[American Gods] Tanrıların Cezası

User avatar
Synapse
American Gods
American Gods
Posts: 41
Joined: 25 May 2024, 01:52

Saat akşam 6:55'i gösteriyordu. Hazel, Wild Panda'da taburelerin birine oturmuş, bacaklarını da bar masasına uzatmış tırnaklarını törpülüyor ve oje sürüyordu. Ceketiyle uyumlu cyber mor renkte bir oje seçmişti bu sefer. İnce uçlu tırnak tasarımı fırçalarının birisiyle de baş parmağındaki ojelere kurukafa sembolü çizmişti beyaz ojeyle. Bu şekilde kendisini daha isyankar ve asi hissediyordu. Bir yandan da yanı başında açık olan retro müzik çalardan son ses, oldukça eski bir şarkıyı açmış bağıra bağıra eşlik ediyordu. "RIGHT NOW, HE'S PROBABLY SLOW DANCING WITH A BLEACHED-BLONDE TRAMP AND SHE'S PROBABLY GETTING FRISKY" Ojenin kendine has kimyasal kokusu bardaki alkol kokusuna karışıyordu. Tüm tırnaklarını özenle bitirdikten sonra oje kurutucusunun kapağını dikkatle açtı ve cila gibi üzerine geçmeye başladı hızlıca. Tam o esnada da nakarat girmişti. Elleriyle gitar çalıyormuş gibi yaparak ve kafasını delice sallayarak şarkı sözlerini tüm barda haykırmaya başladı. "I DUG MY KEYS INTO THE SIDE OF HIS PRETTY LITTLE SOUPED UP FOUR-WHEEL DRIVE CARVED MY NAME INTO HIS LEATHER SEATS I TOOK A LOUISVILLE SLUGGER TO BOTH HEADLIGHTS SLASHED A HOLE IN ALL FOUR TIRES MAYBE NEXT TIME HE'LL THINK BEFORE HE CHEATS LALALALALALA" Tam nakaratın bitiminde müziğinin şak diye kesilmesiyle oturduğu yerde doğruldu. Vincent müziğini kapatmıştı. Gözlerinde "başım şişti aq" diyen bir ifade olsa da bunu o şekilde dile getirmiyordu. "Ama patroooooaaaağğğnnnnnnnnnn!" Mızıklanan küçük bir çocuk gibi bar masasına doğru uzandı ve başını koydu. "En güzel yerinde kapattınnnnnn"

Bugün bir görevi vardı. Bunu gerçekleştirmek üzere birazdan yola çıkması gerekiyordu zira çocukla saat 8'de buluşacağını yazmıştı. Mesajının sonuna sevgi dolu emojiler koyması epey etkili olmuştu. Vincent artık yola çıkması gerektiğini, saatin ilerlediğini, bacaklarını da bar masasına koymaması gerektiğini vesaire bir şeyler daha derken Hazel saçındaki örgüyü açıp tekrardan ördü. "Bu akşam işimiz bitince pizza yesek mi? Çok canım çekiyor ne zamandır. Hadi neyse öptüm sizi." Taburenin üstünde ayağa kalkıp Vincent daha bir şeyler söylerken yanağına bir öpücük kondurup zıplayarak aşağı atladı. Ceketini koluna attığı gibi döndü ve Abby'e de uzaktan öpücük yolladıktan sonra kendisini barın dışına attı. Hava serindi bu yüzden ceketini üzerine giymeyi tercih etti. Telefonunu yeniden eline aldı ve attığı mesajı tekrardan inceledi. "Akşam 8'de barın iki sokak altındaki depoda buluşalım *öpücük emojisi* Çok önemli bir konuda konuşmamız lazım *göz kırpan emoji* *patlıcan emojisi* *dil çıkaran emoji*" Salak. Mesajını hemen görmüş, birkaç dakika "yazıyor" gözüktükten sonra onay işareti veren emojiden atmıştı. Bu teklifin onu heyecanlandırdığından o kadar emindi ki. Gideceği depo terk edilmiş bir yerdi. Sadece bazı sokak sanatçıları graffitilerle orayı süslemiş ve göze hitap eden bir hale getirmişlerdi. Hazel'ın bardan çıkıp oraya yürümesi on beş, belki yirmi dakikasını almıştı. Yürürken hala ıslık çalarak bitmemiş şarkısının devamını söylüyordu.

Connell ondan önce gelmişti mekana. Uzun kollu bir deri ceket giymişti. Sırtını deponun duvarına yaslamış sigara içiyordu. Hazel'ın ona yaklaştığını görünce sigarasını yere atarak söndürdü. "Ne istiyorsun?" Hazel ona doğru ilerlerken kocaman gülümsedi. "Sana da merhaba şirin şey." dedi şen bir kahkaha atarak. Connell kaşlarını çattı. Kollarını göğsünde birleştirdi. "Ne istiyorsun?" Bu sefer sesi daha az öfkeli çıkmıştı. Hazel ay ışığında parıldayan saçlarını geriye doğru savurdu. "Konuşmak." Birkaç adım ilerleyip çocuğun yanına geçti ve aynı onun gibi sırtını deponun duvarına yasladı. "Yardımına ihtiyacım var." Kolunu çocuğa doğru yaslayarak hafifçe fiziksel temasta bulundu. "Vincent'ı güvenle defetmenin bir yolunu buldum. Bana yardım etmeni istiyorum." Connell'in gözleri hayret ve şaşkınlıkla kocaman olmuştu. "V'yi mi? Bu imkansız. Hem neden?" Çocuğa doğru hınzır bir şekilde gülümsedi. "Sence de çetemizin daha iyi bir lidere ihtiyacı yok mu? V'nin bu işi iyi becerdiğini düşünüyor musun gerçekten? Sen ve ben, bu gece bu işi hallediyoruz. Başka kimsenin haberi olmamalı." Connell geri çekilerek birkaç adım geri gitmişti. "Sen delirmişsin. Diğer üyeler ne olacak?" Hazel'ın gülümsemesi yüzünden silindi. Oldukça büyük bir ciddiyetle Connell'ın gözlerinin içine baktı. "Neler yapabildiğimi bilmiyormuş gibi konuşma. İstersem seni kendi rızanla peşime takarım. Hepsi bana boyun eğerler, bir bakışım yeterli." Öne doğru eğildi. "Ne o? Korkuyor musun?" Sesi tehditkar bir tonda çıkmıştı. Connell ürkerek geri çekildi. "Plan ne?" Hazel kocaman gülümsedi. "Heh şöyle yola gel. Bara gideceğiz. Geleceğini biliyorlar. Seni sorguya çekmek istiyorlar aslında ama onlara tuzak kuracağız. V'yi ele geçireceğim. Onu dengede tutacağım. Sen işini bitireceksin. Gerisini kafaya takma." Çocuğa yaklaşıp kollarını okşadı. "American Gods'u tanrılar gibi yöneteceğiz." Hoşuna gitmişti. Gözlerindeki ışıktan ve dudağındaki çarpık gülümsemeden anlıyordu bunu. Aptal şey, gerçekten de inanmıştı Hazel'a. Gücünü kullanması bile gerekmemişti.

