[Tigris & Mona] Fırtına

Post Reply
User avatar
Tigris
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 6
Joined: 15 Aug 2024, 04:22


Nakamura Holding Genel Merkezi - Tokyo

...

"Fazlasıyla sessizlik oldu. Doğrudan konuya gireceğim. Bu işin hayati olduğunu söyleyebilirim. Şirketimizin geleceği için titizlikle halledilmesi gerekiyor. Bay Lucas, lütfen bu işi bizim için halledin. Sonrasında karşılığını misliyle alacaksınız."

Nakamura yaşlı bir adamdı. 70, belki de 70 yaşların ortalarındaydı. Kültürlü olduğu her halinden belliydi. Nakamura Şirketler Grubu'nun tepesindeki adamdı. Yönetim kurulu başkanı olarak Lucas ile birebir görüşmesi, bir şekilde ona bu işin ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyordu. Aldığı ani telefon sonra biraz merak, biraz da boş vaktinin bolluğunun etkisiyle kendisini bir anda ona söylenen adreste bulmuştu. Yaşlı adamın sözlerinin sonlandığını anladı. Derin bir nefes aldı. Varını yoğunu vereceği, uğruna ölümlere gideceği ideali için hiç bir anlam ifade etmiyordu bu sözler. Kendisini sermayedarlar için süpürge mi edecekti? Tigris bu muydu? Düzenin içinde dönen bir çark. Okyanusta yüzen küçük balık... Hayır... Bundan fazlasıydı. Daha fazla açıklama isteyeceğini tahmin ediyor olmalıydı yaşlı adam. Onu fazla bekletmeli. Net bir şekilde cevap verdi.

"İlgilenmiyorum. Başkasını bulun."

Sözlerinin ardından oturduğu koltuğa gömüldü. Ona ikram edilmiş kahveyi içmeyi denemiş ancak bunu becerememişti. 50 katlı binanın en tepesinde, duman sensörleri ile dolu bir odadaydı. Burada sigara içebilir miydi? Elini kemerine attı. Ezik büzük Winston paketini masaya koydu. Ardından Nakamura'nın hayal kırıklığıyla bezeli gözlerinin belerdiğini fark etti.

"Lütfen Bay Lucas'ın sigarasını yakın. Belli ki daha fazla bilgi istiyor. Pekala. Size büyük saygı duyuyoruz. Kim olduğunuzu ve nereden geldiğinizi iyi araştırdık. Bu işe ilgi duymanız için size vereceğimiz şey para ya da benzeri bir şey değil. Size hükümet içerisinde bir kanal oluşturabiliriz. Şirketimizin imtiyazını sonuna kadar kullanacağınız bir yol... Sadece o herifi bulman yeterli. Canlı ya da ölü. Şirketimizden çaldığı şeyin yanlış ellerde nasıl bir felakete dönüşeceğini size anlatamam... Ayrıca seçkin bir ekibiniz de olacak. Hepsi alanlarında uzman..."

"Ben yalnız çalışırım. Ayrıca hala ilgilenmiyorum." diye çıkıştı. Nakamura'nın lafını kesmek ve onu ikinci kez reddetmek büyük bir saygısızlıktı. Bu durum çevresindeki her bir korumanın dikkatini çekmişti. Ancak doğruydu. Hala ilgilenmiyordu. Ne olayın nedenini, ne de bu işin aslını öğrenmemişti. Bunu sormak istemiyordu. Eğer ki yaşlı adam samimimi ise, bunu ona kendisi söyleyebilirdi.

"Peki. Siz nasıl isterseniz. Yalnız çalıştığınızı biliyoruz. Ancak bir yardımcınız olduğunu düşünmüştük. Kızıl saçlı kız. İsmi Mona mıydı?" dedi. Lucas hızlı bir cevap verdi.

"Yardımcım falan değil. Ayrıca hala umrumda değil. Konunun özüne gelmeyecekseniz, ayrılacağımı söylemek isterim."

Nakamura beklediği bir cevabı almış gibiydi. Gözlerini devirdi. Ardından yanı başında bulunan oğluna baktı. Oğlunun sert bakışları onu caydırsa da kararlılıkla dolu gözlerle konuşmaya başladı.

"Yoshimura Kanto. Şirketimizin yıllar önce giriştiği bir ihale ile ilgili önemli bilgiler barındıran bir belleği çalarak kayıplara karıştı. Şirketimizde uzun yıllar kıdemli mühendis olarak çalıştı. Şimdi ise nerede olduğunu bilmiyoruz. Ancak o diski geri almalıyız. Ne olursa olsun."

