[Hydra] Ölümü Aramak

User avatar
Hydra
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 10
Joined: 17 Jun 2024, 00:04

Steadfast, verdiği emirle birlikte direkt olarak harekete geçmiş ve sadece birkaç saniye içerisinde yanına dönmüştü. Arabanın kaza yaptığını ve sürücünün yaralı olduğunu duyduğu anda dudakları hafifçe büzülmüştü. Her ne kadar beklentileri dahilinde olsa da Steadfast'ın bir şekilde başarabileceğini düşünmüştü. İçeriye sızmak için yeni bir plan kurması gerekiyordu, gerçi bu onun için pek zor sayılmazdı. İşini zorlaştıran şey Roberto'nun grubu yönlendirmeye başlamış olmasıydı. Liderliği kendisinin yapacağını söylemelerine rağmen bu şekilde davranması her ne kadar kuşkulanmasına vesile olsa da harekete geçmesini sağlayacak kadar kuşkulanmamıştı. Belki de lanetli kızın en büyük hatası bu olmuştu.

Roberto'nun direktifleri dahilinde grup ilerlemeye devam etmiş ve tesisin içerisine kadar ilerlemeyi başarmışlardı. Kapıdan içeriye girdikleri anda içerisinin tamamıyla boşaltılmış olduğunu gördükleri anda Hydra dahil herkes şaşırmıştı. Şüpheli bir şekilde etraflarını incelemeye devam ederlerken ana kontrol odasının kapısı açıldı. İçeriden çıkan adam, bir kişi hariç herkesin bir kez daha şoka girmesine vesile olmuştu. Adam konuşmasını yaparken Hydra çevresini kontrol etmekle meşguldü, çoktan bir plan düşünmüştü bile.

Bunca zamandır heyecanla parıldayan gözleri tekrardan eski haline dönmüştü. Ölü bir balık gibi duygusuzlukla dalgalanan gözleri, ifadesiz suratı nedense tüyler ürpertici bir hava saçıyordu etrafa. İçerisinde bulunduğu duruma rağmen sakin bir şekilde karşısındaki adamın gözlerinin içerisine bakıyordu. "Söylesene... Oradan bakıldığında ilk defa birileri beni kandırmış gibi mi gözüküyor?" Sesindeki acı ve umutsuzluk net bir şekilde belli olurken böyle şeyler söylemesi her ne kadar garip olsa da sonrasında söylediği sözlerle birlikte neden böyle hissettiği net bir şekilde anlaşılabilmişti. "Neden herkes benim lanetimin peşinde koşuyor? Tek istediğim ölmek olmasına rağmen siz aptal insanlar lanetimi bir lütufla karıştırmakta ısrarcısınız. Gerçekten de beni öldürebilecek birilerini bulmadan önce kaç insanı daha huzura kavuşturmam gerekiyor? Aptal Diaz, her seferinde beni umutlandırıyor." Hydra, arkasındaki ekiple ilk karşılaştıkları ana kıyasla çok daha farklı bir insan havası yayıyordu. Yavaşça arkasını dönerek arkasındakilere baktı. "Büyük ihtimalle hepimizin peşindeler ama benim daha çok peşimdeler gibi hissediyorum, isterseniz gidebilirsiniz. Birbirinize dikkat edin ama, aramızdaki tek hain Roberto olmayabilir." Hemen ardından tekrardan karşısındaki adama dönerek "Aslında laboratuvardaki doktor ile karşılaşınca böyle bir şeyler olabileceğinden şüphelenmiştim, o biraz fazla ilgisizdi. Yine de bana vermiş olduğunuz o küçük umuda tutunmayı tercih ettim, zira kaybedecek hiçbir şeyim yok." dedi. Hemen ardından sağ elinin işaret parmağıyla karşısındaki adamı işaret ederek "Öte yandan senin kaybedecek çok şeyin var. Lanetim hakkında da yeterli bilgiye sahip değilsiniz, beni yakalamanız mümkün değil." Hydra çıkış planı olarak ortaya koyduğu blöfünü yapmak için hazırdı. "Dur seni aydınlatayım. Lanetim bu dünyada herhangi bir hücrem kaldığı takdirde vücudumun tekrardan oluşmasını sağlıyor. Hangi hücremin üzerinden canlanabileceğimi kendim seçebiliyorum. Yani bir çeşit hiper rejenerasyon olarak düşünebilirsin." Silahını kafasına doğrulttuktan sonra devam etti. "Los Angeles, İstanbul, Viyana, Cali, Moskova, Tokyo, Pekin... Dünyanın her bir tarafında canlı hücrelerimi saklıyorum. İstediğim takdirde buradaki vücudumu yok ederek saydığım şehirlerden birisine gitmeyi tercih edebilirim. Geride kalan cesedimin ise sıradan bir insanın cesedinden farkı olmayacaktır." Hydra kısa bir ara verdikten sonra devam etti. "Eminim ki hala neden tetiği çekmediğimi, blöf yaptığımı düşünüyorsundur. Sana bunun cevabını kısaca vereyim, vücudum tekrardan oluşurken dayanılamayacak derecede acı çekiyorum. Bu sebepten ötürü yapmak istemiyorum fakat zorunda kalırsam bu acıyı çekmeye de razıyım." Tekrardan kısa bir ara verdikten sonra son şartını karşısındaki adamlara sundu. "Elbette hala anlaşabiliriz. Beni öldürebilecek bir yöntem biliyorsan seve seve seni takip edebilirim."