Sessiz bir şekilde yan yana bara doğru ilerlemeye başladılar. Ana caddeden vızır vızır arabalar geçiyordu. Hazel barın önüne geldiğinde kapıyı onun için açtı öncelikle. Kapının önüne asılmış kocaman "KAPALI" yazısı dikkatini çekmişti. Sinsice gülümsedi. Ardından kendisi içeri girdi. Barın loş ışıkları altında Vincent ve Abby bir şeyler içiyorlardı. Chris ise köşede etrafı toparlıyordu. "Hey Vince. Konuştuğumuz gibi onu getirdim." dedikten sonra Connell'ın ona yönelen bakışlarını yakaladı. "Ayy kıyamam yaa. Cidden inandın sen bana di mi? Çok tatlısın ama kuzum sen!" Çoktan bio-hack ile çocuğun beynine girmiş, anılarını ve duygularını ele geçirmişti. Orada görebiliyordu her şeyi. Ona gerçekten inandığını, gerçekten ekibine ihanet edeceğini düşündüğünü... Hazel kahkahalar atmamak için kendini zorlukla tutuyordu. "Elin kolun bağlı. Bir yere kaçamazsın. Biz ne dersek onu yapacaksın. Sana sorulacak tüm sorulara dürüstlükle cevap vereceksin." Ona öfkeyle bakan Connell'a omuzlarını silkeledi. "Eee canım benim, öyle göte böyle yarrak." Çocuğun yanağından bir makas aldıktan sonra kıkırdayarak Vincent'a döndü ve ona kendinden inanılmaz gurur duyan bir ifadeyle gülümsedi. "Hazel Evans emrinizdedir." Kraliyet selamı vererek patronun önünde eğildi.
Last edited by Synapse on 20 Jun 2024, 04:32, edited 1 time in total.
Image
User avatar
V
American Gods
American Gods
Posts: 44
Joined: 24 May 2024, 23:53

Bundan günler öncesinde, başta pek inanmak istemediğim ancak sonradan dedikoduların arttığı bir bilgi kulağıma dolmaya başladı. Ashley'nin Devils çetesine birkaç iş bağladığı yönündeki dedikodulara inanmak başta biraz zor gelmişti, zira kendilerinin artık çok daha büyük bir çete olduklarını biliyordum. Ancak altta yatan asıl sebebin, Ashley'nin büyüme arzusu olduğunu öğrenmiştim. Bunların doğru olmayacağına dair kendimi çok fazla inandırmak istedim, ancak konuşmalar, dedikodular kulaktan kulağa artmaya başladı. Bu yüzden, her şeyi doğrulamak adına tek bir plan yaptım: Connell denen çocuğu yakalayıp konuşturmak. Eğer duyduklarımı doğrularsa, Ashley'i tamamen ortadan kaldıracak ve Devils'e resmi bir savaş açacağım. Şimdilik Ashley'nin mekanına baskın atmak istememe sebebim, olayları bir anda alevlendirerek gerçekten Devils'in tarafına geçmelerine sebep olmamak. Tam bu yüzden, Connell denen çocuğu kaçırarak ufak bir risk almak daha mantıklı geliyordu.

Bunun içinse, bu işi yapabilecek en iyi kişiyi seçmiştim, Hazel. Connell'in ona olan bakışları, ayrıca kendisinin mizacı kesinlikle bu işi en iyi şekilde yapacak yetenekleri önümüze sunuyordu. Üstelik gerekirse beynini hackleyerek çok daha rahat bir şekilde ortamımıza getirebilirdi. Bu yüzden ondan daha fazla güveneceğim bir kişi yoktu. Diğerlerine bakarsak, muhtemelen sorun çıkartıp tüm planın içine sıçabilirlerdi. En iyi seçimi yaptığımı biliyordum. Akşam sularında, barın içerisinde Abby ile oturup bir yandan sohbet ediyor, bir yandan bardakları siliyordum. Bugün o çocuğun geleceği gün olduğu için, mekanı normalden biraz daha erken kapatmıştık. Hazel taburenin üstünde bağıra bağıra şarkı söylerken, sildiğim bardağı bir kenara koyup Abby'nin boş bardağını önüme doğru çektim. "Bugün biraz kolların yorulacak, güzellik. Sorun olmaz değil mi?" Abby'nin boş bardağını doldurmaya devam ediyordum, normalde viskiyi tek içerdi ancak bugün duble içmesi konusunda ısrar etmiştim. Tabi, kendime de duble viski koymam gerekiyordu. Bu yüzden sildiğim bardağı da önüme çekip, kendime bir duble viski doldurdum.

Abby, bardakları dolu gördükten sonra, 'Ben tamamım' der gibi öpücük attı, sonrasında gözünü kırptı. Ben de ona tebessüm ederek cevap verdikten sonra artık yavaş yavaş başımı ağrıtmaya başlayan müziği kıstım. Tek bir bakışımla neredeyse her şeyi anlamıştı Hazel, bu yüzden bakışlarımı kelimeye dökmeye gerek kalmadı. Sonrasında ise, "Artık çıkman lazım değil mi?" diyerek cevap verdim tepkisine, elime bir diğer kirli bardağı aldım. Önümde duran rujlu bardağı iyice silmeye başladım. "Saat ilerliyor. Ayrıca bacaklarını lütfen bar masasından çek, onlar iz gibi kalıyor sonra. Ben sürekli silmeye uğraşıyorum." Diye birkaç kelime laf ettikten sonra Hazel hiçbir lafımı takmadan bu gece pizza yiyelim demiş, çok canının çektiğini söylemişti. Hatta bu daha çok bir soruydu, ancak sorunun cevabını beklemeden öpüp gitmeye karar vermişti. Gözlerini Abby'e doğru çeviren V, omuzlarını bir kez kaldırıp indirerek tüm olaylara olan yanıtını vermişti.

