Synapse: Mazgalı ittiğinde ağır metal kapağın gıcırtısı kulaklarını tırmalıyor. Hiç vakit kaybetmeden aşağıya kendini bırakıyorsun. Bacakların esneyerek yere iniyor, ayakkabılarının tabanı barın gürültüsüne karışıyor. Etraftaki bakışların arasında masaya yöneliyorsun. İçki dolu bardağın içinde çırpınan küçük gri fareyi görür görmez elini daldırıyorsun. Islak tüylerini avucunda hissediyorsun. Onu kavrayıp memelerinin arasına sokuyorsun. Göğsünün sıcaklığında kıpırdandığında yalnızca tiz ciyaklamalar duyuluyor. Fare Cole, sözlerine karşılık olarak sadece çaresiz fare sesleri çıkarıyor.
Gözlerin masada oturanlara kayıyor. Karşında kaslı, kel bir adam var. Üstünde kolsuz siyah deri ceket, göğsünü kaplayan dövmeler sakalının altına kadar uzanıyor. Yanında ise sarışın bir kadın. Meme estetiği olduğu belli, şortu ufacık, üstünde karnını açıkta bırakan bir crop var. Dudaklarında soğuk bir sırıtış var, gözlerini senden ayırmadan ayağa kalkıyor. Yavaşça yanına geliyor. Parmak uçları saçlarının arasından kayıyor. "Maceracı birine benziyorsun." diyor yumuşak bir sesle. "Ne güzel." Eğilip kulağına fısıldıyor. "Arayış ne peki? Kocam seni sikerken sizi izlememi ister misin?" Onun yakınlığıyla şaşkına dönüyorsun, cevap vermeye fırsat bulamıyorsun.
Bir anda yukarıdan ayak sesleri geliyor. Robert sabredememiş, aşağı atlıyor. Sert inişle biraz sendeleyerek ayağa kalkıyor. Yumruklarını sıkıp adamın üzerine yürüyor. "Bırakın onu!" diye bağırıyor. Adam tek kelime etmeden yumruğunu kaldırıyor. Çenesiyle beraber tüm gücü Robert’ın suratına çarpıyor. Robert’ın bedeni havalanıyor, bara doğru uçuyor. Bam diye barın kenarına çarpıyor. Barmen, sarı saçlı bir kadın, öfkeyle Robert’ın omzuna itiyor. "Defol buradan!" diye bağırıyor. Robert afallamış ama gözleri öfke dolu. Ayağa kalkıyor, sesi titreyerek "Seni uyarıyorum bak." diyor. Çığlık atacak gibi nefesini topluyor. Kel adam yavaş adımlarla Robert’a doğru yürümeye başlıyor. Çizmelerinin zemine vurduğu her adım kulaklarında yankılanıyor. Bu sırada göğüslerinin arasında gizlediğin Fare Cole hala tiz sesler çıkarıyor. Kaosun ortasında kalmışsın. Bir yanda seni çekmeye çalışan sarışın kadın, diğer yanda Robert’ın karşısına dikilmiş kaslı dev. Hangisine müdahale edeceğin an meselesi.
V: John, senin sözlerini duyduğu an bir şey sormadan yukarı kata koşuyorsun. Ayak sesleri merdivenlerde yankılanıyor. Elini pompalıya uzatıyor, soğuk metali parmaklarının arasına alıyorsun. Derin bir nefes alıyorsun. Sonrası saniyeler sürüyor. Tetiği çektiğinde karnına saplanan sıcak acı, göğsüne saplanan basınçla birleşiyor. Nefesin kesiliyor. Ama kalbini es geçiyorsun, bilinçli bir hesaplamayla. Kan gömleğini hızla ıslatırken dizlerinin üstüne düşüyorsun. Gözlerin ağırlaşıyor. Yerdeki kan havuzuna bakarken kulakların açılan kapıların gürültüsüyle doluyor. Siren sesleri artık çok yakın, sonra da doğrudan içeride. Çelik çizmeler tahtaları çatırdatıyor, silah sesleri, emirler. Ama senin bilincin kararıyor.
