[Energiya] Gorod Absolyut

User avatar
Energiya
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 19
Joined: 23 Jun 2024, 00:47

Varabyova Vyeja/Serçe'nin Kulesi, Minsk, BY
Haziran 27, 2076, 22.03



Serin bir rüzgar yüzünü hafifçe okşayarak geçiyor ve saçlarını arkaya doğru savuruyordu. Sigarasından derince bir nefes aldı. Dünya onu ziyadesiyle sıkıyordu. Bu sıkkınlık bir bıkkınlıktan ötürü gelmiyordu. İçini kıpır kıpır yiyen bir değişim beklentisi sarıyordu. Yükselen gökdelenler, şu ışıklı yollar; hani şu geçen sene ailesinin üstlendiği ihaleyle yapılan yollar...

Şehrin sesi susmayan bir bebeğin sesi gibi geliyordu. Ne kadar sevimli olursa olsun nihayetinde o sevecenliğini kaybeden, aklı tırmalayan öyle ki kimi zaman o sesi herkesten çok annelerin kesmek istediği - ve kimi zaman gerçekten kestiği - sesler. Kendini bu şehrin annesi gibi görüyordu. Onu çok seviyordu fakat bazı şeylere de tahammülü kalmamıştı. Çocuğu büyüsün istiyordu. Değişsin...

Varabyova Vyeja şehrin en uzun gökdeleni değildi belki ama en uzunlar listesine de adını kesin sokardı. Her yeri görebiliyordu. Birkaç blok ötedeki içinde daima bir Lukaşenka'nın yaşadığı RPRB'yi, Hemen az ilerisindeki Kutsal Ruh Kilisesi'ni; azıcık uzaklara baksa beyaz gecenin ardında parlayan Radoşkoviç'i bile görüyordu. Hava güzeldi. Her şey güzeldi lakin o yine de huzursuzdu.

Neye daldın lyubimaya?

"Neye mi daldım?" diye içinden düşündü. Zira bu hal onun için olağan haliymiş gibi geliyordu. Durmadan kurulan hayaller öyle ki başı çatlatacak gibi. Onun için az önce geçirdiği birkaç saat bir dalgınlık, bir aldatmacaydı. Şu saniye değil. Kadının yüzüne doğru hafif bir tebessümle baktı. Önce belinden sıkıca kavradı ve kendine doğru çekip sigarasından çektiği nefesi üflemek üzere dudaklarına dudağını dayadı, üfledi. Ardından saçından tutarak iyice öperek bir iki adım ileri atıp kadını aşağı doğru fırlattı. Kadın dehşetle bağırdı. Bir şeyler söylemişti ama pek de anlamamıştı. Sigarasından bir duman daha alıp bir kenara attı. Ardından hızla iki adım atıp kadının arkasından balıklama atlar gibi atladı.

Kadın dehşetle ellerini kollarını çırpıyor ve hızla aşağı iniyordu. Uladzislau ise dik duruş şekli sayesinde kadından daha hızlı ilerliyordu lakin pek de ona yetişecekmiş gibi durmuyordu. Zaten aklında ona yetişmek de yoktu. Gözlerini yakalamaya çalışıyor ve onun da sabit durup kendisine bakmak istiyordu. O iki altınımsı renkteki gözlerde belki korku, belki heyecan belki de hayranlık arıyordu. Bu sırada zaman hem yavaş hem de çok hızlı geçiyor gibi hissettiriyordu. Keşke diyordu, benim ona baktığım gibi bana bakabilseydi.

Yeleğinden bir çift küçük çıkıntı çıktı ve arkasında mavi bir ışık belirdi. Ardından hızlanmaya başladı ve kadınla aynı hizaya gelip hızını sabitledi. Sağ elini sırtına dolayıp döndürerek kadını da kendisi gibi başı göğe bakar bir konuma getirdi ve yaralanmayacak bir hıza doğru kendini yavaşlamaya başladı fakat kadının öfkesi daha diri olsun, daha atik olsun diye onu biraz erken ve biraz da dengesini bozarak yere doğru bıraktı. Kadın kendi ekseninde yerde birkaç kez yuvarlandıktan sonra yavaşça ayağa kalkmaya başladı. Bu sırada Uladizslau'da pişkin, meraklı ve heyecanlı bir bekleyiş vardı. Suratından da bu okunuyordu.

Aklını mı kaçırdın lan sen ko'duğumun salağı?

Hışımla Uladzislau'a doğru koşmaya başladı ve bir tokat indirdi. Uladzislau kadının gözlerinin içine sanki bir ölünün gözlerine sahipmiş gibi bakmaya devam ediyordu. Tek bir anını kaçırmak istemiyordu. Görmek istiyordu. Her şeyi, her şeyiyle görmek istiyordu. Kadın onun bu donuk, korkutucu ve biraz da pişkin gözlerini gördük.e daha da öfkeleniyordu. Bir tane tüm gücüyle yumruk salladı.

Kafayı mı yedin sen? Sen kim oluyorsun sen? Zengin züppe! Piç! Anası merhum! İtin oğlu! Siktir git -- Siktir -- Püh! Git!

Kadın her bir kelimesinde tokat, tekme ne bulursa vuruyordu. Ne yaparsa yapsın hıncını alamıyordu. O ölüm korkusunun verdiği adrenalini bir türlü atamıyordu. Nihayetinde kızın kolunu kaldırmaya dermanı kalmadı. İlk defa böyle hissediyordu. Kolunu kaldırmaya çalıştığını hissediyor fakat garip bir acı ve ağrı onu bundan alıkoyuyordu. Hızlı hızlı soluklanırken Uladzislau'un kaşından ve dudağından akan kanı gördü. Bu onu hem biraz ürkütmüş hem de biraz dinginleştirmişti fakat o akan kanların, yarılan etlerin içinde halen daha o pişkin suratı görmek onu yeniden deli etti.

Ağlamaklı gözlerle yeniden adama doğru koşup bir yumruk daha atmak istedi fakat Uladzislau onu kolundan tuttu. Kadının içini büyük bir korku kapladı. Ne olursa olsun karşısındaki bir erkekti, gücü ona yetmezdi. Bu fiziksel gerçekliğin yanında bu tokatları kime attığının farkına vardı. Kim olduğunu tanıyor değildi fakat ilk kez birisi onu Varabyova Vyeja'ya getirmiş ve hatta penthouselardan birinde ağırlamıştı. Onun zenginliği muhtemelen kendi ailesinin Romanovlar dönemine kadar uzanan kümeli birikiminin yüzlerce katıydı. Bir anda çok korkmuştu. Şimdi kendisine ne olacaktı? Kolunu korkuyla kurtarmaya çalıştı.

Bırak beni! Bırak beni diyorum! Gid'icem!

Uladzislau kadını kolundan çekip vücuduna dayadı. Kadın kendini kurtarmaya çalışmaya devam etse de birkaç saniye sonra duruldu. Genç Varabey kadının yanağına burnunu yavaşça sürttü ve dudağını bulup öpmeye başladı. Kadın ne yapacağını şaşırdı. Kendini bıraktı. Adamın suratından akan kanlar yüzünü kirletiyor ve süzülen birkaç damla kan iki dudağı birbirine mühürlüyordu. Kadın önce adamın yumuşak saçları arasında elini gezdirdi, biraz çekti ve sonra sanki aklı başına geldi ve adamı ittirerek kendini kurtardı. Hiçbir şey söylemedi. Bir anda üstüne büyük bir yorgunluk çökmüş gibi hissetti. Adama doğru son bir kez bakıp arkasını döndü ve yavaşça yürümeye başladı. Ağır ağır ilerledi. Canı bir şeylere sıkılmıştı. Hayata, kadere ve ahvaline. Ah ne yazıktı ona.

Bu sırada Uladzislau isimsiz bir hesaptan 10 Milyon Ruble'yi kadının hesabına göndermişti. Kadın ağır ağır yürümeye devam ediyordu. Akıllı lensine bildirim gelmişti. Zengin olmuştu, babasının ve ailesinin onu bu yaşına getirene kadar harcadığı paranın katlarca fazlasını az önce kazanmıştı. Yüzünde birazcık bile bir gülümseme olmadı. Arkasını bile dönmedi. Ağır ağır gidip binanın bahçesinden çıkıp caddeye varmadan önce sessiz fakat keskin bir söz söyledi. Bu sırada kızın gözünden akan bir damla yaş, beyaz gecenin parıltısını yansıtan bir elmas gibi toprağa düştü.

Teşekkürler.

----

Kutsal Ruh Katedrali, Minsk, BY

Haziran 28, 2076, 07.43

Yavaş adımlarla katedralin ortasında yürüyordu. Henüz kendisinden başka kimse gelmemişti. Her bir ikonun önüne geldiğinde ıstavroz çıkartıyor ve her bir azizin önünde bir başka şeye aklı gidiyordu. Zamanın geçmesini durgun bir heyecanla bekliyordu. Zira bugün burada yalnızca sıradan bir Kutsal Litürji için bulunmuyordu. Uzun zamandır yapmadığı ve belki de hiç bu kadar samimi olmadığı bir iş için de gelmişti.

Arkasında bulunan görkemli kapı gıcırtılarla bir ileri bir geri gitmeye başlıyordu. Minsk'in en saf kalpleri gümüş kapıdan içeri giriyordu. Sıcacık yataklarını terk eden, derdi olan-olmayan, bir geleneği sürdürmek isteyenler, canı sıkılanlar hepsi buradaydı. Fazla değillerdi, eski günlerindeki gürültüsünden çok uzaktı ama sonuçta birileri yine de vardı. Peder Kirill, Uladzislau'ı ismiyle tanımıyordu belki fakat her pazar günü gelmesinden ötürü ikisi arasında hatra değer bir dostluk var denebilirdi. Peder elini hafifçe kaldırarak "Günaydın Gospodin Mstsislau" diye seslendi. Uladzislau başını hafifçe öne eğerek "Günaydın peder." diye karşılık verdi ve bir köşeye geçerek Litürji'nin başlamasını bekledi.

Peder mihraptan iki eline de üçlü şamdan alarak insanlara doğru yaklaştı ve ayin başladı. Diyakoz seslendi:

-Ayakta duralım! Hayretler içinde kalalım! Dikkatli olalım ki barış içinde kutsal sunumuzu yapalım!

İnsanlar karşılık verdi:

-Barışın merhameti, övgünün diyeti!

Peder söze başladı:

-Rabbimiz İsa Mesih'in lütfu, Baba Tanrı'nın sevgisi ve Kutsal Ruh'un paydaşlığı sizlerle olsun!

-Ruhunla olsun!

-Kalplerimizi açalım!

-Lordumuza açalım!

-Rabbimize hamd olsun!

-Doğru ve hak olan odur...

Peder şamdanları üç tarafındaki insanlara doğru da yaklaştırıp çekti. Ardından arkasını dönerek normal bir ses tonunda konuşmaya başladı:

-Doğru ve hak olan senin egemliğinde sana hamd etmek, sana şükretmek, seni övmek, senin için ilahiler söylemek, sana tapmaktır. Sen ki ya Rab; Tarif edilmez, Akıl almaz, Görülmez, Anlaşılmaz ve sonsuza kadar var olup sonsuza kadar aynı olan Sen, Biricik Oğlun ve Kutsal Ruhsun. Bizi hiçten var eden sen, düştüğümüzde bizi kaldıran sensin! Müjdelediğin cennetini ve krallığına bizi getirene kadar hiçbir şeyi yarım bırakmadın! Her şey için sana şükrediyoruz ya Rab! Sana, Oğluna ve Kutsal Ruh'a ya Rab! Bildiğimiz veya bilmediğimiz bize bahşedilen zahir ve batın bütün nimetler için şükürlerimiz sanadır ya Rab! Etrafında binlerce başmelek, onbinlerce melek, altı kanatlı çok gözlü Kerubi ve Serufimlerle sarılı sana bu Liturji için şükrediyoruz ya Rab!

İnsanlardan ilahinin sözlerini bilenler arka planda ince bir sesle okunan ilahiye eşlik etmeye başladı:

-Ey Kutsal Orduların Komutanı! Cennet ve dünya senin şanınla dolup taşar! En yücelerden olan, yalvarırız kurtar! Rabbin adıyla gelen Mesih. En yücelerden olan, yalvarırız kurtar!

Peder devam etti:

Bu kutsal kuvvetlerle, İnsanlığı seven efendimiz için haykıralım: Sen kutsalsın, en kutsalsın! Sen ile senden olan Oğlun ve Kutsal Ruh! Sen Kutsalsın, en kutsalsın! Dünyayı öyle çok sevdin ki ona senden doğan oğlunu verdin. Öyleyse ona inanan kimse yok olmamalı, ebed müddete dahil olmalı! O gece ki geldiğinde, bizim kurtuluşumuz için kendini teslim ettiğinde; kutsal, temiz ve günahsız ellerine ekmeği aldı Şükür ve Bereket ile ekmeği kırdı ve havarilerine verdi. Dedi ki:

Papazlar ve kilise korosu hep bir ağızdan:

-Alın, yiyin. Günahlarınızın bağışlanması için bu kırılan benim etimdir.

-Amin.

-Aynı şekilde yemeğini sunduktan sonra eline kabı aldı. Şöyle dedi:

-Hepiniz bundan için. Bu sizin ve birçoğunuz için günahlarınız bağışlansın diye akan kanımdır.

-Amin.

Peder devam etti:

-Öyleyse bizim için yapılan her şeyi hatırlayalım: Haçı, Mezarı, Dirilişi, Yükselişi ve Rabbin ikinci ve şanlı dönüşünü.

Biz seni her şeyinle, her şey için yine sana sunuyoruz.

