[American Gods] Tanrıların Cezası

User avatar
Synapse
American Gods
American Gods
Posts: 41
Joined: 25 May 2024, 01:52

Grimstrike onu sikine bile takmadan dümdüz ifadeyle üzerine gelmeye devam etmişti. Hazel dudaklarını memnuniyetsiz bir şekilde büzüştürdü. Flörtüne cevap vermeyen erkeklere sinir olurdu. Ama bundan daha da sinir olduğu şey gözlerine direkt bakmayan erkeklerdi! "Hadi amaaaa... Grimstrike adını Grimstroke yaparız, olmaz mı?" dedi son bir çabayla göz kırparak ama Grimstrike gerçekten de iyi bilgilendirilmiş olmalıydı ki asla gözünün içine bakmıyordu. Anlaşılan onu zorlayacaktı. "Sana daddy derim." Bu hoşuna gitmeyen erkek var mıydı evrende? Buna da hayır diyemezdi yani...

Grimstrike tam saldırıya geçecekken bir silah sesi duyulmuştu. Hazel başını sesin geldiği yöne çevirdiğinde tövbe bismillah bir şey görmüştü. Zombi insan. Bilinci kendisinde olmayan bir insan Grimstrike'a saldırmıştı. Hazel'ın yeni daddysi telsizini çıkarıp Ashley'e bununla ilgili hesap sormaya başladığında Hazel olayı çaktı. Demek ki Ashley'in böyle bir süper gücü vardı. Ya da çok yakınındaki insanlardan birisinin gücünü kullanıyordu ancak Grim'in konuşmasına bakılırsa bunları direkt olarak yöneten kişi Ashley'di. Bu inanılmaz bir plot twistti! Bunca zaman onları insan oldukları için eziklemiş, onlardan üstün olduğunu, tanrılardan birisi olduğunu dile getirmişti. Meğer koca memeli Ashley de tanrılardan birisiydi! Sinsi karı nasıl da saklamıştı mutant olduğunu bunca sene. Vay arkadaş ya!

Grim'in koşarak kaçmaya çalıştığını fark ettiğinde düşüncelerinden sıyrıldı. "Daddy ne oldu? Nereye kaçıyorsun? Dövüşmeyecek miydik?" Hazel avının kaçmasından hoşlanmazdı. Kaçan kişi kendisi olmalıydı. O yüzden Grimstrike'ı kovalamaya karar verdi. O esnada başını çevirip baktığında kısa süreli bir şaşkınlığa uğradı. Tövbe bismillah zombilerden en az 20 tanesi filan üzerine doğru geliyordu. Üstelik pek de rakip ayırt etmiyor gibiydiler. Hem Grim'e hem de kendisine saldırıyorlardı. "Daaaddyyyyy beni bu zombilerle bırakmaaaaa!" Hazel adımlarını hızlandırarak Grimstrike'ın peşinden koşmaya başladı.

Grim'i takip ederken onun az ileride Chris ile karşılaştığını ve dalaşmaya başladıklarını fark etti. Chris'in onu yakaladığını bile görmüştü. Adımlarını hızlandırdı ancak her şey bir anda olup bitmişti ve geç kalmıştı. Grim bir şekilde onun ruh sökücü yeteneğinden kurtulmuştu. Mavi bir bariyer gibi bir şey kullanmıştı. Teknolojik olarak donanımlıydı adam. Hazel, tanıdık bir yüz ile karşılaşmanın sevinciyle rahatladı. "Aşko naber? Napıyon?" Sonra kaçmaya devam eden Grim'in arkasından baktı. "Tüh ya, daddy material kaçtı." Chris'e döndü yeniden. "Hazır ol çok sarsıcı bir şey söyleyeceğim. Bu zombikleri Ashley karısı kontrol ediyor galiba. Şok oldun de miiiii?" Hazel kısa bir kahkaha attıktan sonra ciddileşmeye çalışan ancak başarısız olan bir ses tonuyla soru sordu. "Şimdi sana bir soru. Sen bu zombikleri tek başına halledebilir misin? Halledemezsen ben bir iki tanesini kontrol etmeyi deneyeyim birlikte cehenneme gönderelim şunları. Yok ben tek başıma hallederim diyorsan ben de daddy materialı takip edecem. Ne diyon bebişkosu?" Kolunu Chris'in omzuna atıp onu sertçe kendisine doğru çekti. Sonra da sırtına şap şap iki tane vurdu.
Image
User avatar
V
American Gods
American Gods
Posts: 44
Joined: 24 May 2024, 23:53

Ah Güç...

Böyle bir şey demek...

İçimde gezen enerjinin kanımda kaynamasını hissetmek, bu muazzam his, kendi damarlarımı söküp yeme isteği doğuracak kadar ateşli. İmkanım olsaydı, şuan, burada, bu hissiyatla yaşayabilmek için kendimi yok ederdim. Zihnimin her zaman bu anda tıkılıp kalmasını arzuladığım kadar bir şeyi arzulayacağımı sanmıyorum. Duygularımı istediğim gibi serbest bırakabilmek, zihnimin derinliklerinde kilit vurulmuş tüm yasaklı duyguları ve arzuları ortaya çıkarmak, kendimi bir tanrı gibi hissettiriyor. Bu gücün ortaya çıkaracağı yıkımı hayal etmek, ah, sadece kanımın daha fazla kaynamasına sebep oluyor. Kanım kaynadıkça, parmak uçlarımdan beynime doğru muhteşem bir hazzın vurduğunu hissedebiliyorum.

Keşke...

Keşke bu güçle kendimi öldürebilseydim...

Bundan daha muazzam bir fantezi olamazdı...

Bundan daha zevkli bir acı...

Olamazdı...

Seni, kıskandım.

Aurelia.


Tüm Dünya, beyaz bir ışıkla kaplanırken kulağıma dolan çatırtı sesi, zihnimde bir yıldırımın çarpmasına sebep oldu. Muhteşem bir piyano eserinin başlangıcı atılıyormuş gibi hissettim. Işıklar kapandıktan sonra parmakların ilk notaya doğru gidişini hissediyordum sanki. Aurelia'nın bedeninin yok oluşunu izlemek, piyanistin takım elbisesiyle o muhteşem ışığın altında parmaklarını melodilerin hazzıyla oynatmasına eşdeğerdi. Çığlık atmaya fırsat bile bulamadan bedeninin tamamen parçalanması, gülümsememi daha da büyütmüştü. Seni böyle muhteşem bir ölümle kutsadığım için, hem kendimden tiksiniyor, hem de zevkten çıldırıyordum. Bu muhteşem güce ilk elden tanık olduğun için Aurelia, evet, seni kıskandım...