Rujlu bardağı da sildikten sonra, Abby'nin yanına geri döndüm. "İşi ondan başarılı bir şekilde halledecek kimse yok. Her ne kadar takmıyor gibi gözükse de işini çok iyi yapıyor." diyerek söylendim. Abby, 'Ay deli kız' tarzı bir şey söyledikten sonra viskimden bir yudum aldım. "Bazen çok ciddi olmamak lazım." dedim. Tabi Abby bir anda bunu söyleyen sen misin tarzında bir bakış attı, sağ işaret parmağımı uyarırmışçasına havaya kaldırdım. "Mecburiyet." diyerek cevap verdim. Abby'nin gülümsemesine karşılık çarpık bir gülümsemeyle cevap verdim. Bar masasının çekmecesinde günlerdir özenle sakladığım puroyu çıkardım. Kesme bıçağıyla puronun bıçağını kestikten sonra, birkaç kibritle birlikte puromu yaktım. Bugün, Connell konuşurken biraz keyif yapmak istiyordum. Bu muhteşem ithal Küba Puromu çekip üfledikten sonra, ağzımda oluşan o odunsu tada kendimi bıraktım birkaç saniye. Abby ile birlikte içmeye karar vermiştim, bu yüzden bardaklarımızın tam ortasına bir kül tablası yerleştirdim.

Bir süre sohbet ettik, bir süre daha konuştuk. Bu sırada içeriye Hazel'ın girmesiyle puromdan sonra bir duman aldım. Dumanı ağır ağır üflerken, Hazel'ın dalga geçmesini izlemeye başladım. Çocuğun düştüğü durumla dalga geçiyor, ne dersek onun yapılacağını söylüyordu. Çocuk ona öfkeyle bakarken, bu sefer çok daha ilginç bir tepki veriyordu. Hazel bir kraliyet selamı vererek emrimde olduğunu söyledikten sonra Abby'e döndüm. "Sana söylemiştim, işini ondan iyi yapacak birisi yok." Barın arkasından çıkıp, yavaş yavaş ilerlemeye başladım. Yüzüm nötrdü. Connell'in karşısına geçtiğimde, omzundan tuttum bir elimle. "Diz çök, çocuk." Yavaş yavaş omzundan bastırarak onu dizlerinin üstünde kalmaya zorladım.

Dizlerinin üstünde duran çocuğa baktım bir süre. Sonrasında çok basit bir soru sordum ona. "Ashley'nin Devils ile iş birliği yaptığı doğru mu?" Çocuğun suratında şaşkınlık ile korku karışımı bir ifade vardı. Ne olduğunu anlamakta zorlanıyor gibiydi. Bu yüzden aynı soruyu tekrarlamıştım. O da bana karşılık, "Bilmiyorum..." cevabını vermişti. Yüzümde hiçbir mimik oynamadan ayağa kalktım. "Olabilir. İnsanlar bilinmezlik yaşar." Arkamı dönüp ilerlemeye başlarken Chris'e seslendim. "Burada bir dostum var. Kendisi sağ kolumdur. Hazel gibi. Bazı insanlar bilinmezlik yaşadığı zaman, onların zihnini aydınlatmak için elinden geleni ardına koymaz." Dedim. Plakların olduğu bölüme doğru ilerlemeye başlarken, son kez konuşmaya başladım. "Chris, lütfen arkadaşımıza yardımcı olur musun, bilgilenmesi için? Hazel, sen de lütfen anılarına bak, ama oyunu bozma lütfen. Dürüstlük bir insanda olması gereken en önemli özelliktir. Bakalım Connell dürüst bir insan mı?" Herkes görevini yerine getirmek için hareketlenmeye başladığında, elime aldığım plağı özenle plak çalara yerleştirdim. Müziğin tınısı etrafı sardıkça, gün daha keyifli bir hal alıyordu.


Image
User avatar
Midnight Reaper
American Gods
American Gods
Posts: 15
Joined: 20 Jun 2024, 00:46

Bugün de pek bir keyfim yoktu sanırım. Daha doğrusu açlığımı bastıracak bir şey bulamamıştım. Kulağımda yankılanan müziğe aldırış etmiyor, başka zaman olsa sözleri ezberimde olmasa bile hareketlerimle katılacağım bu şarkıya karşı kulak bile vermiyordum. Düşündüğüm tek şey açlığımı durdurmazsam kendim olamayacağımdı. Sonrasında geçirdiğim bu boş vakitler için üzüldüğümden şu an ne kadar anlamsız gelse de yemek için bir çaba içerisine girmem gerektiğini biliyordum.

Uzun süredir avlanmamış olmamın sonunda bu denli güçten düşmüş olmam diğerleri için pek sorun oluşturacağını sanmıyordum. Ne de olsa başımızda Vincent vardı. Ayrıca bu değişimim bilinmedik bir şey olmadığı için aç olmadığım zaman için de bir sorun oluşturmayacaktı.

Hazel gitmişti. Vincent ise kendince vakit geçiriyordu. Bense… Ben mi? Kapı açıldığında Hazel’ın geri geldiğini görmüştüm. Ne çabuk gelmişti? Çabuk değil de… Ben ne zamandır yerleri süpürüyordum? Temizlik robotu gibi etrafı süpürüp duruyorken biri bile beni durdurmamıştı demek. Bundan eğlendiklerini anlayabiliyordum. Hazel Connell denen varlık ile içeri girdiğinde oyuna getirildiğini belki de Hazel açıklayana kadar fark edememişti. O adamın varlığıyla ilgilenmiyordum ancak baktığımda ruhunun rengini görebiliyordum. Beklediğim kadar karanlık olmadığını tespit ettim.

Vincent bana seslenene kadar çevremdeki insanların neler yapıyor olduğunu ve Connell denen varlığın hareketlerini sakince inceledim. Vincent’in isteğine karşı adama yeniden şöyle bir bakıp süzdükten sonra “Bazen beklenmedik bir şekilde dehşete düşüp ölmemesi gerekirken ansızın ölebiliyorlar” demiştim. Bu söylediğim doğruydu ve belki adam bu riskten korkup çabucak konuşabilirdi.

Adamın karşısına geçtikten sonra saçlarından tutup kafasını geriye doğru çektim ve göz göze kenetlendim. “Ruhun bu dünyaya ayak uydurabilecek kadar karanlık değil fani. Umarım son dakikasına kadar dayanabilirsin” dedikten sonra ruhunu parçalamayıp sömürmeye başlıyordum. “Afiyet olsun…”
User avatar
V
American Gods
American Gods
Posts: 44
Joined: 24 May 2024, 23:53

Chris'in ağzından çıkan ilk cümlesinden sonra, Connell için biraz üzüldüğümü söyleyebilirim. Sanırım karşımda birisi bana doğru yürüse ve ağzından bu kelimeler çıksa, çok değişik hissiyatlar içerisine girerdim. Connell'in yerine kendimi koyarak ne hissedeceğimi bilemiyorum, ancak onun titreyen ellerinden pekte iyi hissetmediğini anlamak mümkün. Bar masasına sırtımı dayayıp kollarımı göğsümde kavuşturduktan sonra dikkatlice izlemeye başladım. Chris adamın saçlarından tutup geriye çekip ve gözlerine kenetlenmiş bir şekilde ruhunun bu dünyaya ayak uydurabilecek kadar karanlık olmadığından bahsediyordu. Acaba bizim ruhlarımız ne renkti? Chris'in yaptığı şeyin etkili olduğunu daha ilk birkaç saniyeden görmek mümkündü. Çocuk, boğazını yırtarcasına çığlıklar atıyor, ancak fiziksel hiçbir değişim göremiyordum.

