Saat akşam 6:55'i gösteriyordu. Hazel, Wild Panda'da taburelerin birine oturmuş, bacaklarını da bar masasına uzatmış tırnaklarını törpülüyor ve oje sürüyordu. Ceketiyle uyumlu cyber mor renkte bir oje seçmişti bu sefer. İnce uçlu tırnak tasarımı fırçalarının birisiyle de baş parmağındaki ojelere kurukafa sembolü çizmişti beyaz ojeyle. Bu şekilde kendisini daha isyankar ve asi hissediyordu. Bir yandan da yanı başında açık olan retro müzik çalardan son ses, oldukça eski bir şarkıyı açmış bağıra bağıra eşlik ediyordu. "RIGHT NOW, HE'S PROBABLY SLOW DANCING WITH A BLEACHED-BLONDE TRAMP AND SHE'S PROBABLY GETTING FRISKY" Ojenin kendine has kimyasal kokusu bardaki alkol kokusuna karışıyordu. Tüm tırnaklarını özenle bitirdikten sonra oje kurutucusunun kapağını dikkatle açtı ve cila gibi üzerine geçmeye başladı hızlıca. Tam o esnada da nakarat girmişti. Elleriyle gitar çalıyormuş gibi yaparak ve kafasını delice sallayarak şarkı sözlerini tüm barda haykırmaya başladı. "I DUG MY KEYS INTO THE SIDE OF HIS PRETTY LITTLE SOUPED UP FOUR-WHEEL DRIVE CARVED MY NAME INTO HIS LEATHER SEATS I TOOK A LOUISVILLE SLUGGER TO BOTH HEADLIGHTS SLASHED A HOLE IN ALL FOUR TIRES MAYBE NEXT TIME HE'LL THINK BEFORE HE CHEATS LALALALALALA" Tam nakaratın bitiminde müziğinin şak diye kesilmesiyle oturduğu yerde doğruldu. Vincent müziğini kapatmıştı. Gözlerinde "başım şişti aq" diyen bir ifade olsa da bunu o şekilde dile getirmiyordu. "Ama patroooooaaaağğğnnnnnnnnnn!" Mızıklanan küçük bir çocuk gibi bar masasına doğru uzandı ve başını koydu. "En güzel yerinde kapattınnnnnn"
Bugün bir görevi vardı. Bunu gerçekleştirmek üzere birazdan yola çıkması gerekiyordu zira çocukla saat 8'de buluşacağını yazmıştı. Mesajının sonuna sevgi dolu emojiler koyması epey etkili olmuştu. Vincent artık yola çıkması gerektiğini, saatin ilerlediğini, bacaklarını da bar masasına koymaması gerektiğini vesaire bir şeyler daha derken Hazel saçındaki örgüyü açıp tekrardan ördü. "Bu akşam işimiz bitince pizza yesek mi? Çok canım çekiyor ne zamandır. Hadi neyse öptüm sizi." Taburenin üstünde ayağa kalkıp Vincent daha bir şeyler söylerken yanağına bir öpücük kondurup zıplayarak aşağı atladı. Ceketini koluna attığı gibi döndü ve Abby'e de uzaktan öpücük yolladıktan sonra kendisini barın dışına attı. Hava serindi bu yüzden ceketini üzerine giymeyi tercih etti. Telefonunu yeniden eline aldı ve attığı mesajı tekrardan inceledi. "Akşam 8'de barın iki sokak altındaki depoda buluşalım *öpücük emojisi* Çok önemli bir konuda konuşmamız lazım *göz kırpan emoji* *patlıcan emojisi* *dil çıkaran emoji*" Salak. Mesajını hemen görmüş, birkaç dakika "yazıyor" gözüktükten sonra onay işareti veren emojiden atmıştı. Bu teklifin onu heyecanlandırdığından o kadar emindi ki. Gideceği depo terk edilmiş bir yerdi. Sadece bazı sokak sanatçıları graffitilerle orayı süslemiş ve göze hitap eden bir hale getirmişlerdi. Hazel'ın bardan çıkıp oraya yürümesi on beş, belki yirmi dakikasını almıştı. Yürürken hala ıslık çalarak bitmemiş şarkısının devamını söylüyordu.