John'un sesi bir sineğin vızıltısı gibi geldiği anlarda, ekibin konumunu gönderdiğini gördüm. Yüzümdeki gülümseme hiç eksilmeden, tüm gücümle oraya doğru koşturmaya başladım. Ekibim haricinde, önüme gelen herkesi yok etmek istiyordum, gücüm bitene kadar, bu muazzam gücümün doruğundan aşağıya doğru inene kadar, önüme gelen her bir düşmanı parçalamak istiyordum. Bu hazzın kısa bir süre sonra biteceğini biliyordum, bu yüzden elimden geldiğince yararlanmak istiyordum. Onu kaybedene kadar, düşmanlarımı yok edip, öldürerek eğlenmek istiyorum.
Image
User avatar
Midnight Reaper
American Gods
American Gods
Posts: 15
Joined: 20 Jun 2024, 00:46

Grimstrike'a saldırmıştım. Oldukça agresif ve hızlı davranmış olmama karşı o da fazlaca atiklikle karşılık veriyor ve fırlattığım hançerden kıl payı kurtuluyordu. Sonrasındaki fiziksel saldırımı zırhıyla karşılarken ruh söken hançere karşı gözlerinde beliren korkuyu görüyordum. Saldırımın neye mal olacağını biliyor olduğunu anlamıştım böylece ve bir tür küçük cihaz çıkarıp aktif ettiğinde mavi bir enerji alanı oluşturmuştu. Hançer alana çarpıp geri sekmesine karşı ben de bir anlığına afallamıştım ve karşı taraftan oyun bozanlık yapılmış gibi "NE?!" demiştim şaşkınlıkla. Yeteneğime karşı ilk kez karşı konulabilmişti. Benim afallamamı fırsat bilen Grimstrike bunu kullanıp geriye doğru sıçramıştı. İyi deneme demiş ve Dullahan çakması diye küçümsemişti. Dullahan neydi bilmiyordum ancak yeteneğime benzer bir yeteneğe sahip bir şey mi diye içimden geçirdim. Her türlü o adam benim hamlemin sonucunu biliyordu ve bu gerçekten sinir bozucuydu.

Bu başarısız saldırı girişiminin ardından onu yakalamak için harekete geçebilirdim ancak bölgeye olan hakimiyeti her türlü benden fazla olacaktı ve farklı oyunlar oynayabilirdi. Dümdüz kovalayıp enerjimi iyice tüketme riskini almalı mıydım diye düşünürken arkamdaki kontrol edilen insanların bize doğru ilerlediğini de dikkate alıyordum. Hazel'ın bana napıyon demesine karşı söze girecekken daddy material kaçtı dediğinde "Puşt işte..." demiştim sitemkar tonda. Yeniden bana döndü ve kalabalığı kontrol edenin Ashley olduğunu söyleyip kahkaha atarken dudak düzmüştüm yalnızca. Biraz önceki adamı Ashley kullanıp bir de adamın yeteneğini üzerimde kullandı galiba anlayamamıştım. Ashley karısı tehlikeli görünüyordu. Ben bunu düşünürken tekrar söze girip zombikleri benim halledip halledemeyeceğimi, onları öldürmeyi söylediğinde "Ha?" dedim bir kaşımı kaldırıp yüzümde anlamamışlığı dışa vuran ifadeyle. "Deli misin kızım, olayın ardından polisler ebemize atlar. Sonra ben ne zaman katliamcı azrail oldum" dedikten sonra bir daha kalabalığa bakma gereği duydum. Konuşmaya vakit yoktu aslında ama gerçekten de bir seçim yapılması gerekiyordu. "Sen kafayı taktın dimi herife, şimdi rahat durmazsın. Onu takip et o zaman ama bak adam hokkaaabaz gibi gördün az önceki hareketini, oyun oynamasın. Ben şu zombikleri kendime çekeyim, sonunda kaçıp izimi kaybettiririm. Ashley mecburen bunları kontrol etmekten vazgeçecektir. Diğerlerini de bulmam lazım... Bağlantı düzeldi mi?" dedikten sonra bağlantıyı kontrol edip "Sesimi duyan var mı? Yardım isteyen var mı? Yerlerinizi belirtin" diyecektim.

Kontrol edilenlere karşı dikkatlerini çekecek saçma sapan el kol hareketlerine geçip bağırarak takip ettirecek ve kendimi güvenli bölgede korurken bir yandan da hiçbirinin Hazel'ın takip etmediğinden emin olmak için gözleyecektim.
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Midnight Reaper: Grimstrike'ın peşine düşen Hazel'ın hızla uzaklaştığını izlerken etrafındaki kalabalığın dikkatini tamamen üzerine çekmeye odaklanıyorsun. Grimstrike'ın kaçmasına izin veremezdiniz, ancak bu kontrol altındaki insan grubunu da oyalamak gerekiyordu. Etrafta yankılanan ayak sesleri ve belirsiz mırıltılar arasında, sende bir tehdit algılayan zombilerin sana doğru yöneldiklerini görüyorsun. Planın basit ama riskli. Onları dar sokaklara ve çıkmazlara yönlendirerek takipçilerinizi dağıtmak. Kollarını iki yana açıp dikkat çekici hareketler yapıyorsun ve bağırıyorsun. Kalabalık senin üzerine hücum ederken, hızla geriye çekilmeye başlıyorsun. Her adımda daha da hızlanıyorsun, dar sokakları ve çarpık yollardaki köşe dönemeçleri kullanarak onların dikkatini diri tutuyorsun. Bir noktada, elindeki hançerleri etrafındaki metal yüzeylere vurup çınlayan sesler çıkartarak dikkatlerini toplamaya devam ediyorsun. Bu onları yeterince meşgul ediyor ve seni izlemelerini sağlıyor. Kaçış rotanı planlarken gözlerin her an tetikte, olası bir tehlikeyi fark etmeye çalışıyorsun. Sonunda, dar bir tünelin karanlığına ulaştığında kalabalığın seni kaybetmeye başladığını fark ediyorsun. Bu, bir an için nefes almanı sağlıyor. Zihnindeki plan işe yaradı. Hızla telsizini çıkarıp diğer ekip üyelerine ulaşmaya çalışıyorsun.

