Uladzislau dosyayı açarken nefesini tutmuştu. Bok, ceset parçası, çürümüş gıda veya her ne ise. Genizinde acı bir tat istemiyordu. Öyle ki bir tutam olsun dahi nefes almamak için yanaklarını bile şişirmiş ve komik bir surata bürünmüştü. Kapağı kaldırdığında ise beklediği gibi bir görüntü yoktu hatta her şey oldukça normal görünüyordu. Nefesini içinde ufak bir tereddütle de olsa bıraktı. "Lavanta mı?" diye söylendi.
Dosyalar, notlar ve bir sürü evrak. Ayrı ayrı olarak bir anlam ifade etmiyorlardı elbette fakat birleştirildiklerinde ne olacağını merak etmeden de edemiyordu. Nihayetinde de bir beze sarılı -yanında uyarısı olan- garip bir cihaz bulunuyordu. Olayın garipliği Uladzislau'ı bunun bir tesadüfen bir karşılaşma olmadığı yönünde ister istemez kuşkulandırıyordu. Başını kaldırıp etrafı gözledi.
Beklediği gibi bir grup adam kendisini izliyordu. "Kuruntulanıyor muyum acaba?" diye düşündü ve dikkatlice baktı. Sanki göz teması kuruyorlarmış gibi bir hisse kapıldı. Maskeli, gözlüklü, yağmurluk giymiş üç adam kendisine bakıyordu. Emin olmuştu. Yaşanan hiçbir şey doğal değildi.
Uladzislau önce saatine baktı. 13.47. Ardından başını kaldırıp adamlara doğru baktı. Elektrik formuna dönüşerek onları yakalayabilirdi fakat sonra ne olacağını düşündü. Kolayca dövse bile konuşturacak zaman yoktu. Şehrin ortasında bir "Geliştirilmiş"in birilerini dövüyor olması da pek hoş bir havadis olmayacaktı. Daha kötüsü adamların beklediği gibi kendisini izlemiyor oluşu olurdu ki bu ihtimal onu daha da korkutuyordu. Paranoyak olmak onun için deliliğin ilk adımıydı.
Çantayı kapattı ve sol eline aldı. Adamlara doğru baktı ve sağ eliyle havada haç çizdi. Ardından da arkasını dönüp Varabey Holding'e doğru yürümeye başladı.
[Energiya] Gorod Absolyut
Adamların bakışları, sokak lambalarının soluk ışığında bile delip geçiyor gibi. Maskelerinin ardındaki gözlük camları puslu olsa da, içlerinden en sol köşedeki adam başını hafifçe yana eğip sana doğru neredeyse onaylayan bir biçimde bakıyor. Senin havada çizdiğin haç işaretiyle birlikte, diğer ikisiyle kısa bir göz teması kuruyorlar. Bir anlık, kelimesiz bir iletişim ardından üçü de aynı anda, ani ve eşzamanlı bir hareketle oldukları yerden geri çekilip sokağın gölgelerine karışıyor. Sanki hiçbir zaman orada olmamışlar gibi. Bir iz, bir ayak sesi, bir nefes dahi kalmıyor geride.
Sen yürüyüşüne devam ediyorsun. Sol elinde çanta, sağ elin ceketinin cebinde. Adımların kararlı ama temkinli. Kalbin, aklının birkaç adım önünde ilerliyor. Yağmur durduğundan beri sokaklar daha sessiz, sanki şehir bile nefesini tutmuş seni izliyor. Varabey Holding’in kapısı artık gözlerinin önünde. Gri granit merdivenlerin üstü hala nemli. Metal dedektörün ardında, içerideki döner kapıların yansıması camda silikçe titreşiyor. Tam kapıya adımını atacakken...
Yan sokaklardan, tam da arkandan, o biraz önce adamların kaybolduğu taraftan üç çift ayak sesi patlar gibi duyuluyor. Hızlı, kararlı ve bu kez çok daha yakından. Dönüp baktığında, aynı maskeli üç adam, sanki sinyal verilmiş gibi koşarak sana doğru geliyor. Niyetleri saldırı mı, teslim alma mı, başka bir şey mi, anlayamıyorsun, ama bunu anlayacak zaman da bulamıyorsun.
Tam o anda, bir çığlık. Yalnızca birkaç metre ötede, Varabey binasının karşı sokağında. Yoldan geçenlerin bakışları bir noktaya kilitleniyor. Seninle adamlardan biri arasında kalan görüş çizgisinin tam ortasında, bir başka figür beliriyor. İlk bakışta kadın mı, hatta insan mı emin olamıyorsun. Saçları baştan aşağı elektriklenmiş, göz bebekleri normalden büyük, derisinin altı cılız bir maviyle titreşiyor. Ellerinde titrek bir enerji, gözleri sanki hiçbir şey görmüyor gibi sabit.
O an anlıyorsun. O da bir Geliştirilmiş. Ama kontrolünü kaybetmiş. Ya da hiç kontrol etmemiş.
Bir arabanın camı çatlayarak patlıyor, kadının elleriyle yaptığı bir savurma hareketiyle bir bank reklam panosu yerinden kopup havaya kalkıyor. İnsanlar panikle kaçışıyor, biri yere düşüyor, çığlıklar çoğalıyor. Maskeli üçlü, sana doğru gelmeyi bırakıp hemen yön değiştiriyor. Ellerini ceketlerinin içine atıyorlar. İçlerinden biri yere diz çöküp bileğinden çıkan kısa namlulu bir cihazı kadına doğrultuyor. Diğer ikisi sağlı sollu yayılıp çevreyi kontrol altına almaya çalışıyor. Kalabalık büyüyor. Kaos, sokağın çeperlerini hızla sarıyor.