Hydra aslında dövüş konusunda pekte yetenekli birisi değildi. Acı çekmeyi pek sevmezdi, bu sebepten ötürü blöf yapmaktan başka şansı yoktu. Buradan kurtulmak için arkasındaki adamlara ihtiyacı vardı. Buradan canlı (her ne kadar istemese de) bir şekilde çıkacaklarsa özellikle Stasis'e ihtiyacı vardı. Genç kızın gücünü kullandığından ötürü yorulduğunu biliyordu. Bu sebepten ötürü ona olabildiğince zaman kazandırmaya çalışıyordu. Planını belli etmek için konuşmasına başladığı sırada boşta olan elini arkasına götürerek Stasis'i işaret etti ve bir anlığına da olsa gözleri kesişti.

Buradan çıkmaları için öncelikle zaman kazanmaları gerekiyordu, sonrasında Stasis'in gücü ile birlikte devam edebilirlerdi.
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Sözlerin odada yankılanırken, karşındaki adamın gülümsemesi yavaşça kayboluyor. Yüzüne hafif bir şaşkınlık yerleşiyor ama kısa sürede kendini toparlıyor. "Blöf yapıyorsun, evet." diyor sakin bir ses tonuyla. "Ama cesaretin takdire şayan." Adam, sağ elini hafifçe kaldırarak bir işaret veriyor. Aniden, koridorun sonunda bir dizi ağır adım sesi duyulmaya başlanıyor. Etrafınızı saran bir grup zırhlı asker, ağır makineli tüfekleriyle pozisyon alıyor. Silahların soğuk metalik klik sesleri havada yankılanıyor. Yüzündeki sakin ifadeyi bozmuyorsun, ancak diğerlerinin gözlerinde gerilim okunuyor. Yanındaki Steadfast, hafif bir hırlama sesi çıkararak yerinde duramıyor gibi görünüyor. "Hydra, çok fazla vaktimiz yok." diye fısıldıyor, sesinde bir acelecilik ve kaygı tonu. Stasis ise derin nefesler alarak kendini toparlamaya çalışıyor. Gücünü yeni kullanmış olmanın getirdiği yorgunluk yüzünden okunuyor ama gözlerindeki kararlılık hala sönmemiş. Roberto ise hala ortalıkta görünmüyor; bu, herkesin kafasında büyük bir soru işareti bırakıyor. Adam, tehditlerine aldırış etmemiş gibi devam ediyor. "Lanetin ya da gücün ne olursa olsun, seni buraya getirmenin bir amacı vardı. Eğer bu oyunda kazanmak istiyorsan, bize katılmalısın. Yoksa…" Adam, elini kaldırarak askerlerin üzerine doğru bir işaret yapıyor. "Seni ve arkadaşlarını burada sonsuza kadar bırakabiliriz." Bu sözler üzerine, bir şimşek çakar gibi bir fikir beliriyor zihninde. Blöfün belki işe yaramamıştı, ama burada hala bir kozun olduğunu fark ediyorsun: Bilgi.

Adam bir an duraksıyor, gözlerini kısarak seni süzüyor. O sırada Steadfast, yanındaki Ironclad'e eğiliyor ve sessizce fısıldıyor. "Eğer işler kötüye giderse, Stasis'i koru. Ona güvenmek zorundayız." Ironclad hafifçe başını sallayarak bir onay işareti veriyor. Tam bu sırada, uzaklardan bir patlama sesi duyuluyor. Koridorun öbür ucundan gelen patlama, duvarları sarsıyor ve etraf toz duman içinde kalıyor. Adamın gözleri hızla koridora kayıyor ve bir an için dikkatinin dağılması, beklediğin fırsatı yaratıyor. Hızla arkasındaki ekibe doğru dönüyorsun. İşareti sesinle veriyorsun. Stasis, kendini toparlayarak son kalan enerjisiyle bir kez daha gücünü kullanıyor. Zaman aniden yavaşlamaya başlıyor, her şey bulanıklaşıyor ve hareketler yavaşlıyor. Askerlerin silahları ateşlenirken, mermiler adeta suyun içinde ilerler gibi ağır ağır havada süzülüyor. Steadfast ve Ironclad ile birlikte hızla ileriye doğru atılıyorsunuz. Bu kısa süreli duraklama size sadece birkaç saniye kazandırıyor ama bu zaman dilimi yeterince değerli. Grup koridorun öbür ucuna ulaştığında, patlamanın etkisiyle açılan bir havalandırma boşluğu fark ediyorsun. Hiç tereddüt etmeden bu yeni açılan boşluğa yöneliyorsun ve ekibine sesleniyorsun.

Birer birer boşluğa giriyor ve dar, metalik tünelin içinde ilerlemeye başlıyorsunuz. Tünel, bir labirent gibi uzanıyor ve ekibin konsantrasyonu her adımda artıyor. Arkanda, patlamanın etkisiyle dağılan sesler ve bağrışmalar hala yankılanıyor. Önde, tünelin karanlık ucunda beliren hafif bir ışık, belki de bir çıkışa işaret ediyor. Ancak zihnin hala karışık. Bu tuzağın içinde kimseye tam anlamıyla güvenemeyeceğini biliyorsun. Roberto’nun yokluğu ekibin içindeki gerginliği iyice artırmış durumda. Ama tek bir şey kesin, buradan canlı çıkmanız gerekiyor ve ne olursa olsun, liderliğin şimdi daha da belirginleşmiş durumda. Tünelin sonuna yaklaştıkça, aklında tek bir şey var. Bu oyunu kim kazanacak? Ve kim, kiminle oynuyor?

