi basıp kadını bayıltma isteği duydu, ama sabırlı olmayı tercih etti.

Kadın dünyayı değiştirmekten bahsediyordu, sadece ülkeyi değil. Bu cümle Ji-Hun’un ilgisini çekti. Kadın bütün soruları cevaplamıştı.

Ji-Hun arkasındaki çalışma masasına sırtını yasladı.

Bana cazip bir teklif sundun. Özellikle peşimdeki kişilerin saptanması, beni koruma ve ülkenin başında olma gibi şeyler ilgimi çekti. Her ne kadar şuan ülkeye ne olacağı umrumda olmasa da ülkenin başına geçmek belki beni daha vatansever yapar,” dedi Ji-Hun ve ekledi, "Devlet beni bulursa ne olur? Neden planların suya düşer? Eğer reddedersem, devlet bana senden daha iyi bir teklif sunabilir mi? Eğer sunamayacaksa neden planların bozulsun? Ve planların neden bozulur?"

Soru bombardımanından sonra başka bir soru sordu. “Şimdi gücüm hakkında bildiğin her şeyi anlat.

"Ve kendi gücün ile alakalı her şeyi anlat." Zayıf noktalarından da bahsederse Ji-Hun için oldukça pozitif bir imaj olurdu. Ancak şart değil.

Yine de işini garantiye aalmak istiyordu, "Şimdi buraya yazdığım emri karalayarak bozacağım ve bana söylediklerinin doğru olup olmadığını öğrenmek için yeni bir şey yazacağım. Bu canını acıtmayacak. Sadece bana doğruları söyleyip söylemediğini onaylamamı sağlayacak." diyecektim. En ufak bir mazeret, isteksizlik veya şikayet duyarsam yazdığım ilk emri karalamadan önce emrin sonuna noktayı koyacak ve kadını bayıltacaktım.

Ancak kararlı bir şekilde kabul ederse emri karalamadan önce altına başka bir emir yazacaktım.
Yoon, varsa söylediği şeylerdeki bütün yalanları, yalanların nedenleriyle birlikte ortaya çıkarır
Noktayı koymaz. Yoon'un tepkilerine bakar. Eğer olumsuz bir durum hissederse ikinci emre çizik atıp ilk emre nokta koyar. Eğer Yoon rahatsa veya kararlıysa ilk emri çizer ikincisine nokta koyar.
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Yoon, söylediklerini soğukkanlı bir şekilde dinliyor. Defterin varlığı ve ona yazılacak olası emirler hakkında en ufak bir kaygı ya da tereddüt göstermiyor. Yoon'un yüzünde en ufak bir duygu belirtisi arıyorsun, ama sanki zihninde her şeyi çoktan planlamış gibi, sakin ve kendinden emin duruyor. "Anlıyorum." diyor Yoon, sakin bir tonla. "Sana her şeyi açıklayacağım ve emin ol, söylediklerimden bir adım geri atmak niyetinde değilim." Gözlerini senden ayırmadan devam ediyor. "Devlet seni bulursa işler neden bozulur diye sordun. Çünkü benim planlarım hükümetin mevcut yapısına ters düşüyor. Seni ele geçirirlerse, onlarla çalışman için bir teklif sunacaklardır. Evet, bu doğru. Ama devletin teklifleri seni gerçek anlamda koruyamaz. Onların koruma anlayışı, daha çok kontrol ve baskı demek. Seni kısıtlarlar, gücünü sınırlarlar. Benim sunduğum ise özgürlüğünle birlikte çalışmak. Öyle ki, planlarım suya düşer, çünkü seninle gerçekleştirmeyi düşündüğüm şeyler, ancak senin özgür iradenle ve tam gücünle mümkün."

