[Energiya] Gorod Absolyut

User avatar
Energiya
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 19
Joined: 23 Jun 2024, 00:47

Vladislav fantezilerini birbir sıralarken Anastasiya karşısında erimeye başlıyordu. Sözlerini bir mermi gibi sıralarken onun kendini kontrol etmekte zorlanması Uladzislau'a oldukça komik ve enteresan geliyordu. Masa altından dizine dokunmaya başlamış ve sonra yine Vladsilav'ı şaşırtarak kendine dokunmaya başlamıştı. Vladislav devam etti ve parmağını beklediği gibi emdirtti.


Nastya'nın "planı" beğenmesi üzerine masadan kalkmaya başladılar. Nastya o anki şehvet ve sarhoşlukla bir an önce eve gitmek istiyor gibiydi. Vlad diğer lensine "Fofa hesabı öde hesap kadar da bahşiş çek kendine." diye mesaj yolladı ve lensine uygulamalara erişim izni verdi. Çıkarken de diğer lensi -Nastya'ya farkettirmeden- alarak taksiye doğru ilerlediler.

Takside her ne kadar ateşli bir öpüşme silsilesi yaşansa da Uladzislau'un ritminden ziyade Nastya'nın isteklerine uygun ilerliyordu. Öylesine hırçın davranıyordu ki Nastya'nın manikürlü tırnakları ensesini ve sırtının bir kısmını yolmuştu. Ara sıra da Vladislav onun saçını çekiyor ve köprücük kemiğini ısırıyordu. Taksicinin içten ettiği küfürler ve çukurlara düşen tekerler nihayetinde onları Nastya'nın evine ulaştırmıştı. Sıcaklıkları camları öylesine buğulaştırmıştı ki vardıklarını ancak taksi durunca anlamış ve camı silince farkına varmışlardı.

Taksiden çıkınca gözüne ilk çarpan Nastya'nın ne kadar terlediği ve sıcaktan kıpkırmızı olan yanaklarıydı. Terden ıslaklaşan saçları kumralımsı bir renkteydi ve ela gözleri çılgınca kendisine bakıyordu. Bu derece bir şehvet Vladislav'ı hayrete düşürmüştü. Hızla koluna yapışarak apartmanına doğru çekmeye başladı. Asansöre girdiklerinde Nastya yine kendisini öpmeye ve göğsünün düğmelerini biraz açtıktan sonra Vladislav'ın üstünü çıkarmaya başladı. Vladislav ise bunu biraz da olsa önlemek için Nastya'yı belinden tutup kaldırdı ve onu asansörün aynasına yasladı ve öpmeye başladı. Asansör durduğunda Vladislav onu aynı şekilde taşıdı ve Nastya çantasından alelacele çıkardığı kartı kapıya okutarak eve girdiler.

Nastya yere inerek Vladislav'ın pantalonunu indirdi ve saçını arkaya attı. Vladislav onu çenesinden sıkıca tutarak "Önce ben." dedi. Kollarından tutup kaldırdı ve yatağa bıraktı. Nastya kasıklarını açarak bir eliyle klitorisini okşamaya başladı. Vladislav da önce burnunu değirdi ve derince bir nefes alarak kokladı. Ter, parfüm, cinsel sıvıların karıştığı kokuyu çiçek koklarmış gibi kokladı. "İnsanlar muhteşem varlıklar." diye düşündü. Nastya sabırsızlanarak "Hadisene." diye söylendi. Vladislav yatağın yakınlarındaki bir kabloyu tuttu ve "Elbette." dedi. Ardından da Nastya'yı vajinasından öptü. Nastya'dan zevk dolu bir çığlık yükseldi ve hızlıca da kesildi.


Öpmesiyle beraber Vladislav kablo ile temas ederek elektriksel forma geçti. Öptüğü noktadan ilk olarak pervik bölgeyi hızlıca turladı ve ardından vajinal duvara geçerek bölgeyi uyardı ve bu bölgede akımı çok kısa bir süreliğine yoğunlaştırdıktan sonra lenflerden direkt olarak beyine ilerledi ve bilinci kapatmayı hedefledi. Geçen 2 saniyenin ardından yine aynı konumuna döndü. Öyle ki bedeni dahi tam anlamıyla bütünlüğünü kaybetmiş değildi. Kabloyu bıraktı ve dudaklarını vajinadan ayırmaksızın bekledi. Kafasında kendince bir "Yehuda'nın öpücüğü" sahnesi çekiyordu ve bu anın oldukça sanatsal olduğuna inanıyordu. "Keşke bu anı ölümsüzleştirebilseydim." diye iç geçirdi. Bu sanatsal düşüncelerin arasında Nastya, Vladislav'ın yüzüne 2 parça olmak üzere boşaldı. Bu o sanatsal düşünceleri yok etse de Vladislav'ı pek de bozmadı. Yalnızca gerçek dünyaya döndürdü. Bu sırada elektrikten ötürü sağ bacağı seğiriyor ve sanki çifte atan bir ata benziyordu. Vladislav yüzünü sağ eliyle silerek ayağa kalktı ve Nastya'nın bayıldığından emin olarak yüzünü yıkamak üzere mutfağa gitti. Yüzüne su çarptıktan sonra Nastya'nın üzerine bir örtü serdi ve göz kapaklarını açıp ışık tuttu. Nastya'ya herhangi bir zarar vermek istemiyordu. Yalnızca sarhoş ve rahatlamış haliyle huzurluca uyumasını istiyordu. Fiziksel fonksiyonların yerinde olduğundan emin olduktan sonra üstünü başını düzeltip evden çıktı. Asansörün -az önce Nastya'yı yaslarken çatlattığı- aynasına baktı. "Bağışla baba." dedi. "Onlar ne yaptıklarını bilmiyor."