Tünelin sonundaki ışığa ulaştığınızda, kendinizi binanın dışına açılan dar bir geçitte buluyorsunuz. Nemli ve pis kokulu bu geçit, eski bir lağım sistemine bağlanmış gibi görünüyor. Hava biraz daha serin, ama geride bıraktığınız binadan gelen motor sesleri ve bağrışmalar hala duyulabiliyor. Çıkışa varmanızla birlikte ekip bir an için duraklıyor, yorgunluk ve gerilim herkesin üzerinde ağır bir yük gibi. Stasis, duvara yaslanarak güçlükle nefes alıyor; yüzü solgun ve ter içinde kalmış. Gücünü fazlasıyla tüketmiş gibi görünüyor ve ayakta zor duruyor. Ironclad, Stasis'in yanına eğiliyor ve kaygılı bir ifadeyle bakıyor. "Durumu iyi değil, böyle devam ederse çok uzun süre dayanamayacak." Steadfast ise etrafı kontrol ederken bir yandan sana dönüyor. "Ne yapacağız, Hydra? Peşimizdeler ve Stasis'in böyle bir durumda gücünü tekrar kullanması zor. Bir an önce bir plan yapmalıyız." Gözler sana çevrilirken herkes, bir sonraki hamlenin ne olacağını bekliyor. Şu anda bir lider olarak alacağın karar, ekibin kaderini belirleyecek.
User avatar
Hydra
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 10
Joined: 17 Jun 2024, 00:04

Hydra, tercih ettiği adıyla Esméralda, bütün bunların gerçekleşeceğini öngörmüştü. Konuşurken oldukça yavaş davranmaya oldukça özen göstermişti. Karşısındaki adamın blöfünü yutmayacağının da farkındaydı fakat Stasis'in birazcık da olsa kendisini toparlaması için vakit kazanmayı başarmıştı. Adam ortaya çıktığı anda etraflarının sarılacağını biliyordu, bu sebepten ötürü planın başarıya ulaşabilmesi için Stasis'in bir kez daha gücünü kullanması gerekiyordu. Her ne kadar karşısındaki adamın oyun olarak bahsettiği şeyi dinlemek istese de bunun için vakitlerinin olmadığını net bir şekilde biliyorlardı. Stasis'in durumu göz önüne alındığında bir kereden fazla gücünü kullanamayacağının da farkındaydılar. Bir an önce buradan çıkmaları gerekiyordu.

Tesisten çıktıktan sonraki kaçış planını çoktan hazırladığından ötürü tek yapmaları gereken şey birazcık nişancılık yeteneklerini kullanarak etraflarını çeviren adamlardan kurtulmalarıydı. Hydra aklında çeşitli senaryoları oluştururken koridorun ucunda gerçekleşen patlama planlarını tamamıyla değiştirmesine vesile olmuştu. Sadece birkaç salise içerisinde kendilerini tesisten çıkartabilecek bir plan yapmayı başarmıştı. Patlamanın ardından her zamanki duygusuz ses tonuyla birlikte Stasis'e işaretini verdi. Genç kızın yeteneğini kullanmasıyla birlikte havada süzülen mermiler havada ağır çekimde süzülmeye başladı. Akabinde hep birlikte ileriye doğru koşmaya başladılar. Stasis'in kazandırdığı birkaç saniye sayesinde patlamanın açtığı havalandırma boşluğunu kullanarak kaçmaya başladılar.

Metalik tünelin içerisinde ilerlemeye devam ederken arkalarından gelen bağrışmaları ve patlama sesini duymazdan geldiler. Kısa bir süre ilerledikten sonra tünelin ucunda kısık bir ışık belirdi. Roberto'nun hala etrafta görünmüyor oluşu ekibi rahatsız etse de bu durumdan asıl rahatsız olan Hydra idi. Her ne kadar onun hain olduğunu düşünüyor olsa da patlamayı ondan başkasının gerçekleştiremeyeceğini de biliyordu. Peki kendilerini bu tuzağın içerisine çeken adam neden bir anda onlara yardım etmeye karar vermişti? İşte Hydra'nın mantığına oturtamadığı kısım tam olarak buydu.