Sen hala kapının önündesin. Sol elinde tuttuğun çanta sanki ağırlaşmış gibi. Şimdi bir kaosun kıyısında duruyorsun. Senin için mi geldiler, yoksa başka biri için miydi? Olay çok hızlı gelişiyor, çok fazla bilgi eksik, çok fazla ihtimal havada.
Ve saat 14:01. Ofise çıkmak için yalnızca birkaç dakikan kaldı. Ama artık sıradan bir öğle molasında değilsin.
Sen yürüyüşüne devam ediyorsun. Sol elinde çanta, sağ elin ceketinin cebinde. Adımların kararlı ama temkinli. Kalbin, aklının birkaç adım önünde ilerliyor. Yağmur durduğundan beri sokaklar daha sessiz, sanki şehir bile nefesini tutmuş seni izliyor. Varabey Holding’in kapısı artık gözlerinin önünde. Gri granit merdivenlerin üstü hala nemli. Metal dedektörün ardında, içerideki döner kapıların yansıması camda silikçe titreşiyor. Tam kapıya adımını atacakken...
Yan sokaklardan, tam da arkandan, o biraz önce adamların kaybolduğu taraftan üç çift ayak sesi patlar gibi duyuluyor. Hızlı, kararlı ve bu kez çok daha yakından. Dönüp baktığında, aynı maskeli üç adam, sanki sinyal verilmiş gibi koşarak sana doğru geliyor. Niyetleri saldırı mı, teslim alma mı, başka bir şey mi, anlayamıyorsun, ama bunu anlayacak zaman da bulamıyorsun.
Tam o anda, bir çığlık. Yalnızca birkaç metre ötede, Varabey binasının karşı sokağında. Yoldan geçenlerin bakışları bir noktaya kilitleniyor. Seninle adamlardan biri arasında kalan görüş çizgisinin tam ortasında, bir başka figür beliriyor. İlk bakışta kadın mı, hatta insan mı emin olamıyorsun. Saçları baştan aşağı elektriklenmiş, göz bebekleri normalden büyük, derisinin altı cılız bir maviyle titreşiyor. Ellerinde titrek bir enerji, gözleri sanki hiçbir şey görmüyor gibi sabit.
O an anlıyorsun. O da bir Geliştirilmiş. Ama kontrolünü kaybetmiş. Ya da hiç kontrol etmemiş.
Bir arabanın camı çatlayarak patlıyor, kadının elleriyle yaptığı bir savurma hareketiyle bir bank reklam panosu yerinden kopup havaya kalkıyor. İnsanlar panikle kaçışıyor, biri yere düşüyor, çığlıklar çoğalıyor. Maskeli üçlü, sana doğru gelmeyi bırakıp hemen yön değiştiriyor. Ellerini ceketlerinin içine atıyorlar. İçlerinden biri yere diz çöküp bileğinden çıkan kısa namlulu bir cihazı kadına doğrultuyor. Diğer ikisi sağlı sollu yayılıp çevreyi kontrol altına almaya çalışıyor. Kalabalık büyüyor. Kaos, sokağın çeperlerini hızla sarıyor.
Sen hala kapının önündesin. Sol elinde tuttuğun çanta sanki ağırlaşmış gibi. Şimdi bir kaosun kıyısında duruyorsun. Senin için mi geldiler, yoksa başka biri için miydi? Olay çok hızlı gelişiyor, çok fazla bilgi eksik, çok fazla ihtimal havada.
Ve saat 14:01. Ofise çıkmak için yalnızca birkaç dakikan kaldı. Ama artık sıradan bir öğle molasında değilsin.
Uladzislau aklında türlü düşünceler ile Varabey Kulesi'ne yürümeye devam ediyordu. Adamları kovalamamakla iyi mi etmişti, kötü mü etmişti emin olamıyordu. Birileri onu takip ediyorsa bunun manası neydi? Devlet ve Lukaşenka'lar mıydı? Yoksa babası basitçe peşine birini mi takmıştı. Ya da daha da öteden, düşman topraklarından gelen casuslar mıydı. Bu düşünceler içini yiyordu.
Merdivenlere adım atarken bu vesveseleri bastıracak bir fırsat yeniden Uladzislau'ın önüne geliyordu. Üç adam yeniden kendisini takip ediyor ve hatta bu sefer ona doğru koşar adımlarla geliyordu. Uladzislau kendisini bir dövüşe hazırlamıştı ki bir figandır koptu. Adamlar, Uladzislau ve muhtemelen sokaktan geçen herkes sese doğru döndü.
Elektriksel bir anomaliye sahip bir kadın etrafta kontrolsüzce hareket ediyordu. Uladzislau bunu görünce şaşırmıştı zira öyle ya da böyle Elektriksel güç kendisine özgü bir şeydi, en azından o böyle sanıyordu. Doğrusu Uladzislau kendisinden başka bir Gelişmiş de görmemişti. Dikkatlice izlemeye başlamıştı. Müdahale etmeli miydi? Emin değildi. Zira izlediği şey bir nevi Belarusya'nın Gelişmişler için aldığı önlemleri izlemek için de bir firsat olacaktı.
8-5 Beyaz Yaka rolünü daha ilk günden böylece çöpe atmak istemedi. Çantasını yanına koydu ve Varabey Kulesi'nin merdivenlerine oturup izlemeye başladı. Kavga kendine iyice yaklaşmadıkça da kalkma niyeti yoktu.
Merdivenlere adım atarken bu vesveseleri bastıracak bir fırsat yeniden Uladzislau'ın önüne geliyordu. Üç adam yeniden kendisini takip ediyor ve hatta bu sefer ona doğru koşar adımlarla geliyordu. Uladzislau kendisini bir dövüşe hazırlamıştı ki bir figandır koptu. Adamlar, Uladzislau ve muhtemelen sokaktan geçen herkes sese doğru döndü.