--

Başka bir taksiye bindiğinde taksicinin "Nereye?" sorusuna karşı bir süre dondu kaldı. Zira Varabyova Vyeja diyemezdi. Oraya dönmeye niyeti yoktu. Halasının evinde de sığıntı gibi durmak istemiyordu. "Merkeze yakın bir pansiyona bırak beni bra." dedi. Bir süre sonra istendiği gibi bir pansiyonun önünde indi. Resepsiyonist'e giderek "VIP oda, belirsiz süreliğine kalacağım." dedi. Resepsiyonist'un uykulu gözleri böylesine üst perdeden gelen bir müşteriyle açılmıştı. "Tabii ki efendim." dedi, "ama VIP odamız dolu. Size 311'i verebilirim. VIP olmasa da geniş, tuvaleti içeride, çift kişilik yatak, masa--" Uladzislau elini sallayarak "Tamam, tamam kâfi. Sıkıntı yok." Resepsiyonist "Kimlik rica edeyim." deyince elini bir anlığına cüzdanına götürse de duraksadı. "Yanımda değil." dedi. "Öyleyse sizi kabul edemem zira yasalar gereği--" Uladzislau cebinden 4 tane 500 Euroluk banknot çıkardı ve adama uzattı. "Senin payın, kesintisiz." Adam parayı görünce önündeki bilgisayardan 311 numaralı odayı "TADİLATLI" olarak işaretledi ve anahtarı uzatarak "Kahvaltı saatleri 07.00-09.30 arasıdır efendim." dedi. Uladzislau eliyle selam vererek odasına doğru çıktı.


Sabah 7.00 olduğu gibi Uladzislau uyandı ve hemen ayağa kalktı. Hızlı bir duş aldıktan sonra odada YZ olup olmadığını kontrol etmek için "Hey Alisa!" dedi. Bir yanıt gelmedi. Aldırış etmeden üstünü giyindi ve söylendiği gibi kahvaltısını yapmak üzere aşağı indi. Bu sırada dolgunca bir tabak ve vişne likörü bir garsonun elinde kendisine doğru geliyordu. "Oda servisi var mıydı?" diye sordu. VIP'ye özel dostum. diyerek kendisin geçiştirdi ve hızla uzaklaştı. Uladzislau göz devirdi ve "Bu VIP'deki lavuk da neyin nesi acaba." diye söylendi ve klasik bir kahvaltı tabağından sonra pansiyondan ayrıldı.

Saat 8'e yaklaşırken Vladislav şirket binasına vardı ve aynı dünkü gibi 52. kata çıkarak ofise girecekti. İçeride kimsenin olmasını ummuyordu lakin Kseniya ya da Anastasiya varsa selam verecekti. Anastasiya yalnızsa masasına oturarak -kaçınılmaz olarak dün gece olanlar hakkında- sohbet edecekti. Eğer Anastasiya yoksa telefonunu arayarak -eğer uyuyorsa- uyandırmak ve işe yetişmesini sağlamak istiyordu. Eğer oda tamamen boşsa da "Hey Alisa!" diye seslenecek ve giriş yaptıktan sonra YZ'ye bir takım sunum örnekleri çıkarttıracak ve biraz sonra Kseniya'ya yapacağı sunumu yalapşap hazırlamaya çalışacaktı.
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Bir gecelik yoğun deneyimin ardından Varabey Holding'in koridorlarına geri dönüyorsun. Dünkü olaylar hala zihninde tazeliğini koruyor; Nastya'yı bayılttıktan sonra gittiğin pansiyonda sabaha karşı uyanmış ve hızla bir kahvaltı yaptıktan sonra tekrar şirket binasına yönelmiştin. Şirket binasının 52. katına çıkarken, kendini hala geçen gecenin etkisinden kurtulamamış halde buluyorsun.

Ofisin kapısını açıp içeri girdiğinde, odanın boş olduğunu fark ediyorsun. Bu durum, sana biraz nefes alma fırsatı tanıyor. Kimse yokken, yapacağın sunumu hazırlamak için zamanın var. Çalışma masasına yaklaşıp sandalye çekiyorsun ve bilgisayarın karşısına geçiyorsun. Alisa adlı yapay zekaya sesleniyorsun, yapay zeka sistemi aktifleşiyor ve nazik bir tonda yanıt veriyor. "Size nasıl yardımcı olabilirim, Vladislav?" Hızlıca birkaç talimat veriyorsun, sunum için örnekler ve temel veriler çıkartmasını istiyorsun. Birkaç saniye içinde, ekranında bir dizi grafik, istatistik ve şemalar beliriyor. Bu verileri kullanarak hızlıca bir sunum hazırlamaya başlıyorsun, kağıtları karıştırarak, önemli noktaları işaretleyerek ve gerekirse düzelterek. Her bir slaydı oluştururken, dün gece yaşananları ve Nastya’nın hali zihnine geri geliyor. 'Odaklan' diyorsun kendi kendine, işine yoğunlaşarak.