Birkaç saniye sonrasında, çocuğun attığı çığlıkları susturmak için birkaç adım attım ileriye doğru. Chris'e yönelik olarak, "Çok pardon, birkaç saniye elini çekmen gerek." Diyerek yaptığı şeyi durdurmasını istedim. Connell'in bu çığlıklar arasında konuşmayacağından emindim. Çocuk, nasıl bir acı hissettiyse birkaç saniye daha çığlık atmaya devam etmiş, sonrasında nefes nefese kalmış, birkaç dakika kendi nefesini toparlamaya uğraşmıştı. Yaşadığı olayın ne olduğunu tam olarak idrak edememişti muhtemelen, üstelik böylesine bir acı çekeceğinden habersizdi. Üstelik, bu acıyı çekmesine gerek bile yoktu. Başta bilmiyorum demek yerine cevabı verseydi, belki de daha hızlı bir şekilde can verecekti, ya da canını bağışlayacaktık.

Birkaç dakika çocuğu bekledikten sonra, nefesi hafif hafif toparlanırken konuşmaya başladı. "Doğru..." Ağzından çıkan ilk kelime buydu. Gözlerimin içine bakmaya başlarken, Chris'ten gözlerini kaçırdığını fark edebiliyordum. "Ashley, Devils ile iş birliği yapıyor..." Diyerek devam etti. Bu konuda yalan söylemeyeceğinden emindim. "Başka söylemek istediğin bir şey var mı?" Diyerek konuşmasını sağlamak istiyordum. Verebileceği daha fazla bilgi varsa, vermesi iyi olacaktı. "Başka... Başka bir şey bilmiyorum ama aralarında bir iş birliği var... Tek bildiğim bu... Geçen günlerde para verdik... Büyük bir kazançtı..." Gözleri yanlışlıkla Chris'le kesiştiğinde, bir anda gözleri tekrardan pörtledi. Derin bir nefes aldı, korkudan aldığı çok belliydi. "Lütfen beni bırakın! Lütfen! Canım çok yanı-"

İşaret parmağımı kendi dudaklarıma koyup, 'Şşş' dedikten sonra elimi Chris'in sırtına koyup dostane bir şekilde tokatladım. "Afiyet olsun Chris." Chris, adama her ne yapacaksa yapmasını beklerken arkamı dönecek, Abby'nin yanına gidecek ve onun orada oturup içmeye devam ettiği puromu alacaktım. Bir duman çektikten sonra, Hazel'a dönecektim. "Dürüst çocuk muymuş? Doğru mu söyledikleri?" Dürüstlük oyununu ne kadar iyi oynadığını merak etmiyor değildim, iş birliği yaptığı kısımlar hariç kendini kurtarmak için gerisini sıkmış mıydı, hepsi doğru muydu, veya bir şeyler saklıyor olabilir miydi merak ediyordum. Bunu en iyi bilen kişi ise, muhtemelen Hazel'dı.
Image
User avatar
Synapse
American Gods
American Gods
Posts: 41
Joined: 25 May 2024, 01:52

Vincent, Connell'ı dizlerinin üzerine çökertirken odadakilerin etrafında dönüp dolaşan gözlerini görebiliyordu. Sık sık kendi üzerinde sonlanıyordu bu korku dolu bakışlar. Korku, ihanet, öfke karışımı bakışlar... Hazel'ın ise keyfi o kadar gıcırdı ki onun gözyaşlarını bile içebilirdi su niyetine. Nihayet bu iğrenç heriften intikam alma fırsatı eline geçmişti. Üstelik bunu o kadar kusursuzca yapmıştı ki bu başarısıyla bir ömür böbürlenebilirdi. Vincent ona bir soru sormuştu. Ashley'in Devils ile işbirliği yapıp yapmadığını. Bilmediğini söylemişti. Vincent bu lafının üzerine onu öyle soğukkanlı ve monoton bir tonda tehdit etmişti ki Hazel kocaman bir kahkaha attı. Chris'in neler yapacağını bildiğinden de olabilirdi bu kahkahası. Vincent ondan da Connell'ın anılarına bakmasını istemişti. Bio-hack çoktan çalışmaya başlamıştı. Hazel onunla ilgili her şeyi görebiliyordu. Onun zihnini kendi zihninde hissediyordu. Vincent emir verdikten sonra ağır ağır eski dostu plağına doğru gitmiş ve çok sevdikleri bir şarkıyı çalmaya başlamıştı.

Oh I, I just died in your arms tonight
It must be something you said


"Vuuuhuuu bu şarkıya bayılıyorum!" diye haykırdı heyecanla ellerini çırparken. Sonra da ritme ayak uydurarak bateri çalıyormuş gibi yapmaya başladı. O esnada arkada etrafı temizleyen Chris donuk bakışlarla Connell'e doğru ilerlemeye başlamıştı. Halindeki neşesizliğe bakılırsa uzun zamandır avlanmamıştı ve şu an inanılmaz aç olmalıydı. Güzel bir ziyafet çekecekti anlaşılan bu akşam. Chris çocuğun ruhunu parçalamaya başladığında onun çektiği acıyı zihninde hissedebiliyordu. Dayanılmaz derecede yüksek bir acı olduğunu görebiliyordu. Connell'in anıları ve duyguları birbirine girmeye başlamıştı ancak Vincent araya girip müdahale ettiğinde bir anlığına kristal kadar berraklaştıklarını fark etti. Bir anıyı geri çağırıyordu çocuk. Ashley'in birileriyle iş birliği yaptığı bir anı. Adamların yüzünü tanımıyordu ancak üzerlerindeki Devils logosu gün kadar açıktı. Ashley'in yüzünde şeytani bir gülümseme vardı ama her zamanki şeytaniliğinden daha şeytaniydi. Birlikte çalıştığı çeteye ne kadar da uyuyordu bu durum.