Ekmek ve şarap ayini nihayetinde sonlanırken herkes yavaş yavaş katedrali terk ediyordu. Birkaç dakika sonra Uladzislau'dan başkası kalmadı. Peder Kirill onun durumunu anladı ve biraz da garipsedi. Zira Uladzislau son birkaç aydır eksiksiz olarak kilise ayinlerine katılsa da hiç günah çıkartmaya gelmemişti. Peder, eliyle Theotokos ikonunu işaret etti. Uladzislau yavaşça ikonun önüne gelerek iskemlelerden birine o, birini de Peder oturdu.

"Bir günah işledim. Katoliklerin 'ölümcül' dediklerinden." Uladzislau pederden ufak da olsa bir yanıt beklemişti fakat peder hiçbir şey demeksizin onu dinlemeye devam etti. "Kibir." dedi, derince bir nefes vererek. "Eğlenmek istemiştim; Vodka, Müzik, Yemek" Biraz duraksayıp soluklandı. Meryem Ana'nın gözlerinin tam içine bakmaya başladı. "Uyuşturucular, kadınlar." Sağ elini havaya kaldırdı, bu Kanada günlerinden kalma bir alışkanlıktı. "Ama tanrı şahidim bu hususta bir bildiğim bir günahım yok. İçimde 'acaba ihtiyacım olan bu mu' diye bir his bile oluşmadı." Elini indirip pedere döndü. "Hepsi peşi sıra ve iç içe geldi fakat arkadaşlarım ne yaparsa yapsın beni neşelendiremedi. Nihayetinde onlar da vazgeçti ve hepsi de kendi dünyasına döndü. Onlardan ayrıldım ve barın köşesinde kendimce otururken bir genç kız yanıma geldi. 18'inden bir yaş dahi büyükse ne mutlu. Belki paramı yolmak için geldi, belki bir arkadaşım yolladı, belki de gerçekten benden hoşlandı. Bilemiyorum; lakin nihayetinde yanıma oturup bana nasıl olduğumu sordu." İskemleye biraz daha dik oturup duvarlardaki ikonalara göz gezdirmeye başladı. "Uzun bir süre sonra o an güldüm peder. Zira içimi ona anlatmaya ne dilim yeterdi ne de Rus'un lisanı. Efendimizden başka kimsenin beni anlayabileceğini sanmıyorum. O beni güldürünce o ne isterse onu yaptım. İçtim, içirdim. Yedim, yedirdim. Öptüm. Minsk'in çok gezilecek bir yeri yok lakin birkaç saat içinde istediği her yere gittik. O eğlendi fakat ben hiçbir şey hissetmedim. Yalnızca onun eğlenmesini izledim." Başını önüne eğdi günahın ağırlığını kendince hissetmeye başlamıştı. "Onu Varabyova Vyeja'nın çatısına çıkardım. Minsk'i en güzel gören yerlerden birisine. O bunu romantik buldu. Yüzündeki masum sevinci görmeliydin peder. Efendimizi görenlerin neşesine belki denktir. O mutlu bir çocuk gibi bir sağa bir sola bakarken ben hiçbir şey hissetmiyordum. Zira Minsk, yine aynı Minsk idi. İlk kez göreceğim bir şey yoktu. Yanıma geldi ve sıkıca sarıldı. Bana 'Lyubimaya' dedi. Zira ona adımı söylememiştim, ondan da söylememesini istedim. Adını dahi bilmediği bu insansının yanında kendini öylesine huzurlu ve güvende hissediyordu ki. İçimden bir his, bir dürtü yükseldi. Hani bir kenara gelirsin de içinden atlamak gelir. Tam olarak o his. Gözüm karardı, kızardı bir şey görmez oldum. Kendime geldiğim gibi onu tuttum ve kuleden aşağı attım." Peder duyduğu karşısında bunu ne kadar gizlemek istese de irkildi. Bunu farkeden Uladzislau hikayenin tatkaçıranını söyledi. "Tabii ki onu öldürmedim Peder. Onu kurtardım elbette." Bıyık altından da "Her ne kadar onu kurtarılacak duruma ben getirmiş olsam da." Pederin içi bir nebze olsun rahatlamıştı. Uladzislau devam etti: "Tekna-şyut'um ile onu yakaladım ve yere indirdim. Bana küfretmesini, vurmasını, öfkeden delirmesini izledim. Gözlerimi ondan bir saniye olsun alamadım. Onun öfkesini, hiddetini izlemekten başka hiçbir şey istemez olmuştum. Sanki bundan besleniyordum. O hiddetlendikçe ben keyifleniyordum. Onun yaşadığını hissediyordum ve ben de ancak böyle yaşayabiliyor gibiydim." Başını kaldırıp katedralin tavanına bakmaya başladı. "Bir günah işledim peder. Büyük bir günah. Bağışla beni, bağışlat beni! Ben bu iğrençliklerimi unutsun diye para verdim peder. Yalnızca parayı alsın ve gitsin istedim. Benden bir köşede nefret etsin fakat bu nefretiyle abad olsun, istediğini yapabilsin istedim. Buna karşılık hiçbir şey istemiyorum sanıyordum." Bu sırada bir damla göz yaşı şakağından süzüldü. Boğazındaki bir yumru arada sesinin çatlamasına sebep oldu. "Lakin istemişim peder! Ben ona kötülükten başka bir şey yapmadım. Arkasını yürüdü gitti. Yürüyüp gitse iyiydi. İnsan hıncını binbir yoldan alır. Belki intikam kurgular diye bile düşündüm fakat o bana en büyük kötülüğü yaptı peder: Bana teşekkür etti. Beni kibrimle, iğrençliğimle, yalnızlığıma terk ederek bıraktı. Ben benim gibi kötü ve aciz birisine kötülük yaptığımı sanıyordum lakin o bana aşağılamaların, suçlamaların en büyüğünü yaptı peder. Söyle peder! Ben ne yapacağım. Hoşana peder! Hoşana!

Peder Kirill de duyduklarını anlamlandırmaya çalışıyordu. Zira «Mstislau»'u bugüne kadar kendi halinde iyi bir Hristiyan olarak tasavvur etmişti fakat şu an karşısındaki onun için bir çocuktan ve hatta deliden farksız değildi. Sözlerini iyi tartması gerektiğini hissediyordu. Eliyle Uladzislau'un üstünde Istavroz çıkardı Slavonca dualarından birini yakardı ve söze girdi: "Gospodin Mstislau. Şeytanların insanların bedenine musallat olabileceğine ve hatta ele geçirebileceğine inanır mısınız?" Uladzislau ağlamaklı gözlerle ne diyeceğini bilemedi. Şeytanın insana musallat olabileceği elbette Kitab-ı Mukaddes'te açık açık belirtiliyordu fakat modern zamanlarda bir insanın ayaklarının ters dönüp tavanlarda dolaşması -tabii ki bir Gelişmiş değilse- pek de gözle şahit olunabilen bir sahne değildi. Peder Kirill Uladzislau'un bu duraksamasından yanıtı almıştı. "Tabii ki kast ettiğim 'Paranormal' durumlar değil. Yaratılış kitabını hatırlayınız. Şeytan Havva'yı elmaya götürürken onun elini veya ayağını tutmamıştı. Yalnızca Elmayı yemelerine salık vermişti. Nitekim elmayı yemek veya yememek yine Havva ve ona beden olan Adem'in elindeydi." Uladzislau biraz olsun durulmuş ve Peder'i dikkatlice dinlemeye başlamıştı.

"Unutmayın ki Havva elmayı ne tadı güzel diye ne de acıktığından yedi. Yalnızca Tanrı gibi olmak ve bir şeyleri bilmek için yedi." Uladzislau onu dinledikçe bazı parçaları kendince oturtuyordu. "Belki siz de bir şeyleri arıyor, bekliyor, istiyor olabilirsiniz ve belki de sırf bu yüzden birileri size vesvese veriyor olabilir. Aynı Havva ve Adem gibi dinleyip dinlememek size kalmış lakin burası ne Aden Bahçesi ne de Tanrı'nın Krallığı." Peder Kirill kapıdan dışarısını gösterdi. Kilisenin önünden geçenlerin, meydandaki araçların sesleri duyuluyordu. "Dinleyin Gospodin Mstislau. Eğer ben konuşmuyor olsaydım dinleyeceğimiz ses buydu. Fakat ben konuştuğum için bu sesler size gelmiyor. Anladığım kadarıyla yalnız kalıyor, bir şeyleri bekliyor veya arıyorsunuz. Yalnız kalmak huzurun ve nefsin terbiyesi için en gerekli şeydir fakat unutmayın ki Efendimiz dahi çölde 40 gün kaldı. Ve unutmayın ki Şeytan ona bu yalnız kaldığı 40 günün içinde geldi." Peder Kirill Uladzislau'un gözlerinin tam içine baktı. "Yalnız kalmayın ve asla kendi düşüncelerinizle haddinden fazla kalmayın."

"Günahınız Tanrı tarafından bilinsin diye kiliseye gelmezsiniz. Zira Tanrı zaten bundan haberdardır. Fakat Tanrı'nın evinde yankılanması, bir Tanrı Adamı'nın kulağına düşmesi bu isteğinizi samimi kılar. Zira içten edilen tövbe kalp tarafından mühürlenmemiştir. Bağlayıcı olmaz. Bu Tanrı'nın bizimle yaptığı yaratılışıma dair bir ahittir. Genç kıza yaptığınız ve ona davranışınız elbette kötüdür fakat ondan teşekkür beklemeniz zikren olmamışsa ve buna dair bir imanız bulunmamışsa edilen teşekkür, aciz bırakılan bir yüreğin işareti değil gönlü bol bir azizeliğin nişanesidir. Zira o teşekkür yalnızca maddiyattan gelen bir şükran değil affetmekten ileri gelen bir tesellidir."


Peder Kirill sözlerinin sonuna yaklaştığına inandığı için yavaş yavaş doğrulmaya başlıyordu: "Ben bir Tanrı adamı olabilirim lakin Tanrı değilim Gospodin Mstislau. Niyetleri yalnızca öz bilir ve yalnızca 'O' okur. Siz kendi payınıza düşeni yaptınız. Efendimize hamd olsun. Zira onun merhameti ebedidir. Affedici olan odur." Uladzislau oldukça tatmin olmuş bir biçimde ayağa kalktı ve "Teşekkür ederim Peder." diyerek Istavroz çıkardı. Birkaç adım atarak kapıya yönelmişti ki Peder seslendi:

"Gospodin Mstislau. Eğer dinlemeyi bırakamıyor olursanız konuşan siz olun zira etraf ne kadar gürültülü olursa olsun konuşan kişinin duyduğu en net şey, kendisidir."

---

Varabyova Vyeja'nın 92. Katı, Minsk, BY
Haziran 30, 2076, 19.32

Kanstantsin Varabey çıldırmış gibi sinirliydi. Eline aldığı vazoyu bir kenara fırlattı ve kırk pareye ayırdı. Bu öfkenin ana sebebi biricik oğlundan başkası değildi. Kanstantsin yeniden kükredi:

-Yarattığım herşeyi, Yarattığımız her şeyi mahv mı edeceksin lan sen sokuk!

Uladzislau hiçbir şey demeden öylece bakıyordu. Annesi Alisa -yıllardır yaptığı gibi- evladını kollamak ve babasının geri basmasını istiyordu lakin o bile bu hususta içten içe Kanstantsin'e hak veriyordu. Zira Uladzislau o vahşi fakat kontrollü durgunluğunu kaybetmiş gibiydi. Bir anda yemek masasında söze girmiş ve bir "Medya Şirketi" kurmaktan bahsetmişti. Bu birçok açıdan absürttü. İlk olarak burası Belarus'tu ve Lukaşenkaların kontrolü altına girmeden tweet atmak bile sıkıntılı bir süreçti. İkinci olarak o artık açıkça ilan edilmiş bir Gelişmiş idi. Onaylandığından beri geçen yıllar tek el parmaklarıyla bile gösterilebiliyordu. Toplum daha bu gerçeği kabullenmekte zorlanırken bu tarz bir girişim çok radikal idi. Üçüncü ve son olarak ise Uladzislau bugüne kadar bir kez olsun para yönetimine dair bir iş yapmamıştı. Ne istediyse o an yanında olmuş, nerede olmak istediyse o an orada olmuştu. Herhangi bir biçimde başarılı olması mümkün değildi fakat bu Alisa için sorunların en küçüğü ve önemsiziydi. Uladzislau söze girdi:

-Bütün hayatım boyunca yalnızca sizi dinledim. Dadılarımı dinledim, başıma belki nöbetçi olsun diye tuttuğunuz mürebbiyeleri dinledim. Yıllar boyunca, her an. Uykumda bile süren ninniler. Mozart, Beethoven, Çaykovski, Say ve bilmem kimler. Artık sessizlikte bile bir şeyleri dinler hale geldim. Bunun ne anlama geldiğini bildiğinizi sanmıyorum.

Kanstantsin histerik tınılarda güldü "Lanetlendik! Lanetlendik! Amına koyayım boyutlarının da geçidinin de." diye bağırarak Kuzey Kanadı salonuna doğru uzanan koridora doğru ilerledi. Alisa biricik evladına şefkatle baktı. Uladzislau da ona baktı. Alisa'nın optik lensinde ufak bir parıltı oldu ve Uladzislau'ya mesaj yolladı. Ardından parmağıyla sus işareti yaptı ve yavaşça gitmesi için bir el hareketi yaptı. Uladzislau söyleneneni yine 'dinleyerek' kattan ayrıldı ve optik lensine mesajı yansıttı:

Kseniya Mikalayeuna Varabey

54.513903, 27.232013
Üstte hiç görmediği ve yalnızca ismen tanıdığı halasının ismi yazarken aşağıda da bir koordinat bulunuyordu. Halasını hiç görmemiş, merak etmemiş ve doğrusu ne yaptığını da hiç öğrenmemişti. Fakat annesi onun ismini boş yere vermiş olamazdı. Bu yüzden içinde herhangi bir şüphe olmadan Sosenka yakınlarında bir yeri imleyen koordinata gitmek üzere garajdan -pek dikkat çekmemek için- Lada marka bir aracı alarak yola koyuldu. 15 dakika sonra işaretlenen konuma ulaştı. Karşısında sade fakat görkemli bir malikane bulunuyordu. Devasa kapıya iyice yaklaştıktan sonra bir robotik kol duvardan çıkarak arabayı scan etmeye başladı. Ardından cama yaklaşarak robotik bir ses ile "Lütfen dik olarak ekrana bakınız" dedi. Varabey denileni yaptı ve gözü okunduktan sonra kapı ağır ağır açılmaya başladı.