Sunumun ortasına gelmişken, dışarıdan koridorda yankılanan bir ses duyuyorsun. Kseniya'nın güçlü sesi "Nastya nerede?" diye soruyor. Ayak sesleri yaklaşırken, kalbinin biraz daha hızlandığını fark ediyorsun. Odanın kapısı hızla açılıyor ve Kseniya içeri giriyor. Gözleri odada seni bulur bulmaz sana doğru yaklaşıyor, yüzünde sert ve sorgulayıcı bir ifade var. "Nastya'nın nerede olduğunu biliyor musun?" diye soruyor, yüzü sana tehlikeli derecede yakın. Gözleri bir süre gözlerinin içine bakıyor, sanki dürüst olup olmadığını tartmaya çalışıyormuş gibi. Sorunun ardından gözleri masadaki kağıtlara kayıyor. "Bu sunum da ne?" diyerek yarım yamalak hazırlanmış kağıtları eline alıyor ve birkaç saniye boyunca göz gezdiriyor. Kaşlarını çatarak, kağıtları tekrar sertçe masanın üstüne bırakıyor. "Bugün neler var? Neyin üstünden geçeceğiz, anlat bana." diyor. Sesi kontrolünü kaybetmiş gibi; sabırsız ve biraz da sinirli. Ellerini göğsünde birleştirip seni dinlemeye başlıyor, gözleri her kelimenin ağırlığını tartıyor. Şimdi, hazırlıksız yakalanmamak için hızlıca toparlanmak zorundasın. Sunumun üzerinden geçerken, bir yandan da Kseniya'nın gözlerinden ve tonundan bir sonraki hamlesini anlamaya çalışıyorsun.

Kseniya'nın sorgulayıcı bakışlarının altında sunumunu toparlamaya çalışırken, kapı bir kez daha aralanıyor ve içeriden genç bir asistan, elinde bir dosyayla hızla içeri giriyor. "Kseniya Hanım, şu dosyalar acilen imzalanması gerekiyormuş." diyerek masaya doğru eğiliyor. Fakat heyecanlı ve aceleci hareketleriyle yanlış dosyayı açıyor ve içindeki belgeler masaya yayılıyor. Kseniya'nın yüzü anında asılıyor; sabrının son sınırına gelmiş gibi. "Ne yapıyorsun sen?!" diye avazı çıktığı kadar bağırıyor. Asistan kızın elleri titriyor, gözleri dolmaya başlıyor ve paniğe kapılmış bir halde belgeleri toparlamaya çalışıyor. "Bir işini de düzgün yap be, kaç kere söylemem gerekiyor!" diye bağırmaya devam ediyor Kseniya, sesi odanın duvarlarında yankılanıyor. Kız, gözyaşlarını tutamayarak odadan aceleyle çıkıyor, kapı arkasından sertçe kapanıyor. Kseniya, kızın ardından derin bir nefes alıp homurdanarak "Çalışan da bulamıyoruz ki adam gibi!" diye kendi kendine söyleniyor, öfkesini bastırmaya çalışırken dudaklarını sıkıyor. Yüzü hala öfkeli ve sana doğru dönmüş durumda, dikkatini tekrar sana ve yarım kalmış sunumuna veriyor.
User avatar
Energiya
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 19
Joined: 23 Jun 2024, 00:47

Vladislav "Alisa" sayesinde mevcut örneklere bakarak bir sunum hazırlamıştı lakin içinde daha önce hiçbir sunum hazırlamamış olmanın verdiği bir korku da vardı. Bu yüzden elde ettiği ürünün iyi ya da kötü olduğu tanımını koyamıyordu. Nitekim elden bir şey de gelmezdi. Kseniya'nın sunumu beğenip beğenmemesi de günün sonunda kendisi için bir şey ifade etmeyecekti. O patronluğa stajdaydı, çalışanlığa değil.

Sunumu hazırlarken ofisin dışından gök gürültüsüne benzer topuklu sesleri yankılanmaya başlamış öyle ki masadaki su bardağı bile hafif hafif titremeye başlamıştı. Kseniya'nın gür sesiyle Nastya'yı sorması kendisini biraz hazırlıksız yakalamıştı. Nastya'nın nerede olduğu bilgisinin kendisinden istenmesi aklına kocaman bir "Acaba?" düşürmüştü.

"Bilmiyorum" dedi sonra da biraz bir bıkkınlık tınısıyla beraber "...efendim." diye ekledi. Bu yanıtından sonra Kseniya'nın gözleri kendisinden bir süre daha ayrılmamıştı. Vladislav elinden geldiğince ifadesiz ve ''sıradaki soruyu bekler'' vaziyette durmaya devam etti. Kseniya masadaki -daha bitmemiş- sunumları eline alınca "Daha bitmedi" demek istediyse de Kseniya'nın kağıtları hızlıca atıp sunumu istemesi bunu önledi. Sonra da "daha bitmedi" demenin pek de profesyonelce bir yanıt olmayacağına kani olarak bundan vazgeçti.