Oh I, I just died in your arms tonight
It must have been some kind of kiss
I should have walked away


Şarkı arka planda çalmaya devam ederken Connell'ın anıları çektiği acı ile birlikte yeniden karışmaya başlamıştı. Tüm hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçiyordu adeta. Hazel daha önce hiç ölüm anındaki birisinin zihninde bu kadar uzun süre durmamıştı. Bu yeni deneyim onun için çok heyecan vericiydi. Şu anda daha huzurlu ölmesi için ona bir tür halüsinasyon gösterebilir veya acısını azaltabilirdi ancak bunu yapacak kadar merhametli hissetmiyordu kendisini bugün. Elinde olsa çektiği acıyı daha da köklerdi. Vincent, Chris'e afiyet diledikten sonra kendisine doğru yanaşmıştı ve çocuğun dürüst olup olmadığını sormuştu. Hazel gözlerini bir dakika olsun Connell'in üzerinden ayırmadan başını yukarı aşağı salladı onaylar anlamda. Bu ölüm anını kaçıramazdı. Chris'in yeteneğini kullandığı her an büyüleyici bir deneyim oluyordu onun için. Aslında kendisi üzerinde de kullanmasını istiyordu bir gün. O kadar yoğun bir acı çekmek, ölümün ucunda olmak nasıl bir histi acaba? Bunun düşüncesiyle kalbi deli gibi çarpıyordu. "Şiddet yanlısı bir baba. Alkolik bir anne. Annesini alıp bu hayattan kaçıracağına söz vermiş ama ne yazık ki annesi o çocukken kendini öldürmüş. O da babasını öldürmüş. İlk cinayeti."

Oh I, I just died in your arms tonight
It must be something you said


Başını müziğin ritmiyle oynatırken devam etti. "Bu işi seviyor. Ashley'e sadık. Devils çetesi ile anlaşma yaptıkları bir gerçek. Ashley onu ciddiye alıp planını anlatmamış ama kesinlikle bunu yapmasında bir amaç var. Ashley durduk yere seni karşısına düşman alacak birisi değil. Belki de kendini senden korumak istiyordur, kim bilir." Connell'in hayat feri gözlerinden kayarken gülümsedi. Sesler gitmişti. Artık onu zihninde hissetmiyordu. "Yosma da çok yaşamayacak. Üzücü. O koca memeleri özlemeyeceğim dersem yalan olur." Vincent'a öpücük attıktan sonra işini yeni bitirmiş Chris'in yanına giderek onun götüne kocaman bir şaplak attı. "Şaaak" sesi resmen odada yankılanmıştı. "Afiyet olsun paşama beeeee! Koççççum beeee! Yarasın şifa bal olsun tü tü tü tü! Geldi mi keyfin yerine? Lezzetli miydi? Daha dur sen daha kimleri kimleri yiyeceksin." Sonra dönüp yavru köpek bakışlarıyla Vincent'a yöneldi. "Şimdi pizza yeriz di mi? Ben de açım."
Image
User avatar
Midnight Reaper
American Gods
American Gods
Posts: 15
Joined: 20 Jun 2024, 00:46

Vincent elimi çekmemin gerektiğini söylemişti. Attığı anlamsız çığlıklar yapmam gerekeni etkileyemeyecek kadar sıradan olsa da Vincent’in isteği beni durdurmak için yeterli bir sebep olduğunu hatırlıyordum. Elimi çekip konuşmasından çok yaşadığı korkunun aurasını nasıl dalgalandırdığını izlemiştim. Ölmek istemediği açıkça belli oluyordu. Acaba ne zaman onu tüketebilecektim?

Anlamsız sözlü çabasının sonunda merhamet dilenmiş fakat Vincent onu durdurmuştu. Devils ile gerçekten de bir anlaşma olduğu onun sayesinde kendimize kanıtlanmıştı. Ayrıca onun sayesinde uzun zamandır çektiğim açlığı bir süre durdurabilecektim. Oldukça faydalı biriydi Connell. Onun gibi daha fazlası olma ihtimalini yüksek bulmuyordum.

Vincent bana işaret fişeğini ateşlemişti. O zamanlar olsaydı buna vereceğim cevabın benzerini veriyordum. “Teşekkür ederim”. Uzun uzun ellerimle ruhunu sökmem gerekmeyeceğini görmek iyiydi. Gözlerimi yemeğimin gözlerine kilitlerken sol elimi havaya kaldırıp elimi yumruk yaptım ve iki işaret ve orta parmağımı açıp havada bir mızrak oluşturdum. Mızrak tamamlandıktan sonra adamın son çare sözleri sırasında gözünden aşağı mızrağı iniyor, altından çıkıyordu.

Bütün ruhunu özümsüyor olmak açlığımı hızla gideriyordu. Öyle ki uzun süreli açlığım yavaşça sona ererken gözlerimi kapatıp büyük bir lokma yutmuşçasına yutkunuyordum. Adamın cansız bedeninin yere çuval gibi yığılma sesi kulağımı doldururken bu yeteneğin en doğru yanının etrafı kan bulaştırmıyor oluşu olmasını bir kere daha hatırlıyordum.

Gözlerimi bir süre daha kapalı tutuyor ve artık orta pişmiş bir insan ruhunun tamamen açlığımı dindirmiyor oluşu gerçeğini bir kez daha fark ediyordum. Acaba üst üste kaç insan ruhu tüketebilirdim bilmediğim gibi açlığımın giderek sıklaşıyor olması… Derken kıçıma yediğim tokat ile irkiliyor ve taş kesilmiş vücudumu gevşetiyordum. Bunu yapan tabi ki de Hazel’dı. Sözlerini söylerken tacize uğramış gibi vücudumu korur hale geçmiş, sözlerini dinliyordum. Ardından hızla sağa sola bakıp tek tek ifadelerini aldıktan sonra “Ulan ŞERRRRRRREEEFSİZLER Kaç saattir beni maymun ettiniz dimi?! Oturtsanıza bir köşeye görmüyor musunuz açım AÇ! Aç ayı oynar mı? Oynamaz!” dedikten sonra “Geldi geldi!” dedikten sonra biraz daha homurdanıyor ve ne zamandır olduğumu hatırlamadığım kasıntılıktan kilitlenen kaslarımı gevşetmeye başlıyor bir yandan da tezgaha doğru ilerliyordum. “Ben ekşi bir şeyler içmek istiyorum sadece. Çaresiz insan ruhunun tadına ancak bu gider” diyordum.
User avatar
V
American Gods
American Gods
Posts: 44
Joined: 24 May 2024, 23:53

Chris'in çocuğu öldürme anları başladığında, Hazel bana doğru her şeyin doğru olduğunu söylemesi, son bir kez daha yüzüne bakmama sebep oluyordu. Dürüstlük oyununu kazanmıştı. Başımla çocuğu ölüm anında selamladım, sonrasında Abby'nin yanına oturdum. İkimizde taburede, Martinez'in motoruna doğru bakıyorduk. Yüzümüz çocuğu görmek için doğru açıda değildi ve böylesinin daha iyi olduğunu düşünüyordum. Puromdan iki duman daha aldıktan sonra Abby'e uzattım, viskimi elime alıp boğazıma büyük bir yudumu yollarken Hazel'ı dinlemeye başladım. Şiddet yanlısı bir baba ve alkolik bir annenin mahsulüydü. Annesi onu bu hayattan kaçıracağına söz vermişse de, intihar ederek çocuğu geride bırakmıştı. Çocukta babasını öldürerek tamamen ailesiz kalmıştı. Viskinin acı ve yoğun tadı boğazımı yaktıktan sonra Abby'nin kül tablasını koyduğu puromu parmaklarımın arasına aldım.