Araba ile içeri girdikten sonra Neris Nehri'nin doldurduğu göl bütün ihtişamıyla görünür olmuştu. Malikane Güneybatı yönüne bakar olarak inşa edilmişti. İçeride tenis kortu, futbol sahası gibi alanlar bulunurken batı tarafında bir at ahırı vardı. Kuzey tarafı tamamen Vilyeyka Rezervuarı ile kaplıyken doğu tarafı birazcık ormanlık olarak bırakılmış muhtemelen bir treking alanıydı. Uladzislau arabasını park ettikten sonra kendisini karşılamaya genç bir adam geldi. Siyah saçlı hafif badem gözlü ve boy olarak da pek uzun değildi fakat iyi giyimliydi ve eli yüzü de düzgün idi. "Hoş geldiniz Sayın Varabey." dedi. Eliyle buyur ederek: "Hanımefendi sizi sahilde beklemekte."

Kısa bir yürüyüş sonrası ayağın altın renkli kumlara değeceği anda yaver yine en baştaki gibi bir buyur etme işaretiyle başını öne doğru eğdi ve hiçbir şey demedi. Uladzislau buyur edildiği şekilde ince ve altın kumların döküldüğü sahilde, Kseniya Mikalayeuna'ya doğru yürümeye başladı.

Kseniya 30'lu yaşlarının sonunda fakat -zenginliğin getirdiği imkanlarla beraber- oldukça genç görünüyordu. Saçları platin sarısındaydı ve dalgalıydı. Şezlonga uzandığı için tam olarak belirtmesi zordu fakat yaklaşık olarak omuzlarına geliyordu. Gözünde lacivert bir güneş gözlüğü vardı ve üstünde de bir plaj takımı ve onun üstünde de bir beyaz bir pareo bulunuyordu. Vücudu düzenli olarak spor yaptığına işaret ediyordu. Yanındaki masada Saperavi marka bir şarap şişesi ve iki kadeh bulunuyordu. Uladzislau Kseniya'nın solunda bulunan şezlonga yanlamasına oturdu.

Kadın başını eğerek gözlüğünün üstünden Uladzislau'ya baktı. "Alya'ya benziyorsun." dedi ve sol elini şıklattı. Az önce kendisini buraya kadar getiren kahya şişeyi aldı ve oldukça resmi bir biçimde kadehlere doldurdu. Tam kahya kadehi alıp Uladzislau'a götürecekti fakat Kseniya sol elinin işaret parmağını kaldırarak durması için işaret yaptı. "Yiyecek bir şeyler ister misin." diye sordu. Genç adam elini sallayarak "Yok, teşekkür ederim hala." dedi ve Kseniya elini çektiği gibi kadeh Uladzislau'a verildi.

-Alya senin için bana ihtiyacın olduğunu söyledi fakat nedenini söylemedi. Söylemek ister misin?

Bu sırada kadehini yavaşça sallıyor ve içindeki şaraptan bir girdap yaratıyordu. Uladzislau söze girerken de bardağı koklamaya başlamıştı.

-Açıkçası bana nasıl yardım edebileceğini ben de bilmiyorum zira tam olarak seni tanıyorum bile denemez hala lakin babamla tartışmam sonucu annem beni buraya yolladı.

-Sebep neydi peki?

-Bir şirket kurmak istediğimi söyledim.

-Zaten bir şirketin parçası değil misin, değil miyiz? Bizi birbirimize bağlayan yegane şey de bu değil mi?

-Hem evet, hem hayır. Senin konumunu bilmiyorum lakin ben yalnızca Kanstantsin'in oğluyum. Fazlası değil. Her şey hakkında söz sahibiyim ancak tek bir şeyde dahi karar verici değilim. Benim nazarımda zenginliğim bir köpeğin önüne koyulan yemek gibi. Saati saatine orada, lakin nereden geldiği belirsiz.

Kseniya kadehi yavaşça içti ve bir yudum aldı:

-Nereden geldiğini bilirsen rahatlayacak mısın?

-Hayır artık sadece bu bilgiyle tatmin olamayacağım kadar geç kaldınız.

-Pekala, bu zahmete niye katlanacaksın ki? Tatmin dahi olsan nihayetinde elde edeceğin şey şu anki hayatından daha fazlası olmayacak.

-Doğru, lakin yaşadığımı hissetmemin tek yolu bu.

Kseniya hafifçe tebessüm etti ve kadehinin son damlasını da içti. Bu sırada Uladzislau halen daha kadehine dokunmamıştı.

-Dedikleri doğru mu, gerçekten de mütedeyyin biri misin?

Uladzislau da tebessüm etti ve kendince bir espri yaptı:

-Tanrı bilir.

Kseniya kendince düşüncelere daldı ve tebessümünü korumaya devam etti. Sesli fakat kendi kendine söylediği belli olan bir tonda devam etti:

-Keşke senin yaşına dönebilsem...

-Ee, bana nasıl yardım edeceksin.

-Bilmem, belki yatırımcın olurum belki de yalnızca telefondan arada bir akıl alabileceğin "babuşkan" fakat bugün değil. Zira şuradan kalkamayacak kadar sarhoşum. Ev senin, istediğini yap. Yarın görüşmek üzere.

Kseniya şezlonguna boylu boyunca uzanırken Uladzislau kalkarak yanından uzaklaştı ve villaya girdi. Kahya kendisini üst kattaki bir odaya buyur ederek formalite kısmını bitirerek yanından ayrıldı. Uladzislau iki odalı ve banyolu küçük bir misafir bölümündeydi. Manzarası Vilyeyka Gölüne doğruydu. Camdan dışarıya baktı. Kseniya hala aynı şezlongda uzanıyor ve şarabını içmeye devam ediyordu. Genç adam gözlerini Kuzey ışıklarına ve kendisi görünmese de ışığı görünen güneşe doğru baktı. Yeni bir sayfa açıyordu, kalemin kendi elinde olduğunu hissediyor ve tarifsiz bir heyecan duyuyordu.

"что есть, то есть"


---


"Ubejişçe Gumayuna/Gumayun'un Sığınağı", Sosenka, BY

Temmuz 1, 2076, 07.00

Uladzislau'nun uykusu derin değildi lakin adı söylenmedikçe de kolay uyanabilen birisi değildi. Bu yüzden odasında bulunan kahya ile hizmetçiyi fark etmemişti. Kahya perdeleri ve camları açtı ve "Gospodin Varabey. Lütfen uyanınız." diye gayet yüksek bir tonla seslendi. Uladzislau gözünü açtığında ilk olarak hizmetçi kadını gördü. Klasik Fransız stili bir elbise giyiyordu. Uladzislau çatlak bir sesle "Ne için?" diye sordu.

-Gospodina Kseniya'nın direktifleri doğrultusunda gün içi takviminiz hazırlandı. Önümüzdeki bir saat kahvaltı ve hazırlanmanız için ayrıldı. Bu yüzden fazla bir zamanınız olduğunu söyleyemem efendim.

Uladzislau sessizce ve öylece durmaya devam etti. Hizmetçi kadın elinde iki askı ile eğilerek yatağın hizasına geldi ve takım elbise ile biraz daha sportif iki kombini kendisine göstermeye çalıştı.

-Efendim hangisini tercih edersiniz. Birkaç model de şurada var. Eğer istediğiniz başka bir şey varsa söyleyiniz. İsterseniz tablet vereyim ve seçin.

Uladzislau yalnızca elini oynatarak sportif kombini gösterdi. Ve yüzünün kadrajına bu sefer kahya girdi.

-Efendim adım Dmitri. Hizmetinizdeyim. Bugün size ben eşlik edeceğim ve derhal yataktan kalkmanızı salık veriyorum. Kseniya Hanım çoktan yemek odasına giriş yapmış. Belki kendisiyle konuşacaklarınız vardır.

-Sanmıyorum.

Kahya biraz alaycı bir gülümseme ile Uladzislau'a baktı.

-Gospodina'mızın olabilir.

Uladzislau dik dik kahyaya baktı fakat bir şey demeden ayaklandı. Kahya bir baş selamı vererek odayı terk ederken hizmetçi onunla kalmaya devam etti. Uladzislau ayaklanıp odasının banyosuna ilerleyince dış kapıdan tekerlekli masayı içeriye doğru soktu. Masanın üstünde garip taşlar, sabunlar ve masanın altındaki bölmede de huş ağacından yapılma «Venik» öbeği vardı. Yaprakları halen taze görünüyordu. "Bunlar da ne?" diye sordu.

-Yıkanmanız durumunda lazım olabilecek eşyalarınız. Bize bu odanın kullanılacağı bildirilmemişti. Siz uyurken de içeri giremeyeceğimiz için şimdi getirmek durumunda kaldık.

-Anladım, teşekkürler.

Uladzislau hizmetçinin gitmesini bekliyordu fakat hizmetçi pek de odayı terk edecekmiş gibi durmuyordu. Uladzislau durumdan rahatsızlığını ve anlamsızlığını yüzüne yansıtmıştı. Hizmetçi "Venik ile kendinizi dövecek haliniz yok ya." dedi.

-Adın neydi senin?

-Pelageya.

-Pelageya moya. Eğer bir ihtiyacım olursa ilk sana sesleneceğim.

-Peki efendim.

Hizmetçinin de çıkması ile Uladzislau kapıyı kilitledi ve yeniden yatağına sırt üstü uzandı. Hala uykusu vardı aslında fakat "sorumluluk" bilinci gözlerini açık tutuyordu. "Alisa." dedi ve odada sanal asistanın olup olmadığını kontrol etti. Yatak başlığının arkasından bir melodik ses yükseldi ve ardından karşılık verdi: "Sizi dinliyorum."

-ID: IvanDrago420, Şifre: Antalya07

-Hoşgeldin Sayın Ivan. Mülke tanımlı olmadığınız için durumunuzu misafir modu olarak ayarlamak zorundayım.

-Ayıklamalık, rastgele çal.



---

07.43

Dmitri'nin arkasından yavaş yavaş merdivenleri iniyordu ve birkaç kat ile koridoru aştıktan sonra «Yemek Odası»'na vardı. Yaklaşık 8 kişilik rengi sarımsı fakat bolca verniklenmiş bir ağaçtan yapılma masasının en uç köşesinde Kseniya oturuyordu. Hemen yanı başında bir başka hizmetçi bulunurken onun yanında da az önce yanında bulunan Pelageya bulunuyordu. Masada bembeyaz bir örtü seriliydi. Kseniya'nın önünde salata, süt ve bir adet de yumurtadan oluşan oldukça sadece bir menüsü vardı. Uladzislau masaya doğru ilerlerken Pelageya Kseniya'nın hemen solundaki sandalyeyi geri çekerek bir nevî kendisine oturması gereken yeri göstermişti. Ardından da "Ne arzu ederdiniz" diye sordu. Uladzislau pek de seçiçi olmadı. "Aynısı kâfi" dedi. Kseniya sol kolunu ve işaret parmağını kaldırarak "Bal, Zapekanka ve yulaf lapası da getirin." diye ekledi.

-Gerçekten pek bir şey yiyesim yok.

-Sen bir erkeksin, öyleyse erkek gibi davran.

Uladzislau bu lafa biraz bozulsa da pek de üstelemedi. Birkaç dakika içinde istenilen şeyler aynen geldi. Bu sırada Kseniya yiyeceğini yemiş ve karanfil ile tarçınla demlenmiş çayını içmekteydi.

-Durumunu düşündüm. Fazla değil fakat yeterince. İsteğini reddedeceğim zira bu dileğini yerine getirebilecek durumda değilim. Zira bunu "Varabey" parası ile yapacaksan eninde sonunda abimin imzasına muhtaç kalacaksın nihayetinde bu imzayı alsan bile hayatında pek de değişen bir şey olmayacak. Fakat sana yardımcı olacağım.

-Nasıl olacakmış o.

-Benim çalışanım olacaksın.

-Ne olarak?

-Bilmem, Asistanım? Çaycım? Elçim? Korumam, hem Gelişmiş değil misin zaten?

-Amaç nedir peki?

Kseniya çayından bir yudum daha aldı ve masaya doğru eğilerek Uladzislau'nun gözlerine baktı.

-Kaç yaşındasın sen.

-23

-Bu 23 yılın kaçında Alya'dan ayrı başına kaldın?

-Muhtemelen hiç.

-Öyleyse önce amaç bu. Hayat hakkında hiçbir fikrin yok. Zorluk ne bilmiyorsun. Stres altında "patlamazsan" iyi.

Uladzislau göndermeyi anlamıştı. Kendisi üzerinde yapılan deneylerden Kseniya haberdardı ya da denk gelmiş bir tesadüfü abartıyordu.

-Peki ama ne yapacağım?

-Dedim ya. Toplantılarıma gelip çantamı tutacaksın, çayımı katacaksın, ayağımı ovalayacaksın, kısacası her an yanımda duracaksın. Paranın nereden geldiğini göreceksin. Paranın nasıl geldiğini göreceksin. Paranın nasıl gittiğini göreceksin ve nihayetinde bunları kendi başına yapmayı öğreneceksin.