Tünelin sonuna ulaştıklarında binadan çıkmayı başarmışlardı. Dışarıya çıkar çıkmaz derin bir nefes alarak vücudunu esnetmeye başladı. Her ne kadar kendisi rahat olsa da yanındakilerin gerginliğini görmek canını sıkmıştı. Açıkçası onlara henüz tam olarak güvenmiyordu, ki güvenmesi için herhangi bir sebep bulunmuyordu. Yine de başarıyla buradan çıkmaları için onlara ihtiyacı bulunuyordu. Bu sebepten ötürü blöfünü devam ettirmeye karar verdi. "Sakin olun, ölü gibisiniz." dedi hafifçe sırıtarak. Her ne kadar sırıtıyor olsa da gözlerindeki ölü bakış hala yerini koruyordu. Birkaç saniyelik bir aranın ardından da devam etti. "Merak etmeyin, sizi bırakıp kaçmayı planlamıyorum... Üzülerek söylemek istiyorum, ne yazık ki hepimizin buradan canlı bir şekilde çıkmasını sağlayacak bir planım var. Bunun için gerçek lanetimin nasıl işlediğini size anlatmam gerekiyor... İçeride söylediğim gibi gerçekten de herhangi bir hücremden kendi vücudumu yenileyebiliyorum fakat bu işlem uzun yıllar sürüyor. Yenilenme esnasında defalarca kez açlıktan, kanamadan ve organ yetmezsizliğinden ölüyorum. Açıkçası bu sebepten ben bile tam olarak kaç yılda uyanacağımı bilmiyor ve tercih etmiyorum. Hydra'nın bu blöfünü devam ettirmesinin nedeni yanındaki kişilerden birisinin içerideki adama çalıştığı takdirde vücudunu alarak kaçmasını istemiyordu. "Öte yandan hala kısmen sağlam olan vücudumda iyileşmeyi tercih ettiğimde sadece birkaç gün içerisinde kendime gelebiliyorum. Bu sebepten ötürü sizlere güvenmek dışında yapabileceğim farklı bir şey yok." Yanındaki kişilerin söylediklerini anlaması için birkaç saniye daha bekledikten sonra planını açıklamaya başladı. "Öncelikle bu aptallar tarafından verilen her nesneyi buraya bırakmanızı istiyorum. Buna silahlarınız ve aldıysanız herhangi bir kıyafet parçası da dahil. Her ne kadar kalbime takip cihazı yerleştirdiklerini söylemiş olsalar da sadece bununla yetindiklerini düşünmüyorum." Hyda konuşmasına devam ederken bir yandan da üzerindeki silahları bulunduğu yere bırakmaya başladı. "Kalbimdeki takip cihazı ise buradan çıkış anahtarımız olacak." Ironclad'a dönerek devam etti. "Ironclad, kalbimi yerinden sökmeni istiyorum." Konuşmasının bu kısmında kısa bir ara vererek söylediklerini anlamaları için zaman tanıdı. "Ironclad kalbimi söktükten sonra beni ve Stasis'i sırtlayarak tesisten uzaklaşmaya başlayacak. Steadfast ise kalbimle ve buradaki ekipmanlarla birlikte bizim gittiğimiz yönün tam tersine doğru sıradan bir insan hızında hareket edecek. İnandırıcı olması açısından biraz ilerledikten sonra silahları bırakabilirsin, zaten pek bir işimize yaramayacaklar. Kalbim sıradan bir insanınkinin aksine birkaç saat boyunca daha atmaya devam edecektir fakat önemli değil, takip cihazının nabzımı takip ettiğini düşünmüyorum. Herhangi birinin sana yaklaştığını veya bizim yeteri kadar uzaklaştığımızı düşündüğün anda kalbimi bırakıp geri dönebilirsin. Vücudumdan damlayacak kan sana yol gösterici olacaktır. Elbette buradaki kan izlerini temizleyerek ilerleyeceğiz fakat gittiğimiz yönü biliyorsun, oraya doğru dümdüz ilerlediğin takdirde yakın bir mesafede izlerimizi bulabilirsin. Bizi takip ederken gerekirse hızını yavaşlatmanı ve izlerini olabildiğince temizleyerek gel." Planını anlatmayı bitirdiği esnada önemli bir kısmı atladığını fark ederek Ironclad ve Stasis'e döndü. "Aah~~ Az kalsın unutuyordum. Olurda vücudumdan kan akmamaya başlarsa istediğiniz bir yerimi kesebilir ve tekrardan kan akıtmaya başlayabilirsiniz." dedi hafifçe sırıtarak.

Planını yanındaki adamlara anlatmayı bitirdikten sonra üçünü de bakış açısına alarak "Anlaşıldı mı? Buradan hepimizin canlı çıkması için yapmamız gereken şey bu... Unutmayın burada kurtarmayı çalıştığım kişi kendim değil, sizlersiniz." dedi.
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Planını dinledikten sonra ekip üyeleri arasında kısa bir sessizlik hakim oluyor. Herkes sana odaklanmış durumda, gözlerinde bir karışıklık ve tereddüt var. Ironclad, dikkatlice seni süzerken kaşlarını çatıyor. "Kalbini mi sökmemizi istiyorsun?" diye mırıldanıyor. "Gerçekten bu kadar basit mi olacak? Ya başka bir izleme cihazı daha varsa?" diye ekliyor. Diğerleri de bu sorunun yankılarını düşünüyor; hepsi bu planın karmaşıklığını ve risklerini tartıyor. Steadfast, yanına yaklaşarak gözlerini kısıyor. "Kalbin atmaya devam edecek mi? Durduramayacağımız bir şekilde?" Sesi hem meraklı hem de endişeli bir tonla çıkıyor. "Ve bir de, silahları bıraktığımızda tamamen savunmasız kalacağız. Eğer başka bir tuzakla karşılaşırsak, bu sefer gerçekten şansımız kalmayabilir." Stasis ise en yorgun haliyle konuşuyor, nefesi hala düzensiz. "Eğer bu takip cihazı bizim değil de yalnızca senin konumunu bildiriyorsa ve bizi yanlış yönlendirecekse? Hem... Kalbinin atmaya devam etmesi için sana bir tür müdahale yapmamız gerekebilir mi?" Güçsüzlük yüzünden sesinde belli bir çaresizlik var, ama aynı zamanda planın işleyişiyle ilgili detayları netleştirme arayışında.