Elektriksel bir anomaliye sahip bir kadın etrafta kontrolsüzce hareket ediyordu. Uladzislau bunu görünce şaşırmıştı zira öyle ya da böyle Elektriksel güç kendisine özgü bir şeydi, en azından o böyle sanıyordu. Doğrusu Uladzislau kendisinden başka bir Gelişmiş de görmemişti. Dikkatlice izlemeye başlamıştı. Müdahale etmeli miydi? Emin değildi. Zira izlediği şey bir nevi Belarusya'nın Gelişmişler için aldığı önlemleri izlemek için de bir firsat olacaktı.
8-5 Beyaz Yaka rolünü daha ilk günden böylece çöpe atmak istemedi. Çantasını yanına koydu ve Varabey Kulesi'nin merdivenlerine oturup izlemeye başladı. Kavga kendine iyice yaklaşmadıkça da kalkma niyeti yoktu.
Maskeli üçlü, hedef değiştirdikleri andan itibaren senin yanından rüzgar gibi geçip sokağa yayılıyorlar. Önlerindeki kadın ise hâlâ kontrolsüz bir güç patlaması içinde. Saç telleri etrafında mavi beyaz kıvılcımlar sıçrıyor, gözbebekleri küçülüp büyüyor, derisinin altındaki damar hatları sanki soğuk neonla çizilmiş gibi parlıyor. Her adımında, zemindeki su birikintilerinde elektrik halkaları yayılıyor.
İlk maskeli, diz çöküp bileğinden çıkan kısa namlulu cihazı doğrultuyor. Namlu ucundan ince, tiz bir enerji atımı fırlıyor, vurduğu yerde küçük bir patlama yerine, kadının etrafında mavi bir titreşim halkası oluşuyor. Kadın bir an sendeleyip duraksıyor, ama bu yalnızca birkaç saniyelik bir etki. Ardından kollarını yana açıyor ve adeta bir jeneratör gibi vücudundan dışarı doğru kıvılcımlar saçmaya başlıyor.
İkinci maskeli, hızla sağa kayıp bir duvarın dibinden ona doğru yaklaşıyor. Elinde, içi parlak jel benzeri bir sıvıyla dolu, şırınga büyüklüğünde metal bir tüp var. Tam arkadan yaklaşmaya çalışırken kadın, refleksle kolunu geriye savuruyor. Savuruşla birlikte, maskelinin üzerinden turkuaz bir şimşek geçip çelik konteynerlere çarpıyor. Konteynerin sacı kıvrılıyor, metal yanık kokusu sokağa yayılıyor.
Üçüncü maskeli, en soğukkanlı olanı gibi görünüyor, acele etmeden pozisyon alıyor, bir çöp kutusunun arkasına çömelerek belinden metalik bir disk çıkarıyor. Diskin ortasında dairesel bir ışık yanıp sönüyor, belki de bastırma cihazı. Kadına doğru kayarak yaklaşıyor, diski yere bırakıp bir tuşa basıyor. Zeminde görünmez bir dalga yayılıyor, ıslak kaldırımlar üzerinde ince bir buğu hareketleniyor. Kadının elektriksel parıltıları bir anlığına titriyor, ama güç tamamen kesilmiyor.
Kadın bu baskıya karşılık, tek bir noktaya yoğunlaşıyor. Ellerini birbirine kenetleyip öne doğru fırlatıyor, bir enerji demeti, adeta yoğunlaştırılmış bir şimşek gibi, sokağın karşısındaki bir apartmanın balkonuna çarpıyor. Balkon demiri anında kopuyor, yere düşerken altındaki iki vatandaşı da sürüklüyor. Bir erkek ve bir kadın, market poşetleri ellerinden savrulmuş, ayakları boşluğa kaymış durumda. Balkonun çerçevesi kırılmış, tek tutundukları şey ince, paslı bir yan korkuluk. Gözlerindeki panik, çevredeki herkesin bağırmasına sebep oluyor.
Maskeliler hala kadını bastırmaya çalışırken, bu iki vatandaşın parmakları kaymak üzere. Sen merdivenlerde otururken, saniyeler hızla tükeniyor. Eğer şu anda bir şey yapılmazsa... yere çarpacaklar. Ve o yükseklikten hayatta kalmaları imkansız.
İlk maskeli, diz çöküp bileğinden çıkan kısa namlulu cihazı doğrultuyor. Namlu ucundan ince, tiz bir enerji atımı fırlıyor, vurduğu yerde küçük bir patlama yerine, kadının etrafında mavi bir titreşim halkası oluşuyor. Kadın bir an sendeleyip duraksıyor, ama bu yalnızca birkaç saniyelik bir etki. Ardından kollarını yana açıyor ve adeta bir jeneratör gibi vücudundan dışarı doğru kıvılcımlar saçmaya başlıyor.
İkinci maskeli, hızla sağa kayıp bir duvarın dibinden ona doğru yaklaşıyor. Elinde, içi parlak jel benzeri bir sıvıyla dolu, şırınga büyüklüğünde metal bir tüp var. Tam arkadan yaklaşmaya çalışırken kadın, refleksle kolunu geriye savuruyor. Savuruşla birlikte, maskelinin üzerinden turkuaz bir şimşek geçip çelik konteynerlere çarpıyor. Konteynerin sacı kıvrılıyor, metal yanık kokusu sokağa yayılıyor.
Üçüncü maskeli, en soğukkanlı olanı gibi görünüyor, acele etmeden pozisyon alıyor, bir çöp kutusunun arkasına çömelerek belinden metalik bir disk çıkarıyor. Diskin ortasında dairesel bir ışık yanıp sönüyor, belki de bastırma cihazı. Kadına doğru kayarak yaklaşıyor, diski yere bırakıp bir tuşa basıyor. Zeminde görünmez bir dalga yayılıyor, ıslak kaldırımlar üzerinde ince bir buğu hareketleniyor. Kadının elektriksel parıltıları bir anlığına titriyor, ama güç tamamen kesilmiyor.