-Pekala.

-Benim yanımda ismin Vladislav Rudenko. Petersburglusun. GSOM SPbU mezunusun. Abim bu isminin ve durumun farkında olacak lakin onun yanına pek uğramamaya çalış zira bu tarz durumlarda aklı bir karış havada olur.

-Başka bilmem gereken bir şey var mı?

-Benim bilmem gereken başka bir şey yok. Öyleyse gerisi senin işin. Uydur bir şeyler, doğaçlama falan yap, ne bileyim...

-Anlaşıldı.

-Anlaşıldı, Efendim.

-Anlaşıldı, Efendim...

---

Varabei Holding, Minsk, BY

09.13

Aurus marka lacivert bir araba Varabei Holding'in önünde durdu ve ön sağ kapıdan önce "Vladislav" indi ve Kseniya'nın kapısını açtı. Vladislav güne Pelageya'nın gösterdiği spor elbiselerle başlamış olsa da şu anda onun diğer elinde bulunan Siyah-Kırmızı takım elbiseyi giyiyordu. Kseniya ise koyu fakat simler ile parlatılmış yeşil bir blazer ve etek giyiyordu. Döner kapıdan geçtiğinden bu yana topuklu ayakkabılarından çıkan yankı ise bütün lobiyi kendisine bakmayı zorluyordu. Kimse çıt etmiyor ve sanki onun geçmesini bekliyordu. Vladislav ise hemen arkasında yürüyor ve -içinde kalem ve boş kağıttan başka hiçbir şey olmayan- bir bond çanta taşıyordu. Resepsiyondaki iki genç istemeden senkronize olarak "Hoşgeldiniz Efendim" dedi fakat Kseniya hiç oralı olmayarak yürümeye devam etti. Birkaç saniye sonra asansöre ulaştılar. Uladzislau kimsenin olmayışından faydalanarak rolü bozdu ve "Yapmam gereken herhangi bir şey var mı?" fakat Kseniya ona sadece baktı. Bu bakışlar öylesine yakıcı ve aşağılayıcıydı ki Uladzislau ilk kez böyle bir şeyle karşı karşıyaydı. Ne yapacağını bilemedi ve gözlerini ondan kaçırarak asansörün ekranına baktı.

55 katlı binanın 52. katında durdular ve önce Kseniya dışarı çıktı. Asansör kapısının hemen yanında Uladzislau'dan belki bir yaş büyük bir kadın karşıladı. Elinde bir karton kahve bardağıyla bekliyordu. Çıkar çıkmaz "Hoş geldiniz Kseniya Hanım." dedi ve elindeki bardağı Kseniya'ya doğru uzattı. Kseniya'nın hemen arkasından da Uladzislau'ın çıkması onu ziyadesiyle şaşırttı. Kseniya ise hiç durmadan ofisine doğru yürümeye devam ediyordu. Genç adam teklemeden yürümeye devam ederken kahveyi veren kadın biraz tekleyip yürümeye başladı. Fısıldayarak "Sen de kimsin?" diye sordu. Uladzislau da "Vladislav Rudenko. Kseniya Hanım'ın asistanıyım." dedi. Kadın bir anda afallayarak yerinde kaldı. "Ne zamandan beri?" diye sordu fakat Vladislav onu pek de beklemeden yürümeye devam etti. İşten kovulup kovulmadığı tedirginliğini yaşamaya başladı. Bu donukluğunu atarak hızlı adımlarla onları yakalamaya çalıştı.

Kseniya'nın ofise girdiklerinde kendilerini batıya doğru bakan ve bütün duvarları camekan bir odaya geldiler. Kseniya'nın masası batı duvarının önünde içe doğru bakarken diğer masa kapının hemen yanında ve Kseniya'nınkine göre oldukça küçük duruyordu. İkisinin üstünde birer hatlı telefon ve bir adet geniş ekranlı tablet bulunuyordu. Etrafta devetabanı, orkide gibi süs için konulmuş birkaç saksı dışında görünen bir dekor yoktu.

Kseniya yerine oturdu ve az önce kahveyi veren kadın az önce masasından aldığı dosyadan birkaç kağıt çıkararak Kseniya'nın önüne koydu. Uladzislau nereye geçeceğini bilemediği için Kseniya'nın sağ çaprazında öylece duruyordu. Uzatılan kağıtlara baktı. Birisinin üstünde "ODKA (Orta Doğu ve Kuzey Afrika) Pazar Günü Borsa Akışı", birisinin üstünde "BRICS Gece Raporu" yazarken daha altlarda kalan raporları göremiyordu. Kseniya "Teşekkürler Nastya. dedi.

-Raporların kopyalarını E-bloknotunuza yolladım.

-Hıhım.

-İran, İsveç ve Tayvan hususunda istediğiniz keşif raporları geldi. Mail kutunuzda efendim.

-Hıhım

-Takviminizle alakalı bilmem gereken bir şey var mı efendim.

-Hayır. Üç ayrı toplantımız vardı değil mi? Kolombiyalılar, Kırgızlar ve..?

-Yerel bir girişimci grubu efendim.

-Ha evet öyleydi.

Nastya endişeden kıpır kıpırdı. Uladzislau'ın yapacak başka hiçbir işi olmadığı için iki kadını izliyordu. Bu sırada Nastya ile bakıştılar, genç kadın cesaretini toplayarak yeniden söze girdi:

-Efendim ben... Halen daha asistanınızım değil mi?

-Tabii ki, aksi mi iletildi?

-Yeni gelen arkadaşımızın da görevi asistanlıkmış. Ondan sordum.

-Ha evet. Vladislav, bundan böyle beraber çalışacaksınız fakat onun görev tanımı seninkinden biraz daha farklı. Birbirinizle pek çakışacağınız bir durum olacağını sanmıyorum.

Genç kadın rahatlamış görünüyordu. Bu sırada Vladislav baş selamı vererek gülümsedi. Kadın da aynı şekilde selam vererek neşeyle dosyalarını toparladı. "Başka bir isteğiniz var mıydı efendim?" diye sordu.

-İlk toplantımız 10.30'daydı değil mi?

-Evet efendim.

-Takvimin kopyasını Vladislav'a atar mısın?

-Tabii ki.

-Güzel, çekilebilirsin Nastya.

Nastya yerine doğru yürürken Vladislav öylece ayakta kalmıştı ve kimsenin de bu duruma bir şey dediği yokmuş gibi duruyordu. Kseniya'ya 'Ben ayakta mı duracağım' diye de soramıyordu ve etrafta uğraşacağı hiçbir şeyin de olmaması onu neredeyse delirtiyor ve hızla yoruyordu. 'Bari yeniden bir şeyler konuşsalar' diye iç geçirdi ve öylece beklemeye başladı.

En fazla yarım saat daha, sonra bir şeyler olacak. Umarım
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Ofisteki sabah karmaşası yatıştıktan sonra, saatlerin nasıl geçtiğini fark etmeden, zaman hızla ilerliyor. Kseniya, toplantılar arasında seni yanından ayırmıyor ve her detayı dikkatle takip etmeni sağlıyor. Onun bir sonraki hamlesi, seni asistan olarak tam anlamıyla kullanmak ve işlerin nasıl yürüdüğünü öğretmek için. Kolombiyalı temsilcilerle yapılan ilk toplantıya geçiyorsunuz. Toplantı odasına girdiğinizde, uzun bir masa etrafında oturan Kolombiyalı iş adamları ve kadınları seni ve Kseniya’yı karşılıyor. Kseniya, ciddi ve profesyonel bir tavırla söze başlıyor. "Bugün enerji ve altyapı projeleri hakkında konuşacağız. Belarus ve Kolombiya arasında daha güçlü ticari bağlar kurmak istiyoruz." diyor Kseniya, önündeki dosyaları açarak. Kolombiyalı temsilcilerden biri, elindeki belgeleri göstererek söze giriyor. "Biz de bu konuda çok heyecanlıyız. Özellikle yenilenebilir enerji projelerine yatırım yapmak istiyoruz. İşte, bu projelerle ilgili detaylı raporlar." diyerek belgeleri masanın ortasına koyuyor. Kseniya, belgeleri alıp hızlıca gözden geçiriyor. "Harika. Bu projelerin maliyet analizlerini ve risk değerlendirmelerini de incelemek istiyoruz. Vladislav, bu belgeleri al ve gerekli notları çıkar." diye talimat veriyor. Sen de belgeleri alıp, dikkatle incelemeye başlıyorsun. Toplantı boyunca, Kolombiyalı temsilciler ve Kseniya arasında detaylı bir tartışma geçiyor. Projelerin finansal yapısı, olası zorluklar ve çözüm önerileri hakkında uzun uzun konuşuluyor. Her iki taraf da dikkatle dinliyor ve stratejik planlar üzerinde anlaşıyorlar. Bu süreçte, paranın ve gücün nasıl döndüğünü daha net bir şekilde görüyorsun.

İlk toplantı biter bitmez, Kırgız temsilcilerle olan ikinci toplantıya geçiyorsunuz. Bu toplantıda, özellikle enerji ve altyapı projeleri üzerine konuşuluyor. Kırgız delegasyonunun lideri söze başlıyor. "Belarus ile enerji alanında daha derin iş birlikleri kurmak istiyoruz. Özellikle doğal gaz ve petrol projeleri üzerinde yoğunlaşmak niyetindeyiz." diyor. Kseniya, bu fırsatı değerlendirerek yanıt veriyor. "Bu tür projeler, iki ülke için de büyük fırsatlar sunuyor. Ancak, maliyetlerin ve risklerin dikkatlice değerlendirilmesi gerekiyor. Bu projeler için önerdiğiniz maliyet ve getiri analizlerini incelemek istiyoruz." diye yanıt veriyor. Kırgız temsilciler, hazırladıkları detaylı raporları masaya koyarak tartışmayı başlatıyorlar. Toplantı boyunca, her iki taraf da projelerin teknik ve mali detaylarını derinlemesine inceliyor. Kseniya, bazı noktalarda önemli sorular sorarak projenin her yönünü anlamaya çalışıyor. Bu tartışmalar sırasında, projelerin başarısı için hangi stratejik adımların atılması gerektiğini öğreniyorsun. Kırgız delegasyonunun lideri, projelerin maliyet ve getiri analizlerini sunarken, iki ülkenin de enerji kaynaklarını nasıl daha verimli kullanabileceklerini anlatıyor. Ayrıca, Kırgızistan'ın bölgedeki jeopolitik konumunun avantajlarından bahsediyor. "Belarus'un stratejik konumu ve Kırgızistan'ın enerji kaynakları birleştiğinde, bölgedeki enerji güvenliğini artırabiliriz. Özellikle Çin ve Rusya gibi büyük ekonomilere yakınlığımız, projelerimizin başarısını garantileyecek unsurlardan biridir." diyor. Kseniya, bu noktada söze giriyor. "Evet, iki ülke arasındaki siyasi iklim de bu iş birliklerini destekliyor. Belarus ve Kırgızistan, Avrasya Ekonomik Birliği üyesi olarak ekonomik entegrasyonu artırmayı hedefliyor. Bu projeler, birliğin enerji politikalarına da katkıda bulunabilir. Ayrıca, Avrupa Birliği ve ABD'nin yaptırımları karşısında alternatif ticaret yolları geliştirmek için bu tür iş birliklerine ihtiyaç duyuyoruz." diyor. Kırgız temsilci, Kseniya'nın bu yorumunu onaylarcasına başını sallıyor. "Ayrıca, Belarus'un teknoloji ve altyapı konusundaki deneyimi, Kırgızistan'ın enerji sektörünü modernize etmemize yardımcı olabilir. Ortak projelerimiz, sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi ve sosyal bağlarımızı da güçlendirecek." diye ekliyor. Bu tartışmalar sırasında, iki ülkenin karşılıklı güven ve iş birliği içinde nasıl daha büyük projelere imza atabileceğini anlıyorsun. Toplantı boyunca, bu projelerin sadece ekonomik getirilerini değil, aynı zamanda siyasi stratejilerini de öğreniyorsun. Kseniya'nın liderliği altında, Belarus'un Kırgızistan ile olan ilişkilerini nasıl güçlendirebileceğini ve bu iş birliklerinin iki ülkenin de geleceğini nasıl şekillendirebileceğini görüyorsun. Toplantı sona erdiğinde, iki taraf da projeler üzerinde daha detaylı çalışmalar yapmak ve iş birliklerini derinleştirmek için anlaşmaya varıyor. Sen de bu süreçte, paranın ve gücün nasıl döndüğünü daha net bir şekilde anlıyorsun.

