
Kızgın Kor benimle başladı derler. Doğrudur. Ama ben örgüt kurmadım. Ben sadece çakmağı çaktım. İlk başta yalnızdım. Devlete karşı ayaklandığım dönemde yaktığım binaların dumanı göğe yükselirken, birileri o dumana bakıp kendini gördü. Bana yanaştılar. Devlete kızanlar, kayıt altına alınmak istemeyenler, sokaklardan kaçanlar, güçlerini saklayacak yer bulamayanlar. Ben onlara yol göstermedim, sadece buldum. Benim yanışımı gördüler, kendi yollarını bana bağladılar.
Önce küçük hücrelerdik. Hedefler basitti: devlet binaları, suç örgütleri, eğitim merkezleri. Belirli bir emir-komuta sistemimiz de yoktu. Biri savaşacak bir cephe gördüyse savaşmakta özgürdü. Kimse ismimizi bilmezdi, haberler kimsenin üstlenmediği terör saldırılarını duyururdu. Sonra ‘Kızgın Kor’ dediler. İsim bana mı ait bilmiyorum, ama benim alevimden doğduğunu biliyorum. Bir çetele tutmamıştım kimler var kimler yok diye. O dönemler hiç tanımadığım insanlar hiç bilmediğim işler yapıp 'Biz Kızgın Kor'uz!'' diyorlardı.Farklı örgütlerin de bu isim altına sığınarak farklı şeyler yaptıklarını biliyorum. O dönemde önemsememiştim.
Bu ismin yükselişi bir noktada sekteye uğradı. Geliştirilmişlerin kayıt altına alınma zorunluluğuna, kayıt altına girmeyenlerin terörist addedileceğine dair bir konuşma yapan bakan vardı. Adalet bakanıydı sanırım. Bu dayatma o zamanlar çok gücüme gitmişti. Örgüt altında toplanan kişilere ilk kez o zaman emretmiştim. Adamın tüm seceresini çıkarmış, yaşadığı yere kadar önüme dökmüşlerdi. Benim onunla işim yoktu. Bir akşam vakti, kolejinden evine dönen 17 yaşındaki kızını kaçırdım. Çok medyaya yansımamıştı bu olay. Devlet, beni sessizce halletmişti. Çocuğu sakladığımız yere yaptıkları ağır güçlü saldırılardan şansımın yardımıyla kaçmış, birkaç sene köhne bir barda çalışarak saklanmıştım. Kızgın Kor adı da bir süre sonra unutulacak kadar silindi medyadan. O dönem benimle yürüyenler ya öldü ya da saklanmak zorunda kaldılar.
Seneler sonra bu sefer onlar beni buldu. Kızgın Kor'u tekrar kızgın kılmak için alevime ihtiyaç duyuyorlardı. Sadece ona. Varlığımın yeteceğini söylemişlerdi. Artık daha olgundum. Fikirlerimizi dayatmak için daha sinsi daha görünür olmamız gerektiğine inanıyordum. Devlet saldırısından sağ kalanları, henüz beni bulmamış olanları tekrardan toparladım. Gerçek idealistler. Benim gibi bitkin, yılgın olanlar değil. Kendi oluşumunu kurabilecek tiynetteki insanlar. Onlara güvendim.
Kızgın Kor hiç olmadığı kadar yanıyor artık. Benimle başladığı hâlinden çok farklı. Ben hâlâ buradayım, ama onlar artık kendi başına bir isim. Halk onları kahraman biliyor, devlet terörist diyor. İki yüz de doğru aslında. Kameralar önüne koyacak karizma bir liderimiz bile var artık. Ama şunu bilmek önemli. Bizim esas davamız sokakta yemek dağıtmak, enkazdan adam çıkarmak değil. Bizim davamız üstün insanların, yani geliştirilmişlerin özgürlüğü. Devlet bizi kayıt altına almak, bir numaraya indirgemek istiyor. Şirketler bizi silah diye satmak istiyor. Biz buna karşıyız.
Tabii halka bunu böyle söylemiyoruz. Onlara, ‘Devlet faşist, özgürlüğünüzü çalıyor,’ diyoruz. Doğru mu? Doğru. Halk baskıyı hissediyor. Onlar da özgürlük diye bağırınca, bizim safımıza geçmiş oluyorlar. Onlar için bir slogan, bizim için bir siper. Ülke çapında hücrelerimiz var artık. Üniversitelerde, fabrikalarda, kenar mahallelerde. Grevde ortaya çıkarlar, mitingde slogan atarlar, devletin baskısına karşı yürürler. Halktan destek alan görüntü budur. Ama perde arkasında asıl iş yine aynıdır: kayıtçıları susturmak, ihbarcıları yok etmek, devlete çalışan köpekleri avlamak.
Devlet bizi göz ardı ediyor, haberlerde ismimizi sansürlüyor. Ama insanlar fısıldıyor: Kızgın Kor bizim için savaşıyor. Bizim için değil. Kendileri için sanıyorlar. Oysa biz kendimiz için savaşıyoruz. Kendi özgürlüğümüz için. Ama bu aldatmaca işimize yarıyor. Destek, para, saklanacak ev… Halk kendisi sağlıyor. Bugün Kızgın Kor bir örgütten çok bir gölge gibi. Sokaklarda, üniversitelerde, fabrikalarda. Ama gölgenin en karanlık kısmı hâlâ benim. Onlar güneşe yüzlerini dönmüşken, ben arkada ateşi diri tutuyorum.
Peki ya sıcak savaş? Hala var. Bir devlet dairesine saldırmanın çok masum bir yolunu anlatmak istiyorum size. Öncelikle Cinderfang haber kanallarına bir bant kaydı gönderir. Bilmemne isimli özgürlük savaşçımızın eziyetlerle hapsedildiğini, salınmazsa karşılık vereceğimizden bahseder. Halbuki bilmemne diye biri yoktur. Halk irdelemez. Bizi sevmeyen zaten ne söylersek söyleyelim bize karşı. Bizi destekleyenler ise biz ne söylersek söyleyelim inanırlar. Ardından hücreler sokaklarda eylemler düzenler, basit gözaltılar başlar. Burası en tatlı noktası. Tüm bunlar olduktan sonra devlete ne yaparsak yapalım; insanlar bizi teröristten ziyade arkadaşlarını kurtarmaya çalışan, devlet tarafından zülmedilmiş geliştirilmiş insanlar olarak görür.
Şimdi size Kızgın Kor'un kıvılcımlarından bahsedeyim.