Yoon, yüzündeki ciddiyetle devam ediyor. "Eğer reddedersen, devlet muhtemelen seni avlar ve onlarla çalışmaya zorlar. Ama devletin seni avlamasındaki zorluk, benim bu konudaki hamlelerimi etkiler. Seni ne kadar baskı altına alırlarsa, ben de o kadar çok dikkat çekmiş olurum. Bu da planlarımızın alt üst olması anlamına gelir. Ve devletin senden daha iyi bir teklif sunup sunamayacağını sen de biliyorsun. Çünkü devletin amacı, senin gibi bireyleri kontrol altında tutmak. Onları özgür bırakmak değil." Soruların arasında duraklamadan, bir sonrakine geçiyorsun. Yoon, herhangi bir tepki göstermeden yanıtlıyor. "Senin gücün hakkında bildiğim her şeyi anlatmamı istiyorsun. Senin gücün hakkında bazı bilgilerim var, ama bu bilgilere tam anlamıyla hakim değilim. Defterinle ilgili söylentiler duydum, evet, ve bazı kişilerin senin ismini bilmesinin nedeninin de bu olduğunu biliyorum. Ama emin ol, burada sana karşı bir tehdit oluşturmak için bulunmuyorum. Eğer gerçekten öyle bir niyetim olsaydı, yanımda daha farklı bir ekip getirirdim."

Daha sonra kendi gücüyle ilgili soruna geliyor. "Kendi gücümle alakalı olarak şunu söyleyebilirim: Zihin okuma veya zihin kontrolü gibi bir yeteneğim yok. Ancak, belirli durumlarda bazı fiziksel ve psikolojik yeteneklerim var. Bunlar, geliştirilmiş bir insanın ulaşabileceği en basit yetenekler arasında yer alır. Yani, dayanıklılık, hızlı düşünme ve karar verme, baskı altında sakin kalma gibi özellikler. Ama bunu sadece hayatta kalmak ve görevimi yerine getirmek için kullanıyorum." Yoon, tüm bu açıklamaları yaptıktan sonra, defterinle ilgili planını uygulayacağını söylediğinde, en ufak bir geri adım atmıyor. "Eğer sana doğruları söylediğimi kontrol etmek için defterini kullanman gerekiyorsa, yapman gerekeni yap." diyor, sesinde en ufak bir korku veya tereddüt izi olmadan. "Benim ismimin defterine yazılması konusunda bir sorunum yok. Çünkü yalan söylemiyorum." Onun bu kararlılığı seni şaşırtmıyor ama dikkatini çekiyor. Teklifini ve iş birliği isteğini açık ve dürüst bir şekilde sunmuş gibi görünüyor. Söylediklerinde bir tutarlılık ve kendine güven var.

Deftere yazdığın ikinci emirle devam ettiğinde, Yoon’un yüzünde en ufak bir değişiklik olmuyor. Gözleri sende sabit, beklediğin reaksiyonu vermiyor. Rahat ve kararlı bir şekilde oturmaya devam ediyor. "Eğer daha fazla soruların varsa, onları da yanıtlamaya hazırım. Ama aksi takdirde, bir sonraki aşamaya geçmeye hazır mıyız?" Kadının bu tavrı, iş birliği konusundaki kararlılığını ve güvenini bir kez daha ortaya koyuyor. Şimdi karar vermen gereken, onu bir müttefik olarak kabul edip etmeyeceğin ve onunla birlikte bu yola çıkıp çıkmayacağın.
User avatar
Author
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 8
Joined: 04 Sep 2024, 13:15

Ji-Hun, Yoon’un özgürlük üzerine konuşmalarını dinlerken yüzündeki soğukkanlı ifade hiç değişmemişti. Yoon sık sık geliştirilmiş insanların devlet baskısı altında olduğunu vurguluyordu. Bir yandan söyledikleri doğruydu; devlet, geliştirilmiş insanların üzerinde ciddi bir baskı kuruyordu. Ama öte yandan, Yoon’un sunduğu vaatler kulağa hoş gelse de gerçekçilikten uzaktı. Tüm geliştirilmiş insanların özgürce dolaşabileceği bir ülke hayal etmek neredeyse imkansızdı. Bir devrimle başa geçmek bile belirli bir düzene ve kontrole sahip olmayı gerektirirdi; kontrolsüzlük sadece kaos getirirdi.