Vladislav söylendiği gibi sunumunu anlatmaya başladı. "Dünkü sağlık verisi işleme uygulamasıyla alakalı bir sunum efendim." Sunumun ilk sayfasına şöyle bir göz gezdirerek devam etti. "Öncelikle açık ve gizli iki politika belirledim. Açık olan hali şöyle ki: Bu uygulama öyle ya da böyle sağlık için önemli bir konumda. Başlangıçta fahiş bir fiyattan satabiliriz fakat bu dün de belirttiğim gibi sürdürülebilir bir politika olmaz. Biz de bunu nihayetinde Sağlık Bakanlığı ve hükumete Genel Sağlık Sigortası kapsamına alınması için baskı aracı olarak kullanabiliriz. Böylelikle fiyatı düşürmek zorunda kalsak dahi GSS'ye dahil edilmesiyle beraber ülkedeki herkes bu kapsama alınmak zorunda olur ve sürümden kazanırız. Gizli olan da şudur ki..." Bu sırada kapı iki kere tıklatılarak açıldı. Vladislav Nastya'yı görmeyi bekliyordu lakin başka birisinin çıkması onu hem hayal kırıklığına uğrattı hem de endişelendirdi.

Genç kızın aceleci ve heyecanlı tavırları onu çok çocuksu gösteriyordu fakat bu çocuksuluğun en büyük nedeni Kseniya'nın neredeyse gözle görülür karanlık aurasıydı. Kız Kseniya'ya kağıtları imzalatmak için en çok yaklaştığı anda eli birbirine dolandı ve dosyaları yere düşürdü. Kseniya da beklendiği üzere çılgına dönmüştü. Genç kızı ağlatmış ve koşarak odadan çıkmasına sebep olmuştu. Kısa süren bir sessizlik sonrası Vladislav önündeki dosyanın kapağını kapattı. "Şu an sağlıklı karar verebileceğinizi düşünmüyorum. Zira açık bir şekilde öfke halindesiniz ve bunun sebebinin benim olup olmadığımı bilmemek de beni sağlıklı bir sunum yapmaktan alıkoyuyor."

"Bir kahve içelim mi, hala?" diye sordu kısa süren bir sessizlik (veya Kseniya'nın tepkisi) sonrası. Ses tonu vs. hafif de olsa farklıydı. Sanki bir rolden çıktığını ima ediyordu. Bu sorunun yanıtını merak ediyordu. Zira bu halin onun günlük hali olup olmadığını öğrenmek istiyordu, hiç tanımadığı halasını biraz tanımak ve doğrusu Nastya'ya da uyanıp şirkete gelmesi için zaman kazandırmak gayesindeydi.
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Kseniya, senin söylediklerini bir süre dinledikten sonra kaşlarını çatıyor. Gözleri, adeta sana meydan okur gibi sertleşiyor. "Ya bırak! Yarım yamalak sunum yapıyorsun sonra da sağlıklı karar veremeyeceğimi söylüyorsun, öyle mi?" diye sert bir sesle çıkışıyor. "Senin işin sunum yapmak, tartışmak değil. Hele hele benim duygusal durumumla ilgili yorum yapmak hiç değil. Eğer bu işte başarılı olmak istiyorsan, önce işini düzgün yapmayı öğren. Bu şirketin başında olmanın ne demek olduğunu bilmiyorsun. Herkesin seni izlediği, her adımını eleştirdiği bir yerde, senin bu tarz bahanelerle vakit kaybetmemen gerek!" Kseniya'nın sesi, odada yankılanırken sen sessizce dinliyorsun, yüzündeki ifadesiz duruşunu koruyarak. Onun öfkesini dışa vurmasına izin veriyorsun; çünkü onun bu kadar sinirli olmasının altında neyin yattığını anlamaya çalışıyorsun. Bir süre daha azarladıktan sonra derin bir nefes alıyor ve sakinleşmeye çalışıyor. "Hadi, bir kahve içelim." diyor sonunda.

İkiniz de ofisten çıkıp binanın en alt katındaki açık kafeye doğru yöneliyorsunuz. Asansörde birkaç kat indikten sonra, geniş ve modern bir kafenin bulunduğu giriş katına varıyorsunuz. İçeride, modern dekorasyonlu masalar ve rahat koltuklar var, insanlar sabah kahvelerini içerken sohbet ediyor. Baristaya yaklaşıp siparişinizi veriyorsunuz; Kseniya siyah kahve alırken, sen de tercih ettiğin kahveyi alıyorsun. Kahvelerinizi aldıktan sonra kafenin köşesindeki daha sakin bir masaya oturuyorsunuz. Kseniya, kahvesinden bir yudum alıp biraz rahatlamış gibi görünüyor. Gözleri, kalabalığı süzerek günlük olaylar hakkında sohbet etmeye başlıyor; sabah trafikten, şirketin yeni projelerine kadar çeşitli konularda konuşuyor. Konuşurken sesi biraz daha yumuşuyor ve daha az resmi bir tona bürünüyor. Şirketin işleyişinden, günlük meselelerden bahsederken, onun aslında işine ne kadar bağlı olduğunu ve her detayı ne kadar ciddiye aldığını fark ediyorsun.