Senin açıklamaların ve güven dolu duruşun, ekibin yavaşça bu fikirle barışmasına neden oluyor. Ironclad, diğerlerine bakarak bir iç çekiyor ve sonunda kararını veriyor. "Eğer Hydra'nın bu planı bizi buradan çıkartacaksa, başka bir seçenek yok. Zaten bizi burada bıraktıkları sürece çok daha kötü şeyler olabilir." Steadfast ise temkinli bir ifadeyle başını sallıyor. "Pekala. Eğer başka bir planımız yoksa bunu denemeliyiz." Biraz gerilimli bir atmosferde herkes, planı uygulamak için hazırlıklara başlıyor. Üzerlerindeki silahları, ekipmanları ve herhangi bir teknolojik cihazı dikkatlice çıkararak kenara koyuyorlar. Herkesin yüzünde bir endişe ve tedirginlik var; özellikle de Ironclad’in. Bu süreç biraz zaman alıyor, ama herkes her şeyi doğru yapmak için dikkatli davranıyor. Etrafta buldukları birkaç bez parçasını, üzerlerinde iz kalmaması ve kan damlamasını önlemek için kullanıyorlar.

Sonunda, Ironclad sana dönüyor ve derin bir nefes alarak harekete geçiyor. Steadfast ve Stasis, ellerinde kalan son birkaç malzemeyi de yere bırakırken, Ironclad senin kalbini yerinden çıkarmak için dikkatlice hazırlıklara başlıyor. Kalbinin atışını hissedebiliyorsun; ama zihnin sakin ve odaklı. Bu sürecin acı verici olacağını biliyorsun, ama bunu umursamıyorsun. Ironclad’in elleri profesyonel ve hızlı; bir cerrah gibi kesin bir doğrulukla çalışıyor. Ekip, nefeslerini tutmuş bir şekilde izliyor. Birkaç saniye süren zorlu bir operasyonun ardından, kalbin çıkarılıyor. Soğuk havaya ve acıya rağmen kendini zorlayarak ayakta duruyorsun. Kan damlaması başladığında, Steadfast hemen iş başına geçiyor. Kalbini dikkatlice sararak, yanına alıyor ve belirttiğin yöne doğru hızla uzaklaşmaya başlıyor. Sen ve Stasis, Ironclad’in güçlü kollarına yaslanarak destek alıyorsunuz. Stasis’in durumu kritik olsa da hala hareket edebilecek kadar bilinci yerinde.

Steadfast ekiple ters yönde ilerlerken, hızla elindeki kanlı bezi iz bırakmamak için kullanıyor ve elinden gelen en iyi şekilde dikkatli ilerliyor. Sen ve diğerleri ise aksi istikamette, olabildiğince çabuk hareket etmeye çalışıyorsunuz. Terk edilmiş binaların arasında ilerlerken, kendinizi şehrin karanlık ve dar arka sokaklarında buluyorsunuz. Her adımda daha da geride kalıyorsunuz, şehre yaklaştıkça duyduğunuz sesler azalıyor. Arkanda kalan kan izlerini temizlemek için küçük su birikintilerini ve çöpleri kullanıyorsunuz. Ironclad, Stasis'i taşırken bir yandan da dikkatli olmanız için sana kısa talimatlar veriyor. Zaman geçtikçe, planın işe yarıyor gibi görünüyor.

Yaklaşık bir saat sonra, terkedilmiş bir fabrikaya sığınmayı başarıyorsunuz. Artık dinlenmeniz gerekiyor ve kendinizi biraz toparlamak için birkaç dakikalık bir fırsat elde ediyorsunuz. Terk edilmiş fabrika, zamanın ve ihmalin izlerini taşıyan, geniş ve yüksek tavanlı bir yapı. Duvarları yılların getirdiği pas ve kirle kaplanmış; bazı yerlerde sıvalar dökülmüş ve tuğlalar görünür hale gelmiş. Büyük metal kolonlar, tavana kadar yükseliyor ve fabrikanın iskeletini oluşturuyor. Zemin, eski makinelerden arta kalan paslı metal parçalar, boş variller ve kırık ahşap sandıklarla dolu. Her adımda, cam kırıkları ve metal levhaların gıcırdayan sesleri yankılanıyor. Köşelerde örümcek ağları ve yıkık dökük raflar, fabrikanın uzun süredir terk edildiğini ele veriyor. Tavanın birkaç yerinde büyük delikler var; buradan içeri giren az miktardaki gün ışığı, karanlık alanları belli belirsiz aydınlatıyor. Deliklerden süzülen ışık, havadaki toz parçacıklarıyla birleşerek etrafa solgun ışık demetleri yayıyor. Tavandan aşağı sarkan paslı zincirler ve borular, hafif bir rüzgarın etkisiyle sallanıyor ve gıcırdıyor. Bu ürkütücü atmosfer, gerilimi daha da artırıyor.

Fabrikada birkaç dakikalık dinlenme anında, etrafınızdaki sessizliği birden kesen bir mekanik tıklama sesi duyuluyor. Ekip anında tetikte, çevreyi tarıyor. Ironclad, Stasis'i taşırken hızla bir köşeye siper alıyor ve kulaklarını dikiyor. Sonra, tavanın üstünden gelen daha güçlü bir gürültüyle, fabrikanın üst katındaki çürük metal platformlardan biri aniden çökmeye başlıyor. Toz bulutu yükselirken, yukarıdan yere düşen birkaç ağır metal parça size doğru hızla geliyor. Tam o anda, Steadfast'in sizinle temasa geçtiği frekans üzerinden cızırtılı bir radyo sinyali duyuluyor. "Buradayım... takip edildim." diyor nefes nefese. "Sizin yönünüze doğru geliyorum, ama... arkamda bir grup var." Sinirlerin iyice geriliyor. Ancak asıl şok anı, Steadfast'in sesinin hemen ardından başka bir, daha tanıdık sesin yayına girmesiyle yaşanıyor: Roberto’nun sesi.