"Bazen..." Bir duman çektim purodan. "Hayat böyledir..."

Müzik hoş bir ritimle devam ederken, bu işi sevdiğini ve Ashley'e sadık olduğunu öğrendim. Devils çetesi ile anlaşma yapmışlar, ancak Ashley ona tüm planı anlatmamış. Bunu yapmasında bir amaç olduğunu söylüyordu, onun beni durduk yere düşman olarak karşısına almayacağını, kendini benden korumak isteyebileceğini söylüyordu. Ne olduğunu bilmiyordum, neden yaptığını da bilmiyordum, tek bildiğim şey Devils'e yardım ederek kendi ölüm fermanını imzaladığıydı. O ekiple çalışan, o ekibe selam veren kim varsa hepsini öldüreceğimin bilinmesi gerekiyordu. En azından, Ashley'nin bunu bilmesi gerekirdi. Artık öğrenecekti, ama bir daha bu konuya dikkat etmek zorunda kalmayacaktı. Sadece, diğerleri dikkat edecekti.

Hazel'ın attığı öpücüğe göz ucuyla baktıktan sonra gelen şaplak sesine gözlerimi çevirdim. Chris'in işi bittiğinde Hazel'ın tacizine uğramıştı, birkaç kelime kurduktan sonra Chris'te kendisine gelmiş ve kendisi bu haldeyken neden onu maymun ettiğimizi soruyordu. Elimize hazır çalışan bir robot varken, ellememek gerekirdi. Aralarındaki muhabbete sadece gülümsedikten sonra, bardağımda kalan son kısmı diktim. Hazel pizza istediğini, Chris ise ekşi bir şeyler içmek istediğini söylüyordu. Derin bir nefes aldıktan sonra Abby'e döndüm ayağa kalkarken, "Dört tane pizza sipariş et." Dedikten sonra barın içine geçtim. Boş bardağı tezgaha koyduktan sonra, elime önce viski aldım. Viskiyi bardağa döktükten sonra kenarda duran limon suyundan viskinin yarısı kadar doldurdum, ardından aynı oranda adaçayı şurubu ve bitter likörü ekledim. Hepsini bir mixera aldıktan sonra elimle çalkalamaya başladım.

"Biraz viski, Adaçayı şurubu, limon suyu ve Bitter likörünün ekşiliği, sadece çaresiz ruhlara değil, her ruha devadır." Dedikten sonra çalkaladığım kokteyli bardağa döktüm, üzerine birkaç nane yaprağı serpiştirdim. Elimle bardağı ileri doğru uzattım Chris için. Sonrasında ciddi bir şekilde konuşmaya başladım. "Yarın, burada tekrardan toplanacağız. Ashley'i tamamen yok edip, aradan çıkartacağız ve Devils çetesine resmi bir savaş açacağız. Eğer bir sorunuz varsa, şimdi sorun. Yoksa bundan sonra daha dikkatli olun ve yarın çıkacak savaşa tam olarak hazır olun." Diyerek son konuşmamı yaptım. Hepsinin hazır olduğundan emin olmak istiyordum, hem zihnen hem fiziken.
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Akşam karanlığı şehrin üzerine çökmüş durumda. Wild Panda, neon ışıklarıyla parıldayan ve duvarlarında cyberpunk sanat eserleriyle süslenmiş bir bar olarak, günün yorgunluğunu atmak isteyenler için bir sığınak gibi duruyor. Barın içinde loş ışıkların altında ağır bir alkol kokusu hâkim, retro müzik çalardan yayılan melodiler ise ortama farklı bir hava katıyor. V'nin sözleri barın içinde yankılanırken herkesin yüzünde bir ciddiyet beliriyor. Barın loş ışıkları altında planınızı gözden geçirirken arka kapıdan gelen hafif bir tıkırtı dikkatinizi çekiyor. Kapı yavaşça aralanıyor ve Elizabeth içeri giriyor. Sarı saçlarını her zamanki gibi topuz yapmış, polis üniforması içinde ciddi ve kararlı görünüyor. Gözleriyle kısa bir süre etrafı tarıyor, ardından direkt Vincent'a yöneliyor. "Kulak misafiri oldum, demek sonunda aklın başına geldi." diyor, hemen ardından da gözlerini Chris'e çeviriyor. "Bu koku ne? Öffff, ruh yiyeceksen dışarıda ye dememiş miydim sana?" diye azarlıyor. O sırada bilgisayar başında notlarını alan ve başından beri yanınızda olan Gabrielle'in yanına gidip oturuyor. Gabrielle, laptopunu size doğru çeviriyor ve aldığı notları gösterirken bir yandan da anlatıyor. "Öncelikle, Ashley'nin Devils ile olan işbirliğini kanıtlamamız gerekiyor. Bu yüzden Elizabeth'in içeriden bilgi vermesi büyük bir avantaj olacak. Elizabeth, sana güveniyorum. Güvenlik kameralarını hackleyip kanıtları toplamalıyız. Hazel, sen ve Chris, ana girişten dikkat dağıtacaksınız. Chris, yeteneklerinle Ashley'nin dikkatini çekerken, Hazel sen de hızlı ve etkili olacaksın." O sırada kendine içki koymakla meşgul olan John, sizlere dönüp bir yorum yapıyor. "Gabby, planların hep mük ama çok karışık anlatıyorsun be bacım. Kim neyi neden nasıl yapacak, ben ne yapacağım asıl onu söyle." Gabrielle ise sinir olmuş bir yüz ifadesiyle John'a bakıyor ve "Tamam John, sana daha net anlatayım. Herkesin rolü çok önemli ve burada hiçbir ayrıntıyı atlamamamız gerekiyor. Başlayalım." diye cevap veriyor. "Elizabeth, sen içeriden bilgi toplamakla sorumlu olacaksın. Güvenlik kameralarını hackleyip, Ashley'nin Devils ile olan işbirliğini kanıtlayacak görüntüleri elde edeceksin. Bu, bizim hukuki avantajımız olacak. Hazel, sen ve Chris ana girişten içeri gireceksiniz. Chris, sen Ashley'nin dikkatini çekeceksin. Onunla karşı karşıya geldiğinde yeteneklerini kullanarak onu meşgul et. Bu sırada Hazel, sen hızlı ve sessiz olacaksın. Ashley'nin adamlarını etkisiz hale getireceksin. Vincent, senin görevin Ashley'yi tamamen etkisiz hale getirmek. Onu yakaladığımızda, Elizabeth ile birlikte Ashley'i kanun önüne çıkarmak için elimizden geleni yapacağız. Devils çetesine güçlü bir mesaj vereceğiz." Gabrielle, son olarak John'a döner ve hafif bir gülümsemeyle konuşuyor. "Ve John, sen de en önemli görevi üstleneceksin. Bizi destekleyecek ve ihtiyaç duyduğumuz her an birer içki hazırlayacaksın. Kimseyi susuz bırakma, tamam mı?" John gülüyor ve "Emrin olur." diyor kısaca.