Bir süre sonra, konuşmalar yavaşlıyor ve kısa bir sessizlik oluyor. Kahvesinden bir yudum daha alıyor ve gözlerini sana çeviriyor. "Bu arada sabah Nastya beni aradı. Gelemeyeceğini söyledi." Gözlerinde merakla sana bakıyor, sanki bu konuda bir bilgin var mı diye anlamaya çalışıyor. "Var mıydı haberin?" diye soruyor, sesi yine ciddi ama bu sefer öfkeden çok dikkatli ve analitik bir tını taşıyor. Bu soru üzerine ne söyleyeceğine karar vermek zorundasın. Hem dün gece yaşananları ele vermeden hem de onun merakını giderecek bir yanıt bulmalısın. Kseniya'nın gözleri hala senin üzerinde, cevabını beklerken bakışları seni tartmaya devam ediyor.
User avatar
Energiya
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 19
Joined: 23 Jun 2024, 00:47

Uladzislau olabildiğince sakince halasının öfkesini göğüslüyordu. O bağırırken kendisine saldırması onu hiç de kızdırmadı. Nitekim içten içe tartışmaya girse haklı olarak çıkacağını da biliyordu. Zira kimse onun bir günde Forbest Top 100'e girecek bir CEO olmasını beklemiyordu. Bağırışları bittikten sonra Uladzislau'nun daveti üzerine de kahve içmeyi kabul etmişti.

Şirketin altındaki Stars Coffe şubesine indiler. Klasik ve elegant mekandı burası. Nitekim içi de öyleydi. Fiyatlar her şubedekiyle aynı olsa da Minsk gençleri, orta hallileri buraya uğramazdı. Zira beyaz yakanın aşağılayıcı bakışları çok rahatsız ederdi. Buna rağmen Kseniya buralarda görünen birisi değildi. Anastasiya'nın işiydi bu. Nitekim bu durum Kseniya'nın otoritesi ve aurasının onun üstünde zuhur etmesine yeterdi. Kseniya'nın buralara inmesi ve hatta yanında gencecik bir oğlan ile inmesi -daha erken saatlerde nispeten boş olan- mekanda ve zamanla şirketin üst katlarına yükselen bir dedikodunun müsebbibi olacaktı.

Kseniya klasik bir kahve istedi. Uladzislau da Buzlu Makiyatto istedi. Uladzislau ortamın ve durumun farkındaydı. Her ne kadar rolüne uygun davranmak istese de çok kasmıyordu. Kseniya'nın aurasına karşı ezilip büzülme rollerine giremezdi. Bu şakacıktan yapılan rolün de çok uzun süreceğini sanmıyordu zaten.

Kseniya söze girdi. "Bugün hava ayrı bir serin." dedi. Uladzislau da "Evet, yağmur havası var sanki." diyerek geçiştirdi. Bir süre kahvelerini içerken X'te gezindiler. Kseniya "Dün gece Alya seni sordu. Onun o narin kalbini ürkütmemek için 'Bende' dedim. Biliyorum sorması çok komik ama onu endişelendirecek bir durum yok di' mi?" Uladzislau sırıtarak "Hah. Tabii ki yok. Bir pansiyonda kalıyorum. Kahvaltılı..." Bir süre pansiyonun başka iyi yönlerini düşünmeye çalıştı fakat aklına pek de bir şey gelmedi. "Tuvaleti de içerde..?" Kseniya tek kaşını kaldırarak yapmacık bir şaşkın ifadr takındı. İroni yapacağı çok belliydi. "Demek tuvaleti de içeride?! Suyu da akıyorsa güzel." Kahvesinden bir yudum alıp "Yeri biliyorsun. Tek yapman gereken kapıya bakarken gözlüğünü çıkartmak. Benden çekiniyorsan merak etme ruhum bile duymaz." dedi. Uladzislau teşekkür babında kafasını hafifçe oynattı başka bir şey demedi.

Sonra Kseniya Anastasiya'yı sordu. Uladzislau pek de tavrında bir değişiklik olmadan ve hazırcevap bir tavırla "Dün gece çok sarhoştu evine bıraktım." dedi. "Doğrusu, gelemeyecek kadar sarhoş olmasını beklemiyordum fakat ne yaparsın. Niye umrunda ki? Senin için önemli biri mi?" diye ekledi. Bu sırada yavaşça kahvesinden bir yudum daha alıp sorgulayıcı gözlerle Kseniya'ya baktı. Aklından ne geçiyor anlamak istiyordu.
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Kahvelerinizin buharı soğuk havayla yarışırken, Stars Coffee'nin camları arkasında şehir yavaş yavaş öğle ritmine geçiyor. Masanızın etrafında görünmeyen bir çember var sanki, insanlar sizi dikkatle izlemese bile, sizin farkınızda olduklarını hissettiriyorlar. Kseniya’nın varlığı, bulunduğunuz her ortamda sükuneti kıran, etki alanı geniş bir güç gibi yayılıyor. Sen, buzlu makiyattondan bir yudum daha alırken, Kseniya fincanını masaya bırakıyor ve sana dönüyor. Gözlerindeki o donuk ama tetikte parıltıyla seni baştan aşağı süzüyor. "Dün gece çok sarhoştu diyorsun... Anastasiya bir çalışan, Uladzislau. Bizim sorumluluğumuzda. Senin gibi biriyle sabaha kadar yok olduğu duyulursa sadece onun değil, senin de güvenilirliğin tartışmaya açılır. Bu şirketin herhangi bir bireyi, başkasının hatasını gölgeliyorsa... bu çok tehlikeli bir örnek oluşturur. Bilmem anlatabildim mi."