İlk iki toplantının ardından, yerel girişimcilerle yapılacak toplantıya geçiyorsunuz. Bu toplantıda, Minsk'teki küçük ve orta ölçekli işletme sahipleriyle yapılacak görüşmeler bulunuyor. Odaya girdiğinizde, farklı yaş ve sektörlerden gelen girişimcilerle dolu bir masa sizi karşılıyor. Her biri heyecanlı ve enerjik görünüyor. Kseniya, toplantıya başlamadan önce girişimcilere kısaca göz gezdiriyor. Ardından, sakin ve kendinden emin bir ses tonuyla söze başlıyor. "Bugün, Belarus'ta inovasyon ve girişimcilik ekosistemini güçlendirmek için buradayız. Her birinizin projelerini ve fikirlerini dinlemek ve desteklemek için buradayız." diyor. Ardından, girişimcilerden biri söze giriyor. İlk konuşan, genç ve dinamik bir mühendis olan Pavel. Pavel, geliştirdiği yenilikçi bir tarım teknolojisi hakkında konuşuyor. "Projemiz, Belarus'taki çiftçilerin verimliliğini artırmak için bir dizi akıllı tarım cihazı içeriyor. Bu cihazlar, toprak nemini, hava koşullarını ve bitki sağlığını gerçek zamanlı olarak izleyerek, çiftçilere anında geri bildirim veriyor. Böylece, verimliliği artırırken, kaynakları daha verimli kullanmalarını sağlıyor." diyor Pavel, projelerini detaylandıran belgeleri masaya koyarak. Kseniya, bu fikri dikkatle dinliyor ve birkaç soru soruyor. "Bu cihazların maliyeti nedir? Ve çiftçiler bu teknolojiyi nasıl benimseyecek?" diye soruyor. Pavel, detaylı maliyet analizlerini ve çiftçilerle yaptığı saha çalışmalarını anlatarak, bu soruları yanıtlıyor. Kseniya, notlarını alıyor ve projeye ilgi gösteriyor. Ardından, orta yaşlı bir kadın girişimci olan Elena söz alıyor. Elena, Belarus'taki küçük işletmeler için bir mikrofinans programı başlatmak istiyor. "Amacımız, küçük ve orta ölçekli işletmelere düşük faizli krediler sağlayarak, büyümelerini ve gelişmelerini desteklemek. Bu program, özellikle kadın girişimcilere ve kırsal bölgelerdeki işletmelere odaklanacak." diyor Elena, projelerinin detaylarını paylaşıyor. Kseniya, Elena'nın projelerini dikkatle dinliyor ve bazı sorular soruyor. "Bu kredileri finanse etmek için kaynaklarınız nelerdir? Ve geri ödeme planlarınız nasıl olacak?" diye soruyor. Elena, mikrofinans programının finansmanını ve geri ödeme planlarını detaylandırarak, bu soruları yanıtlıyor. Kseniya, projeye ilgi gösterdiğini belli eden notlar alıyor. En dikkat çekici proje, genç bir yazılım geliştirici olan Ivan'dan geliyor. Ivan, Minsk'te bir yapay zeka destekli sağlık platformu kurmak istiyor. "Bu platform, sağlık verilerini analiz ederek, kullanıcıların sağlık durumlarını izlemelerine ve proaktif sağlık önlemleri almalarına yardımcı olacak. Ayrıca, doktorlarla anında bağlantı kurarak, uzaktan sağlık hizmetleri sunacak." diyor Ivan, projelerinin teknolojik detaylarını paylaşarak. Kseniya, Ivan'ın projelerine büyük ilgi gösteriyor ve detaylı sorular soruyor. "Bu platformun güvenlik ve gizlilik önlemleri nelerdir? Ve kullanıcıların bu platformu benimsemeleri için stratejileriniz nelerdir?" diye soruyor. Ivan, platformlarının güvenlik ve gizlilik önlemlerini ve kullanıcılarla yaptığı beta testlerinin sonuçlarını anlatarak, bu soruları yanıtlıyor. "Platformumuz, kullanıcı verilerinin gizliliğini ve güvenliğini sağlamak için en üst düzey şifreleme tekniklerini kullanıyor. Veriler, sadece yetkili sağlık profesyonelleri tarafından erişilebilir olacak şekilde korunuyor. Ayrıca, kullanıcıların verilerini paylaştıklarında açık rıza almaya yönelik katı politikalarımız var. Herhangi bir veri ihlali durumunda anında müdahale edecek bir güvenlik ekibimiz de mevcut." diye açıklıyor Ivan. İkinci soruya yanıt olarak devam ediyor. "Kullanıcıların platformu benimsemeleri için çeşitli stratejiler geliştirdik. İlk olarak, platformun kullanıcı dostu ve sezgisel bir arayüze sahip olmasını sağladık. Kullanıcılar, sağlık verilerini kolayca girebilir ve analiz sonuçlarını hızlıca görebilirler. Ayrıca, platformumuzun beta test aşamasında, kullanıcı geri bildirimlerine çok önem verdik ve bu geri bildirimlere göre iyileştirmeler yaptık." Ivan, heyecanını kontrol edemeyerek ekliyor. "Ayrıca, platformumuzu tanıtmak için yerel sağlık kuruluşlarıyla iş birliği yapıyoruz. Doktorlar ve sağlık profesyonelleri, platformumuzun kullanıcılara sunduğu faydaları tanıtacak ve onların güvenini kazanacağız. Sağlık sigortası şirketleriyle de anlaşmalar yaparak, kullanıcıların platformumuzu daha kolay erişebilir hale getireceğiz." Ivan'ın yanıtlarının ardından Kseniya, aniden sana dönüyor ve "Vladislav, bu proje hakkında sen ne düşünüyorsun?" diye soruyor. Bu soru, odadaki herkesi şaşırtıyor ve bir anlık sessizlik oluşuyor. Ardından, fısıltılar başlamaya başlıyor, girişimciler arasında meraklı bakışmalar ve sessizce yapılan yorumlar duyuluyor. Kseniya'yı bir asistana bu soruyu yönelttiği için içten içe eleştiriyorlar adeta.
User avatar
Energiya
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 19
Joined: 23 Jun 2024, 00:47

Kolombiyalı heyetin gelmesiyle beraber Vladislav, bu yorucu bekleyişten kurtulmuştu. Kseniya ve Nastya ile beraber toplantı odasına gitmişler ve yerlerine geçmişlerdi. Vladislav Kseniya'nın soluna geçerken Nastya sağ tarafına geçmişti. Vladislav'ın pek de anlamadığı ve sık sık dikkatinin dağıldığı bir toplantı gerçekleşiyordu. Konuşma faslının çoğunu Kseniya yapıyor ve arada bazı nüansları ayarlamak için de konuşmaya Nastya dahil oluyordu. Vlad, Kolombiya heyetinin sunumu kendisine verilince biraz afallamıştı. "Tabii ki efendim." diyerek belgeleri alıp göz gezdirmişti. Bazı -okuma yazma bilen herhangi biri için bile- gözden kaçmayacak önemli detayları fark etse de bu tarz bir sunumun inceliklerini pek de anlayacak durumda olduğunu düşünmüyordu. Bu yüzden toplantı sonunda heyetler dağılırken Nastya'ya "Psst, psst. Nastyuşa." diye seslendi ve elindeki belgeleri gösterirken "Bana yardım eder misin?" dedi. Fakat belgelerin «Yeni Gelen»'e verilmesi onun moralini hayli bozmuştu. Anastasiya ise omuz üstünden bir bakış atarak "Benim kendi işlerim var" diyerek kısa kesmişti. Böylelikle Vladik, elinde ne yapacağını bilmediği bir belgeyle kalmıştı.

Kırgız heyetini karşılamaya gelirken Vladislav'ın aklında "Bunlarla yapılabilecek ne iş olabilir ki" fikri vardı. Zira Kırgızistan oldukça dağlık, maden fakiri ve Tanrı'nın unuttuğu bir yerdi. Yıllardan beri en büyük rakibi olan Tacikistan ile muhtemelen Varabey Ailesinin gayrimenkullerinden daha azı bir toprak için ara ara çatışıyordu. Onun için bu ülke bir komedi skeci mekanı gibiydi. Nihayetinde Kırgız heyeti ile karşı karşıya oturmuşlardı. Beklenenden farklı bir durum gerçekleşmiyordu. Kseniya ve heyet aynı Kolombiya heyetini karşıladığı gibi karşılıyor ve iki ülke arası ekonomik ve siyasi işbirliğini arttırmak istediklerini belirtiyorlardı. Bu hususta «iyi şeyler» yapılacak ve «kötü şeyler» yapılmayacaktı.

Sonunda sıra yerel Belarus girişimcilerine gelmişti. Pavel ürününü anlatırken Vlad onu dikkatlice dinliyordu ve bu oturumun ilk ikisi kadar sıkıcı olmayacağını hemen anlamıştı. Hakeza nihayetinde genç adam ürünü anlatırken «yatırıma değer» olup olmadığına karar vermenin kendi ellerinde olması onu heyecanlandırmıştı. Kendisini bir Roma İmparatoru, önündeki üçlüyü hayatta kalmaya çalışan gladyatörler olarak hayal etmişti. Hayatta kalıp kalmamaları başparmağın bakacağı yöne bağlıydı. Vlad'a göre; Pavel'in ürünü oldukça insancıl ve yararlı görünüyordu fakat bu ürünün yapacağı şeyi birtakım insan da yapamaz mıydı? Bir bitkinin suya ihtiyacının olup olmadığını anlamak için onca çip ile YZ desteği harcamanın ve günün sonunda birçok tarım işçisini işinden etmenin manası pek de yoktu.

Elena'nın projesi ise hayal kırıklığı idi. Durduk yere neden birilerine düşük faizli kredi vereceğini anlamamıştı. Bu Varabeylerin değil Lukaşenkaların göreviydi. Kırsal işletmelerinin değerlenmesi pek de Varabeylerin işine yarayacak bir şey değildi ve bunun niye kadınları öncelediğini de pek anlamamıştı. Her ne kadar Yelena'nın geri ödetme planları makul görünse de günün sonunda yapacakları iş halihazırda Varabey Holding'in parçası olan Absolyutbank'tan farklı değildi.

İvan'ın projesi ise oldukça etkileyici bir giriş yapmıştı. Kulağa hoş geliyor ve heyecan veriyordu. Kseniya da aynı düşünüyor olmalıydı zira o da bloknotuna not alıyordu. Vlad da kendince bir şeyler karalamaya başlamıştı. Büyük bir dikkat ile İvan'ı dinlerken Kseniya bir ara araya girip hem onu hem de odadaki herkesi şaşırtan bir soru soruyordu. Vladik kısaca bir odayı süzdükten sonra "Bazı sorularım var elbette hanımım." diyor ve İvan hemen "Sorularınızı buyurursanız hemen giderebilirim efendim." diye yanıtlıyor. Bunun üzerine de Vlad önündeki bloknotu eline alarak sorularını ve detaylarını açıklıyor:

"Öncelikle belirtmek isterim ki yaptığınız uygulama dijital atom bombası gibi bir şey. Zira kullanıcının sağlık bilgilerinin 7/24 olarak gözetlenip bir veritabanında muhafaza ediliyor oluşu uygulamanızı bir hedef tahtası haline getiriyor. Zira bu bilgilerle bir insanın duygusal durumundan, yediği son akşam yemeğine kadar detayların hepsini öğrenmek veya saptamak mümkün. Ne kadar üst düzey olursa olsun kırılamayacak bir güvenlik yoktur. Bir güvenlik ekibinizin varlığından söz ediyorsunuz; diyelim ki sızıntı birkaç blok ötedeki bir evden oldu. Belki yakalarız güzel... Fakat diyelim ki 1 saat ötemizdeki Vilna'dan yani Litvanya'dan sağlandı. Ne yapacaksınız? Güvenlik ekibiniz veya polisimiz Vilna'yı mı basacak? Sizi temin ederim ki sisteminize girmeye çalışanlar Komunalnayalarda oturan herhangi bir amatör hacker olmayacak."

Vlad bloknotunda bir sayfa değiştirerek konuşmasına devam etti:

"Yine de belirtmek isterim ki uygulamanızın gayesi oldukça insancıl ve yararlı. Haliyle insan sağlığını böylesine koruma gayesi edinmiş bir uygulamayı fahiş fiyattan satamayız. Sattırtmazlar zaten; uğraşacağımız protesto ve davaların haddi hesabı olmaz. Hele ki bir de uygulamanın bir noktada hata yaptığı tespit edilsin. Uff... Üzgünüm ama geçen milenyumda değiliz. Sovyetler Birliği dağıldı ve burası da Küba değil. Sizi bilemem ama masanın bu tarafında oturanlar YZ destekli doktorlara zaten haftalık olarak uğruyor. Uygulamanız bu haliyle milletin baş ağrısını alıp bize verecekmiş gibi duruyor. Anlayacağınız, pek de kârlı bir anlaşma vaat etmiyorsunuz."

Vlad bloknotunun kapatma tuşuna basarak devam etti.

"Son karar tabii ki Gospodina Varabey'in. Fakat şunu belirtmek isterim ki şirketimizin bu uygulamaya talip olmasını isterim. Eğer Gospodina onaylarsa uygulamada nelerin değişmesini istediğimi ve pazarlama stratejimizi kabataslak açıklayarak aslî halini bir sonraki toplantıda belirtmek üzere çalışmalara başlarız."
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Beklenmedik çıkışının ardından, toplantı odasındaki atmosfer aniden değişiyor. Sanki odadaki hava molekülleri bile senin sözlerinle titreşiyor. Kseniya'nın yüz ifadesindeki değişimi izliyorsun; önce şaşkınlıkla açılan gözleri, sonra yavaşça yerini alan gizli bir memnuniyet ifadesi. Onun ince, zarif parmaklarının masanın kenarını hafifçe kavradığını fark ediyorsun, sanki duyduklarının etkisiyle fiziksel bir desteğe ihtiyaç duyuyormuş gibi. Ivan'ın yüzündeki değişim ise çok daha dramatik. Az önce gururla parlayan gözlerindeki ışık sönüyor, yerini endişeli bir bakışa bırakıyor. Alnında beliren ince ter damlalarını görebiliyorsun. Gömleğinin yakasını hafifçe çekiştiriyor, sanki aniden oda çok sıcak gelmiş gibi. Diğer girişimcilerin tepkilerini de gözlemliyorsun. Bazıları şaşkınlıkla kaşlarını kaldırmış, bazıları ise merakla öne eğilmiş durumda. Odadaki gerilim neredeyse elle tutulur hale geliyor, sanki havada asılı duran görünmez bir sis bulutu gibi. Kseniya yavaşça sana doğru dönüyor. Onun parfümünün hafif, zarif kokusunu alabiliyorsun - pahalı ve sofistike bir koku. Başını neredeyse fark edilmeyecek kadar az sallıyor, ama bu minimal hareketin anlamı büyük. "İlginç gözlemler. Devam et." diyor sana. Sesi sakin, ama altında yatan merakı hissedebiliyorsun.