...
Gözlerini tekrar açtığında bembeyaz bir ışık göz bebeklerini yakıyor. Tavan lambası. Etrafında steril bir sessizlik. Kollarına bakıyorsun, serum hortumları damarlarına saplanmış. Burnunda plastik bir oksijen maskesi var. Göğsünde bandajların baskısını hissediyorsun, her nefeste acı yeniden hatırlatıyor. Kapı açılıyor. İçeri orta yaşlarında, keskin bakışlı bir kadın polis memuru giriyor. Üniforması kusursuz ütülü, belinde tabancası. Elinde kalın bir dosya var. Yavaşça yatağının yanına geliyor, dosyayı açarken gözlerini sana dikiyor.
"Ben Dedektif Ramirez. Miami Metro Polis Departmanı." Ses tonu sert, ama ölçülü. "Olay yerinde seni baygın halde bulduk. İki ölü var. Tony Rivera ve isimsiz bir kadın. Çok temiz iş çıkarmışsın. Bizim raporlarımıza göre silah kullanılmış. Senin ellerinde barut izi var. Bunun dışında, komşular polis sirenlerini duyduklarını ama ortada siren olmadığını söylediler. Yani birileri sizi tuzağa düşürmek istemiş de olabilir."
Dosyadan birkaç sayfa çeviriyor, gözleri kayıyor. "Şimdi sorulara gelelim. Tony’nin evine neden gittin? Yanında bir genç adamın olduğu söyleniyor. Kamera kayıtlarında görmüşler. Anlaşılan ortada yok." Kalemini kaldırıyor, gözlerini sana dikiyor. "Senden doğruları istiyorum. Tony’yi neden öldürdün? Kadını neden öldürdün? O evde gerçekte ne oldu?" Sana doğru biraz eğiliyor, bakışları delici. "Sana kurban muamelesi yapmamı istiyorsan, hikayeni düzgün anlatacaksın. Yoksa buradan ellerin kelepçeli çıkarsın." Odanın sessizliği, kalbinin monitördeki bipleri ve kadının nefesleriyle bölünüyor. Şimdi ne söyleyeceğin, nasıl cevap vereceğin belirleyici olacak.
Gözlerin masada oturanlara kayıyor. Karşında kaslı, kel bir adam var. Üstünde kolsuz siyah deri ceket, göğsünü kaplayan dövmeler sakalının altına kadar uzanıyor. Yanında ise sarışın bir kadın. Meme estetiği olduğu belli, şortu ufacık, üstünde karnını açıkta bırakan bir crop var. Dudaklarında soğuk bir sırıtış var, gözlerini senden ayırmadan ayağa kalkıyor. Yavaşça yanına geliyor. Parmak uçları saçlarının arasından kayıyor. "Maceracı birine benziyorsun." diyor yumuşak bir sesle. "Ne güzel." Eğilip kulağına fısıldıyor. "Arayış ne peki? Kocam seni sikerken sizi izlememi ister misin?" Onun yakınlığıyla şaşkına dönüyorsun, cevap vermeye fırsat bulamıyorsun.