Bu düşünceler arasında Ji-Hun, Yoon'un devletle iş birliği yapmadığına dair inancını pekiştirmişti. Ancak Yoon'a kendi güçleri hakkında sorular sorduğunda aldığı yuvarlak cevaplardan pek hoşlanmamıştı. Yine de yalan söylediğini düşünmüyordu, sadece yeterince açık konuşmamıştı. En azından dürüst olduğu için Yoon’u tehdit olarak görmeyi bir kenara bırakmıştı, fakat kontrolü elden bırakmamak adına bu konuyu ileride tekrar açmaya karar verdi.

Yoon’un zihnini okuyamadığını açıklamaya başlaması ise Ji-Hun’un dikkatini çeken ilk gariplik olmuştu. Ji-Hun zihin okuma konusunu hiç gündeme getirmemişti; sadece onun gücünü öğrenmek istemişti. Fakat Yoon, bir şekilde bu düşünceye yönelmişti. Eğer zihin okumuyorsa neden böyle bir açıklama yapma gereği duymuştu ki?

Yoon devam etti: Fiziksel ve psikolojik dayanıklılığa sahip olduğunu, baskı altında hızlı ve doğru kararlar alabildiğini söyledi. Temel beceriler olduğundan bahsetmişti. En sonunda da Ji-Hun’un defterini kullanmasında herhangi bir sorun olmadığını, istediği gibi davranabileceğini ekledi. Bu açıklamalar, Ji-Hun’un zihninde yeni soru işaretleri oluşturdu. Yoon’un bu kadar kendine güvenmesi, zihin okuma ile ilgili kısmın sadece bir tesadüf olduğunu düşündürüyordu. Ancak Ji-Hun’un içinde bir huzursuzluk büyüyordu. Belki de hesaba katmadığı bir şeyler vardı.

Elindeki defteri dikkatle açtı. İlk yazdığı emri karaladı ve ikinci emrin sonuna bir nokta koydu. Beklediği tepki hiç gelmemişti. Yoon, sakinliğini hiç bozmamıştı. Ji-Hun, nasıl olur da hiç yalan söylemediğine inanabilirdi? Küçük de olsa bir kıvırtma, bir yalan bekliyordu, ama hiçbir şey yoktu. Ji-Hun bir an için derin düşüncelere daldı. Acaba bir hata mı yapmıştı? Defter çalışmıyor olabilir miydi? Yoksa kadının hesaplamadığı bir yeteneği mi vardı?

Ji-Hun, sessizliğini bozarak ayağa kalktı. “Yanlış konuşmadın... Hepsi doğru,” dedi soğukkanlılıkla. Ancak içindeki huzursuzluk geçmemişti. Bu kadar dürüst ve direkt bir insanla karşılaşmak ona tuhaf gelmişti. Yoon, sorularını yanıtlama konusunda gayet istekli görünüyordu, ama Ji-Hun defterinin çalışıp çalışmadığından hala emin olamıyordu.

Bu durumun kesinliğini test etmenin tek bir yolu vardı. Son bir doğrulama yapacaktı. “Son bir şey...” dedi Ji-Hun, defterine yeni bir emir yazar.
Yoon, Kore ulusal marşının ilk iki dörtlüğünü tersten okur.
Bu, normal bir insan için zor ancak defter kullanımı ile basit testti. Sonucu Ji-Hun’un defterinin gücünün hala işlediğini anlamasını sağlayacaktı. Eğer Yoon bunu başarabilirse, söylediklerinin doğru olduğuna inanacaktı.

Eğer yapamazsa defterinin gücü işe yaramıyor demekti ve kadının saçından tutup sertçe kendisine çekecek, suratına bir yumruk vurup bu sefer tuttuğu saçı diğer tarafa doğru bütün kuvvetiyle çekip arkasına geçecek ve kolunu boynuna dolayacaktı. Diğer koluyla da ensesinden bastırarak tamamen nefesini kesip kadın bayılana kadar o şekilde hareketsiz duracaktı.