Ivan kendini savunma ihtiyacı hissederek öne doğru eğiliyor. Kravatını hafifçe gevşettiğini fark ediyorsun. "Elbette, güvenlik konuları bizim için de en önemli öncelik. Şu anda üzerinde çalıştığımız..." diye başlıyor, ama sesi titremeye başlıyor. Kseniya, İvan'ı nazikçe durduruyor. Elini zarif bir hareketle kaldırıyor, parmağındaki büyük, parlak yüzük ışığı yakalıyor. "Ivan, Vladislav'ın önerilerini dinleyelim önce." diyor. Sesi yumuşak ama otoriter. Bu sözler üzerine İvan'ın sandalyesinde geriye yaslandığını, yüzünde hafif bir hayal kırıklığı ifadesiyle birlikte bir çaresizlik gölgesi belirdiğini görüyorsun. Şimdi tüm gözlerin üzerinde olduğunu hissediyorsun. Odadaki herkesin nefesini tuttuğunu, senin bir sonraki hamleni beklediğini fark ediyorsun. Kseniya'nın sana verdiği bu fırsatın, odadaki güç dengesini bir anda nasıl değiştirdiğinin farkındasın. Ayağa kalkıyorsun. Sandalyenin hafif gıcırtısı odanın sessizliğini bozuyor. Bacaklarının hafifçe titrediğini hissediyorsun, ama derin bir nefes alarak kendini toparlıyorsun. Odadaki herkese hitap edecek şekilde konuşmaya başlıyorsun. Sesinin net ve güçlü çıkmasına özen gösteriyorsun, kelimeleri özenle seçiyorsun. Konuşman sürerken, odadaki atmosferin yavaş yavaş değiştiğini hissediyorsun. İlk başta hissettiğin şaşkınlık ve gerginliğin yerini dikkatli bir dinlemeye bıraktığını görüyorsun. Girişimcilerin yüzlerinde düşünceli ifadeler beliriyor, bazılarının not almaya başladığını fark ediyorsun. Kalemlerin kağıt üzerindeki hışırtısı, senin sesine eşlik ediyor.

Kseniya'nın gözlerindeki parıltıyı görüyorsun. Bu bakışlar, sözlerinin onda yarattığı etkiyi açıkça gösteriyor. Kseniya'nın dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme beliriyor, gözleri ise keskin bir zeka ve memnuniyet ışıltısıyla parlıyor. Onun bu tepkisi, içindeki güveni daha da artırıyor. Ivan'ın yüzündeki değişimi de izliyorsun. Başlangıçta kaşları çatık olan ifadesi, giderek yumuşuyor. Gözleri büyüyor, senin her kelimeni adeta içine çekercesine dinliyor. Onun bu değişimi, sözlerinin etkisini daha da güçlü hissettiriyor. Konuşmanı bitirdiğinde, odada kısa bir sessizlik oluyor. Bu sessizliğin ağırlığını hissediyorsun, sanki herkes duyduklarını sindirmeye çalışıyormuş gibi. Ardından, Kseniya alkışlamaya başlıyor. Ellerinin birbirine vururken çıkardığı ses, odanın sessizliğini bozuyor. Diğerleri de ona katılıyor, alkış sesi giderek yükseliyor. Bu alkışın verdiği gurur ve heyecanı içinde hissediyorsun. Kseniya ayağa kalkıyor, hareketleri zarif ve kontrollü. Sana doğru yaklaşırken, yüzündeki takdir dolu ifadeyi görüyorsun. "Etkileyici bir analiz." diyor sana, sesi hem memnun hem de biraz şaşkın. Parfümünün kokusu şimdi daha belirgin. Sonra İvan'a dönüyor, "Ivan, bu önerileri projenize dahil etmeyi düşünür müsünüz?" diye soruyor. Ivan'ın sandalyesinden adeta fırladığını görüyorsun. Yüzünde heyecan ve umut dolu bir ifade var. "Kesinlikle!" diyor, sesi öncekinden çok daha canlı ve enerjik. "Bu fikirler projemizi çok daha ileri taşıyabilir." İvan'ın bu tepkisi, senin fikirlerinin değerini bir kez daha vurguluyor. Kseniya tekrar sana dönüyor. Gülümsemesi şimdi daha da belirgin. "Yarın sabah ofisimde ol." diyor sana. "Bu projeyi ve diğer fırsatları detaylıca konuşacağız." Bu sözlerin, odadaki herkesin dikkatini çektiğini fark ediyorsun. Diğer girişimciler ve Nastya'nın, şaşkınlık ve merakla sana baktıklarını görüyorsun.

Toplantı sona ererken, odanın adeta elektrikle yüklenmiş gibi bir enerjiyle dolup taştığını hissediyorsun. Girişimcilerin kendi aralarında heyecanlı bir şekilde konuşmaya başladıklarını, senin önerilerini ve bunların potansiyel etkilerini tartıştıklarını duyuyorsun. Nastya'nın sana karışık duygularla baktığını fark ediyorsun. Gözlerinde hem takdir hem de hafif bir endişe görüyorsun. Sanki senin bu beklenmedik çıkışın, onun kendi pozisyonunu tehdit ediyormuş gibi bir ifade yüzüne yerleşiyor. Toplantı odasından çıkarken, arkanda bıraktığın etkinin farkındasın. Bugün, sadece bir asistan olmadığını herkese gösterdin. Varabey Holding'deki yolculuğunun daha yeni başladığını hissediyorsun ve önünde açılan yeni fırsatların heyecanını yaşıyorsun. Koridorda yürürken, adımlarının daha güvenli olduğunu, duruşunun daha dik olduğunu fark ediyorsun. Koridorda ilerlerken, arkandan gelen hızlı adım seslerini duyuyorsun. Dönüp baktığında, Nastya'nın sana doğru geldiğini görüyorsun. Yüzünde az önceki endişeli ifadenin yerini daha yumuşak, hatta biraz çapkın bir gülümseme almış. Sana yaklaşırken saçlarını hafifçe düzeltiyor ve gözlerini kırpıştırıyor. "Vova!" diyor sana, sesinde şaşırtıcı bir sıcaklık var. "Bu gerçekten etkileyiciydi. Bilmediğim çok yönlerin varmış." Yanına geldiğinde, elini senin koluna hafifçe dokunduruyor. Bu dokunuşun tesadüfi olmadığını hissediyorsun. "Belki de... iş dışında da konuşmalıyız. Seni daha iyi tanımak isterim." diye devam ediyor, gözlerini seninkilerden ayırmadan. Parfümünün tatlı kokusu burnuna çarpıyor. "Bu akşam içki içmeye ne dersin? Saat yedide, Minsk'in en güzel barında?"
User avatar
Energiya
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 19
Joined: 23 Jun 2024, 00:47

Sessizlik hasıl olduğunda Vlad'ın duyduğu tek şey çarpan kalbiydi. Daha hızlı atıyor, daha net duyuluyordu. Uladzislau ilk kez var olduğunu hissediyordu. İlk kez bir şeye etki etmenin zevkini tadıyor ve bu onu hem büyülüyor hem de korkutuyordu. Bu rüya Kseniya'nın elini şaklatmasıyla bozulmuştu. Girişimciler yine karşısında duruyor ve Kseniya hemen yanında onu alkışlıyordu. Teklif istediği gibi verilmişti fakat Vlad bunu yaparken gerçekten kabul edeceklerini hiç düşünmemişti. Doğrusu o anki heyecandan ötürü az önce kritize ettiği proje neydi onu dahi hatırlamıyordu. Kseniya onu yarın ofisine davet ederken masadakiler bir bir ayaklanmaya başlıyordu.

Vladislav da sürüye uyarak ayaklanıp önündeki eşyalarını toplamaya koyulmuştu. Hoş, bloknotundan başka da bir şeyi yoktu. Bu yüzden onu aldığı gibi nereye gideceğini bilmeden koridorlarda yürümeyi planlıyordu ki ufak ama hızlı adımlarla kendisine yaklaşan sese döndü. Karşısında Nastya vardı. Vladislav halen daha zafer sarhoşluğunu atmış değildi lakin Nastya'nın yüzünde o sabahki "Kendi işleri var" bakışı değil anaç ve sevecen bir ifade vardı. Vlad hafifçe gülümsedi ve onu dinlemeye başladı. Nastya'nın arzusu çok açıktı, Vlad da aynı açıklıkta bir frekans yakalamaya gayret etti. Gözlerini kendi gözlerinden ayırmayan Nastya'ya iyice sokuldu ve nefesinin onun yüzüne çarptığından emin oldu. İnce bir ses tonuyla söze girdi:

"«Eh Nastasya, Tıy Nastasya...» Elbette çok isterim lakin unutma ki ben henüz maaş olarak gazoz kapağı dahi alamamış bir günlük bir asistanım. Seni hak ettiğin gibi ağırlayamam." dedi ve Nastya'nın kendisine dokundurduğu kolun omzunu çok kısa bir süreliğine hafifçe okşadıktan sonra "dostane" bir biçimde sıvazlayarak arkasını dönüp yürümeye hazırlandı.

Eğer Nastya azıcık bile ısrar ederse teklifi kabul edecekti. Vlad kendince bir mizansen kuruyordu. Sabahki o terslemeyi unutmamıştı. Elbette onun da yüzünü Nastya gibi ekşitip tersleyeceği yoktu fakat bu tarz durumları "cezalandırmak" bu işin tadı tuzuydu. Ve unutulmamalıydı ki baharatlar her yemeğin olmazsa olmazı idi. Tabii ki Anastasya'nın hiç de Vlad'ın düşündüğü gibi bir kadın olmama ihtimali vardı. Bu hususta Vlad «siktir»'i yerse ve tahmininin aksine ısrar gelmezse yürüyüp şirketin kafeteryasına gidecekti.
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Nastya'nın yüzünde beliren gülümseme, adeta bir kedi gibi avını yakalamış olmanın verdiği tatminle parlıyor. Gözlerindeki kıvılcımlar, senin bu küçük oyununu çoktan tahmin etmiş olduğunu ele veriyor. Dudaklarından dökülen kelimeler, bal gibi tatlı ve baştan çıkarıcı: "Merak etme, tatlım." diyor, sesi ipek gibi yumuşak ve çekici. "Bu gece benim misafirimsin. Her şey benden." Yanından geçerken, parmakları bir kelebek kanadı gibi hafifçe kalçana dokunuyor. Bu dokunuş o kadar kısa ki, neredeyse hayal ettiğini düşüneceksin. Ama etkisi, teninde bıraktığı elektriklenme hissiyle uzun süre devam ediyor. "Saat yedide görüşürüz." diye fısıldıyor kulağına, nefesinin sıcaklığı boynunu gıdıklarken. Sonra, sanki hiçbir şey olmamış gibi, zarif adımlarla koridorda ilerlemeye devam ediyor. Topuklu ayakkabılarının sesi, mermer zeminde yankılanarak uzaklaşıyor. Nastya'nın uzaklaşan siluetini izlerken, zihnin bir düşünce girdabına kapılıyor. Bu beklenmedik gelişme, günün zaten karmaşık olan olaylar zincirini daha da ilginç bir hale getiriyor. Ancak düşüncelerini toparlayamadan, arkandan gelen kararlı ve otoriter adımların sesi dikkatini dağıtıyor. Dönüp baktığında, Kseniya'nın sana doğru geldiğini görüyorsun. Yüzündeki ifade, bir Rus kışı kadar karmaşık - soğuk ve sert, ama aynı zamanda gizli bir sıcaklık barındırıyor. Gözlerinde hem takdir hem de uyarı parıltıları dans ediyor. Kseniya yanına geldiğinde, parfümünün hafif ve sofistike kokusu seni sarıyor. Sesi alçak ama her kelimesi bir buz kırıcı gibi etkili: "Bugün gerçekten etkileyiciydin, Vladislav." diyor, gözlerini bir an bile senden ayırmadan. "Fikirlerini paylaşman ve kendini göstermen... Bu cesaret ve zeka, takdire şayan." Bir an duruyor, sanki söyleyeceği bir sonraki cümlenin ağırlığını tartıyormuş gibi. Sonra devam ediyor, sesi biraz daha sertleşerek. "Ancak potansiyel müşterilerimizi kaçırmamaya dikkat et. Bu iş dünyası bir satranç tahtası gibidir, Vladislav. Her hareketin, her sözün sonuçları olabilir. Bazen bir piyon bile oyunun kaderini değiştirebilir."

Kseniya'nın gözleri bir an için koridorun sonuna, Nastya'nın az önce kaybolduğu yöne kayıyor. Bu bakış o kadar hızlı ki, neredeyse fark etmeyeceksin. Ama sonra tekrar sana dönüyor, bakışları daha da yoğunlaşıyor. Gözbebeklerinde adeta bir fırtına kopuyor. "Ve Vladislav..." diyor, sesi kısık ama her kelimesi bir bıçak gibi keskin. "Lütfen dikkatli ol. Bazı... durumlar, düşündüğünden daha tehlikeli olabilir. Bu şirketin koridorlarında dolaşan sırlar ve entrikalar, Sibirya'nın karları kadar derindir. Kimseyi riske atma. Özellikle de kendini." Bu sözlerle birlikte Kseniya, sana son bir anlamlı bakış daha atıyor. Bu bakışta binlerce söylenmemiş kelime, onlarca gizli uyarı var. Sonra, tıpkı gelişi gibi, zarif ve kararlı adımlarla uzaklaşıyor. Arkasında bıraktığı atmosfer, hem fırsatlarla hem de potansiyel tehlikelerle dolu. Sanki havada görünmez bir sis bulutu asılı kalmış gibi. Koridorda tek başına kalırken, bugünün olaylarını ve sana verilen uyarıları zihninde tartıyorsun. Varabey Holding'deki yolculuğunun sadece başladığını ve önünde hem büyük fırsatlar hem de dikkatle atlatılması gereken engeller olduğunu hissediyorsun.