Telsizden gelen ilk yanıt John'dan geliyor. "Buradayım kanka. Merkez caddede bir çete grubu ile çatışmaya girdim ama durumu kontrol altına aldım. İhtiyacınız olursa söyleyin." John’un sözleri güven verici. Sonrasında James’in sesi yankılanıyor. "Benim de burada işler karışık. Ama şimdilik güvendeyim. Ne yapmamı isterseniz yaparım." Onun da durumu sabit görünüyor. Son olarak, Gabrielle’in sesi devreye giriyor. "Ben de kuzey çıkışındayım. Birkaç kişiyi etkisiz hale getirdim ama bana da ihtiyaç olabilir. Plan nedir?" diyor. Ekip üyelerinin güvende olduğunu bilmenin verdiği rahatlıkla, beynin daha büyük bir plan üzerinde çalışmaya başlıyor. Şu anda tehlikenin tam ortasındasın ama diğerlerinin hayatta ve hazır olduğunu bilmek sana cesaret veriyor. Hazel'ı ve Grimstrike'ı düşündüğünde, işler her an daha da karmaşık bir hale gelebilir. Ancak bu durumda, dikkatli olman ve bir sonraki hamleni iyi hesaplaman gerekiyor.

Synapse: Grimstrike’ın peşinden hızla ilerliyorsun. Onun köşeyi döner dönmez John ile kısa bir çatışmaya girdiğini ve hemen ardından yeniden kaçmaya başladığını görüyorsun. Bu fırsatı kaçırmamak için adımlarını hızlandırıyorsun. Chris’in dikkat dağıtıcı stratejisi işe yarıyor; zombi kalabalığı Midnight Reaper’ın peşinde ve senin için alan açılmış durumda. Grimstrike’ın izini sürerken, sokakların dar geçitlerinden geçiyor ve karanlıkta onun gölgesini arıyorsun. Tam köşeyi döndüğün anda, aniden arka taraftan gelen bir sesle irkiliyorsun. "Nereye gidiyorsun, Hazel?" diyen tehditkar bir ses, seni bir anda durduruyor. Geriye döndüğünde, Ashley’nin hemen karşında, birkaç metre ötede durduğunu fark ediyorsun. Gözlerinde soğuk bir ifade var ve ellerinden yeşil neon bir ışık yayılıyor, sokaktaki karanlığı yararak etrafı aydınlatıyor. Ashley soğuk bir sesle konuşuyor. "Siktirip gidin buradan. Bu sizin son şansınız." Tam bu anda, çevredeki herkesin gözleri birden yemyeşil parlamaya başlıyor. Kontrol altındaki çete üyeleri ve sokaktan gezen birkaç insan daha Ashley’nin kontrolü altına girmiş gibi aynı anda hareketleniyor. Yavaşça ama kararlılıkla sana doğru ilerlemeye başlıyorlar.

Adrenalin ruhunda, şovu başlatmak senin elinde. Perde açıldığında ışıklar da yanacak, ve evde olacaksın. WOAH! Hem Grimstrike’ı yakalamak istiyorsun hem de bu yeni tehlike karşısında zekanı kullanarak kurtulman gerektiğini biliyorsun. Ashley’nin gücü hakkında pek bilgi sahibi değilsin, ama senin aksine gözlerinin içine bakmadan da gücünü kullanabileceğini çoktan öğrenmiş bulunuyorsun. Karanlığın içindeki bu kontrol altında kalmış kalabalık, anlık bir hatanı affetmeyecek gibi görünüyor. Ashley’nin gözlerinin içine bakarak, her an tetikte kalman gerektiğini anlıyorsun. Savaş ya da kaç; kararın her iki durumda da sonuçları değiştirebilir. Bir dakika, Ashley gerçekten gözlerine mi bakıyor? O halde ne duruyorsun?

V: İçindeki güç dalgası adeta bir volkan gibi kaynıyor, damarlarında ateşli bir lav gibi akıyor. Bu hissin büyüklüğü ve yoğunluğu bedenini sararken, zihninin sınırlarını zorladığını hissediyorsun. Her nefes alışında, sanki ciğerlerine değil de doğrudan ruhuna elektrik doluyormuş gibi. Varlığın, bu enerjiyle birlikte genişliyor, adeta evrenin uçsuz bucaksız boşluğunda süzülüyor gibisin. Düşüncelerin, bu genişlik içinde bir okyanusun derinliklerinde parıldayan biolüminesan yaratıklar gibi, karanlığın içinde ışıldıyor. Her şey o kadar canlı ve berrak ki, gerçekliğin sınırları bulanıklaşıyor, her şey bir bütün haline geliyor.

Aurelia'yı yok ettiğin o anın ardından bedeninde yükselen bu duygu, seni adeta bir tanrı gibi hissettiriyor. Gücünün doruğunda, her adımın yankısı dünyayı sarsıyor, her nefesin bir fırtına gibi etrafındaki havayı titretiyor. İçindeki enerji öyle büyük ki, sanki dünyayı avuçlarının arasında sıkıştırıp onu kendi isteğine göre şekillendirebilirmişsin gibi. Parmak uçların, güçle dolup taşarken, vücudundaki her kas, bu yoğunluğa adapte oluyor, her hareketin patlayıcı bir güce dönüşüyor. Zihninin derinliklerinden, bastırılmış arzular ve yasaklı duygular yüzeye çıkıyor. Sanki bu güç, tüm içsel kelepçeleri kırıyor ve seni en karanlık düşüncelerine, en derin korkularına ve en saf arzularına doğru sürüklüyor.

Gözlerin etrafı tararken, duyuların keskinleşiyor. Her bir titreşimi, her bir hareketi hissediyorsun. Duyguların ve düşüncelerin kontrolsüzce akarken, önünde uzanan her şeyi yok etme arzusuyla dolup taşıyorsun. Bu, içgüdüsel bir dürtü; var olmanın ve bu gücün bedelini ödetmenin bir yolu. Adımların hızlandıkça, zamanın kendisi bile bükülüyor, etrafındaki dünya bulanıklaşıyor. Zihnin, bu muazzam güçle birlikte genişliyor; her şeyi kapsayan, her şeyi yutan bir varoluş hissi içinde kayboluyorsun. Her adımınla, daha fazla kan, daha fazla yıkım arzusu doğuyor. Her nefeste, bu dünya üzerinde bir iz bırakmak istiyorsun; korku, dehşet ve güçle yoğrulmuş bir iz.

Büyük bir hızla ilerlerken, sonunda hedef noktana yaklaşıyorsun. Düşmanın olduğu yere birkaç saniye içinde ulaşıyorsun. Enerjinin zirvesindeyken, nihayet fren yapıyorsun. Gözlerin birkaç metre ileride, iki figürü seçiyor: Ashley ve Hazel. Gözlerin hızla sahneyi tarıyor ve Ashley'nin ellerinden yayılan yeşil neon ışığı fark ediyorsun. Ashley’nin yüzü, soğuk ve kararlı bir ifade taşıyor. Etrafındaki diğer kontrol altındaki insanlar da gözleri yemyeşil bir ışıkla parlıyor, hipnotize olmuş gibi görünüyorlar. İçindeki gücün bastırılamaz baskısıyla, olan biteni izlemeye karar veriyorsun, çünkü her an patlayabilecek bir şeyin işareti gibi.