Kadın bu baskıya karşılık, tek bir noktaya yoğunlaşıyor. Ellerini birbirine kenetleyip öne doğru fırlatıyor, bir enerji demeti, adeta yoğunlaştırılmış bir şimşek gibi, sokağın karşısındaki bir apartmanın balkonuna çarpıyor. Balkon demiri anında kopuyor, yere düşerken altındaki iki vatandaşı da sürüklüyor. Bir erkek ve bir kadın, market poşetleri ellerinden savrulmuş, ayakları boşluğa kaymış durumda. Balkonun çerçevesi kırılmış, tek tutundukları şey ince, paslı bir yan korkuluk. Gözlerindeki panik, çevredeki herkesin bağırmasına sebep oluyor.
Maskeliler hala kadını bastırmaya çalışırken, bu iki vatandaşın parmakları kaymak üzere. Sen merdivenlerde otururken, saniyeler hızla tükeniyor. Eğer şu anda bir şey yapılmazsa... yere çarpacaklar. Ve o yükseklikten hayatta kalmaları imkansız.
Uladzislau olanları hayretler içinde izliyordu. Maskelilerin elindeki teknolojiler daha önce gördüğü ve duyduğu şeyler değildi. Duymamasının da bir sebebi olduğunu düşünüyordu tabii ancak bugüne kadar insanların hep Gelişmişlere karşı çaresiz olduğuna inanmıştı. Oysa şu an üç kişi bir gelişmişi hatta kendisi gibi birini kolaylıkla zapt ediyor gibi görünüyordu. Enerji silahları, ne idüğü belirsiz parlak jeller, frekanslı disk saldırıları. Uladzislau hayran oluyordu fakat hiçbiri de Gelişmiş'i zapt etmeye yeterliymiş gibi görünmüyordu. Gelişmiş en nihayetinde bir enerji dalgasını rastgele bir noktaya fırlatıyor ve bir apartmanı tutturuyordu.
Uladzislau buna hiç karışma isteğinde değildi elbette fakat nihayetinde karşısında iki sivilin ölecek olması yalnızca kendinin değil Varabei'lerin hepsinin başını ağrıtabilirdi. 8-5'e veda mı ediyordu bilmiyordu ama çıkan kargaşanın yeterince insanı sokaktan kovduğuna ve bu saldırıyla beraber de olayı izleyecek cesaretlerinin kalmadığına inanmak istiyordu. Elindeki çantayı geriye doğru, Varabei kulesinin kapısına doğru fırlattı ve hızla koşmaya başladı. Eğer yakınında sivillere doğru ilerleyen bir elektrik hattı varsa hızla şebekeye dahil olarak ilerleyecek ve ne yapabileceğini tartacaktı. Eğer net olarak onları kurtarabileceğine inandığı bir yöntem varsa bunu hemen uygulayacaktı.
Uladzislau buna hiç karışma isteğinde değildi elbette fakat nihayetinde karşısında iki sivilin ölecek olması yalnızca kendinin değil Varabei'lerin hepsinin başını ağrıtabilirdi. 8-5'e veda mı ediyordu bilmiyordu ama çıkan kargaşanın yeterince insanı sokaktan kovduğuna ve bu saldırıyla beraber de olayı izleyecek cesaretlerinin kalmadığına inanmak istiyordu. Elindeki çantayı geriye doğru, Varabei kulesinin kapısına doğru fırlattı ve hızla koşmaya başladı. Eğer yakınında sivillere doğru ilerleyen bir elektrik hattı varsa hızla şebekeye dahil olarak ilerleyecek ve ne yapabileceğini tartacaktı. Eğer net olarak onları kurtarabileceğine inandığı bir yöntem varsa bunu hemen uygulayacaktı.
Koşarak merdivenlerden aşağı atıldığında, gözlerin refleksle sokaktaki enerji akışını tarıyor. Her köşe lambasının, her reklam panosunun içinden geçen elektrik damarları, senin için birer yol haritası gibi. Çantayı geriye fırlatıp ellerini boşalttığında, yakınındaki bir sokak lambasının hattına dalıyorsun. Vücudun saniyelik bir titreşimle çözülüyor, kas ve kemik yerine kıvılcımlar ve kablo şırıltısı kalıyor. Enerji olarak lambanın içinden kayıp, saniyeler içinde apartmanın balkonunun hemen altındaki panoya çıkıyorsun. İki vatandaş, yaşlı bir adam ve yanında torunu olabilecek genç bir kız, artık sadece birkaç parmakla paslı korkuluğa tutunuyor. Balkonun metal çerçevesi kıvılcımlar saçıyor, kadının fırlattığı enerjinin izleri hala orada.
Elektrik formundan tekrar bedensel forma geçerken, sol elini paslı metalin üzerine bastırıyorsun. Avucunun içinden yavaşça kontrollü bir akım yayıp demiri anlık olarak mıknatıslıyorsun. Bu, onların parmaklarını daha sıkı kavramasına izin veriyor. Aynı anda sağ elinle torunu kavrayıp yukarı doğru çekiyorsun. Genç kız çığlık atıyor ama sonra nefesi yeniden kazanıyor. Yaşlı adamın parmakları kaymak üzereyken, ona da dokunup düşük voltajlı bir şokla refleksini tetikliyorsun, el kasları istemsizce kapanıyor ve birkaç saniye daha sıkı tutuyor. Bu sürede sen onu yukarı çekip sağlam bir zemine bırakıyorsun.