Köşede oturan ve hiçbirinizin dikkatini çekmeyen James, ayağa kalktığı anda tüm gözleri kendine çekiyor ve fikrini belirtiyor. "Gabrielle, şu güne kadar bin kere hukuki yollara başvurma fikrini aradan sıkıştırmaya çalıştın, V ise bir kere bile polisi işin içine katmayı kabul etmedi. Ne zaman pes edeceksin?" diye soruyor. Gabrielle ise gülümsüyor ve "Bence Vincent Ashley'i bitirmek istiyorsa doğru yolun bu olacağını anlayabilecek kapasitede bir insan. Ne diyorsun Vincent?" diye soruyu Vincent'a yöneltiyor. O sırada kapı çalıyor. John kapıya doğru ilerliyor ve kapıyı açtığı anda bağırıyor. "PİZZALAR GELDİ, YUMULUN ULAN!" Herkes birkaç dilim pizza alıyor ve konuşmaya devam ediyorsunuz. John ağzında pizza varken herkesin lafını bölerek konuşuyor. "Şimdi... Şimdi bu Ashley'lerin çetesi nerede kalıyordu tam olarak? Bir de hangi araçlar lazım olacak V? Onları bana şey yap da... Şey yap onu-" derken James tekrar ayağa kalkıyor ve "Ben duş alacağım." diyor. Hızlı ve sert adımlarla arka odaya doğru ilerliyor, kapıyı kapatıyor ve çıkıyor. James de lokmasını bitirip "Niye duyurdu ki amına koyayım bunu?" diye soruyor. Planın detaylarını onaylamak V'ye kalmış gibi görünüyor.
User avatar
V
American Gods
American Gods
Posts: 44
Joined: 24 May 2024, 23:53

Wild Panda, yine erkenden kapatılmıştı bir toplantı için. Ben barın arkasında bir takım işlerle uğraşıyorken, müziğin tınısı yavaş yavaş kulağıma vuruyordu. Shakerımı, bardaklarımı bir kenara topluyordum. Bugün farklı bir kokteyl denemesi için uğraşacaktım, ancak yine de elimden geldiğince ağırdan almaya çalışıyordum. Ashley ve Devils hakkında başlatacağımız savaş konusunu herkese açmış, sonrasında barın içinde arkamı dönüp eşyalarımı teker teker toparlamaya başlamıştım. Kapı yavaşça aralandığında, omzumun üstünden gelen kişiye baktım. Elizabeth, polis üniformasının içinde giriyordu içeri. Yüz ifadem değişmemiş bir şekilde birkaç saniye baktıktan sonra bardaki işime geri döndüm. Kulağıma, attığı laf geldi, ancak cevap vermek yerine sessiz kalmayı tercih ettim. Şuanda çok daha önemli bir işle meşguldüm.

Chris'e gelen lafın ardından, Gabrielle söze girmiş ve Ashley'nin Devils ile olan işbirliğini kanıtlamamız gerektiğini söylemişti. Bu yüzden de Elizabeth içeriden bilgi verecekti, güvenlik kameralarını hackleyip kanıtları toplayacaktık. Ancak benim böyle bir şeyi yapmaya çok fazla niyetim yoktu. Gabrielle konuşmaya devam ederken, elime güzel bir Black Label aldım. Shakerin içine bir miktar viskiyi döktükten sonra, üzerine viskinin yarısından daha az krema likörü ilave ettim. Yan tarafta yeni demlenmiş, özenle soğuttum filtre kahvemi aldım. Bu sırada hala Gabrielle'nin John'a planı daha detaylı anlatmasını dinliyordum. Bu konuda ona hak veriyordum, John'un aklının uçmaması ve planı eksiksiz bilmesi önemliydi.

Gabrielle konuşmaya devam ederken, krema likörü kadar filtre kahvemi shakerın içine aktardım. Shakerın kapağını kapatıp, elimle sallamaya başladım. İyi bir aroma alabilmek için, gücümün yüzde beşini kullanarak sallamaya devam ediyordum. Bu süreçte, Ashley'i kanun önüne çıkaracakları yönünde bir söylem duydum. Ancak cümlelerinin bitmesini bekledim. Araya girerek müdahale etmek istemedim, zira konuşmasını bölerek saygısızlık etmek istemiyordum. Bir süre daha salladıktan sonra shakerı kenara koydum ve kapağını açmadan önce, bardağımın içine biraz buz doldurdum. Bardağın soğuk olmasının, kokteyle etkisinin iyi olacağını düşünüyordum.

Bardağıma doldurduğum buzların bardağın her bir yanına etki etmesi için hafif hafif sallamaya başladığımda James hukuki yollara başvurma fikrini kabul etmeyeceğimi söylüyordu. Haklıydı, etmeyecektim zaten, ancak Gabrielle'de pes etmeyecekti sanırım. Bana doğru soru yönlendikten sonra, tam cevap vermeyi düşünürken, kapı çaldı ve John ona koşturdu. Sipariş verdiğimiz pizzalar gelmişti. Kendi pizzamı bir kenara koyduktan sonra shakerın içinden muhteşem bir köpükle çıkan kokteylime göz gezdirdim. Kahverengi, siyaha yakın bir ton almıştı ve viski ile kahvenin aromatik kokusu birbirine karışıyordu. John, bana hangi araçların lazım olacağını söylediğinde bardaktaki muhteşem kokuyu ciğerlerime çekmeyi kesmiştim.