Eğer defter çalışıyorsa, Ji-Hun kalemi ve defteri masaya bırakacak, Yoon’a güvenmeye başlayacaktı. Teklifi mantıklı ve cazip görünüyordu; güvenilir olduğuna karar verirse onunla çalışmakta bir sakınca görmezdi. Eğer Yoon testi geçerse, Ji-Hun arkasına yaslanarak soğuk bir ifadeyle konuşacaktı: “İstersen eşyalarını kapının önünden al.”

Yine de içini kemiren soruları sormadan edemezdi. “Gücümle ilgili tam olarak ne bildiğini söylemedin. Bana benim gücümü anlat. Lafı yuvarlama,” dedi, bu kez sesinde sorgulayıcı bir ton yoktu, ama gözleri dikkatle Yoon’un tepkisini süzüyordu. Ardından bir an duraklayıp ekledi: “Başta zihnimi okuduğunu düşündüğümü nereden bildin?”

Bu sorulara alacağı cevaplar Ji-Hun’un Yoon’a gerçekten güvenip güvenemeyeceğini belirleyecekti. Eğer tatmin edici cevaplar alırsa, Yoon’la çalışmaya karar verebilirdi. Bu kadar dürüst ve direkt biri, Ji-Hun’un oyun alanında en kolay anlaşabileceği kişilerden biriydi.

Ji-Hun arkasını dönüp mutfağa yöneldi. Kahve makinesini çalıştırırken, arkasına bakmadan sordu: “Kahve ister misin?” Eğer Yoon kabul ederse, “Şekerli mi, şekersiz mi?” diye ekleyecekti.

Kahveleri alıp tekrar sandalyeye oturduğunda, ama bu sefer ters değil düz bir şekilde, gözlüğünün ardındaki gözlerini Yoon’a dikerek sakin bir tonla son sorusunu soracaktı: “Peki, sonraki aşama nedir?”
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Yoon, son emirini deftere yazdığını gördüğünde ifadesinde en ufak bir değişiklik olmuyor. Elindeki gücün farkında olduğundan, bu tür bir test karşısında soğukkanlılığını koruyarak rahat bir tavır sergiliyor. Derin bir nefes alıyor ve Kore Ulusal Marşı'nı tersten okumaya başlıyor. Sesindeki netlik ve kararlılık, marşın her kelimesini doğru bir sırayla tersten okuduğunu gösteriyor. Hiç duraksamadan ve hata yapmadan, marşın ilk iki dörtlüğünü eksiksiz şekilde bitiriyor. Testi başarıyla geçti. Deftere yazdığın emrin işe yaradığını ve gücünün hala tam kapasitede olduğunu anlamış oluyorsun. İçindeki huzursuzluk bir nebze azalıyor. Yoon, söylediklerinin arkasında durdu ve her şey doğruydu. Kalemi masaya bırakıyorsun ve gözlüklerinin ardından Yoon’a bakarak soğuk bir ifadeyle konuşuyorsun.

Yoon, senin sözlerini dikkatle dinliyor ve masadan kalkarak kapının önündeki eşyalarını alıyor. Cihazları topladıktan sonra geri dönüp, yatağın kenarına oturuyor. Gözleri hala sende, tavrında hiçbir rahatsızlık ya da şüphe belirtisi yok. Yüzündeki soğukkanlılıkla, senin gücün hakkında bildiklerini anlatmaya başlıyor. "Gücün oldukça özel. ‘Yazar’ yeteneğin, deftere yazdığın her eylemin veya talimatın mutlak bir kontrol sağlamasına olanak tanıyor. Deftere yazdığın hedef, yazılan şeyleri eksiksiz bir şekilde yerine getirir. Eğer yazdığın şey fiziksel bir eylemse, hedef bu eylemi yapar, zihinsel bir düşünce ise, bu düşünce hedefin zihninde ikinci bir benlik gibi yer alır. Hedef, tüm bilincine sahip olsa da, ne bedeni ne de dili üzerinde kontrol sağlayamaz. Yazdıkların tamamen geçerli hale gelir ve hedef kendini bu eylemleri yaparken bulur. Bunu yaparken hedefin zihni açık, ama vücudu sana hizmet eder."