İkisi de nefes nefese, gözleri kocaman açılmış halde sana bakıyor. Adam, şoktan titrerken sadece "Teşekkürler..." diyebiliyor. Ama cevap verme fırsatın yok. Zemine iniyorsun, ve geliştirilmiş kadının sana doğru bağırdığını görüyorsun. Kadın, maskelilerin baskısını yarıp seni fark etmiş gibi. Gözleri sana kilitleniyor. Dudakları arasından köpüklenmiş bir nefes çıkıyor. Saçları daha da kabarıyor, bedeninin etrafında voltaj çığlıkları dönüyor. Bir adım ileri attığında, ellerini yere doğru bastırıyor. Sanki asfalta kök salıyor. Ve ardından iki avucunu birden sana doğru kaldırıyor. Ellerinin ortasında birer enerji küresi oluşuyor, mavi beyaz, içine bakılamayacak kadar parlak. Küreler birleşip ince bir çizgi halinde ileri fırlıyor, tıpkı bir kesme lazer gibi, ama elektrikle. Çizgi yere değdiği yerde asfaltı ikiye ayırıyor, etrafındaki su birikintilerini buharlaştırıyor. Ve hızla sana doğru geliyor. Kaçacak mısın, yoksa karşı mı koyacaksın? O ölümcül akım birkaç saniye içinde sana ulaşacak.
Elektrik formundan tekrar bedensel forma geçerken, sol elini paslı metalin üzerine bastırıyorsun. Avucunun içinden yavaşça kontrollü bir akım yayıp demiri anlık olarak mıknatıslıyorsun. Bu, onların parmaklarını daha sıkı kavramasına izin veriyor. Aynı anda sağ elinle torunu kavrayıp yukarı doğru çekiyorsun. Genç kız çığlık atıyor ama sonra nefesi yeniden kazanıyor. Yaşlı adamın parmakları kaymak üzereyken, ona da dokunup düşük voltajlı bir şokla refleksini tetikliyorsun, el kasları istemsizce kapanıyor ve birkaç saniye daha sıkı tutuyor. Bu sürede sen onu yukarı çekip sağlam bir zemine bırakıyorsun.
İkisi de nefes nefese, gözleri kocaman açılmış halde sana bakıyor. Adam, şoktan titrerken sadece "Teşekkürler..." diyebiliyor. Ama cevap verme fırsatın yok. Zemine iniyorsun, ve geliştirilmiş kadının sana doğru bağırdığını görüyorsun. Kadın, maskelilerin baskısını yarıp seni fark etmiş gibi. Gözleri sana kilitleniyor. Dudakları arasından köpüklenmiş bir nefes çıkıyor. Saçları daha da kabarıyor, bedeninin etrafında voltaj çığlıkları dönüyor. Bir adım ileri attığında, ellerini yere doğru bastırıyor. Sanki asfalta kök salıyor. Ve ardından iki avucunu birden sana doğru kaldırıyor. Ellerinin ortasında birer enerji küresi oluşuyor, mavi beyaz, içine bakılamayacak kadar parlak. Küreler birleşip ince bir çizgi halinde ileri fırlıyor, tıpkı bir kesme lazer gibi, ama elektrikle. Çizgi yere değdiği yerde asfaltı ikiye ayırıyor, etrafındaki su birikintilerini buharlaştırıyor. Ve hızla sana doğru geliyor. Kaçacak mısın, yoksa karşı mı koyacaksın? O ölümcül akım birkaç saniye içinde sana ulaşacak.
Çantayı attığı gibi işe konmuştu Energiya. Uygun gördüğü sokak lambasına dalmadan önce bir şeyler hissettiği yoktu belki ama şu an oturarak olanları izlediği için pişmanlık duyuyordu. Hattın içinde ilerledikten sonra iki vatandaşın yakınındaki elektrik panosundan fırladı ve teker teker onları yanına çekmeye başladı. Genç kızın çığlığı metalin çatırtısıyla karıştı, yaşlı adamın parmaklarıysa kayıp gitmek üzereydi. Energiya elini uzattı, kıvılcımları damar gibi avucundan geçirip demiri kısa süreliğine mıknatısladı.
Genç kızı ve yaşlı adamı teker teker yanına koyduktan sonra teşekküre yanıt bile vermeden aşağı atladı. Zira gelişmiş kadının yeni bir saldırı yaparak yanındaki iki vatandaşı yeniden tehlikeye sokmasından çekinmişti. Kadına doğru baktığında sanki kadın onu arıyormuş gibi bir hava sezmişti. Zira kendisine fark etmesiyle beraber tavırları daha da hiddetlenmişti. Bu onu biraz afallatsa da kadının ellerinden çıkmaya başlayan güneş gibi parlak küreler kendisini uykudan uyandırdı.
"Güzel trickmiş" diye söylendi içinden fakat bu saldırıya hayran olacak çok da zamanı yoktu bu yüzden az önce içinden çıktığı şebekeye yeniden dahil olacak ve kadına daha yakın bir noktaya doğru hareket edecekti. Yakından çıktığı bir noktada üzerine çullanmayı hedefliyordu. Onun yapacağı elektrikli saldırılardan ne derece etkileneceğini bilmiyordu fakat içinden bir his bunun pek de onu etkilemeyeceği yönündeydi. Buna güveniyordu. Üzerine çullanmasıyla beraber yalnızca kaba güçle kontrolden çıkmış gelişmiş kadını zapt etmeye çalışacaktı. Bu sırada kendisinin yapacağı elektrik saldırıları kadında nasıl bir etki bırakacağını görmek için de aşırıya kaçmadan onu çarpmayı hedefliyordu.