Sesi alçak ama kelimeleri bıçak gibi. Sana bağırmıyor bu kez, ama az önceki ofisteki patlamasından daha sarsıcı. Çünkü bu kez kelimeleri bir açıklamadan çok bir hüküm gibi. Gözlerini kaçırmıyor, senin savunmaya geçmeni bekliyor, ama bir yandan da beklemiyor; çünkü cevabının önemi kalmamış gibi. Fincanına tekrar uzanırken sessizlik çöküyor aranıza. Camdan dışarı bakıyor bir süre. Şehir, parlak kış güneşiyle donmuş gibi, gri, metalik ve uzak. Tam o sırada cebinden bir bildirim sesi geliyor. Hızlıca bakıyor, gözleri bir anda netleşiyor.

"Benim çıkmam gerekiyor ya." diyor, ayağa kalkarken. Ceketinin düğmelerini kapatıyor ve sana dönerken yeniden o tanıdık otoriter tonu takınıyor. "Öğle molası. Biraz takıl, ne yaparsan yap. Ama tam iki buçukta ofiste olacaksın, Uladzislau. Hazırlıksız yakalanmak istemezsin." Elini hafifçe sallayarak ayrılıyor kafeden. Topuk sesleri yine zeminde yankılanıyor. Gidişiyle mekanın enerjisi de artıyor gibi, insanlar yeniden nefes alıyor, mırıltılar artıyor.

Sen tek başına kalıyorsun kahvenle. Gözlerin camdan dışarı kayıyor. Şirket binasının çevresi, Minsk’in üst sınıf bölgesine açılan bir geçit gibi. Yakında modern butiklerin, üst düzey restoranların ve sanat galerilerinin olduğu sokaklar var. Birkaç sokak aşağıda küçük ama leziz kruvasanlar satan bir Fransız fırını olduğunu hatırlıyorsun. Veya istersen, köşeyi dönüp eski Sovyet döneminden kalma bir sinema binasının yanındaki kitapçıya göz atabilirsin. Belki sadece yürümek istersin, başını boşaltmak, bugünün garip başlayışını sindirmek için.

Zaman senin. Ama saat 14:30’da, Varabey’in 52. katında olman gerekiyor. Ve bugünün nasıl biteceğini hala bilmiyorsun.
User avatar
Energiya
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 19
Joined: 23 Jun 2024, 00:47

Uladzislau, Kseniya'nın sivri sözlerine hedef olurken içten içe sırıtmak istiyordu fakat bunu yalnızca "yakışık kalmaz" diyerek yapmıyordu. Önemsediği bir durum da değildi gerçekten. Anastasiya bugün gelmeyeceğini söylediği için de rahattı tabii. Ölse umursar mıydı? Tabii ki hayır. Anastasiya'nın ölümünden ziyade kendisine gelecek suçlamalardan endişelenirdi Uladzislau. Anastasiya da ölmediyse hiçbir şey umrunda değildi. Şirket içi tek gecelik ilişki yaşayan tek çift onlar olamazdı -herhalde-.

Kseniya kendisinden bir yanıt beklememiş ve telefonuna gelen bir bildirim ile kalkması gerektiğini söylüyordu. Uladzislau yine bir şey demeden bekledi ve Kseniya'nın "ben buradayım" şeklindeki ayak sesleri yavaş yavaş uzaklaşırken arkasından izledi. Kseniya çıktıktan sonra ardından da kendi ayaklanıp kafeden ayrıldı.

Aklında gideceği pek bir yer yoktu. Telefonundan 14.00'a alarm kurdu ve sanat galerilerinin bulunduğu sokağa doğru yürümeye başladı.
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Şirket binasından çıkıp Stars Coffee’nin hemen yanındaki cam kapıdan sokağa adım attığında, seni hafif ıslak bir taş zemin karşılıyor. Sabah yağan çiseleme yeni dinmiş, hava soğuk ama keskin değil, ceketinin yakasını kaldırmakla kaldırmamak arasında kalıyorsun. Önündeki geniş cadde, Minsk’in kültür damarlarından biri olan Peremozhtsau Bulvarı'na bağlanan, daha çok sanatseverlere ve tasarım meraklılarına hitap eden bir sokakla kesişiyor, Ulitsa Kastrychnitskaya.

Bu sokak, baştan aşağı bir karakter taşıyor. Kaldırımlar simetrik gri taşlarla döşenmiş, sokak lambaları ise Paris tarzı dökme demirden yapılmış. Her birkaç adımda bir modern sanat galerisi, ikinci el kitapçı ya da butik kafe var. Cam vitrinlerin ardında sergilenen tablolar, neonla aydınlatılmış grafik illüstrasyonlar ve heykeller seni içeriye çağırıyor gibi. Birkaç adım ötede küçük bir galeri, "Interference: The Digital Flesh" adında bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Kapısında siyah takım giymiş bir görevli sigara içiyor. İçeriden dışarıya yansıyan LED kırmızısı, soyut ve beden parçalarına benzer dijital kolajlarla dolu bir dünyayı işaret ediyor.

Karşı kaldırımda, zarif tasarımlı bir kafenin önünden geçiyorsun. Café Krysha, çatısı tamamen camdan olan, içeri güneş ışığını filtreleyen modern bir mekan. İçeride, iki adam satranç oynuyor, bir masa ötede bir kadın tabletine karikatür çiziyor. Pencerelerin hemen önüne konmuş minyatür saksılarda lavanta yetişiyor. Kapı açık, içeriden gelen vanilya ve taze çekilmiş kahve kokusu burnunu gıdıklıyor.