"Teşekkürler, Steadfast. Onları istediğim yere yönlendirdin." diyor, sesinde karanlık bir alaycılık. "Güzel bir oyundu, Esméralda. Ama oyun burada bitiyor." Bu sözlerle birlikte, fabrikanın karanlık köşelerinden birkaç kırmızı lazer noktası belirmeye başlıyor; üzerinize odaklanmış keskin nişancı tüfeklerinin hedefleri. Roberto'nun ihanetini ve size kurulan çifte tuzağı fark ettiğiniz anda, seçeneklerinizin hızla tükendiğini anlıyorsunuz. Roberto’nun sesi tekrar yankılanıyor. "Teslim olun, ya da burada her şey sona erer." Şimdi, bu ölümcül tuzaktan çıkmak için yeni bir plan yapmanız gerekiyor.
User avatar
Hydra
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 10
Joined: 17 Jun 2024, 00:04

Hydra üstün bir zekaya sahip değildi fakat diğerlerine kıyasla zeki olduğunu düşünürdü. Ekibin içerisinde bir hain daha olabileceğini düşünmüştü fakat tek parça halinde buradan çıkacaklarsa herkese ihtiyacı olduğunun da bilincindeydi. Elbette aklındaki mükemmel kaçış planını gerçekleştirmek için kimsenin hain olmaması gerekiyordu. Aralarındaki haini bulmak için yeterli zamana sahip değildi, ki aralarında bir hain olup olmadığından da emin değildi. Bu sebepten ötürü bu riski almayı tercih etti fakat aralarından bir kişinin hain olabileceği düşüncesiyle yol boyunca çeşitli planlar oluşturdu. Ironclad'ın attığı her adımla birlikte dayanılmaz bir acı çekiyor olmasına rağmen diğerlerinin güvenini sarsmamak adına sessiz kalmayı tercih etti.

Hydra için en kötü senaryo Ironclad'ın hain olmasıydı, zira ekipmanlarını bıraktıktan sonra onu durduracak bir güce sahip değillerdi. Bundan sonraki en kötü senaryo ise Steadfast'ın hain olmasıydı, ondan kaçmaları mümkün değildi. Özellikle Hydra hareket dahi edemezken ondan kaçmaları pek mümkün gözükmüyordu. Stasis'in hain olması ise aralarındaki en olumlu senaryoydu fakat onun hain olduğunu düşünmüyordu. Zira öyle olduğu takdirde Roberto Stasis'e bütün gücünü kullandırarak onu yormazdı.

Steadfast'tan ayrıldıktan sonra terk edilmiş bir fabrikaya ulaşmaları yaklaşık 1 saatlerini almıştı. Yarım yamalak açabildiği gözleriyle birlikte çevresini incelerken yeni bir kaçış planı yapma fırsatı yakalamışlardı. Elbette bunu yanındakilere anlatmak gibi bir planı yoktu, henüz.

Fabrikada birkaç dakika dinlendikten sonra gelen seslerle birlikte hainin kimliğini çözmeyi başarmıştı. Göğüs bölgesinden su gibi akan kanlara bakarken Roberto'nun sesini duymasıyla birlikte kafasını hafifçe kaldırdı. Telsiz Ironclad'ın elindeydi ve paniklemiş gibi gözüküyordu. Aldığı her nefesle birlikte göğsüne dayanılmaz bir acı çekmesine rağmen Ironclad'a telsizin tuşuna basmasını işaret etti ve konuşmaya başladı. "Bunu hesaba katmadığımı düşünüyorsan gerçekten de beni küçümsemişsin demektir Roberto." dedi kısık ve bitap düşmüş sesiyle. Ardından telsizin tuşunu kapatmasını göstererek planını yanındakilere anlatmaya başladı. "Fazla zamanımız yok, fazla haliniz de yok zaten." dedi yavaş bir şekilde. Parmak uçlarıyla yıkılmaya yüz tutmuş kolonları işaret ederek "İki tanesini parçalaman yeterli, vücudumu kalkan olarak kullan." dedi Ironclad'a bakarak. Hemen ardından sırtını dayadığı duvarı işaret etti ve devam etti. "Sizin kaçışınız buradan olacak. Roberto'nun istediği benim. Beni bırakıp gitmenizi istiyorum." Hydra konuşmakta zorlanıyor, her seferinde de derin nefesler alıp veriyordu. Çığlık atmamak için kendisini zor tutuyor ve arkasındaki kişilere güven vermeye çalışıyordu. Bu tuzaktan kurtulmasının gerçekten de bir yolu olduğunu düşünüyordu.

Hydra konuşmasının bu kısmını bitirdikten sonra Stasis'e dönerek son bir nefesle "Ironclad'ın vurulacağını düşündüğün anda zamanı durdurmanı istiyorum." dedi. Hemen ardından tekrardan Ironclad'a dönerek "Kolonları kırdıktan sonra kafamı kopartıp almanızı ve vücudumu burada bırakmanızı istiyorum. Yakalandığınız takdirde pazarlık etmek için kullanabilirsiniz." dedi.