Genç kızı ve yaşlı adamı teker teker yanına koyduktan sonra teşekküre yanıt bile vermeden aşağı atladı. Zira gelişmiş kadının yeni bir saldırı yaparak yanındaki iki vatandaşı yeniden tehlikeye sokmasından çekinmişti. Kadına doğru baktığında sanki kadın onu arıyormuş gibi bir hava sezmişti. Zira kendisine fark etmesiyle beraber tavırları daha da hiddetlenmişti. Bu onu biraz afallatsa da kadının ellerinden çıkmaya başlayan güneş gibi parlak küreler kendisini uykudan uyandırdı.
"Güzel trickmiş" diye söylendi içinden fakat bu saldırıya hayran olacak çok da zamanı yoktu bu yüzden az önce içinden çıktığı şebekeye yeniden dahil olacak ve kadına daha yakın bir noktaya doğru hareket edecekti. Yakından çıktığı bir noktada üzerine çullanmayı hedefliyordu. Onun yapacağı elektrikli saldırılardan ne derece etkileneceğini bilmiyordu fakat içinden bir his bunun pek de onu etkilemeyeceği yönündeydi. Buna güveniyordu. Üzerine çullanmasıyla beraber yalnızca kaba güçle kontrolden çıkmış gelişmiş kadını zapt etmeye çalışacaktı. Bu sırada kendisinin yapacağı elektrik saldırıları kadında nasıl bir etki bırakacağını görmek için de aşırıya kaçmadan onu çarpmayı hedefliyordu.
Kadının avuçlarından fışkıran ışık küreleri asfalta çarparken sen şebekeye dalıyor, titreşen kablolar boyunca bir damarın içinde hızla kayıyorsun. Bedenin çözülüp yeniden şekil alıyor, birkaç saniye sonra kadının hemen sağında, paslı bir sokak panosunun yanından tekrar fırlıyorsun. Çıkışınla birlikte kıvılcımlar etrafa saçılıyor, yağmur sonrası ıslak zeminde minik patlamalar oluşturuyor.
Hamleni vakit kaybetmeden yapıyorsun. Bedensel formuna döner dönmez kadının üzerine atılıyorsun. İkinizi de çevreleyen elektrik aurası bir anlığına çarpışıyor, kıvılcımlar kulakları sağır eden bir cızırtı çıkarıyor. Kadının bedenini kollarından kavrıyorsun, ani şoklarla kaslarını titretip güçsüz bırakmaya çalışıyorsun. Ama bu seni şaşırtıyor. Senin verdiğin düşük voltajlı darbeler, onun güç dalgalarını daha da kaotik hale getiriyor. Kontrolü kırılmıyor, bilakis saldırıları daha öngörülemez oluyor.
Tam bu sırada maskeli üçlü de yeniden devreye giriyor. Ellerindeki disk ve tüplerden yayılan titreşimler kadının çevresini kuşatıyor, ama senin varlığın onları da tereddütte bırakıyor. Bir an için senin mi, yoksa kadının mı hedef olduklarını bilmiyor gibiler. Ve işte o an zemin aniden titriyor. Enerji patlamasının yankısı binaların altındaki eski şebekeye kadar inmiş olmalı. Sokakta beklenmedik bir şey oluyor, kaldırım taşlarının arasından ince, mavi ışıklı çatlaklar yayılmaya başlıyor. Sanki kadının gücü zemine nüfuz etmiş ve tüm sokağın altını bir batarya gibi doldurmuş. O çatlaklardan çıkan ışık hızla büyüyor, maskeliler de sendeleyerek geri çekiliyor. Kadının gözleri bir an boşluğa bakar gibi oluyor, ama sonra doğrudan sana kilitleniyor.
Ağzından tek cümle çıkıyor, boğuk ve titreşimli bir sesle. "Sen... benim... yankımsın." Sana doğru boynundan başlayan ani bir enerji boşalması yapıyor. Sadece sana odaklanmış. Bu saldırı, doğrudan senin elektriksel formunu hedef alıyor gibi, sanki seninle aynı kaynaktan besleniyormuşçasına. Şimdi çok kritik bir anla karşı karşıyasın. Kadını tamamen zapt etmeye çalışabilirsin, risk alarak gücünü sonuna kadar kullanıp onu bastırmayı deneyebilirsin. Şebekeye geri kaçıp bu çılgınlığın seni içine çekmesini engelleyebilirsin. Ya da maskelilerin hamle yapmasını bekleyip onların yöntemlerini kendi avantajına çevirmeyi deneyebilirsin. Ya da kim bilir, belki başka bir planın vardır. Enerji patlaması üzerine doğru hızla ilerliyor, karar için yalnızca saniyelerin var.
Hamleni vakit kaybetmeden yapıyorsun. Bedensel formuna döner dönmez kadının üzerine atılıyorsun. İkinizi de çevreleyen elektrik aurası bir anlığına çarpışıyor, kıvılcımlar kulakları sağır eden bir cızırtı çıkarıyor. Kadının bedenini kollarından kavrıyorsun, ani şoklarla kaslarını titretip güçsüz bırakmaya çalışıyorsun. Ama bu seni şaşırtıyor. Senin verdiğin düşük voltajlı darbeler, onun güç dalgalarını daha da kaotik hale getiriyor. Kontrolü kırılmıyor, bilakis saldırıları daha öngörülemez oluyor.
Tam bu sırada maskeli üçlü de yeniden devreye giriyor. Ellerindeki disk ve tüplerden yayılan titreşimler kadının çevresini kuşatıyor, ama senin varlığın onları da tereddütte bırakıyor. Bir an için senin mi, yoksa kadının mı hedef olduklarını bilmiyor gibiler. Ve işte o an zemin aniden titriyor. Enerji patlamasının yankısı binaların altındaki eski şebekeye kadar inmiş olmalı. Sokakta beklenmedik bir şey oluyor, kaldırım taşlarının arasından ince, mavi ışıklı çatlaklar yayılmaya başlıyor. Sanki kadının gücü zemine nüfuz etmiş ve tüm sokağın altını bir batarya gibi doldurmuş. O çatlaklardan çıkan ışık hızla büyüyor, maskeliler de sendeleyerek geri çekiliyor. Kadının gözleri bir an boşluğa bakar gibi oluyor, ama sonra doğrudan sana kilitleniyor.