Yoon, seninle göz temasını hiç kaybetmeden devam ediyor. "Yetenek yalnızca insanlar üzerinde değil, cansız nesneler üzerinde de etkilidir, ancak cansız nesnelerde bazı sınırlamalar olabilir. Gücün çok geniş kapsamlı ve dikkatli kullanıldığında iz bırakması neredeyse imkansız. Bu yüzden seni bu kadar değerli görüyorum. Yeteneğin yalnızca devlet için değil, benim için de büyük bir fırsat olabilir." Yoon, açıklamalarını bitirdikten sonra senin kahve teklifine sıcak bir şekilde karşılık veriyor. "Kahve alırım, şekerli olsun." diyor kendinden emin ve rahat bir tavırla. Sen kahveyi hazırlarken, Yoon, sessizce seni izliyor. Kahveyi hazırlayıp oturduğunda, artık onunla daha rahat konuşabilecek bir atmosfer oluşuyor. Ardından Yoon, en önemli noktaya geliyor. Sonraki aşama hakkında konuşmaya başlıyor.

"Mevcut cumhurbaşkanının, senin gibi geliştirilmiş bireyler üzerinde gizli bir insan deneyi kampanyası yürüttüğünü öğrendik. Bu insanlar, ya ölmüş gibi ya da kaybolmuş gibi gösterilip devletin eline alınıyor. Bu deneyler son derece gizli tutuluyor ve başarılı sonuç alınmazsa, denekler bir kenara atılıyor, hiçbir iz bırakmadan ortadan kaldırılıyor. Geliştirilmişler için bu kampanyanın nasıl bir tehlike oluşturduğunu tahmin edebiliyorsundur." Yoon, sana bir çözüm sunduğunu belirtiyor. "Benim amacım, bu duruma bir son vermek. Cumhurbaşkanını ve arkasındaki yapıları etkisiz hale getirerek, senin gibi insanların daha fazla zarar görmesini engelleyebilirim. Ancak, yalnız çalışmamız zor olabilir. Yanında başka geliştirilmiş insanlar olursa, birlikte daha güçlü oluruz. Daha organize ve sistematik çalışarak bu tehlikeyi çok daha kolay ortadan kaldırabiliriz."

Yoon, bakışlarını sabit bir şekilde sana dikerek sorusunu yöneltiyor. "Bu noktada seninle çalışmak istiyorum, Ji-Hun. Eğer yanında başka geliştirilmiş insanlar olursa, çok daha kolay ilerleyebiliriz. Bunun üzerinde tekrar düşünmek ister misin?" Cevabını beklerken, yüzünde hala o soğukkanlı ve kendinden emin ifade var.
User avatar
Author
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 8
Joined: 04 Sep 2024, 13:15

Ji-Hun, defterine yazdığı emrin işe yaradığını, Yoon’un Kore milli marşını tersten eksiksiz bir şekilde okumasıyla kesin olarak anlamıştı. Bu, onun defterinin gücünün hala tam kapasitede olduğunu gösteriyordu. Yoon'un yalan söylemediğine ikna olmuştu. Kadının kendisinden bir şey saklamadığını görmek, Ji-Hun'u şimdilik rahatlatsa da, %100 güven gibi bir şey için şuan çok erkendi. Bu zamanla oluşacaktı.

"Eşyalarını alabilirsin," diyerek Yoon'a izin verdiğinde, kadın kapının önünde bıraktığı eşyalarını geri aldı. Ji-Hun, defterini ve kalemini masaya bıraktı. Şimdi her şey daha netti. Gücüyle ilgili sorduğu sorulara aldığı cevaplar onu tatmin etmişti. Yoon’un bildiklerini detaylıca dinlemişti. Ona göre artık gücüyle ilgili her şeyi biliyorlardı, zayıf noktalardan bahsetmese bile... Ancak Yoon'un öncesinde yalan söylememiş olması, bu konuda başka bir şey sormayı gereksiz kılıyordu. Hamlelerini yaparken, karşı tarafın kendi gücü ile alakalı her şeyi biliyormuş gibi davranacaktı—bu şekilde oyununa devam edecekti.