James'in duşa gitmesinin ardından barın ardına döndüm. İçi kokteyl dolu bardağı Hazel'ın önüne bıraktım. "Dene. Yeni bir tarif öğrendim." Ellerimi özel bar mendiliyle temizlerken, bir yandan bar masasını temizlemeye karar vermiştim. Bar masasını özenle temizlemeye başlarken, konuşmaya başladım. "Hukuki yollara başvurmayacağız. Amacım Ashley'i tamamen bitirmek değil, Devils'e gözdağı vermek. Devils onların iş birliği yaptığı herkesin anında yok olabileceği gerçeğini bilmeli." Dedim. Bardaki temizlik kısa sürdüğünden, mendili çöpe attıktan sonra John'a döndüm. "Herkes motorlarıyla gidecek. Umarım bakımları yapılmıştır." Diyerek laf attım. John'un bakımları aksatacağı düşüncesini aklımdan geçirmemiştim bile.

"Sizlerin de ne düşündüğünü öğrenmek isterim." Dedikten sonra bir tabureye yaslanıp kollarımı göğsümde kavuşturdum. Diğer üyeleri, özellikle Chris ve Hazel'ı dinlemek istiyordum bu konuda. Onlardan da iyi fikirler çıkabileceğini biliyordum.
Image
User avatar
Synapse
American Gods
American Gods
Posts: 41
Joined: 25 May 2024, 01:52

Vincent toplantı için ekipte işe yarayacak herkesi bir araya toplamıştı. Ashley'e yapılacak olan darbenin planları konuşulacaktı. Hazel bar taburelerinden birine geçmiş cep telefonuna indirdiği bir platform oyunundaki zor leveli geçmeye çalışıyordu. Arada sırada dikkatini barda konuşulanlara çevirse de bütün odağı oyundaydı. Vincent barın arkasında bir şeyleri karıştırıp çalkalıyordu. Bir içecek hazırlıyor gibiydi. Hazel oyuna ara verdiğinde göz ucuyla onu kesiyordu. Kapının açıldığını ve assolist gibi Elizabeth'in toplantıya en son dahil olduğunu duydu. Girer girmez de çirkef çirkef hem Chris'e hem de Vincent'e laf atmıştı. Hazel ona selam vermek için sırtını dahi dönmedi. Ondan pek hoşlanmıyordu. Her işlerine karışıyordu sarı çıyan. Gabrielle, bir diğer dünya sıkıcısı ve haz etmediği kadın laptopunu onlara çevirmiş hızlı hızlı bir şeyler anlatıyordu. Hazel dönüp laptoptaki notlara da bakma zahmetinde bulunmadı. Pek de umursamıyordu ne dediklerini. Güvenlik kameralarını hacklemek, ana girişten dikkat dağıtmak filan ne kadar da zahmetli ve gereksiz şeylerdi bunlar. Hazel böyle şeylere kafa yormakla uğraşamazdı. Ona söyleneni yapardı o kadar. Kafasını kullanmaktan hoşlanmıyordu. Kafasını kullanmaktan hoşlandığı tek mekan yatak odasıydı.

John her zamanki dangalaklığı ile konuyu anlamadığını söyleyince Gabrielle daha ayrıntılı olarak baştan geçmeye başladı. Hazel tam o anda oyunda yine ölmüş olmanın getirdiği hüsranla yumruğunu sertçe bar masasına vurdu. Sonra levele yeniden başladı. Gabrielle bir şeyler anlatıyordu ancak Hazel itim söyler götüm dinler moduna geçmişti bile. Planla ilgili tek ilgisini çeken kısım John'un onlara susadıkça içki getirecek olmasıydı. Ne güzel, artık ayak kafayla çalışmayacaklardı. Kör kütük sarhoş olup Ashley'i öldürmeye çalışmak ilginç bir challenge olurdu. Belki bunu başarmak hayatta bir achievement açılmasını bile sağlayabilirdi. Tam bu esnada James ayağa kalkmıştı ve tüm gözler ona çevrilmişti. Hazel da bakışlarını doktora çevirdi. Burada olmaktan pek memnun olmayan bir hali vardı. John pizzaların geldiğini söyleyince James'in üzerindeki odak yeniden kaymıştı. Hazel pizzasını yemeye başlamadan önce oyunu bitirmesi gerektiğine karar verdi. Yağlı ellerle oynamasına imkan yoktu. John hangi araçların lazım olacağını sorarken James ayağa kalkıp duş alacağını söyleyerek gitmişti. Hazel sırıtarak arkasından el salladı. "Duşta beni hayal et." Sonra şeytani bir kahkaha patlattı.

Hazel önüne bir bardak kokteyl koyulması ile birlikte yüzünü yeniden bara döndü. Patronu ona kendi elleriyle içki kokteyli hazırlamıştı! Bir saattir orada hazırladığı şey buydu demek! Bu Hazel'in minik kalbini çok mutlu etmişti ve pır pır atmasına sebep olmuştu. Hayretle karışık şımarma dolu birkaç ses çıkardıktan sonra telefonunu kenara bırakıp kokteyli önüne çekti. Sonra da nispet yapar gibi duyurdu. "Patronum bana özel kokteyl hazırlamış ehi ehi ehi. Bana hazırlamış, bana. Başkasına değil." Kokteylden kocaman bir yudum çekti. Viskinin kendine has acı-ekşi tadının kahveyle birleştiği inanılmaz değişik bir kokteyldi bu. Hazel normalde viskiden pek hoşlanmazdı ancak burada tadı çok keskin alınmıyordu bu yüzden diğer aromalarla güzel kaynaşmıştı. Üstelik ferahlatıcı bir etkisi de vardı. "BA-YIL-DIM! Efsane olmuş effffffffsane. Ellerine sağlık patron. Bunun barda çok gideri olur diyeyim ben sana. İsmini de şey mi koysak, Göte Giren Kurşun. Öyle bir etkisi var çünkü bedende." Kıkır kıkır güldükten sonra Vince'in ona ve Chris'e yönelttiği soruya cevap vermişti. "Patrona katılıyorum, hukuki yollara başvurmaya gerek yok. Bence güvenlik kameralarıyla vs. de uğraşmaya gerek yok, gizli iş yapmıyoruz ki aq. Basalım mekanı, bam bam bam, önümüze geleni gebertelim. Ashley'e özel tarife uygulayalım ama. O en son, çok acı çekerek ölsün. Devils'e mesaj vermeyi bırak, nah çekmek gibi bir şey olacak bu. Hodri meydan diyeceğiz yani. Hatta şey mi yapsak, şu Connell denen lavuğun cesedini atalım önlerine. Karizma hareket olur. Siz miydiniz bizi takmayan, alın ulan size gibi."
Image
Locked