Ağzından tek cümle çıkıyor, boğuk ve titreşimli bir sesle. "Sen... benim... yankımsın." Sana doğru boynundan başlayan ani bir enerji boşalması yapıyor. Sadece sana odaklanmış. Bu saldırı, doğrudan senin elektriksel formunu hedef alıyor gibi, sanki seninle aynı kaynaktan besleniyormuşçasına. Şimdi çok kritik bir anla karşı karşıyasın. Kadını tamamen zapt etmeye çalışabilirsin, risk alarak gücünü sonuna kadar kullanıp onu bastırmayı deneyebilirsin. Şebekeye geri kaçıp bu çılgınlığın seni içine çekmesini engelleyebilirsin. Ya da maskelilerin hamle yapmasını bekleyip onların yöntemlerini kendi avantajına çevirmeyi deneyebilirsin. Ya da kim bilir, belki başka bir planın vardır. Enerji patlaması üzerine doğru hızla ilerliyor, karar için yalnızca saniyelerin var.
Energiya kadının üstüne atlayıp yumruklarını savuruyordu. «Nötr ve Faz»'ın çarpışması gibi bir sahne oluşmuştu. En azından Uladzislau sahneyi böyle hayal ediyordu. İkilinin elektrikleri birbirine karışıyor ve etrafa mütevazi boyutlarda yıldırımlar düşüyordu. Kadının kollarını tutmayı başardığında ise elektriği direkt olarak onun vücuduna yönlendirerek ne olacağını gözlemlemeye başlıyordu. Ne beklediğinden emin değildi, yalnızca merak etmişti.
Kadın bundan zarar görüyor gibi değildi hatta sanki onu şarj ediyormuş gibi bir durum olduğu sanrısına kapıldı. Rakibinin yıldırımları kontrolsüzce etrafa saçılıyordu. Enerji vermeyi bıraktı fakat darbelerine devam etti. Bu durumun ne kadar süreceğini bilemiyordu. Ona zarar verip vermediğini de tam olarak kestiremiyordu. Bu sırada az önceki üçlü yeniden sahneye girdi. Energiya ve «Energina»'ya (Uladzislau aklında ona bu ismi uygun görmüştü) karşı bir hamle yapmak istiyorlardı fakat onlar da Energiya da bir tereddüte kapılmıştı. Energiya kaçmaya ve maskelilere saldırı için bir açıklık vermeye yeltenirken Energina her ne yaptıysa bu işi biraz ulusal haber ajanslarından da öteye götürecek gibi görünüyordu.
Energina zemini muazzam bir enerjiyle doldurmuş ve öyle ki zemin bu güce dayanamayacak hale gelmişti. Asfaltlar, kaldırımlar ve yakındaki binalar içindeki enerjiyi dışa atmak üzere bombeleşiyor, çöküyor ve parlıyordu. Energiya elbette ki bu beklenmedik duruma karşı şaşırmış ve etrafına bakmaya başlamıştı. Maskeliler sendeleyerek geri çekiliyordu. Energina'ya doğru baktı. Soğuk ve doğrusu korkutucu bir bakışlardan başka bir şey görmedi. Kadın, ona «yankı»'sı olduğunu söylüyordu.
Bu sözler Energiya'da bir şeyleri yeniden ateşlemiş gibiydi. Kadının ellerini yeniden sıkıca kavradı. Tamamen elektrik formuna dönüşmeye başladı. İkisinin enerjisi birbiriyle var gücüyle çarpışmaya başlarken bütün acı ve öfkeyle bağıracaktı. "Hayır! Sen benim yankımsın."
Kimin haklı olduğu birkaç saniye sonra ortaya çıkacaktı.
Kadın bundan zarar görüyor gibi değildi hatta sanki onu şarj ediyormuş gibi bir durum olduğu sanrısına kapıldı. Rakibinin yıldırımları kontrolsüzce etrafa saçılıyordu. Enerji vermeyi bıraktı fakat darbelerine devam etti. Bu durumun ne kadar süreceğini bilemiyordu. Ona zarar verip vermediğini de tam olarak kestiremiyordu. Bu sırada az önceki üçlü yeniden sahneye girdi. Energiya ve «Energina»'ya (Uladzislau aklında ona bu ismi uygun görmüştü) karşı bir hamle yapmak istiyorlardı fakat onlar da Energiya da bir tereddüte kapılmıştı. Energiya kaçmaya ve maskelilere saldırı için bir açıklık vermeye yeltenirken Energina her ne yaptıysa bu işi biraz ulusal haber ajanslarından da öteye götürecek gibi görünüyordu.
Energina zemini muazzam bir enerjiyle doldurmuş ve öyle ki zemin bu güce dayanamayacak hale gelmişti. Asfaltlar, kaldırımlar ve yakındaki binalar içindeki enerjiyi dışa atmak üzere bombeleşiyor, çöküyor ve parlıyordu. Energiya elbette ki bu beklenmedik duruma karşı şaşırmış ve etrafına bakmaya başlamıştı. Maskeliler sendeleyerek geri çekiliyordu. Energina'ya doğru baktı. Soğuk ve doğrusu korkutucu bir bakışlardan başka bir şey görmedi. Kadın, ona «yankı»'sı olduğunu söylüyordu.
Bu sözler Energiya'da bir şeyleri yeniden ateşlemiş gibiydi. Kadının ellerini yeniden sıkıca kavradı. Tamamen elektrik formuna dönüşmeye başladı. İkisinin enerjisi birbiriyle var gücüyle çarpışmaya başlarken bütün acı ve öfkeyle bağıracaktı. "Hayır! Sen benim yankımsın."