Hydra'nın yeteneği vücudunun büyük çoğunluğunun olduğu kısımdan iyileşmesini sağlıyordu, yani kopmuş kafası değersiz bir parçadan başka bir şey değildi. Lakin diğerlerinin kafadan iyileşmeye başlayacağını düşüneceğini ve vücuduna bakmanın akıllarına gelmeyeceğini biliyordu. Aslında Hydra yanındaki iki kişiyi kendi kaçışı için kullanmayı planlamıştı. Roberto ve adamları onların peşine düştükten sonra Hydra'nın vücudu enkazın altında yenilenmeye başlayacaktı. Fabrikanın çürümeye yüz tutmasından ötürü enkazın altında kalsa dahi bir şekilde buradan çıkabileceğini düşünmüştü. En azından Roberto planını fark edip burayı kazmaya başlayana kadar tam anlamıyla iyileşmiş olacaktı. Elbette oldukça riskli bir plandı fakat ayakta dahi duramazken başvurabileceği farklı bir plan yoktu.
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 57
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Fabrikada gerilim doruktayken, sen ve ekip planının son detaylarını uygulamaya çalışıyorsunuz. Roberto’nun sesine karşılık verdiğinde, onun cevabını bekliyorsun, ancak telsizden sadece sessizlik geliyor. Birkaç saniye geçmesine rağmen Roberto’dan gelen hiçbir tepki yok. Bu sessizlik, gerilimi daha da artırıyor. Telsizi kapatıp planını anlattığında, Ironclad ve Stasis gözlerinde karışık duygularla sana bakıyor. Herkesin yüzünde bir tereddüt var. Bu plan son çareydi, ama başka bir seçenek yok gibi görünüyordu. Zaman daralıyordu ve araçların yaklaştığını işiten herkes, duruma hızla adapte olmak zorundaydı.

Ironclad, parmaklarını çatırdatarak tavanı tutan paslı kolonlara doğru bakıyor. Bu kolonların gücünü kırmak, fabrikanın çöküşünü tetikleyebilir ve tam da bu senin umduğu şeydi. Stasis ise derin bir nefes alarak sana doğru bir adım atıyor. "Burada kalıp ezilip gidecek misin yani?" diye çıkışıyor. Sesinde bir öfke ve çaresizlik var, sanki bu kadar fedakarlığı kabul edemeyecekmiş gibi. Gözleri sana bakarken, derin bir üzüntüyle dolu, sanki seni burada bırakmak istemiyor. Ama senin kararlı duruşun, onun bu öfkesini daha da zorlaştırıyor. Yaklaşan motor sesleri daha da belirginleştiğinde, Ironclad kararlı bir ifadeyle "Bir bildiği vardır." diyerek Stasis’i sakinleştirmeye çalışıyor. "Gidelim. Şu an yapabileceğimiz en mantıklı şey bu." Birkaç saniyelik tereddütten sonra Stasis, bakışlarını senden çekerek başını eğiyor. İkisi de senin sözlerine güveniyor, ama içinde bir yerlerde bu kararı sorguluyor olabilirler. Yine de, ekip için en mantıklı olan yolu izlemeye karar veriyorlar.

Ironclad hızlıca harekete geçiyor. Önündeki kolonlara yaklaşıyor, güçlü ellerini devasa metal direklere yerleştirip tüm kuvvetiyle itiyor. Paslı metal gıcırdayarak direnmeye çalışsa da Ironclad’ın gücüne dayanamıyor. Direklerin kırılmasıyla birlikte fabrikanın büyük bir kısmı tehlikeli bir şekilde sallanmaya başlıyor. Toz bulutu yükseliyor, metal parçalar yere düşmeye başlıyor. Stasis, kolonlar çöktükçe gözlerini sıkıca kapatıyor, ama zamanı yavaşlatmaya hazırlanmış durumda. "Ironclad, şimdi." diye fısıldıyor, ve Ironclad senin söylediklerini uygulamak için bir an bile tereddüt etmiyor. Kolonların kırılmasıyla birlikte binanın ağırlığı bir anda kaymaya başlıyor. Paslı metal gıcırdayarak kopuyor, kirişler ve büyük yapılar çatırdayarak devriliyor. Ironclad, senin kafanı hızla koparıyor ve kan damlayan vücudunu enkazın altına bırakıyor. Kolunu Stasis’e uzatıyor, onu hızla kucaklayarak binadan çıkmaya başlıyor. Arkalarında yıkılmaya başlayan bina, metalik bir uğultu ve korkunç bir çöküş sesiyle yere doğru yavaş yavaş iniyor. Fabrikanın yapısı bir domino taşı gibi yıkılırken, Ironclad ve Stasis hızla karanlık sokağa dalıyor.