Yoon’un kahve teklifine şekerli olarak olumlu cevap vermesi üzerine Ji-Hun, arkasındaki tezgaha yönelmişti. Makineyi çalıştırırken zihni hala Yoon’un söylediklerine odaklanmıştı. Cihaz uğuldayıp kahvenin kokusu etrafa yayılırken, Ji-Hun arkasını dönüp sessizce Yoon’u izledi. Kadının rahat tavrı ve kendine olan güveni dikkat çekiciydi. Ji-Hun her zaman temkinliydi ama bu kadın farklıydı; dürüstlüğü ve soğukkanlılığıyla onun ilgisini çekmişti. Bu cinsel bir ilgi olmaktan uzak, ilginç bir canlıya duyulan merak duygusuna daha yakındı. Ya da çözülmesi gereken bir puzzle...

Kahveleri hazırlayıp tekrar döndüğünde, fincanlardan birini Yoon’un önüne koydu. Diğerini ise eline alarak sandalyesine normal bir şekilde oturdu. Ji-Hun, kahvesinden bir yudum aldıktan sonra Yoon söze girdi.

Konuşmaya başladığında Ji-Hun, gözlüklerinin arkasından kadını dikkatle süzüyor, her kelimeyi zihninde tartıyordu. Yoon deneylerden bahsediyordu—kaybolan insanlar, devletin geliştirilmişler üzerinde yürüttüğü gizli insan deneyleri ve bunun üzerine kurduğu baskıcı sistem. Kadının söyledikleri, direkt devrim niteliğindeydi. Ji-Hun bu konu hakkında 2-3 saniyelik bir düşünce fırtınasına girdi. Devrim... Kaosla sonuçlanabilecek bir olasılık. Ancak gücünü devlete karşı kullanarak yeni bir düzen kurmak... Bu ilgi çekici olabilirdi. Her şeyi kontrol altında tutmak şartıyla... Gücünü test etmek, strateji yapmak, akıl oyunları oynamak. Bir düzeni yıkıp yenisini kurmak... Bütün bunlar aslında ilginç şeylerdi. Ji-Hun için ideolojinin önemi yoktu. Kar ve zararı hesapladığında Yoon'un teklifi her bakımdan baskın çıkıyordu.

Ji-Hun sonraki adımı sorduğunda konuşma ekip konusuna gelince Ji-Hun elindeki bardaktan küçük bir fırt çekti. Kendisine acı ve şekersiz kahve yapmıştı. Yoon, ekiple çalışmayı düşünür müsün dediğinde Ji-Hun, bardağı geri indirip, "Güvenimi bu kadar kısa sürede kazanan iki üç kişiden biri oldun sanırım" dedi. Sonra yaslanıp bardağı arkasındaki masaya bıraktı. "Sana bir dereceye güveniyor olabilirim ancak ekipteki diğer üyelere güvenmiyorum." Demişti. "Onlara güvenmem için haklarındaki her şeyi bilmem gerekir." dedi. "Güçlerini, geçmişlerini, zayıf noktalarını... Ya da bir diğer seçenek de hepsini sana yaptığım gibi sorgulamam gerekir. Ancak geliştirilmiş insanların çoğu kibirlidir ve böyle bir şeyi kabul etmezler."

Kollarını önünden bağlayıp, "Ancak bence ekip üyelerinden önce konuşmamız gereken daha önemli bir şey var. Diğer geliştirilmişlerin çoğuna göre özel gücü basit olan sen, yerimi bulabildiysen daha etkili özel güce sahip başka biri yerimi daha kolay bulabilir." demişti. Sonra defterini masadan alıp Yoon'un önündeki sehpaya koyup açmıştı. "Kısacası şuan güvende değiliz. Burayı kısa sürede terk etmemiz lazım." derken deftere bir cümle yazdı. Yoon da açıkça görebilirdi.
Ji-Hun'un evinde bulunan bütün parmak izleri şekil değiştirip bozulur.
Deftere yazdıktan sonra "Kanıtlardan kurtuluyorum. Konuşmamıza senin güvenli bulduğun başka bir yerde devam edelim. Kahveni çabuk iç." dedi. Tabi peşlerinde kimse olmaya da bilirdi ancak Ji-Hun kendisini güvenceye almak isteyen biriydi. Çoktan bir kez bulunmuştu. Yine bulunabilirdi.