Lucas hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Oturduğu koltuktan hışımla kalktı. Yaktığı sigarasını yarıda söndürerek masadaki küllüğe bastı. Ardını dönmeden önce son sözlerini söyledi.

"Hırsıza benzer bir halim var mı? Daha uygun birini bulabilirsiniz... Ancak, gerçekten iş bu olsaydı. Şu Kanto denen adam. Korunuyor öyle değil mi? Yüksek güvenlikli bir yerde olmalı. Tanıdığınız, güçlü kişilerce. Belki de şu siktiğimin ülkesindeki size rakip olan başka bir şirkettir bu. Beni savaşa göndermeye kararlı gibisiniz. Ancak tam bilgi dahi vermiyorsunuz. Ben güvenmediğim insanlardan gelen hiç bir işi almam. Gidiyorum."

Arkasını döndüğü gibi kapıya ilerledi. Onu durduran bir söz ya da eylemle karşılaşmadı. Yaydığı havanın tehditkar olduğunun farkındaydı. Tigris olarak ne derece bir üne kavuştuğunun ya da çevresine nasıl bir izlenim verdiğinin farkındaydı. Diğerleri gibi değildi. Şen şakrak, toy bir çocuk olmamıştı hiç. Çocukluğunda bir askerdi. Gençliğinde bir savaşçı. Şimdi ise tek bakışıyla demiri eritebilecek bir ölüm makinesi. Bundan dolayı üzüntü duyacak değildi.

Asansörde kimse ile karşılaşmadı. Şirket genelinde tatil ilan edilmişti. En azından işçiler biraz dinleniyordu. Bu paralı domuzların tek bildiği karınlarını şişirirken emekçilerin sırtından geçinmekti oysa. Bu işi domuzlar biraz daha şişsin diye yapmıyordu. Asansör zemin kata indiğinde çıkış kapısına doğru ilerledi. Ardından döner kapıdan çıkarak bahçeye açılan merdivenleri arşınlamaya başladı. Sonra ise titreşmeye başladı telefonu. Genelde titreşimde tutardı. Hiç bir melodiyi sevememişti. Anastasia arıyordu, başının belası. Telefonu açtığı gibi onun masalsı sesi ile buluştu kulakları. Ne gün ama.

"ALO! Lucas! Lucas! Nakamura'nın teklifini kabul et! Nedenini sorma. 2 saat sonra Akihabara'da buluşalım."

"Çok geç. O domuz için kılımı kıpırdatmam. Ayrıca biz bir takım değiliz. Ne yapacağımı bana söyleyemezsin."

"Sadece kabul et! Detayları sana kafede anlatacağım. Şimdi derse giriyorum. KABUL ET!"

"Beni rahat bı-"

Anastasia aniden telefonu yüzüne kapatmıştı. Lucas içinde bir şüphe yoktu. Bu domuz için kılını kıpırdatmama konusunda aynı şekilde düşünüyordu. Ancak Anastasia farklıydı. Onun dünyaya bakış açısı ile Lucas'ın bakışı arasında en ufak bir fark yoktu. Ne kadar farklı insanlar da olsalar, ona güveniyordu. İşin detaylarını bir şekilde çözmüş olmalıydı. Maillerini mi okuyordu? Belki de telefonunu hacklemişti... Bir şekilde Lucas'ı sürekli takip etmesi canını sıkıyordu. Ne yapacaktı?

"Tigris-san! Size yalvarıyorum! Karım ve ufak oğlum... Onlar için bunu yapmak zorundayım! Siz benim tek umudumsunuz!"

Duyduğu ses Nakamura'dan başkasına ait değildi. Artık bu işin farklı detayları olduğunun bilincindeydi. Konuşmanın devamından ne çıkacağını bilmiyordu. Ancak ona bir şans verip soracaktı. Belki de Anastasia onu aramamış olsa, sırtını dönüp ilerlemeye devam edecekti. Ancak bu sefer durum farklıydı. Burnuna keskin bir koku geliyordu. Nefes nefese kalmış yaşlı adama dönüp tek bir soru sordu.