Connell ondan önce gelmişti mekana. Uzun kollu bir deri ceket giymişti. Sırtını deponun duvarına yaslamış sigara içiyordu. Hazel'ın ona yaklaştığını görünce sigarasını yere atarak söndürdü. "Ne istiyorsun?" Hazel ona doğru ilerlerken kocaman gülümsedi. "Sana da merhaba şirin şey." dedi şen bir kahkaha atarak. Connell kaşlarını çattı. Kollarını göğsünde birleştirdi. "Ne istiyorsun?" Bu sefer sesi daha az öfkeli çıkmıştı. Hazel ay ışığında parıldayan saçlarını geriye doğru savurdu. "Konuşmak." Birkaç adım ilerleyip çocuğun yanına geçti ve aynı onun gibi sırtını deponun duvarına yasladı. "Yardımına ihtiyacım var." Kolunu çocuğa doğru yaslayarak hafifçe fiziksel temasta bulundu. "Vincent'ı güvenle defetmenin bir yolunu buldum. Bana yardım etmeni istiyorum." Connell'in gözleri hayret ve şaşkınlıkla kocaman olmuştu. "V'yi mi? Bu imkansız. Hem neden?" Çocuğa doğru hınzır bir şekilde gülümsedi. "Sence de çetemizin daha iyi bir lidere ihtiyacı yok mu? V'nin bu işi iyi becerdiğini düşünüyor musun gerçekten? Sen ve ben, bu gece bu işi hallediyoruz. Başka kimsenin haberi olmamalı." Connell geri çekilerek birkaç adım geri gitmişti. "Sen delirmişsin. Diğer üyeler ne olacak?" Hazel'ın gülümsemesi yüzünden silindi. Oldukça büyük bir ciddiyetle Connell'ın gözlerinin içine baktı. "Neler yapabildiğimi bilmiyormuş gibi konuşma. İstersem seni kendi rızanla peşime takarım. Hepsi bana boyun eğerler, bir bakışım yeterli." Öne doğru eğildi. "Ne o? Korkuyor musun?" Sesi tehditkar bir tonda çıkmıştı. Connell ürkerek geri çekildi. "Plan ne?" Hazel kocaman gülümsedi. "Heh şöyle yola gel. Bara gideceğiz. Geleceğini biliyorlar. Seni sorguya çekmek istiyorlar aslında ama onlara tuzak kuracağız. V'yi ele geçireceğim. Onu dengede tutacağım. Sen işini bitireceksin. Gerisini kafaya takma." Çocuğa yaklaşıp kollarını okşadı. "American Gods'u tanrılar gibi yöneteceğiz." Hoşuna gitmişti. Gözlerindeki ışıktan ve dudağındaki çarpık gülümsemeden anlıyordu bunu. Aptal şey, gerçekten de inanmıştı Hazel'a. Gücünü kullanması bile gerekmemişti.
Sessiz bir şekilde yan yana bara doğru ilerlemeye başladılar. Ana caddeden vızır vızır arabalar geçiyordu. Hazel barın önüne geldiğinde kapıyı onun için açtı öncelikle. Kapının önüne asılmış kocaman "KAPALI" yazısı dikkatini çekmişti. Sinsice gülümsedi. Ardından kendisi içeri girdi. Barın loş ışıkları altında Vincent ve Abby bir şeyler içiyorlardı. Chris ise köşede etrafı toparlıyordu. "Hey Vince. Konuştuğumuz gibi onu getirdim." dedikten sonra Connell'ın ona yönelen bakışlarını yakaladı. "Ayy kıyamam yaa. Cidden inandın sen bana di mi? Çok tatlısın ama kuzum sen!" Çoktan bio-hack ile çocuğun beynine girmiş, anılarını ve duygularını ele geçirmişti. Orada görebiliyordu her şeyi. Ona gerçekten inandığını, gerçekten ekibine ihanet edeceğini düşündüğünü... Hazel kahkahalar atmamak için kendini zorlukla tutuyordu. "Elin kolun bağlı. Bir yere kaçamazsın. Biz ne dersek onu yapacaksın. Sana sorulacak tüm sorulara dürüstlükle cevap vereceksin." Ona öfkeyle bakan Connell'a omuzlarını silkeledi. "Eee canım benim, öyle göte böyle yarrak." Çocuğun yanağından bir makas aldıktan sonra kıkırdayarak Vincent'a döndü ve ona kendinden inanılmaz gurur duyan bir ifadeyle gülümsedi. "Hazel Evans emrinizdedir." Kraliyet selamı vererek patronun önünde eğildi.
Bugün bir görevi vardı. Bunu gerçekleştirmek üzere birazdan yola çıkması gerekiyordu zira çocukla saat 8'de buluşacağını yazmıştı. Mesajının sonuna sevgi dolu emojiler koyması epey etkili olmuştu. Vincent artık yola çıkması gerektiğini, saatin ilerlediğini, bacaklarını da bar masasına koymaması gerektiğini vesaire bir şeyler daha derken Hazel saçındaki örgüyü açıp tekrardan ördü. "Bu akşam işimiz bitince pizza yesek mi? Çok canım çekiyor ne zamandır. Hadi neyse öptüm sizi." Taburenin üstünde ayağa kalkıp Vincent daha bir şeyler söylerken yanağına bir öpücük kondurup zıplayarak aşağı atladı. Ceketini koluna attığı gibi döndü ve Abby'e de uzaktan öpücük yolladıktan sonra kendisini barın dışına attı. Hava serindi bu yüzden ceketini üzerine giymeyi tercih etti. Telefonunu yeniden eline aldı ve attığı mesajı tekrardan inceledi. "Akşam 8'de barın iki sokak altındaki depoda buluşalım *öpücük emojisi* Çok önemli bir konuda konuşmamız lazım *göz kırpan emoji* *patlıcan emojisi* *dil çıkaran emoji*" Salak. Mesajını hemen görmüş, birkaç dakika "yazıyor" gözüktükten sonra onay işareti veren emojiden atmıştı. Bu teklifin onu heyecanlandırdığından o kadar emindi ki. Gideceği depo terk edilmiş bir yerdi. Sadece bazı sokak sanatçıları graffitilerle orayı süslemiş ve göze hitap eden bir hale getirmişlerdi. Hazel'ın bardan çıkıp oraya yürümesi on beş, belki yirmi dakikasını almıştı. Yürürken hala ıslık çalarak bitmemiş şarkısının devamını söylüyordu.