Saat 19:30'u gösteriyor. Minsk'in merkezinde, ünlü Oktyabrskaya Caddesi'nde bulunan "Zolotoy Telenok" (Altın Buzağı) restoranındasın. Bu restoran, eski bir Sovyet dönemi binasının en üst katında yer alıyor ve şehrin en lüks mekanlarından biri olarak biliniyor. Nastya ile karşılıklı oturuyorsunuz. Masanızdan, şehrin panoramik manzarası görünüyor. Uzakta, Svisloch Nehri'nin kıvrımları ve Bağımsızlık Meydanı'ndaki devasa Lenin heykeli seçiliyor. Restoranın iç dekorasyonu, Belarus'un zengin tarihini yansıtıyor. Duvarlarda, ünlü Belarus sanatçılarının tabloları asılı. Hafif bir piyano melodisi, mekana sofistike bir hava katıyor. Garsonlar, siyah üniformaları ve profesyonel tavırlarıyla masalar arasında sessizce dolaşıyor. Restoranda konuşmalar alçak sesle yapılıyor, sanki herkes gizli bir şey konuşuyormuş gibi. Ara sıra uzaktan gelen polis sirenlerinin sesi, şehrin gerçekliğini hatırlatıyor. Nastya, kadehini kaldırıyor. İçindeki Bulbash kristal bardakta ışıldıyor. Gözlerinde hem çekici hem de tehlikeli bir parıltı var. "Ee, Vladislav." diyor, sesi ipek gibi yumuşak ama aynı zamanda buz gibi soğuk. "Bugün herkesi şaşırttın. Özellikle de beni. Sabah karşılaştığımız o çekingen asistandan eser yok şimdi karşımda." Kadehini seninkine hafifçe vuruyor. "Na zdorovye." diyerek bir dikişte içiyor votkasını. "Söyle bana." diye devam ediyor, öne doğru eğilerek. Chanel No. 5 parfümünün kokusu, masanın üzerinden sana ulaşıyor. "Varabey Holding'de gerçekten ne arıyorsun? Sadece bir iş mi, yoksa... daha fazlası mı?" Nastya'nın gözleri, yüzünü adeta tarıyor. Sanki her mimik hareketini, her göz kırpışını not ediyor gibi. "Biliyorsun." diye ekliyor, sesi neredeyse bir fısıltı. "Bu şirkette hiçbir şey göründüğü gibi değil. Herkesin bir gündemi var. Peki ya senin gündemin ne, Vova?"

Bu sırada, yan masada oturan iki adam aniden yüksek sesle tartışmaya başlıyor. Nastya gözlerini devirirken, restoranın güvenlik görevlileri hızla müdahale ediyor ve adamları sessizce dışarı çıkarıyor. Bu kısa kesinti, masadaki gerilimi bir an için dağıtıyor. Nastya tekrar sana dönüyor, bu sefer yüzünde daha yumuşak bir ifade var. "Biliyor musun?" diyor. "Sen bana bu şirkete ilk geldiğim günleri hatırlatıyorsun. O zamanlar ben de senin gibiydim. Hırslı, zeki... ve tehlikelerin farkında olmayan biri." Gülümsüyor, ama bu gülümsemede bir hüzün var. "Umarım sen benim yaptığım hataları yapmazsın." Garson masanıza yaklaşıyor ve yemek siparişlerinizi sormak için bekliyor. Nastya menüyü eline alırken "Ne dersin Vova, bu gece bize ne sürprizler getirecek?" diye soruyor, gözlerinde hem bir davet hem de bir uyarı var.
User avatar
Energiya
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 19
Joined: 23 Jun 2024, 00:47

Anastasiya, Vladislav'ın beklediği gibi ısrarcı olmuştu. Bu hususta hesabı bir kıza kitlemenin ne demek olduğunu da deneyimlemiş olacaktı. Rollerin böyle değişmesine binaen de cinsel tacizi yapan taraf Anastasiya olmuştu. Kızı biraz tarifsiz bir hisle yolcu ederken ensesinde soğuk bir nevale hissetmişti. Arkasını döndüğü Kseniya kendisine doğru ilerliyordu. Yüzünde tam da anlandıramadığı bir ifade bulunuyordu. Az önce yaptığı şeyle alakalı olup olmadığını düşünse de Kseniya hemen yanında bitti.

Kseniya onu bazı şeylere karşı uyarması ve özellikle de gözünün kısa bir süreliğine Nastya'nın gittiği yöne kayması garibine gitmişti. Tabii ki Uladzislau'nun kimliğinin ortaya çıkması biraz baş ağrıtırdı fakat bu dünyanın sonu değildi. Yarın canı sıkılırsa "işe" gelmeyi kesebilirdi ve hayatının kalitesinden bir kademe dahi düşmez hatta işe gitmeyeceği için artardı. "Vladislav" işini kaybetmekten korkmamalıydı. Minsk, Vladislav'ın işini kaybetmesinden korkmalıydı. Kseniya koridorda aynı yönde ilerlerken güzel kokusundan başka hiçbir şey kalmamıştı. Uladzislau'ın içinden nedendir bilinmez bir öfke yükseldi. Düz bir insanın kendisini tehditvari tavırlarla uyarması kendisinden zayıflığın hissedilmesinden ötürü olduğu sanrısına kapıldı ve hemen yanındaki duvara bir yumruk attı ve burnundan solurken "Hepinizi yola getireceğim." diye söylendi.


Saat tam 18:58'de iken Nastya'nın mesaj atarak belirttiği mekana geldi. Kendisine karşılamaya gelen ilk garsona rezervasyonunu bildirdi ve masaya kendisinden başkasının gelip gelmediğini sordu. Pek de sürpriz hissetmeyerek kimsenin gelmediğini öğrendi. Garsonu yanına doğru çekti ve "Benim masanın garsonu sen olacaksın." dedi. Sıradan Slavik surata sahip kumral saçlı ve 18 yaşını belki bitirmiş bir gençti bu. Çocuk afallayarak "Ben sadece..." diye konuşacak olsa da Uladzislau onu bastırdı. "Umrumda bile değil." diyerek 10 adet -ya da biraz azı veya çoğu kadar- 1000 Euroluk banknotları çocuğa uzattı. Sırasıyla parmaklarıyla sıralamaya başladı. "Kız hesabı öderse dümenden bir fiş yapıp yolluyorsun; sonra hesabı ben ödeyeceğim. Yediğimiz içtiğimiz şeyin ederi kadarını sana bahşiş vereceğim o yüzden elini korkak alıştırma." Bu sırada eliyle üç yaparken duraksadı. "Göz televizörün var mı?" Bu sırada garson başını olumsuz anlamda salladı. Uladzislau "Ah boje moy..." diye söylenerek sol gözündeki Apple Vision Lens'i çıkararak garsona uzattı. Elini yeniden üç yaptı. "Mesajlarıma saniyeler içinde döneceksin. O an ne istersem o olacak. Yazdığım her mesaj başı 100 Euro daha. Gerisini telelens'ten yazarım. Lavabo nerede?" Garson "Şuradan sağda." diyerek gösterdi. Ulad tam yürümeye hazırlanırken durup "Adın neydi?" diye sordu. "Feofan." "Süper. Biraz para kazanalım hah Fofa?" diyerek yumruk selamı yaptılar ve Ulad yüzünü yıkamak üzere lavaboya gitti. Giderken sol gözünü kapatarak lensini açtı -Zira tek gözle telelens kullanmak onun başını ağrıtıyordu- ve "Alisa sol telelensi misafir moduna ayarla. Bütün işlemler kısıtlı, sadece WLAN mesajlaşmayı açık bırak" dedi.

Saat 19.20 civarı sonunda masasına oturmuştu Vladislav. Manzarası güzeldi lakin Varabyova Vyeja'dan görmediği bir şey yoktu. Lenin heykeline doğru baktı. "Ne ironik." diye iç geçirdi. Mekanın elitliği onun için çok yılışık ve zorlama geliyordu. Hele şu sabahtan beri çalan piyano yapacak bir işi olmayan Vladislav için tam bir işkenceydi. Telelens'ten saate yeniden baktı ve Nastya'nın bu kadar geç kalmasını artık saygısızlık olarak düşünmeye başladı ve sonra kendi kendine güldü. Zira Nastya'nın onu ekip randevuya gelmemesi oldukça komik olurdu. Özellikle de Feofan için.

Nihayetinde Nastya da gelmişti. Feofan'a bir komedi gösterisi sunulmayacaktı. Oldukça sıradan bir selamlaşma sonrası masalarına geçmişler ve Fofa -istendiği gibi- masaya bir takım nevale getirerek geceyi başlatmıştı. Nastya'nın "çekingen" atfı onu biraz huzursuz etmişti fakat sadece gülümseyerek "İyi uyum sağlarım." diye geçiştirmiş ve kadehini tokuşturarak o da "Za Tvayo Zdarov'ya" diyerek karşılık verdi. Nastya'nın sorusuna yanıt verecekti ki yan masadaki insanların kavga etmeye başlaması bunu engellemişti. Bu durum onu hem irrite etmiş hem de meraklandırmıştı fakat bu hususta yapacağı pek de bir şey yoktu. Fofa'ya mesaj atabilirdi lakin onun da herhangi bir şey öğrenebileceğini sanmıyordu. Bu yüzden es geçti.

Nastya sorusunu yeniden -Kseniya gibi- şirketteki "karanlık" güçlerden bahsediyordu. "Bunlar neyin kafasını yaşıyor ulan?" diye iç geçirdi. Fofa menüyü uzatırken Nastya'nın sorusuna gülümsedi ve bardağını göstererek "Doğrusu bilmiyorum lakin bu hızda gidersen seni evine sırtımda taşıyacağım orası kesin." dedi ve menüye hızlıca göz gezdirdi. Ana yemekte en pahalı ürünü gözüne kestirerek siparişini verdi. "Başlangıç Krupnik, Ana yemek olarak da Befstroganov. Kalan bölümlerde de hanımefendi ne isterse ondan." Siparişten sonra Nastya'nın gözlerine baktı ve ellerini önde birleştirerek biraz masaya doğru eğildi. "Biliyor musun bugün bunları bana diyen ikinci kişisin. Bu bahsettiğiniz tehlike de neyin nesi? İşe alımda bunlardan hiç bahsetmediler."

Bu sırada telelensinden Fofa'ya mesaj attı. "Kavganın sebebi herhalde müzik seçimlerinin iğrenç olmasıyla alakalıydı. Dorogoy Dlinnoyu, sanatçınız varsa çıkıp söylesin yoksa piyano da kâfi. (Para istiyorsa neyse veririz)"
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Nastya'nın gözleri, sorusuna verdiğin yanıt karşısında kısılıyor. Dudaklarında hafif bir gülümseme beliriyor, ama bu gülümseme gözlerine ulaşmıyor. Yüzündeki ifade, Minsk'in kışları gibi karmaşık; soğuk ve sert, ama aynı zamanda gizli bir sıcaklık barındırıyor. "Ah, Vladislav." diyor, sesi bal gibi tatlı ama altında bir uyarı tonu var. "Henüz çok yenisin. Varabey Holding'in koridorlarında dolaşan sırlar, Pripyat'ın radyoaktif ormanları kadar tehlikelidir." Garson siparişlerinizi getirirken, Nastya kadehini kaldırıyor ve seninle göz göze geliyor. Gözlerinde, derin ormanları andıran yeşil tonlar dans ediyor. "Bilgi güçtür, canım. Ve bu şirkette, bilgi aynı zamanda bir silahtır." Votkasından bir yudum alıyor, gözleri seni inceliyor. Bakışları, sanki ruhunun derinliklerine inmeye çalışıyor. "Peki ya sen? Hangi silahları taşıyorsun?" Bu sırada, restoranın atmosferi değişiyor. Piyano melodisi yerini daha geleneksel bir şarkıya bırakıyor. Dorogoy Dlinnoyu'nun ilk notaları duyulmaya başlıyor. Melodinin hüzünlü tınıları, mekânı nostaljik bir havayla dolduruyor. Bu değişiklik, Nastya'nın dikkatini çekiyor. Kaşlarını hafifçe kaldırarak "İlginç bir seçim. Böyle bir yere yani..." diye mırıldanıyor. Gözleri bir an için uzaklara dalıyor, sanki şarkının sözleri onu geçmişe götürmüş gibi.