Grimstrike’ın peşinden koşarak geldiğini gördüğün Hazel, şimdi Ashley’nin karşısında duruyor. Duruşunda bir kararlılık var, ama Ashley’nin gücü karşısında onun ne yapacağını görmek için bekliyorsun. Ashley’nin yeşil ışığı etrafı doldururken, Hazel’ın yüzündeki odaklanmış ifadeyi fark ediyorsun. Bir çatışmanın patlak vermek üzere olduğu açıkça belli oluyor, ama şu anki pozisyonundan müdahale etmek yerine, olan biteni izlemeyi seçiyorsun. Gücünün zirvesindeyken, sadece onların hareketlerini izlemek bile sana bir tatmin hissi veriyor.
User avatar
Synapse
American Gods
American Gods
Posts: 41
Joined: 25 May 2024, 01:52

Chris'in cevabı üzerine hiç duraksamadan Grimstrike'ın peşinden koşturmaya başladı. O da Ashley karısının zombiklerini oyalayıp kendisine doğru çekiyordu. Grim ile aralarındaki mesafe açılmıştı ama onu yakalayabileceğine inanıyordu. John onu kısa bir süreliğine durdurabilmiş olsa da Grim onun da ellerinden kurtulmuştu. Hazel hızını arttırarak peşinden koşturmaya devam etti. Staminası onun kadar fazla değildi ve artık nefesi kesiliyordu.

Biraz soluklandı dar bir sokağa geldiğinde. Köşeyi döndüğü anda arkasından gelen kadın sesiyle yerinden sıçradı. "Ananıskim! Ödümü kopardın lan!" Sesin sahibi Ashley'di tabi ki de. Hanımefendi sonunda kendisini göstermeye tenezzül etmişti. Ashley her zamanki alaycı gülümsemesi ile bakmıyordu. Bakışları öfkeliydi. Elinden garip bir neon ışık saçıyordu. "Demek sen de tanrılardan birisin. Bunca sene iyi sakladın bunu he. Afferim kız." Hazel şen bir kahkaha patlattı. Ashley ona siktirip gitmesini söylemişti. Hazel bunu duyunca dudaklarını büzüştürdü. "Çok kabasın. Öyle kötü şeyler söylersen diline biber sürmem gerekir bak." Ashley'e sarkastik bir gülümseme ile göz kırptı.

Tam bu esnada olay yerine V gelmişti. Gözlerinde kararlı bir ifade vardı. Hazel onu ilk kez bu şekilde görüyordu. Hatta bu sahneyi görmek onu biraz heyecanlandırmış olacaktı ki kalbi atmaya başlamıştı. Vincent bir şey keşfetmiş gibiydi. Yeni bir potansiyel. Yeni bir güç. Kesinlikle yeni bir şeyler vardı. Eve gittiğinde bu anı hayal ederek mastürbasyon yapması gerekecekti. "Patrooaaaağğnn sonunda geldin! Seni özledimmmmmmm." diye bağırdı şımarık bir edayla. Ardından Ashley'e döndü küstah bir tavırla. "Aslında olay şu: Patronla konuşuyorduk ve çok azdığımıza karar verdik. Senin o koca memelerini yalamadan olmaz diye düşündük. O yüzden bir orgy partisi yapalım dedik. Sen niye bu kadar agresifleştin hiç anlamadık vallahi. O Grimstroke adındaki yakışıklı daddy de katılsın hatta. O memişkolarını mıncıklamadan şurdan şuraya gitmiyorum he!"

Ashley onun gözlerine bakıyordu korkmadan. Üstelik Grim'e bakmamasını söylemesine rağmen. Kendine güvendiği bir konu olmalıydı. Artık V yanında olduğu için kendini daha güvende hissediyordu ancak yine de deneyecekti gücünü kullanmayı. Ashley üzerinde bio-hack kullanıp onu azdırmayı planlıyordu. Evet, tam olarak bunu yapacaktı. Yine de gücü işe yaramayabilir diye tetikte kalacaktı. Ashley'in zihnini ele geçirebilirse belki onun zombiklerini de ele geçirebilirdi.
Image
User avatar
Midnight Reaper
American Gods
American Gods
Posts: 15
Joined: 20 Jun 2024, 00:46

Kontrol altındaki sivilleri kendime çekebilmeyi başarmış olduğum için şanslıydım. Rastgele sivilleri katletmeye başlarsak bunu yanımıza bırakmayacaklarına emindim. Fakat önemli olan sadece bu değildi. Sivillerdi lan bunlar! Bazen sinir bozucu olsalar da yeri geldiğinde destek de olduklarını görmüştüm. En azından yeteneğinden haberi olmadıklarında. Kavgamız arasında en alakasız varlıklardı. O yüzden bunu göz ardı edemezdim.

Onları peşime takıp çıkardığım seslerle de destekleyerek peşimden ayrılmamalarını sağlamıştım. Hareketimde net bir rota olmadığı için ne derece tehlikede olduğuma da dikkat etmeye çalışıyordum. Sonunda ise sivillerden izimi kaybettirmeyi başarabilmiştim. Planım işe yaradığı için derhal telsize sarıldım ve diğerlerine ulaşmaya çalıştım.

John tarafında durum kontrol altındaydı. Ardından James bağlandı. İşlerin karışık olduğunu ama şimdilik güvende olduğunu söyledi. Sonunda ise Gabrielle birkaç kişiyi etkisiz hale getirdiğini ama ihtiyaç olabileceğini söylemişti. Planı sordu. Bir nefes alıp nasıl bir hamlede bulunsak diye içimden geçiriyordum. James şimdilik güvende olduğunu söylemişti ama işlerin karışıklığından hesaplayamadığı şeyler olabilirdi. Onu da yakınımda tutup Gabrielle'e doğru ilerlemeliydim. Enerjimi korumak için oraya varmak için yeteneğimi kullanmayacaktım. Uzun zamandır yeteneğimi kullanmadığım öteki benliğime ne derece yetenek kullandıktan sonra geçeceğimden de emin değildim. O yüzden ya şarj olmalıydım ya da bu şekilde yeteneğimi gerektiği zaman kullanmalıydım.