Yürürken bir plakçının önünden geçiyorsun, MIRsound. Eski Sovyet dönemi jazzları, underground Belarus punk kayıtları ve yeni çıkan Avrupa deneysel elektronik müziklerini satan bu dükkanın içi, kalın ahşap raflar ve kulaklıkla dinlenebilen bölmelerle dolu. İçeride az kişi var, tezgahta oturan adam, kapüşonlu genç bir müşteriyle Talking Heads üzerine tartışıyor. Duvarda, Belarus'ta yasaklı birkaç albümün posterleri asılı. Ters çevrilmiş kırmızı bir bayrağın altına iliştirilmiş "Sessizlik suç değildir" yazısı gözünden kaçmıyor.

Biraz daha yürüdüğünde, sokağın sonuna doğru farklı bir kalabalık gözüne çarpıyor. Dar bir geçitte üç-dört kişi toplanmış, bağrışıyor. Belli ki bir tartışma yaşanıyor. Bir kadın çantasını yere düşürmüş, genç bir adam onu eğilip alırken diğer ikisi birbirine omuz atıyor. Biri kadının çantasını çalmaya mı çalıştı, yoksa sadece ani bir tartışma mıydı, emin olamıyorsun. İnsanlar bakıyor ama müdahale eden yok. Yan sokakta ise bir adam, sokak kemancısı olarak kurduğu standın başında Балада о матери parçasını çalmaya başlıyor. Melodi sokağa ince bir hüzün yayıyor, eski, köhne bir kemanla çalınan ezgi, dükkanlardan taşan elektronik seslerin arasında eski bir dünyaya pencere açıyor gibi.

Sokağın biraz daha ilerisinde ise küçük ama etkileyici bir kitapçı var: Zov Pamiati. Kapısında, "Bugün sadece kadın yazarlar raflarımızda!" yazıyor. Vitrininde Anna Akhmatova’dan alıntılar ve Svetlana Aleksiyeviç’in bir fotoğrafı var. İçeri göz atarsan, kahveyle kitap satışı birleştirilmiş, arka köşede iki kadının tartışarak bir şeyler yazdığını görebilirsin. Belki bir dergiye yazı hazırlıyorlardır.

Son olarak, sokakta ilerlerken arada gözüne çarpan bir detay: bir telefon direğinin dibine bırakılmış, oldukça eski bir evrak çantası. Üzeri toz içinde ama kenarında neredeyse silinmiş gibi bir şirket logosu var: Varabey Holding’in eski amblemi. Sokağın ortasında unutulmuş gibi duran bu çanta, sıradanlığın içine sızan bir istisna gibi göz kırpıyor.

Zaman yavaşça geçiyor. Telefonunun alarmı henüz çalmadı ama cep saatine baktığında fazla oyalanmanın seni geç kalma riskiyle bırakacağını anlıyorsun. Adımlarını ister plakçının sesiyle yönlendir, ister kitapçıdaki yazarlara kulak ver. Ya da sadece gözlerinle gör ve hiçbirine karışma.

Ama her halükârda, saat tam 14:30’da, Varabey’in 52. katında olman gerektiğini unutma. Çünkü Minsk’in taş sokaklarında rastgele olan şeyler, şirketin yüksek katlarında hesapla karşılık bulur.
User avatar
Energiya
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 19
Joined: 23 Jun 2024, 00:47

Sabahın çiseleyen yağmuru, taş zeminlere taze bir parlaklık bırakmıştı. Güneş, bulutların ardından sızmak için acele etmiyor, şehirse kendi ritminde soluk alıyordu. Kastrychnitskaya Sokağı, bir yandan Minsk’in estetik belleğini taşırken, öte yandan fark edilmeden olanı saklamaya alışık bir yüz taşıyordu. Uladzislau yürümeye devam ediyordu...

Interference sergisinin kapısındaki adamın yorgun parmaklarını, LED’in kırmızı yansımasını, içerideki beden parçalarına benzeyen dijital kolajları... Göz ucuyla geçiyor yanından ama zihninde her biri yerini alıyor. Hafızası bir kayıt cihazı gibi çalışıyor. Café Krysha’nın cam tavanından süzülen ışığı, lavantaların düzenini, satranç tahtasındaki taşların yerini dahi kaydediyor. Bir istihbaratçının ya da eski bir hafiyenin alışkanlığı bu; görünenin ardını, duyulmayanın gölgesini kokluyor.

MIRsound’dan taşan sesleri işitiyor, plakçının Talking Heads üzerine tartışan gençlerini izliyor. Duvardaki ters çevrilmiş bayrağı ve “Sessizlik suç değildir” yazısını okuduğunda ise, yüzünde görünmeyen bir kas hafifçe geriliyor. Belki bir hatıra, belki bir sorumluluk. "Ama sessiz bırakmak suçtur" diye içinden geçiriyor.

Kalabalık bir noktaya vardığında ise sokağın ritmi değişirken Uladzislau sadece izlemekle yetiniyordu. Energiya olarak burada bulunsa dahi bu kavgayı ayırmakla yükümlü müydü emin değildi. Hoş, öyle olsa bile öğle tatilindeydi. Tatiller kutsaldı. Slava SSSR!