Yemekleriniz geldiğinde, masanın üzerinde adeta bir sanat eseri gibi duran tabaklar, Belarus mutfağının en lezzetli örnekleriyle dolu. Befstroganov'un kokusu, odayı dolduruyor. Nastya konuyu değiştiriyor, çatalını yemeğine batırırken. "Bugünkü toplantıda oldukça etkileyiciydin." diyor, sesi biraz daha yumuşamış. "Ama unutma, her fikir bir meydan okumadır. Ve her meydan okuma, potansiyel bir düşman yaratır." Sözlerini söylerken, gözleri seninkilerle buluşuyor ve bir an için orada kalıyor. Şehrin ışıkları pencereden içeri süzülürken, Minsk'in gece manzarası gözler önüne seriliyor. Uzakta, Svisloch Nehri'nin üzerindeki köprüler birer ışık şeridi gibi parlıyor. Nastya sana doğru eğiliyor, bu hareketiyle aranızdaki mesafe azalıyor. Parfümünün kokusu, yemeklerin aromasına karışıyor; taze çiçekler ve hafif bir vanilya notası. "Biliyor musun Vladislav, sen bana kendimi hatırlatıyorsun. Genç, hırslı, zeki..." Sesi alçalıyor, neredeyse bir fısıltıya dönüşüyor. "Ama dikkatli ol. Bu şirkette yükselmenin bedeli ağır olabilir." Gözleri bir an için restoranda geziniyor, sanki birilerinin sizi dinleyip dinlemediğini kontrol ediyormuş gibi. Bakışları, lüks restoranın her köşesini tarıyor; kristal avizelerden, antika tablolara, oradan da diğer müşterilere kayıyor. Sonra tekrar sana odaklanıyor, bakışları daha da yoğunlaşıyor. "Sana bir tavsiye vereyim mi?" diyor, sesi ipek gibi yumuşak ama her kelimesi ağırlık taşıyor. "Dostlarını dikkatli seç. Ama düşmanlarını daha da dikkatli seç. Çünkü bu oyunda, bazen düşmanların en yakın dostların olabilir." Nastya'nın sözleri havada asılı kalırken, şehrin gürültüsü uzaktan duyuluyor. Minsk'in karanlık sokakları, pencereden görünen manzarada uzanıyor. Varabey Holding'in gölgesi, sanki tüm şehrin üzerine düşmüş gibi. Uzaktan bir polis sireninin sesi geliyor, şehrin karanlık yüzünü hatırlatırcasına.

"Şimdi." diyor Nastya, kadehini yeniden doldururken, "Sana şirketin iç dünyasını anlatmamı istiyorsun, o zaman bana biraz kendinden bahset. Neden buradasın? Gerçekten ne istiyorsun?" Soruyu sorarken, vücudu biraz daha sana doğru eğiliyor. Gözlerinde merak ve belki de biraz tehlike parıltısı var. Bu soru, geceyi daha da ilginç bir yöne sürüklüyor. Cevabın, sadece bu akşamı değil, belki de Varabey Holding'deki geleceğini şekillendirebilir. Nastya'nın gözleri, cevabını beklerken parlıyor, sanki söyleyeceğin her kelimeyi dikkatle tartacakmış gibi. Zaman ilerledikçe, Nastya'nın tavırlarında hafif bir değişim fark ediyorsun. Gözlerindeki bakış yumuşuyor, gülümsemesi daha sıcak bir hal alıyor. Votkanın etkisiyle yanakları hafifçe pembeleşmiş. "Biliyor musun..." diyor, sesi biraz daha alçak ve samimi. "Senin gibi biri uzun zamandır gelmemişti şirkete. Çoğu insan... sıkıcı. Ama sen..." Sözünü yarıda kesiyor, gözleri seninkilere kilitlenmiş halde. Masanın altında, ayağının seninkine hafifçe dokunduğunu hissediyorsun. Bu, kaza eseri mi yoksa kasıtlı mı, emin olamıyorsun. Nastya devam ediyor. "Belki de bu gece sadece iş konuşmamalıyız. Ne dersin, biraz daha... kişisel konulara girelim mi?" Restoran artık daha sakin. Çoğu müşteri gitmiş, sadece birkaç masa dolu. Loş ışıklar altında, Nastya'nın yüzü daha yumuşak, daha davetkar görünüyor. "Sence bu gece neler olabilir, Vladislav?" diye soruyor, sesi neredeyse bir fısıltı. Bu sözlerle birlikte, geceyi nasıl ilerletmek istediğin konusunda bir karar verme anının geldiğini hissediyorsun. Nastya'nın bakışları, hem bir davet hem de bir meydan okuma içeriyor.
User avatar
Energiya
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 19
Joined: 23 Jun 2024, 00:47

Vladislav oyunu kuralına göre oynamayı sürdürüyordu. Nastya'yı dinliyor arada ondan hoşlanıyor arada da "Bi' sussa artık" diye iç geçiriyordu. Pripyat vahşiliği ve bilgi hakkındaki en klasik en bayat cümleyi söylerken Vladislav'ın gözlerinde ister istemez bir devrilme olmuştu. Nastya'nın "silah" sorusuna gülümsedi ve iki elinin avuçlarını göstererek "Bir güvercin kadar zararsızım." diyerek geçiştirdi. Dorogoy Dlinnoyu çalarken Nastya'nın mırıldanmasını duydu fakat bir şey demedi.

Yemekler geldikten sonra da Nastya gizemli konuşmalarını ve üstenci bakışını sürdürüyordu. Bu biraz Vladislav'ın sinirini bozsa da bir şey demeksizin ayak uydurmaya devam etti. Toplantı hususundaki övgüsü ve uyarısını "Hmm çok ilginç." diyerek yanıtladı. "Kendisini hatırlattığı" önermesine karşı yalnızca gülümseyerek başını salladı ve "yükselmenin zorluğuna" karşı da kaşlarını kaldırdı. "Dostlar" hususundaki öneriye ise hiç tepki vermedi fakat bunları anlatırken etrafı kolaçan etmesi oldukça garibine gitti. Zira ne tür bir tehlikeye karşı etrafı kolaçan ettiğini ve ne görürse tehlike hissedeceğini merak etti.

Nastya vodkasını doldururken Vladislav şarap içtiği kadehe su doldurdu ve Nastya'nın sorusunu dinlemeye başladı. Yarı ciddi yarı güleç bir yüzle "Oyunu öğrenmek istiyorum. Sonra en tepe ya da en dip. İster Varabeyle ister yepyeni bir isimle. Hepsi bu." Cümlesini bitirdikten sonra Nastya'nın gözlerine iyice baktı ve yüzündeki o güleç ifade yerini tamamen ciddiyete ve hatta avcının gözlerine bıraktı. Sonra da camdan dışarıya polis çakarlarına kaydı.

Bir süre sonra Nastya kıvama gelmiş görünüyordu. Ayağıyla kendini dürtmesi, davetkar söz ve tonlarını daha fazla geri çevirmenin manası yoktu. Vitesi 1'den 5'e alıp şanzımanı kırmanın vakti gelmişti. Nastya'nın sözleri üzerine gülümsedi ve kadehteki suyunu başına diktikten sonra sandalyesini iyice masaya yanaştırdı ve önce kendisine temas eden ayağı iki ayağıyla yakalayarak kıstırmaya çalışacaktı. Sonra yüzünü iyice Anastasiya'ya yaklaştırarak dingin, fısıldar fakat cüretkar bir tonda konuşmaya başlayacaktı.

"Sana neler olacağını söylerim tabii ki. Kalkacağız ve yoldan geçen ilk taksiye binerek evine doğru gideceğiz. Arka koltuğa geçecek, öpüşecek ve belki de kasıklarını okşamaya başlayacağım. Taksici "Koltukları pisletmeyin" diye bağıracak belki küfür yiyeceğiz. Ama biraz bile umursamayacağız. İnecek ve birbirimizi soymaya asansörde belki de apartmanın önünde başlayacağız."

Bu sırada Nastya'nın kıvrak ayağını yavaşça kendi kasığına doğru çekmeye başlamıştı. Çıkarabilirse topuklusunu ayağından sıyıracak ve penisinin sertliğini hissettirmeye çalışacaktı. Bir yandan da sağ baş parmağını varsa Vodka'ya yoksa da herhangi bir yemek kalıntısına buluyarak önce Nastya'nın biraz yanağına sürmeye sonra da başparmağını ağzına tutarak kalan parmaklarıyla yüzünü okşamaya başlayacaktı.

"Koridorlarda kimse var mı diye düşünmeyeceğiz bile hızlıca kapıdan gireceğiz sonra ve üzerinde çıkaramadığın ne varsa yırtarak atacağım ve seni gördüğüm ilk yumuşak zeminin üstüne yatırıp iç çamaşırını ısırarak çıkaracak belki de koparacağım. Sonra amını öylesine kana kana emeceğim ki"

Yakaladığı ayağını iyice penisine bastırarak sesini iyice kısık hale getirdi:

"İsteyeceksin. Sabaha kadar kenetlenmiş kartallar gibi ayrılmaksızın sevişeceğiz."

Ardından ayağı üstünden atarak Nastya'dan biraz geri çekilecekti.

"Sonra da 1-2 veya belki 0 saatlik uyku ile ofise döneceğiz. Yıkanmaya vakit bulamamış, iki yorgun serseri olarak Kseniya'nın karşısına geçeceğiz. Karışan parfümlü terlerimiz öylesine aynı kokacak ki anlamak için Kseniya'nın yanımıza sokulmasına bile gerek kalmayacak. Bizi belki kovacak, belki bağırıp çağırmakla kalacak ya da belki de gençliğini hatırlayarak bir dahakine o da katılmak isteyecek."

Bu sefer sağ elinin işaret parmağını vodkaya -veya yemek kalıntısına- bandırarak Nastya'ya doğru uzattı. İlki gibi cüretkar ve zorlama durmuyordu tabii lakin cebrî olduğu açıktı.

"Benim planım bu yönde. Sen ne diyorsun."
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Masadaki atmosferin ağırlığı ve gerilimi giderek yoğunlaşıyor. Nastya’nın gözleri sana kilitlenmiş halde, dudakları hafifçe aralanmış, soluk alış verişleri hafif bir hızlanma ile derinleşmiş. Sözlerin onun yüzündeki soğukkanlı maskeyi hafifçe çatlatmış gibi görünüyor; dudaklarının kenarındaki gülümseme, adeta bir sınırda bekleyen avcı gibi bir an için beliriyor ve kayboluyor. Sözlerin yankılanırken, Nastya’nın parmakları kadehinin kenarını yavaşça takip ediyor, sanki bir iç savaşın etkisi altındaymış gibi. İçindeki arzunun ve kontrolün birbirine üstün gelmeye çalıştığı anların izleri, gözlerinde yankılanıyor. Senin bakışların ve sözlerinin yarattığı dalgalanma ile, Nastya’nın bedeni hafifçe ileri eğiliyor. Ellerinden biri, zarif ve ölçülü bir hareketle dizine kayıyor. Onun dokunuşunu, sanki vücudunda yükselen bir elektriğin ilk kıvılcımları gibi hissediyorsun. Gözleri sende, sanki her bir kelimeni, her bir nefes alışını tartıyormuş gibi. Sonunda, senin açık sözlülüğüne ve cüretkarlığına karşı koyamayarak, kendine dokunmaya başlıyor. Parmakları yavaşça bacaklarının arasına ilerliyor, nefesinin daha da derinleştiğini ve gözlerinde bir parıltı belirdiğini fark ediyorsun.

"Vova…" diye fısıldıyor, sesi alçak ama derin bir tınıya sahip. "Planını... çok beğendim." Sözleri, bir yandan seni onaylayan, bir yandan da seni daha da provoke eden bir ton taşıyor. Gözleri senin gözlerinden bir an olsun ayrılmıyor; senin her hareketini, her mimiğini izliyor. Kadehini kaldırıyor ve biraz votka içiyor, dudaklarının kenarından birkaç damla süzülürken onları dilinin ucuyla yakalıyor. Bu hareketi, adeta seni daha da içine çekmeye çalışır gibi. Restoranın loş ışıkları altında, Nastya ile aranızdaki hava iyice yoğunlaşıyor. Etraftaki birkaç masada oturan müşteriler çoktan gitmiş, geriye sadece siz kalmışsınız gibi. Ortamın bu boşluğu, sanki size daha fazla alan ve özgürlük tanıyor. Senin söylediklerin zihninde yankılanırken, gözlerinde yeni bir kıvılcım beliriyor. O an, bu gecenin artık geri dönüşü olmayan bir yola girdiğini anlıyorsun.

Senin yönlendirmelerinle Nastya, zarif bir hareketle masadan kalkıyor. Parmakları hafifçe masanın kenarına dokunarak, sanki bir ağırlık atıyormuş gibi. Sana doğru hafifçe gülümseyerek "Hadi o zaman, dediğin gibi yapalım." diyor ve sen de onun peşinden kalkıyorsun. Restoranın kapısından çıkarken, kapının hemen dışındaki soğuk Minsk gecesi yüzünüze vuruyor, fakat bu soğuk hava bile aranızdaki kıvılcımı söndüremiyor. Yoldan geçen ilk taksiyi durduruyorsunuz. Taksiye bindiğinizde, Nastya arka koltuğa seninle birlikte oturuyor ve söylediğin gibi dudaklarınız birbirine yaklaşıyor. Öpüşmeye başlıyorsunuz; tutkuyla, aceleyle, sanki o anı kaçırmamak ister gibi. Taksici dikiz aynasından size bakıp homurdanıyor ama ikiniz de umursamıyorsunuz. O sırada, Nastya’nın elleri yavaşça senin enseye doğru kayıyor, tırnaklarıyla hafifçe boynunu çiziyor. Öpüşmeniz daha da derinleşiyor, nefesleriniz birbirine karışıyor ve taksinin içindeki atmosfer, dışarıdaki soğuk havanın aksine, giderek ısınıyor.

Nihayet Nastya’nın apartmanına vardığınızda, ikiniz de aceleyle taksiden iniyorsunuz. Asansöre binerken, elleriniz birbirinizi soymak için sabırsızlanıyor gibi. Öpüşmeleriniz arasındaki anlar, sanki hiç bitmeyecek bir gecenin başlangıcını işaret ediyor. Asansör kapıları kapanırken, senin ellerin onun vücudunda gezinirken, aranızdaki gerilim daha da artıyor. Gece ilerledikçe, senin planın tam anlamıyla gerçekleşiyor. Aranızdaki çekim ve arzunun kontrolsüzce aktığı saatler boyunca, hem sözlerin hem de eylemlerin birbiriyle uyum içinde hareket ediyor. Nastya'nın fısıldadığı her kelime, dokunuşunun her titreşimi, geceyi daha da alevlendiriyor. Senin kendine güvenin ve cesaretin, onun üzerindeki etkisini daha da güçlendiriyor ve bu durum ikinizin de tutkularını körüklüyor.
Post Reply