"Amacımız bölgeyi kuşatıp herkesi dize getirmek veya imha etmek, hangisi kolayınıza geliyorsa onu yapacağız" dedim. Bir an düşünüp "Gabrielle, tam olarak neredesin, yanına geliyorum. James, ihtiyacın olduğu anda seslen, yeteneğimle hızlıca gelirim. Bir de... Arkadan sürpriz saldırıya uğramamak için çıkışı sağlama almak lazım, arkayı gözetleyenimiz var değil mi? Kavga muhabbetine fazla dalmışım dikkat edemedim"

diyor Gabrielle yerini söylerse onun yanına, söylemezse de yüksekçe bir yere çıkıp bölgeyi gözetlemeye çalışacaktım. Hazel'ın yanına dönmek de seçenek olabilirdi ama kontrol edilen sivillerle yeniden baş başa kalabilirdim. Bir de... Sanırım önce nerede olduğumu bulmam lazımdı.
User avatar
V
American Gods
American Gods
Posts: 44
Joined: 24 May 2024, 23:53

İçimdeki gücün, damarlarımdaki kanı kaynattığını ve vücudumun her bir zerresini kavurduğunu hissetmek, şimdiye kadar yaşadığım en iyi hislerden birisiydi. Yoru'nun niye yıllarca beni bundan uzak tuttuğunu anlamak zor değildi. Bu gücü kontrol etmek zorunda olduğumu şimdi daha iyi anlıyordum. Kontrolsüzlük bir yana, bu güce kapılmak çok ayrı bir kontrolsüzlük olurdu. Bu gücün bende ve zihnimde yaratacağı bağımlılığı tahmin edemiyordum. Ruhumun bile buna bağımlı olabileceğini düşünmek, Yoru'yu çok daha iyi anlamama sebebiyet veriyordu. Gücümün hiçbir zaman yüzde yüzünü kullanmamalıydım, bu ilk ve son olmalıydı.

İlk ve son.

Bir tanrı gibi hissetmek, hayır bu tanrı gibi hissetmek değildi. Ben tanrının ta kendisiydim, insanlığın en üst noktasında yaşayan, varlığıyla birlikte göklerdeki tüm tanrıları titreten, ben, Vincent. Her bir zerremde hissettiğim bu tanrılık, herkese karşı bir başkaldırıştı. Eğer Yoru'nun inandığı gibi, gerçekten tepede bir tanrı varsa bilmeli ki, ben düşmüş bir tanrıyım. Ben insanlığı aşanım, ben insan olamayanım, ben hiçbir zaman insan olamadım. Ben hep bir tanrıydım, hep bir tanrı olacağım, ancak yerim Dünya'dır. Göklerdeki tanrıların hepsi, benim gölgemdir. Bense, kural koyanım, kuralları yıkanım, ben aşanım. Ben aşmış olanım.

Büyük bir hızla ilerledikten sonra, Ashley ve Hazel'ı seçebiliyordum. Bir şeyler yapmam gerektiğinin farkındaydım. Ashley'nin ellerinden yayılan ışığı fark etmemle birlikte, hızlıca tetiğe geçtim. Onun yüzündeki kararlılığı görmek, zarar vermekten kaçınmayacağını anlatıyordu bana. Ondan daha azını beklemiyordum, aslında önümde diz çöküp af dilense daha eğlenceli olur diye düşünüyordum. Etrafındaki herkesin gözleri yemyeşil bir ışıkla parlıyordu, hepsi hipnotize olmuşlardı. Hazel Ashley'nin karşısında kendinden oldukça emin duruyordu. Onun neler yapabileceğini merakla izlemek istiyordum, bu sırada Hazel'ın ağzından çıkan kelimeleri duyduğumda neredeyse gülecektim. Kendimi hızlı bir şekilde toparladıktan sonra tüm hızımla önce Ashley'nin yanına fırladım, ardından sağ elimi tam Ashley'nin kulağına gelecek şekilde kaldırdım. Orta parmağımla baş parmağımı birleştirdikten sonra, tüm gücümün hepsini parmaklarıma aktardım.

"Adios."

Parmaklarımı, tam kulağının dibinde, gücümün yüzde yüzüyle şıklattım.
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Synapse: Ashley’nin gözlerine dönüp onun dikkatini çekmeye çalışıyorsun. O sırada beyninde bir plan beliriyor; bio-hack yeteneğini kullanarak Ashley'nin zihnine girmeye karar veriyorsun. Önünde kendine güvenen, gücünü ve öfkesini açıkça sergileyen bu kadını kontrol altına almak, sana büyük bir zafer ve avantaj kazandırabilir. Üstelik onun zihnine nüfuz etmek, sana kontrol altındaki zombilerini de etkisiz hale getirme şansı verebilir. Vincent yanındayken, böyle bir fırsatı kaçırmak istemiyorsun. Gözlerini Ashley’nin gözlerine dikiyorsun, bio-hack gücünü aktive ediyor ve onun zihnine sızmaya başlıyorsun. Ama o an, beklenmedik bir şey oluyor. Daha önce yüzlerce kez yaptığın gibi, zihnine adım attığın anda, kendini tamamen farklı bir yerde buluyorsun. İçinde bulunduğun ortam, kırmızı ve mavi renklerin birbirine karıştığı bozulmuş bir gerçeklik gibi. Renkler adeta iç içe girmiş, her şey hatalarla dolu ve sürekli dalgalanıyor, sanki bir an sonra tamamen yok olacakmış gibi. Gerçeklik, bir kabus ya da bir simülasyonun bozulmuş bir hali gibi titreşiyor. Bu yerde, her şey belirsiz ve rahatsız edici. Kendini toparlamaya çalışırken, bir anda gözlerinin önünde devasa bir insan kafası beliriyor. Bu, Ashley’nin kafasına benziyor ama grotesk bir şekilde büyümüş ve çarpıtılmış halde.

Kafanın gözleri sana doğru bakarken, gözbebeklerinin yavaş yavaş yok olduğunu fark ediyorsun. Gözlerinin içindeki karanlık boşluk büyüyor ve aynı anda, derisinin altından net ve keskin damarlar ortaya çıkmaya başlıyor. Ashley'nin bu devasa kafasının damarları, bir ağ gibi yüzeyde belirginleşiyor, sanki içinde akan bir enerji seni içine çekmeye çalışıyormuş gibi. Gözlerin o boşluklara bakarken, her an içine çekilebilecekmişsin gibi hissediyorsun. Beynin bir anda alarma geçiyor, çünkü bu deneyim, daha önce hacklediğin zihinlerden tamamen farklı. Panik, tüm bedenine yayılmaya başlıyor; ne okuyabiliyorsun ne de kontrol edebiliyorsun. Zihninin derinliklerinde yankılanan bir haykırış gibi, bu devasa kafa seni içine çeken bir varlık olarak beliriyor. Dış dünyada, bedenin bu beklenmedik şokun etkisiyle titremeye ve kontrolsüzce hareket etmeye başlıyor. Kolların istemsizce kasılıyor, bacakların titriyor ve yüzünde bir dehşet ifadesi beliriyor. Bio-hack yeteneğin kontrol edilemez bir geri tepme yaratmış gibi, zihnin ve bedenin arasında bir kopukluk oluşuyor. Bunu daha önce hiç yaşamamıştın; beynin sana ait değilmiş gibi, bedeninle zihin arasında bir savaş varmış gibi hissediyorsun.

