Patron, Hazel'ın teatral takılmalarını hiç umursamamıştı. Hatta John iyi çocuk onunla romantizm yürütsene filan demişti. Hazel'ın romantizmle filan ne işi vardı ki? "Ne alaka amınake?" James'in kafasına fırlattığı araba anahtarı ile bu konuda daha fazla yorum yapmasına imkan kalmadan dikkati dağıldı. Eğitim için depo ayarlamıştı. Benim arabayı alın diyordu bir de. Arabasının tek parça kalacağından oldukça emin gibiydi. "Cansın sen aşkosun sen James <3 Ben şunları da alıyorum o zaman." Bar masasının üzerindeki birkaç içki şişesini kucaklayarak dışarı koştu.
Robbie ile birlikte dışarı çıktılar. James tabi ki de gri renk 70'lerden kalma bir klasik kullanıyordu. Hazel heyecanla arabaya koşarak bagajına şişeleri yerleştirdikten sonra sürücü koltuğuna oturdu. "Offf James de fiyakalı adam he!" Eskimiş deri kokusu çok seksi kokuyordu. Robert yanına geçince hemen anahtarı takarak motoru çalıştırdı. Neyse ki çalıştırmak için zorlanmamıştı. Araba çalışır çalışmaz radyosu açılınca slow bir parça duyulmuştu. Robert sanki bok kokusu almış gibi hemen kapatmış daha punk rock bir şey açmıştı. Sum 41 isimli bir gruptu ve Robbie bu grubu sevdiğini söylemişti. Ona ne dinlediğini sormuştu. "Bilmem Vybe'ıma göre değişiyor MUAHAHAHAHAHAH" Kendi yaptığı şakaya kahkaha atarken park alanından çıktı ve ana yola girdi.
Kısa ama oldukça çalkantılı bir yolculuk olmuştu. Hazel trafikte beklemekten de, trafik ışıklarından da, kurallardan da pek hoşlanmazdı. Tam bir eşkıya gibi sürüyordu arabayı. Bunca zamandır araba kullanma yetenekleri bir gıdım gelişmemişti. Makas atmalar, çaprazlamalar, ters yöne girmeler, aniden direksiyonu kırmalar... Hazel kahkahalar atıp eğlenirken yan koltuktaki Robbie için hayatının en zorlu araba yolculuğu olmuşa benziyordu. James'in bahsettiği depo şehrin dışında tenha bir fabrika bölgesindeydi. Hazel hızla dalıp arabayı şak diye el frenini çekerek durdurmuştu. Öyle park filan da etmemişti. Rastgele canı nasıl isterse durmuştu. Arabadan indiklerinde Robbie'nin sırtına pat pat vurdu. "Çok iyi araba kullanıyorum ben he! Nedense ekiptekiler pek izin vermiyorlar kullanmama." Unutmadan arabanın bagajından içki şişelerini çıkardı.
Tavandan zincirlerin sarktığı, paslı, rutubetli eski bir depoydu burası. Zemini betondandı. "Iyy burada fare hamam böceği çıyan filan olmasın!" dedi Hazel iğrenerek etrafa bakarken. Robert ona dönerek şimdi ne yapacaklarını sormuştu. "Şimdi senin ses dalgalarını kontrol etmeni sağlayacağız canikom." dedi Hazel cebinden çıkardığı kulaklığı takarken. Bir kulaklık da Robbie'ye fırlattı. Kablosuz kulaklıklardı. "Madem Sum 41 seviyorsun..."
Robbie'nin seveceği bir parçayı başlattı. Her ikisinin kulağından da aynı müzik geliyordu. İçki şişelerini deponun çeşitli bölgelerine dizdi. "Şimdiiiiii. Bunları patlatmayı dene bakalım. Müziğin ritmini takip edebilirsin. Sadece şişelere odaklanmanı istiyorum. Hepsini aynı anda değil, silahla vurur gibi sırayla. Pat pat pat!"
Robbie ile birlikte dışarı çıktılar. James tabi ki de gri renk 70'lerden kalma bir klasik kullanıyordu. Hazel heyecanla arabaya koşarak bagajına şişeleri yerleştirdikten sonra sürücü koltuğuna oturdu. "Offf James de fiyakalı adam he!" Eskimiş deri kokusu çok seksi kokuyordu. Robert yanına geçince hemen anahtarı takarak motoru çalıştırdı. Neyse ki çalıştırmak için zorlanmamıştı. Araba çalışır çalışmaz radyosu açılınca slow bir parça duyulmuştu. Robert sanki bok kokusu almış gibi hemen kapatmış daha punk rock bir şey açmıştı. Sum 41 isimli bir gruptu ve Robbie bu grubu sevdiğini söylemişti. Ona ne dinlediğini sormuştu. "Bilmem Vybe'ıma göre değişiyor MUAHAHAHAHAHAH" Kendi yaptığı şakaya kahkaha atarken park alanından çıktı ve ana yola girdi.
Kısa ama oldukça çalkantılı bir yolculuk olmuştu. Hazel trafikte beklemekten de, trafik ışıklarından da, kurallardan da pek hoşlanmazdı. Tam bir eşkıya gibi sürüyordu arabayı. Bunca zamandır araba kullanma yetenekleri bir gıdım gelişmemişti. Makas atmalar, çaprazlamalar, ters yöne girmeler, aniden direksiyonu kırmalar... Hazel kahkahalar atıp eğlenirken yan koltuktaki Robbie için hayatının en zorlu araba yolculuğu olmuşa benziyordu. James'in bahsettiği depo şehrin dışında tenha bir fabrika bölgesindeydi. Hazel hızla dalıp arabayı şak diye el frenini çekerek durdurmuştu. Öyle park filan da etmemişti. Rastgele canı nasıl isterse durmuştu. Arabadan indiklerinde Robbie'nin sırtına pat pat vurdu. "Çok iyi araba kullanıyorum ben he! Nedense ekiptekiler pek izin vermiyorlar kullanmama." Unutmadan arabanın bagajından içki şişelerini çıkardı.
Tavandan zincirlerin sarktığı, paslı, rutubetli eski bir depoydu burası. Zemini betondandı. "Iyy burada fare hamam böceği çıyan filan olmasın!" dedi Hazel iğrenerek etrafa bakarken. Robert ona dönerek şimdi ne yapacaklarını sormuştu. "Şimdi senin ses dalgalarını kontrol etmeni sağlayacağız canikom." dedi Hazel cebinden çıkardığı kulaklığı takarken. Bir kulaklık da Robbie'ye fırlattı. Kablosuz kulaklıklardı. "Madem Sum 41 seviyorsun..."
Robbie'nin seveceği bir parçayı başlattı. Her ikisinin kulağından da aynı müzik geliyordu. İçki şişelerini deponun çeşitli bölgelerine dizdi. "Şimdiiiiii. Bunları patlatmayı dene bakalım. Müziğin ritmini takip edebilirsin. Sadece şişelere odaklanmanı istiyorum. Hepsini aynı anda değil, silahla vurur gibi sırayla. Pat pat pat!"