Uladzislau kavgadan uzaklaşırken bağırtıların arasında bir tını yakalıyor. Tanıdık bir tını fakat ismini anımsayamadığı bir tını. Ağır adımlarla sese doğru yürüdü. Kendi yaşlarındaki bir adam oturmuş ve kemanını çalıyordu. Önüne de kemanının kabını açıp bırakmıştı. Gözlerini kapatarak dinlemeye kondu. Hatırlamıştı. Balada o Materi idi bu. "Kim söylüyordu acaba" diye düşünse de hatırlayamadı. Şarkının sona ermesiyle beraber de oradan ayrıldı.

Zov Pamiati'nin önünden geçerken tartışan kadınların sesine şahit olunca ister istemez baktı. Sonra da vitrine kafasını çevirdi. Duyuruyu görünce ister istemez ofladı. Svetlana Aleksiyeviç'i görünce "Krupskaya falan koysaydınız Aleksiyeviç biraz genç olmuş" diye söylendi ve ardından da yürümeye devam etti.

Sokağın sonuna doğru geldiğinde gözüne ister istemez bir şey çarpmıştı. Görünen o ki kimsenin dikkatini çekmeyen ve umrunda olmayan ama Uladzislau'ın adımlarını durduran o nesne. Bir evrak çantası. Toz içinde, terk edilmiş gibi, ama kenarındaki logo — Varabey Holding’in eski amblemi — hâlâ okunabilir idi. Bunu herhangi biri fark etse geçip giderdi. Ama o, geçmiyor.

"Ne sürpriz ama" diye söylendi ve çantanın yanında eğildi. İçinde ne bulacağını merak ediyordu. Ne kadar tozlu olursa olsun yıllar önceki logonun olması sebebiyle bu çantanın onca yıl burada kaldığını düşünmüyordu. Üfleyerek tozların bir kısmını fırlattı sonra da pişman oldu zira beklediğinden daha fazla toz yüzüne doğru gelmişti.

Hızlıca bir göz atmak ve eğer önemliyse ancak o zaman yanına almak için çantayı açmaya koyuldu.
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Eğildiğinde çantanın üstüne sinmiş toz katmanı çatlak beton gibi çatırdıyor, yüzeyinden kopan ince partiküller havada yavaşça yükselip gözlerinin önünde dans ediyor. Avuç içini kullanarak kilit kısmındaki pası silerken, Varabey Holding’in eski logosu daha net hale geliyor. Çift başlı bir kartalın gövdesine oyulmuş saat kulesi, her şeyi izliyormuş gibi bir ifade taşıyor.

Metal kilit mekanizması zorlamaya gerek kalmadan tık diye açılıyor. Bu da seni hafifçe tedirgin ediyor. Çanta bu kadar terk edilmiş görünürken, bu kadar kolay açılması... bilinçli bir terk ediş olabilir mi?

Kapağını yavaşça kaldırıyorsun.

İçerisi düzenli, neredeyse taze kokulu. İçinde sıradan ofis evrakları yok, en üstte, siyah karton kapaklı, kabartma Varabey logosu taşıyan bir defter duruyor. Parmakların kapağı kaldırdığında, içindeki sayfalarda el yazısıyla yazılmış kısa paragraflar, notlar ve diyagramlar gözlerine çarpıyor. Sayfaların kenarları tarih kodlarıyla işaretlenmiş. Notlar Belarusça ama yer yer İngilizce kodlarla harmanlanmış.

En dikkat çekici olan ise defterin ortasına dikey olarak yerleştirilmiş, siyah kadife keseye sarılı küçük bir cihaz, neredeyse bir USB bellek kadar ama üzerindeki cam pencerede mikroskobik bir işlemci devresi görünür halde. Yanında küçük bir kart. "ZALOM UNIT - tahrik edilmeden çözme." Arkasında bir QR kod ve tek satır yazı. "Prot. 44 – Черные Зонды – Визуализация готова." (“Protokol 44 – Kara Prob’lar – Görselleştirme hazır.")

Cihazın ne işe yaradığını tam olarak bilemiyorsun ama bu kadar eski logoyla bırakılan bir çantada, bu kadar yeni bir parçanın ne işi olduğunu da açıklayamıyorsun. Bu... gizli bir mesaj mı? Tuzak mı? Belki de unutulmuş bir transfer. Birinin alması gerekiyordu. Belki de senin.

Gözlerin refleksle çevreyi tarıyor. Kimsenin dikkatini çekmediğinden emin olmak istiyorsun. Ama tam o anda, sağ taraftaki ara sokağın köşesinde bir hareket fark ediyorsun. Soluk gri yağmurluklar giymiş üç adam, gölgelerin arasından yavaşça sana doğru bakıyor. Yüzleri maskeli, gözlüklerinin camları puslu. Henüz hareket etmiyorlar. Oldukça uzaktalar. Ama seni izledikleri belli. Rastgele bakan insanlar değiller, bakışları doğrudan, net ve bilinçli.

Defteri ve cihazı incelemek için vakit yok. İçgüdülerin harekete geçiyor, ya çantayı olduğu gibi bırakmalı, ya da içindekileri hızlıca alıp uzaklaşmalısın. Şehir o an sanki sessizleşiyor. Uzakta tramvay geçerken çıkan metal sürtünmesi, sokaktaki hışırtılar ve hafif rüzgar... hepsi fonda bir uyarı gibi çalıyor.

Saat tam 13:47.

Varabey Holding seni birazdan geri bekliyor.
Post Reply