Kimin haklı olduğu birkaç saniye sonra ortaya çıkacaktı.
Son sözünü haykırırken bedeninin sınırları çözülüyor, tamamen elektrik formuna bürünüyorsun. Kadının bedeninden fışkıran dalgalarla senin yaydığın akım çarpışıyor, sokağın ortasında iki farklı güç birbiriyle boğuşuyor. Gözlerinizi kapatacak kadar parlak bir patlama oluyor, asfalt çatlıyor, panolar parçalanıyor, dükkanların camları patır patır kırılıyor. Bir süre, kimin üstün geldiğini ayırt etmek imkansız. Ama sen pes etmiyorsun. Her kasını, her hatıranı, her öfkeni bu akıma yükleyerek bastırıyorsun. Kadının çığlığı gökyüzünü delercesine yükseliyor. Birkaç saniye sonra senin gücün ağır basıyor, onun aurası parçalanıyor, enerjisi eriyor. Kadının vücudu bir anda sarsılıyor, gözlerindeki ışık sönüyor ve tamamen insan formuna geri dönerek yere yığılıyor.
Cildinde yanık izleri beliriyor, kollarında siyahlaşmış damarlar, boynunda kızıl lekeler. Sarışın, mavi gözlü bir kadın çıkıyor ortaya. Yüzünü yarım kapatan bir göz maskesi var, maskenin altında ise yorgun ama hala soğuk bir bakış parlıyor. Tam o anda siren sesleri duyuluyor. Birkaç Belarus polis aracı hızla sokağa giriyor. Kapılar açılır açılmaz ağır bot sesleri yankılanıyor. Polislerden biri yüksek sesle bağırıyor. "Krimson'u tutun!" Keşke Energina olsaydı ama, adının Krimson olduğunu öğreniyorsun. Seninle çarpışan kadının Geliştirilmiş adı. Maskeliler geriye çekilip polislerle göz göze geliyor, ama senin dikkatin Krimson'un bileklerine vurulan kelepçelerde. Kadın ayakta zor duruyor, gözlerini senden ayırmıyor. Maskeliler de hızlı bir şekilde ortadan kayboluyor.
Polislerden biri doğrudan sana yöneliyor. Yanında iki memur daha var. Sert bir sesle "Derhal bizimle sorguya geleceksin." diyor ve omzundan koluna sertçe yapışıyor. Seni sürüklemek üzere hamle yapıyorlar. O sırada arkandan tanıdık bir ses çınlıyor. "Ona dokunmayın!" Gözlerini kaldırıyorsun, Kseniya koşarak geliyor, topuklu ayakkabıları parke taşlarını döverek yankılanıyor. Polislerden birinin elini itiyor, yüzünü onlara yaklaştırarak bağırıyor. "Çalışanım o! Bu olayla bir ilgisi yok! Yanlış yapıyorsunuz, anlıyor musunuz? Onu bırakın!" Polisler sert çıkıyor. "Hanımefendi, kenara çekilin! Burası artık bizim kontrolümüzde!" Sesler yükseliyor, talimatlar birbirine karışıyor.
Sen ortada kalmışsın, bir yanda seni götürmeye çalışan polisler, diğer yanda seni korumak için hırçınlaşan Kseniya. Hangi tarafa döneceğin, ne söyleyeceğin ya da nasıl hareket edeceğin bir sonraki anı belirleyecek.
Cildinde yanık izleri beliriyor, kollarında siyahlaşmış damarlar, boynunda kızıl lekeler. Sarışın, mavi gözlü bir kadın çıkıyor ortaya. Yüzünü yarım kapatan bir göz maskesi var, maskenin altında ise yorgun ama hala soğuk bir bakış parlıyor. Tam o anda siren sesleri duyuluyor. Birkaç Belarus polis aracı hızla sokağa giriyor. Kapılar açılır açılmaz ağır bot sesleri yankılanıyor. Polislerden biri yüksek sesle bağırıyor. "Krimson'u tutun!" Keşke Energina olsaydı ama, adının Krimson olduğunu öğreniyorsun. Seninle çarpışan kadının Geliştirilmiş adı. Maskeliler geriye çekilip polislerle göz göze geliyor, ama senin dikkatin Krimson'un bileklerine vurulan kelepçelerde. Kadın ayakta zor duruyor, gözlerini senden ayırmıyor. Maskeliler de hızlı bir şekilde ortadan kayboluyor.
Polislerden biri doğrudan sana yöneliyor. Yanında iki memur daha var. Sert bir sesle "Derhal bizimle sorguya geleceksin." diyor ve omzundan koluna sertçe yapışıyor. Seni sürüklemek üzere hamle yapıyorlar. O sırada arkandan tanıdık bir ses çınlıyor. "Ona dokunmayın!" Gözlerini kaldırıyorsun, Kseniya koşarak geliyor, topuklu ayakkabıları parke taşlarını döverek yankılanıyor. Polislerden birinin elini itiyor, yüzünü onlara yaklaştırarak bağırıyor. "Çalışanım o! Bu olayla bir ilgisi yok! Yanlış yapıyorsunuz, anlıyor musunuz? Onu bırakın!" Polisler sert çıkıyor. "Hanımefendi, kenara çekilin! Burası artık bizim kontrolümüzde!" Sesler yükseliyor, talimatlar birbirine karışıyor.
Sen ortada kalmışsın, bir yanda seni götürmeye çalışan polisler, diğer yanda seni korumak için hırçınlaşan Kseniya. Hangi tarafa döneceğin, ne söyleyeceğin ya da nasıl hareket edeceğin bir sonraki anı belirleyecek.
Krimson