"Bana bütün detayları anlat. Tek seferde."
Last edited by Tigris on 23 Aug 2024, 03:48, edited 1 time in total.
Image
User avatar
Mona
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 5
Joined: 17 Aug 2024, 02:25

Önündeki latteye henüz dokunmamıştı. Heyecandan tırnaklarını kemirecek gibiydi. Yakaladığı ipuçlarını Lucas'a sunmak için sabırsızlanıyordu. Lucas biraz gecikmişti. Ancak geleceğini tahmin ediyordu. Neticede Lucas hep gelirdi. Bu esnada tabletinden ona kısa bir sunum hazırlamayı da düşündü. Lucas net birisiydi, böyle kurumsal beyaz yaka işlerinden hoşlanmıyordu. O sebeple ona kuracağı cümleleri aklında tutması yeterliydi. Bu esnada kafe kapısından girdiğini fark etti Lucas'ın. O da kısa bir süre sonra onu fark etmişti, hızlı adımlarla masasına doğru ilerlemeye başladı.

"Sonunda geldin! Ağaç oldum, kahvem de soğudu. Yenisini ısmarla çabuk." dedikten sonra arkasına yaslanmış ve kollarını birbirine bağlayarak Lucas'ın tepkisini merak eder şekilde bekleyişini sürdürmüştü. Ancak ondan gelecek cevabı bekleyemezdi. Neticede ne olursa olsun ona trip attığını algılayamayacak kadar mankafaydı. Ne diyeceğini biliyordu zaten. Sadede gelmesini isteyecekti.

"Neyse... İşi kabul ettin öyle değil mi? Nakamura sana ne anlattıysa unut. Yalnızca belleğin peşindeler. Peşin söyleyeyim ben de ne olduğunu bilmiyorum. Ancak ne kadar önemli olduğunu tahmin edebiliyorum. Sen de ikna olmuşsundur, kabul ettiğine göre."

Söyleyeceklerini söyledikten sonra Lucas'ın sözlerini dinleyecekti. Sevmediği şeylerden biri de habersizlikti. En azından bir işin içindeyken tüm her şeyi kontrol etmek isterdi. Onun mizacı böyleydi. Onu fazla bekletmemek adına, sorularına bir açıklama getirmek zorundaydı.
Image
User avatar
Tigris
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 6
Joined: 15 Aug 2024, 04:22

Nakamura ile olan kısa sohbetini bir süre daha sürdürmüş, ardından Anastasia ile buluşmak üzere okuluna yakın kafeye doğru ilerlemeye başlamıştı. Anastasia hakkında olan düşünceleri pek değişmiyordu. Hevesli olduğunun farkındaydı. Ancak onu tehlikeden uzak tutmak istiyordu. O fazlasıyla normaldi. Okuluna gidiyordu. Arkadaşları falan vardı, tenis oynuyordu. Tüm bunlar Lucas'ın yakınından geçemeyeceği, ona yabancı şeylerdi. Aklındaki tek şey, ondan öğrenebileceklerini öğrenip bu meseleyi kapatmaktı.

Kısa bir yürüyüşün ardından kafenin kapısına ulaştı. Hemen önünde Anastasia'nın motorunu da fark etmişti. Kafe kapısından girdikten sonra kalabalığa pek aldırış etmedi. Uzun boyu sağolsun, kızın onu fark etmesi pek de güç değildi zaten. Anastasia'nın nerede oturduğunu az çok sezmişti. Genelde kafenin en çok insanı kesebileceği, kalabalık yerlerini seçerdi. Lucas ise bunu pek sevmezdi. Ona doğru ilerlemeye başladı. Her zamanki gibi alımlıydı. Ona değer vermiyor değildi. Belki de hayatındaki az sayıdaki insan arasında, en güvendiği ve önemsediği insan da oydu. Ancak onun farklı bir hayatı vardı. Onunla olması, onu parçalamaktan başka bir şey değildi.

Kısa süre sonra yanına ulaştı. İlk top ondan gelmişti. Kahvesi ile ilgili sözlerinden sonra arkasına yaslanmıştı. Lucas bu sözlere basitçe gülümsemeyi düşünse dahi gözlerini devirerek karşılık vermiş ve sandalyesini geriye çekerek oturmaya girişmişti. Bu esnada Anastasia tekrar söze girmişti. Onu dinledikten sonra kaşlarını hafifte olsa çatmış, suratına kilitlenerek rahatsız olduğunu belli etmişti. Sözleri sona erdikten sonra yavaşça konuşmuştu.