Connell ondan önce gelmişti mekana. Uzun kollu bir deri ceket giymişti. Sırtını deponun duvarına yaslamış sigara içiyordu. Hazel'ın ona yaklaştığını görünce sigarasını yere atarak söndürdü. "Ne istiyorsun?" Hazel ona doğru ilerlerken kocaman gülümsedi. "Sana da merhaba şirin şey." dedi şen bir kahkaha atarak. Connell kaşlarını çattı. Kollarını göğsünde birleştirdi. "Ne istiyorsun?" Bu sefer sesi daha az öfkeli çıkmıştı. Hazel ay ışığında parıldayan saçlarını geriye doğru savurdu. "Konuşmak." Birkaç adım ilerleyip çocuğun yanına geçti ve aynı onun gibi sırtını deponun duvarına yasladı. "Yardımına ihtiyacım var." Kolunu çocuğa doğru yaslayarak hafifçe fiziksel temasta bulundu. "Vincent'ı güvenle defetmenin bir yolunu buldum. Bana yardım etmeni istiyorum." Connell'in gözleri hayret ve şaşkınlıkla kocaman olmuştu. "V'yi mi? Bu imkansız. Hem neden?" Çocuğa doğru hınzır bir şekilde gülümsedi. "Sence de çetemizin daha iyi bir lidere ihtiyacı yok mu? V'nin bu işi iyi becerdiğini düşünüyor musun gerçekten? Sen ve ben, bu gece bu işi hallediyoruz. Başka kimsenin haberi olmamalı." Connell geri çekilerek birkaç adım geri gitmişti. "Sen delirmişsin. Diğer üyeler ne olacak?" Hazel'ın gülümsemesi yüzünden silindi. Oldukça büyük bir ciddiyetle Connell'ın gözlerinin içine baktı. "Neler yapabildiğimi bilmiyormuş gibi konuşma. İstersem seni kendi rızanla peşime takarım. Hepsi bana boyun eğerler, bir bakışım yeterli." Öne doğru eğildi. "Ne o? Korkuyor musun?" Sesi tehditkar bir tonda çıkmıştı. Connell ürkerek geri çekildi. "Plan ne?" Hazel kocaman gülümsedi. "Heh şöyle yola gel. Bara gideceğiz. Geleceğini biliyorlar. Seni sorguya çekmek istiyorlar aslında ama onlara tuzak kuracağız. V'yi ele geçireceğim. Onu dengede tutacağım. Sen işini bitireceksin. Gerisini kafaya takma." Çocuğa yaklaşıp kollarını okşadı. "American Gods'u tanrılar gibi yöneteceğiz." Hoşuna gitmişti. Gözlerindeki ışıktan ve dudağındaki çarpık gülümsemeden anlıyordu bunu. Aptal şey, gerçekten de inanmıştı Hazel'a. Gücünü kullanması bile gerekmemişti.
Sessiz bir şekilde yan yana bara doğru ilerlemeye başladılar. Ana caddeden vızır vızır arabalar geçiyordu. Hazel barın önüne geldiğinde kapıyı onun için açtı öncelikle. Kapının önüne asılmış kocaman "KAPALI" yazısı dikkatini çekmişti. Sinsice gülümsedi. Ardından kendisi içeri girdi. Barın loş ışıkları altında Vincent ve Abby bir şeyler içiyorlardı. Chris ise köşede etrafı toparlıyordu. "Hey Vince. Konuştuğumuz gibi onu getirdim." dedikten sonra Connell'ın ona yönelen bakışlarını yakaladı. "Ayy kıyamam yaa. Cidden inandın sen bana di mi? Çok tatlısın ama kuzum sen!" Çoktan bio-hack ile çocuğun beynine girmiş, anılarını ve duygularını ele geçirmişti. Orada görebiliyordu her şeyi. Ona gerçekten inandığını, gerçekten ekibine ihanet edeceğini düşündüğünü... Hazel kahkahalar atmamak için kendini zorlukla tutuyordu. "Elin kolun bağlı. Bir yere kaçamazsın. Biz ne dersek onu yapacaksın. Sana sorulacak tüm sorulara dürüstlükle cevap vereceksin." Ona öfkeyle bakan Connell'a omuzlarını silkeledi. "Eee canım benim, öyle göte böyle yarrak." Çocuğun yanağından bir makas aldıktan sonra kıkırdayarak Vincent'a döndü ve ona kendinden inanılmaz gurur duyan bir ifadeyle gülümsedi. "Hazel Evans emrinizdedir." Kraliyet selamı vererek patronun önünde eğildi.