Bir anda yukarıdan ayak sesleri geliyor. Robert sabredememiş, aşağı atlıyor. Sert inişle biraz sendeleyerek ayağa kalkıyor. Yumruklarını sıkıp adamın üzerine yürüyor. "Bırakın onu!" diye bağırıyor. Adam tek kelime etmeden yumruğunu kaldırıyor. Çenesiyle beraber tüm gücü Robert’ın suratına çarpıyor. Robert’ın bedeni havalanıyor, bara doğru uçuyor. Bam diye barın kenarına çarpıyor. Barmen, sarı saçlı bir kadın, öfkeyle Robert’ın omzuna itiyor. "Defol buradan!" diye bağırıyor. Robert afallamış ama gözleri öfke dolu. Ayağa kalkıyor, sesi titreyerek "Seni uyarıyorum bak." diyor. Çığlık atacak gibi nefesini topluyor. Kel adam yavaş adımlarla Robert’a doğru yürümeye başlıyor. Çizmelerinin zemine vurduğu her adım kulaklarında yankılanıyor. Bu sırada göğüslerinin arasında gizlediğin Fare Cole hala tiz sesler çıkarıyor. Kaosun ortasında kalmışsın. Bir yanda seni çekmeye çalışan sarışın kadın, diğer yanda Robert’ın karşısına dikilmiş kaslı dev. Hangisine müdahale edeceğin an meselesi.
V: John, senin sözlerini duyduğu an bir şey sormadan yukarı kata koşuyorsun. Ayak sesleri merdivenlerde yankılanıyor. Elini pompalıya uzatıyor, soğuk metali parmaklarının arasına alıyorsun. Derin bir nefes alıyorsun. Sonrası saniyeler sürüyor. Tetiği çektiğinde karnına saplanan sıcak acı, göğsüne saplanan basınçla birleşiyor. Nefesin kesiliyor. Ama kalbini es geçiyorsun, bilinçli bir hesaplamayla. Kan gömleğini hızla ıslatırken dizlerinin üstüne düşüyorsun. Gözlerin ağırlaşıyor. Yerdeki kan havuzuna bakarken kulakların açılan kapıların gürültüsüyle doluyor. Siren sesleri artık çok yakın, sonra da doğrudan içeride. Çelik çizmeler tahtaları çatırdatıyor, silah sesleri, emirler. Ama senin bilincin kararıyor.
...
Gözlerini tekrar açtığında bembeyaz bir ışık göz bebeklerini yakıyor. Tavan lambası. Etrafında steril bir sessizlik. Kollarına bakıyorsun, serum hortumları damarlarına saplanmış. Burnunda plastik bir oksijen maskesi var. Göğsünde bandajların baskısını hissediyorsun, her nefeste acı yeniden hatırlatıyor. Kapı açılıyor. İçeri orta yaşlarında, keskin bakışlı bir kadın polis memuru giriyor. Üniforması kusursuz ütülü, belinde tabancası. Elinde kalın bir dosya var. Yavaşça yatağının yanına geliyor, dosyayı açarken gözlerini sana dikiyor.
"Ben Dedektif Ramirez. Miami Metro Polis Departmanı." Ses tonu sert, ama ölçülü. "Olay yerinde seni baygın halde bulduk. İki ölü var. Tony Rivera ve isimsiz bir kadın. Çok temiz iş çıkarmışsın. Bizim raporlarımıza göre silah kullanılmış. Senin ellerinde barut izi var. Bunun dışında, komşular polis sirenlerini duyduklarını ama ortada siren olmadığını söylediler. Yani birileri sizi tuzağa düşürmek istemiş de olabilir."
Dosyadan birkaç sayfa çeviriyor, gözleri kayıyor. "Şimdi sorulara gelelim. Tony’nin evine neden gittin? Yanında bir genç adamın olduğu söyleniyor. Kamera kayıtlarında görmüşler. Anlaşılan ortada yok." Kalemini kaldırıyor, gözlerini sana dikiyor. "Senden doğruları istiyorum. Tony’yi neden öldürdün? Kadını neden öldürdün? O evde gerçekte ne oldu?" Sana doğru biraz eğiliyor, bakışları delici. "Sana kurban muamelesi yapmamı istiyorsan, hikayeni düzgün anlatacaksın. Yoksa buradan ellerin kelepçeli çıkarsın." Odanın sessizliği, kalbinin monitördeki bipleri ve kadının nefesleriyle bölünüyor. Şimdi ne söyleyeceğin, nasıl cevap vereceğin belirleyici olacak.