Tam bu kaosun ortasında, dış dünyadan bir patlama sesi geliyor. V’nin tüm gücünü kullanarak Ashley'ye saldırdığını hissediyorsun. Patlamanın ardından, sanki bir tünelden çekilmiş gibi bir anda gerçekliğe geri dönüyorsun. Zihnin bulanık ama Ashley’nin devasa görüntüsü ve o bozuk gerçeklik hissi hala taze. Yüzünden ter damlaları süzülürken, panik hala kalbinin hızla atmasına neden oluyor. Neler yaşadığını çözmeye çalışıyorsun; bu deneyim, daha önce yaşadığın hiçbir şeye benzemiyor. Güçlü olduğunu biliyordun ama Ashley’nin zihni bir başka seviyede ve bu deneyimin ardından her şey çok daha karmaşık hale gelmiş durumda.

V: İçindeki gücü tüm varlığında hissediyorsun; damarlarındaki kan kaynıyor, kasların kasılıyor, bedenin bir savaş meydanı gibi titreşiyor. Gücünü, en uç noktasına kadar yoğunlaştırdın. Her adımın yankısı, zemini sarsarken, her nefes alışın, etrafındaki havayı elektrikle yüklüyor. Ashley'nin kararlılığı ve o neon yeşili ışık, sana meydan okur gibi parlıyor. Onun gözlerindeki tehdit ve alay, seni durduramayacak. İçinde biriken bu güç, daha fazla bastırılamaz. O an, harekete geçmenin zamanı geldiğine karar veriyorsun. Bedenindeki tüm enerjiyi parmak uçlarına odaklayarak Ashley'nin yanına fırlıyorsun. Adımların bir anda patlayıcı bir hızla yerden kesiliyor ve Ashley’nin hemen yanında beliriyorsun. Sağ elini kaldırıp parmaklarını Ashley’nin kulağına gelecek şekilde konumlandırıyorsun. Orta parmağın ve baş parmağın bir araya geliyor, tüm gücünün dalgaları parmak uçlarından yoğunlaşıyor. Kısa bir anlığına dünya sessizleşiyor; sadece gücünün muazzam titreşimi hissediliyor.

Bir an için zaman durur gibi oluyor. Parmaklarının şıklamasıyla birlikte, patlayıcı bir enerji dalgası etrafa yayılıyor. Ashley'nin bedeni, bu muazzam gücün etkisiyle adeta patlıyor. Her şey bir anda kan gölüne dönüyor; etrafta parçalanmış etler ve kemikler sağa sola savruluyor. Ashley'nin kontrol ettiği o güçlü beden, artık birer parçaya ayrılmış ve dört bir yana dağılmış durumda. Her tarafa kan sıçrıyor; duvarlar, yerler, hatta senin ve Hazel’ın üzeri bile kırmızıya boyanıyor. Patlamanın etkisiyle havaya saçılan kan ve doku parçaları, bir kasırga gibi etrafınızı sarıyor. Ashley’nin kontrol ettiği tüm yaratıkların gözlerindeki o neon yeşili ışık anında sönüyor. Gözlerindeki boş bakışlar kayboluyor ve herkes bir anda bilinçlerine geri dönüyor. Kontrol altındaki insanlar, sanki bir kabustan uyanmış gibi çevrelerine şaşkınlıkla bakıyorlar. Hepsinin yüzünde bir anlam bulmaya çalışan bir ifade var; kontrol altında oldukları süre boyunca neler olduğunu anlamaya çalışıyorlar. Ashley'nin yarattığı korkunç büyü ve kontrol ağı çözülmüş, herkes kendi iradesine geri dönmüş durumda.

Bu sırada, uzaklaşmakta olan Grimstrike, ilerlediği çatıların birinde duruyor. Ashley'nin yok edilme anını dikkatle izliyor, gözleri büyümüş ve ifadesi dikkatli. V’nin bu inanılmaz gücünü ilk elden görmek onu şaşırtıyor ama aynı zamanda bu kaos içinde bir fırsat arar gibi etrafı tarıyor. Birkaç saniye daha izledikten sonra gözlerini V’ye ve Synapse’e çeviriyor; olayın gidişatını anlamaya çalışıyor. Tehlikenin boyutlarını ve bu duruma nasıl adapte olacağını hesaplıyor. Biriktirdiğin o yoğun güç, yavaş yavaş bedenini terk etmeye başlıyor. Gücünün zirvesindeyken hissettiğin tanrısal varlık duygusu, bir ırmağın sakinleşmesi gibi yavaşça dağılırken, gerçekliğin soğuk yüzüyle tekrar buluşuyorsun. Her şeyin kontrolün altında olduğunu hissederken, bu güç yoğunluğunun seni hem fiziksel hem de zihinsel olarak ne kadar tükettiğini fark ediyorsun. Nefes alışların düzenli, ama bedenin hafifçe titriyor. Gücün seni doruk noktasına ulaştırdıktan sonra geri çekiliyor ve bu seni bir an için zayıf hissettiriyor. Synapse ise hala yaşadığı deneyimin şokunu atlatmaya çalışıyor. Ashley'nin zihnine girip kontrol etmeye çalışırken yaşadığı o dehşet anları, onun üzerine sinmiş durumda. Gücünün etkisiyle tekrar gerçekliğe döndüğünde bile, beyninin içinde kalan o bozuk görüntüler ve kontrolsüz titreme hissi hala orada. Kendi bedeninin kontrolünü geri kazanmaya çalışırken, yaşadığı şeyin ne kadar farklı ve tehlikeli olduğunu anlamaya başlıyor. Ashley'nin gücünü hafife almanın bedelini, zihinsel bir sınavla ödemiş durumda.