Yaklaşık 30 saniye bekleyip defterde bir alt satıra geçip yine düzgün bir yazıyla,
Ji-Hun'un evinde Ji-Hun ve Yoon'dan dökülen deri saç gibi bütün organik parçalar geri dönüşümsüz denatürasyona uğrar.
yazdı. Bunu yapınca ortama bıraktığı DNA'ların neredeyse hepsinden kurtulmayı hedefliyordu. İki kişiyi birden etkileyecek ufak emirler verince çok ciddi sonuçları olmasa da vücudunda terleme, boğaz kaşıntısı gibi ufak tepkiler gözükebiliyordu. Yoon ile ikisini aynı anda etkileyecek hafif de olsa bir şey yazdığı için böyle bir şey olmasını bekledi. Bu semptomlar duruma göre değişebiliyordu. Ayrıca denatürasyondan dolayı ortamda kimyasal bir koku oluşabilirdi. "Ben hazırlanırken sen de ekipten kabaca bahset. Ben ekipte hangi pozisyonda olacağım. Sadece senden emir alırım. Baştan söyleyeyim, bana her zaman açık ve dürüst olmalısın. Yalanını aramayacağım ama bir yalanını veya bir ihanet sezersem bu iş biter. Ekip üyeleri ile alakalı detaylı bilgiyi daha güvenli bir yerde konuşuruz. Ona göre karar vereceğim." diyecekti. Sonra kadından kahve fincanını alıp, bitirip bitirmemesi önemli değil, kendi bardağının yanına koyacak ve deftere "Ji-Hun'un masaya son koyduğu bardaktaki parmak izleri ve DNA parçaları bozulur." yazacaktı.

Ondan sonra seri hareketlerle çantasına iki tane yedek defter koyacaktı. Telefon kullanmıyordu. İhtiyacı olduğu zaman gücünü kullanarak telefon görüşmelerini başkaları aracılığı ile yapıyordu. "Sokak lambasının yanında duran adam pizzacıyı arayıp şu adrese sipariş yapar." gibi... Söylettiği adresler de genelde direkt evine olmuyordu. İnternet üstünden yaptığı alışverişlerde ise başkasının kimlik bilgilerini kullanıyordu. Onu da sık sık tespit edilmemek için değiştiriyordu. Bir şeyden şüphelenirse ev değiştiriyordu. Şuan da durum böyleydi. Yeri çoktan bir kez keşfedilmişti.

Sonra hızlıca odasına gitti. Dolabından 8 metre uzunluğunda bir halat, (Yoon'dan şüphelenseydi bayılttıktan sonra bu halat ile bağlayacaktı onu.) Koli bandı ve kılıfı ile birlikte keskin kamp bıçağı aldı. Bir polisin yolda yürürken "bir şekilde" düşürüp kaybettiği polis telsizi ile birlikte.. Gerektiği kadar kıyafet de alıp çantasını kapattı. Bunları yaparken parmak izi bırakmamaya dikkat etti. Dışarı çıkıp kapıyı kapatınca
Ji-Hun'un evinin dış kapısındaki parmak izleri bozulur.
yazdı çünkü evdeki kanıtlarda kurtulduysa bile kapının dışı evin dışı sayılabilirdi. Bu yüzden işini garantiye almıştı. Kapıdaki izlerden de kurtulunca
Ji-Hun'un bulunduğu apartmana Ji-Hun'u almak için gelen birileri varsa Ji-Hun ve Yoon'un bineceği asansör ikinci katta durur
Yazmıştı deftere, ama bu sefer nokta koymadı. Asansöre bindiklerinde koyacaktı. Şuan 13. katta oturuyordu. Tabii bütün bu süreci kesecek herhangi bir şey olursa planlarını yeniden gözden geçirmesi gerekecekti.
Image
User avatar
Author
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 8
Joined: 04 Sep 2024, 13:15

Ji-Hun kaldığı yerden devam etmeye başlar.
Image
Post Reply