İlk anda her şey karanlık. Bilincin tamamen kapanmış, bedensel bir varlığın olmadığını hissettiğin o boşlukta sürükleniyorsun. Fakat bilinçsizce de olsa, hayatta kalma dürtün ağır basıyor. Kapanan bilincin bir anda tekrar açılıyor. Yüzüne toprak parçalarının düştüğünü hissediyorsun, ama o kadar bitkinsin ki tepki veremiyorsun. Sadece uzaktaki metalin çatırdayışını, binanın çöküş seslerini ve giderek uzaklaşan araçların seslerini duyuyorsun. Derinlerde bir yerde, Stasis ve Ironclad’in sana ihanet etmediğini, hala güvenebileceğin kişiler olduğunu biliyorsun. Ancak şimdi tamamen yalnızsın. Bilincin tekrar kapanıyor. Zamanın ne kadar geçtiğini bilmiyorsun. Belki dakikalar, belki de saatler... Yeniden bilincin açıldığında, bu kez daha ağır ve boğuk sesler duyuyorsun. Yıkılan binanın enkazının altındasın. Koca metal parçalar üzerine çökse de, mucizevi bir şekilde hala hayattasın. Vücudun yavaşça yenilenmeye başlıyor. Ama bu, acıyla dolu bir süreç. Her bir hücrenin yeniden oluşması, seni yeniden hayata döndürüyor, ancak acı o kadar şiddetli ki bazen dayanılmaz hale geliyor. Yeniden kapanıyorsun.

Bilincin aralıklı olarak açılıyor. Her seferinde etrafta yankılanan uzaktan gelen metal kazıma seslerini duyuyorsun. Birileri seni arıyor olabilir. Roberto ve adamları mı, yoksa başka biri mi, bilmiyorsun. Tek bildiğin, her saniyenin acıyla dolu olduğu. Her açılan bilincinde yeniden doğmanın ve yeniden acı çekmenin farkına varıyorsun. Sanki zaman seninle alay edercesine ağır geçiyor. Sonra, uzun bir aradan sonra tekrar uyanıyorsun. Bu sefer bilincin daha açık, ama etrafındaki her şey hala karanlık. Yenilenme sürecin tamamlanmak üzere, ama her bir parçanın birleşmesi inanılmaz bir güç harcıyor. Yine de bir şekilde bunu başardığını hissediyorsun. Enkazın altında sıkışmış olsan da, hayatta kalmış olmanın garip bir rahatlığı içinde yatıyorsun. Göğsünde, yeniden atan kalbini hissediyorsun. Yeniden yaşamaya başladığının farkındasın, ama bu yaşam, her zamankinden daha fazla acıyla dolu.

Zamanın nasıl geçtiğini bilmiyorsun. Bilincin o kadar derin bir karanlığa çekilmiş ki, sanki sonsuz bir rüyanın içinde sürükleniyormuşsun gibi. Ama sonra, bir an geliyor ve gözlerini tekrar açıyorsun. Bu sefer farklı. Göz kapaklarının arasından süzülen solgun bir ışık var. Çevrendeki basınç hafifliyor, acı azalıyor. Hava soğuk ve temiz, toprak ve metal kokusunun yerini dışarıdan gelen serin bir rüzgar alıyor. Gözlerini tamamen açtığında, gördüğün tek şey parlak yıldızlar ve dolunay oluyor. Gökyüzüne bakarken birkaç saniyeliğine her şey sanki bir rüyadaymışsın gibi geliyor. Yıldızların altında derin bir huzur var, ama o huzur kısa sürüyor. Aniden yukarıdan sesler duyuyorsun. Bir grup adam, İspanyolca bir şeyler söylüyor. Kafanı biraz çevirince, birkaç işçi siluetini fark ediyorsun. Biri, "¡Aquí hay alguien! ¡Hay una persona tirada!" diye sesleniyor. Sesindeki şaşkınlık ve acelecilik, olayın ciddiyetini belli ediyor. "¡Está vivo!" diyerek etraftaki diğer işçilere sesleniyorlar.

Bir inşaat makinesi, seni çevreleyen enkazı kaldırıyor, ve bir grup adam dikkatlice yaklaşarak bedenini dışarı çıkarmaya başlıyor. Vücudun tamamen iyileşmiş gibi hissediliyor; yaraların kapanmış, kasların kendine gelmiş. Ama hala içindeki yorgunluk ve zihnindeki bulanıklık tam olarak geçmemiş. Bedenin seni toparlamış olsa da ruhun hala biraz acı çekiyor. İspanyolca konuşan adamlar seni dikkatlice yerden kaldırıyorlar. Başının etrafında dolanıyorlar, biri diğerine endişeyle, "¿Está bien? ¿Está herido?" diye soruyor. Bu sesler sana bulanık ve uzak geliyor, zihnin hala toparlanmaya çalışıyor. Her bir sözcüğü anlıyorsun ama bir türlü kendine gelemiyorsun. Etrafına bakıyorsun. Beklediğin gibi ne bir hükümet konvoyu var ne de Roberto'nun adamlarından bir iz. Sadece birkaç inşaat aracı ve iş makineleri var. Etrafta büyük vinçler, beton karıştırıcıları ve enkaz temizleyen dozerler çalışıyor. Ne takipte olan keskin nişancılar, ne seni izleyen gözler. Bir anda her şeyin çok daha sıradan olduğunu fark ediyorsun. Yine de bu sıradanlık seni tedirgin ediyor. Çünkü senin içinde bulunduğun durum sıradan olmaktan çok uzak. İşçiler bir şeyler soruyorlar, ama senin zihnin hala toparlanmaya çalışıyor. Dilini döndürmek, cevap vermek istiyorsun ama kelimeler ağzından çıkmıyor. Bir yandan onların söylediklerini anlamaya çalışırken, bir yandan da bu beklenmedik sakinlik içinde ne yapman gerektiğini düşünüyorsun. Tamamen iyileşmiş olsan bile, bu kadar sıradan bir ortamda nasıl tepki vereceğin hala net değil.
Post Reply