Tam bu sırada, John olay yerine varıyor. Etrafındaki kan gölü ve Ashley'nin parçalara ayrılmış bedeni onu şaşırtıyor ama hemen ardından yüzünde bir gülümseme beliriyor. "Ooo, Ashley parçalanmış bile! Güzel iş çıkardınız." diye kutluyor durumu. Sonra etrafına bakınarak ekliyor. "Chris nerede? Onun da bir yerlerde olması lazım." Gücünün etkileriyle yavaş yavaş normale dönerken etrafını tarıyorsun. Synapse’in hala kendine gelmeye çalıştığını, John’un ise rahat bir tavırla durumu kontrol ettiğini görüyorsun. Ancak gözlerin Grimstrike'ı aramaya başlıyor. Onun hala buralarda bir yerlerde olduğundan eminsin. Grimstrike’ın kaçma ihtimali ve etrafta beliren yeni bilinçler, yeni tehlikeler anlamına gelebilir. Ne yapacağını düşünüyorsun; bu yeni durumda ne tür bir hamle yapman gerektiğini, neyin peşinde olduğunu. Gücün geri çekilirken, zihnin strateji üretmeye odaklanıyor. Düşmanlar hala var ve bu hikaye henüz bitmedi.

Midnight Reaper: Gabrielle'e seslendiğinde, telsizden sadece birkaç cızırtı duyuyorsun. Bekliyorsun, belki de bir an için cevap verecektir diye. Ama cızırtının ardından net ve anlaşılır bir ses gelmiyor. İçinde bir huzursuzluk baş gösteriyor; Gabrielle'e ne olmuş olabileceğini merak ediyorsun. Sinirlerin geriliyor, çünkü takımın bütünlüğü ve güvenliği senin için önemli. Etrafındaki kaos hâlâ devam ederken, yüksek bir yere çıkmanın daha iyi bir görüş açısı sağlayacağını düşünüyorsun. Durumun netliğini ancak böyle görebilirsin. Gözlerin etrafta yükselebileceğin bir yer arıyor ve sonunda, birkaç katlı eski bir binanın yan tarafında bulunan yangın merdivenini fark ediyorsun. Merdiven, duvarın kenarına sıkıca tutturulmuş, bazı yerlerinde paslanmış ama hala yeterince sağlam görünüyor. Merdivene doğru hızlıca ilerleyip, metal basamaklardan yukarı çıkmaya başlıyorsun. Her adımında metalin altında hafif bir titreme ve gıcırtı hissediyorsun, ama bu seni durdurmuyor. Nefesin düzensiz ama dikkatli; her an tetikte kalmaya çalışıyorsun. Yukarıya çıktıkça, manzara genişlemeye başlıyor.

Binanın tepesine ulaştığında, şehri daha iyi görebileceğin bir konumdasın. Rüzgar yüzüne çarpıyor, havadaki metalik ve kan kokusunu burnunda hissediyorsun. Etrafına göz attığında, kontrol edilen tüm insanların normal hallerine döndüklerini gözlemliyorsun. Gözlerinde önce bir şaşkınlık, sonra da bir rahatlama beliriyor. Ashley’nin büyüsü ya da kontrolü, her neyse, çözülmüş olmalı. İnsanlar, kendilerine gelmiş gibi görünüyorlar; bazıları yere çökmüş, bazıları ise etrafa şaşkın ve korkmuş gözlerle bakınıyor. Biraz önce bu insanlar tehditkâr birer düşman iken, şimdi hepsi kaosun tam ortasında hayatta kalmaya çalışan birer kurban gibi. Gözlerin hemen ardından ekibin geri kalanını arıyor. Biraz uzakta, birkaç dakikalık yürüme mesafesinde, V ve Synapse'i fark ediyorsun. İkisi de kanlar içinde, ama ayakta. V'nin yanında bir patlama noktası gibi kan gölü ve etrafa saçılmış parçalara ayrılmış bir beden görüyorsun. Burası Ashley’nin sonunun geldiği yer olmalı. Synapse'in duruşu hala biraz sarsılmış ve kendine gelmeye çalışır gibi, ama en azından ikisi de hayatta. V'nin güçlü duruşu, etraftaki kaosu bastırıyor gibi görünüyor. Onların güvende olduklarını görmek, içindeki gerginliği biraz olsun azaltıyor.

O sırada, gözün biraz daha uzakta bir çatıya takılıyor. Grimstrike, yukarıda bir çatıdan olan biteni izliyor. Onun dikkatli ve hesaplayıcı bakışları, hala her şeyi kontrol ettiğini hissettirmeye çalışıyor gibi. Ekip üyelerinden en yakınında o var ve bu durum seni tetikte tutuyor. Onun bir sonraki hamlesini tahmin etmeye çalışıyorsun; geri çekilip kaçmayı mı deneyecek yoksa başka bir fırsat kollamayı mı? Tam o anda, telsizden bir ses geliyor; James'in sesi duyuluyor. "Chris! Karargahımıza saldırı oldu! Ashley'nin çete üyeleri bizim karargaha baskın yapmış, Elizabeth'ten haber geldi. Saklanıyorlarmış, yardıma ihtiyacımız var!" James’in sesi biraz nefes nefese ve gergin ama net. Bu haber seni şaşırtıyor. Beklenmedik bir durum. Ashley’nin yok edilmesiyle birlikte her şeyin daha da karmaşık bir hale geleceğini biliyordun, ama karargahınıza saldırı olacağını tahmin etmemiştin. Elizabeth’in orada saklanıyor olması işleri daha da zorlaştırıyor. Hızlıca düşünmeye başlıyorsun; bir yanda Grimstrike hala etrafta ve fırsat kollarken, bir yanda ekibin geri kalanı kanlar içinde toparlanmaya çalışıyor, ve şimdi de karargaha yapılan bu saldırı. En kısa sürede nasıl hareket edeceğinize karar vermen gerekiyor. Çatının tepesinde bir sonraki hamleni belirlemeye çalışıyorsun.
User avatar
Midnight Reaper
American Gods
American Gods
Posts: 15
Joined: 20 Jun 2024, 00:46

Gabriel'e seslensem de duyduğum tek şey telsizin cızırtıları ve beklemenin ardından anlaşılmaz sesler oluyordu. Öfkeyle, birkaç küfür savurdum havaya. İyi olduğuna yönelik inancımı kaybetmemiş olsam da onun için endişeleniyordum. Üst üste yaşadığım başarısızlığın üstüne bunun denk gelmesi kendime kızmama sebep oluyordu. Kaos ise etkinliğini kaybetmiş değildi. Henüz ipleri tamamen bırakamazdım, henüz bir şey kaybetmiş değildik. Daha yüksek bir konuma çıkıp olayları gözetlemek iyi bir seçenekti. Gözüme birkaç katlı eski bir bina kestirdim. Yan tarafında yangın merdiveni vardı. Durumu iyi göründüğü için hamlemi hızlı gerçekleştirip tırmandım ve hızlıca üzerine bastıkça gıcırdayan basamaklarından hızla çıktım. Yukarı çıktıkça manzara genişlemeye başlamıştı.

Binanın tepesine ulaştığımda çevreyi daha iyi görebilir konuma gelmiştim. Nefesimi toplarken rüzgarın esintisinin de arttığını ciğerlerime hızlıca dolan havadan hissedebiliyordum. Etrafa göz attığımda kontrol edilen sivillerin normale döndüğünü görmüştüm. Her biri kendince duruma karşı tepkilerini yaşarken benim için yapabileceğim tek şey üstümden bir yüküm kalkmasıyla aldığım nefes oluyordu. Ancak Gabriel konusu hala yerini koruyor olması, zaman kaybetmeden etrafı incelemeyi sürdürmeme sebep oluyordu. Birkaç dakikalık mesafede V ve Synapse duruyordu. İkisinin de kanlar içinde olduğunu görüyor olmak tüyler ürpertse de, bu kanın kendilerine ait olmadığını hala ayakta kalanın onlar olduğundan rahatça anlayabiliyordum. Synapse toparlanamamış gibi görünüyordu. Synapse'ı bile zihnen etkilemeyi başarmış bir kaşardı Ashley. Kim bilir ne yapmıştı kıza. Manipüle işleri çok tehlikeliydi. Manipüle edilen özellikle V ise, bu yıkımın haberinden başka bir şey olamazdı.

O bölgede de işlerin bu aşamada yolunda olduğunu görmek biraz daha iyi gelmişti ancak bakışlarım Grimstrike'ın üzerindeydi. O noktadan bir tehdit oluşturuyor muydu emin değildim ancak V ye karşı açık bir saldırıda bulunacağını sanmıyordum. Bütün bölgeyi yerle bir edebilecek birine karşı böylesine bir ahmaklık yapması ancak bir intiharla sonuçlanırdı. Yine de bu adam fazla dikkatli görünüyordu. Burada ne işi vardı bilemiyor olmamın yanında bundan sonrasında da onunla karşılaşacağımı hissediyordum.

Telsizin çalması ile tetikte duruşum gevşemiş, odağımı telsize vermiştim. James karargaha saldırı olduğunu söylediğinde "HaağğğĞĞĞĞ?!" diye karşılık vermiştim. Sanırım sesim gitmiyordu telsizden aktive etmediğim için. Gabriel'in durumu belirsiz, diğerleri ise toplanmaya çalışıyordu. O halde odak Gabriel olmalıydı. Herkes toplanırken ben de motoru kapıp eve dönmeliydim. Orası aynı zamanda benim evimdi sonuçta! Telsizi aktif edip "Gabriel etrafında birleşin, ondan cevap alamadım. Ben karargaha dönüp tatlı Elizabet'imi kim tacize kalktıysa öldürmeye gidiyorum! Şu Grimstrike maymunu da çatıdan V'leri gözetliyor, söylersiniz, mekanı bana salın, ben kaçtım!" demiştim.
User avatar
Synapse
American Gods
American Gods
Posts: 41
Joined: 25 May 2024, 01:52



Hazel, bile isteye, farkında ola ola Ashley'in tuzağına düşmüştü. Bu karı ne yapmıştı, zihninde nasıl sikko şeyler dönüyordu bilmiyordu ancak Bio-Hack yaptığı anda kendini çok acayip bir yerde buldu Hazel. Daha önce binlerce kez Bio-Hack yaptığı için bu durumun anormal olduğunu hemen kavramıştı. Sanki kodu bozulmuş bir bilgisayar oyunundaydı. RGB renkleri birbirine girmiş, sürekli glitchleniyordu her şey. Hazel tam bir şeylerin yolunda gitmediğine karar verip bu kadının kafasından çıkmaya karar vermişti bir anda önünde beliren şey karşısında kocaman bir hassiktir çekti.

Devasa bir kafa. Pipi kafası değil, pipi kafası olsa hoşuna giderdi Hazel'ın. İnsan kafası. Hatta spesifik olarak Ashley'in kafası. Ama kocaman. KOCAMAN. Pennywise'ın kafası gibi. Gözleri ona öyle bir bakıyordu ki Hazel elinin ayağının kesildiğini fark etti. Hiçbir şey yapamıyordu. Koca kafasının göz bebekleri yavaşça yok olmuştu. Gözlerindeki karanlık büyümeye, kafasındaki damarları keskinleşmeye başlamıştı. Tekrar ediyorum, pipi kafası değil. Pipi damarları da değil. Ashley'in kafası. Onun gözlerinin karanlığına bakarken hipnotize oluyordu adeta. Sanki oraya gidebilirdi. Sanki o karanlık onu çekiyordu. "Lan kafa sikmesi gereken bendim, sen değil! Bu benim işim!" Hazel bir şeylerin yolunda gitmediğini fark etmişti. Bio-Hack yaptığında kontrol eden o olurdu, karşı taraf değil. Bu karının gücü bir şekilde onunkini counterlıyor olmalıydı.

Ne yazık ki bu gizemi çözemeyecekti çünkü yüreğine yerleşen bu korku ve panikten kurtulamıyordu Hazel. Bu duyguları pek fazla yaşayan bir insan olmadığı için her şey çok yabancıydı şu anda ona. Demek ki Bio-Hack yaptığı insanlar da böyle hissediyorlardı bunca zaman. Bedenini kontrol edemiyordu. Sanki zihniyle bedeni birbirinden ayrılmıştı. Köpek gibi titriyordu resmen. Kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırmıştı. İğrenç bir duyguydu. Bundan kurtulabilecek miydi?

Tam o esnada bir patlama sesiyle zihin-beden bütünlüğü geri sağlandı. Gerçek dünyadaki gözlerine geri döndüğünde Ashley'in parçalanmış bedenini ve etrafa saçılmış organlarını fark etmişti. Bir de üstüne başına sıçrayan kanı. V'nin de her yeri kan içindeydi. Sonra fark etti ki V saldırmıştı. Tabi ya! Hazel'ın kendine gelebilmesi biraz daha sürecekti ne yazık ki. Hala istemsizce titriyor ve ayağa kalkmakta zorlanıyordu. "Büyük olan tek şey memeleri değilmiş... Kafası da büyükmüş..." Zorlukla konuştuğu bu anda bile tek isteği taşak yapmaktı. Başka türlü sakinleşemeyecekti. Grimstrokemycock nereye gitmişti acaba? Ashley karısı resmen onu sikmekten beter hale getirmişti. Orospu kaşar! Neyse ki böyle sarsıcı anlarda bile aklına hınzırca şeyler geliyordu. "Patroooaağğğn çok kötüyüm kucağına al beni~" Kollarını Vince'e doğru açtı.
Image
Locked