"Araştıracağım, bakacağım dedim. Ne demek yalan söylüyor? Bana tüm maddi varlığının sona ereceğinden bahsetti. Hapse girebilirmiş falan. Çocuklarına ve karısına bıraktığı her şey oradaymış. Yalan mıydı bunlar? Sen... Madem ne olduğunu bilmiyorsun, o halde nasıl yalan söylediğinden bu denli eminsin?"

Anastasia üzerine gidilmesinden hoşlanmazdı. Neticede içinde çabuk parlayabilen, minik bir kız çocuğu vardı. Ne kadar büyümüş olsa da Lucas için hep masum, hep çocuk gibiydi. Ancak bir bildiği olmasa, onu buraya çağırmazdı. Lucas bu sebeple artık ağzındaki baklayı çıkarmasını istiyordu.

"Çıkar şu ağzındaki baklayı artık. Belleğin ihale ile ilgili olduğunu söylemişti. Kanto diye bir adamın peşine düşmemi istiyor. Adres vermedi, ancak beni arayıp bir isim verecekmiş. Uğraş dur. Bir de seninle uğraşıyorum! Sana beni takip etmemeni defalarca söylemiştim..."
Image
User avatar
Mona
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 5
Joined: 17 Aug 2024, 02:25

Lucas'ın sorularının çoğunu cevaplayacaktı. Ancak hemen mi cevaplamalıydı yoksa onu biraz daha çılgına mı çevirmeliydi pek emin değildi. Gülümsedi. Lucas onun gülümsemesini severdi. Ardından onu pek fazla bekletmek istemediğine karar verdi. Aslında kendisi de pek beklemek istemiyordu.

"Birinci olarak, sana ne? İkinci olarak da kontrat yaptın mı?" Sorusunu yönelttikten sonra gülümseyişini biraz daha arttırmış ve onun yüzünün alacağı şekli keyifle izlemeye koyulmuştu.

"Yapmadın tabii ki. Sen kontrat yapmazsın. O halde o ihtiyarı geride bırakabiliriz. Onunla işimiz kalmadı. Ama bellekle işimiz var. Anlattığı şeyler bir yere kadar doğru. Kanto denen herif gerçekten ondan bir bellek çaldı. Ama bellekte finansal sırlar falan yok yani." dedikten sonra soğumuş kahvesinden iştahla bir yudum aldı. Lucas'ın bakışlarına kendi bakışlarını buluşturduktan sonra devam etti konuşmasına.

"Nakamura Japonya hükümetiyle çok yakın. Bir dönem parlemento üyeliği dahi yaptı. Ama dış bağlantıları daha kuvvetli. Japonya'dan değil Dünya'dan bahsediyorum. 3 ay önce üretim tesislerinden birini süresiz olarak kapattı. Hatta işçiler grev falan yaptı. Haber izlemiyorsun ki hiç nereden bileceksin? Tesis kapanmış olsa da sevkiyatlar devam etti. Yeni oyuncağımla biraz izledim onu. Gizlilik modu falan var. Kanto'yu hiç görmedim. Öyle birinin varlığından haberim yoktu. Orada ne mi gördüm? Kostümlü herifler!"

Bir yudum daha aldı. Çok konuştuğunda boğazı kuruyordu. Ancak peş peşe konuşmadan da kendisini ifade edemiyor gibi hissederdi hep. Lucas'ın merak içinde kaldığını bildiğinden bir an önce onu mutlu etmek istiyordu.

"Geliştirilmişlerin orada işi ne sence? Biraz saksıyı çalıştır lütfen. Oranın güvenliğini sağlıyorlardı. Tek bir bellek için hem de. Kanto bir piyon olabilir, ama bir şekilde o belleği oradan çıkarmayı başardı. Belleğe gelirsek... Nakamura hileli ihale almaz. Alsa bile kayıtları bir bellekte tutmaz. Oradaki herifler hükümete falan çalışmıyordu. Kayıtlara baktım, sosyal medyayı taradım, gazeteleri araştırdım. Japon değiller, Japonyada yaşamıyorlar."

Biraz daha bekledikten sonra Lucas'ın soracak sorusu olup olmadığından emin olmadığı için suratına aval aval bakacaktı. Ancak birazdan bahsedeceği şeyler teorisinin temelini oluşturuyordu. Lucas'ın bundan haberi olması imkansızdı.

"Nakamura'nın 5 yıl önce parlementoda başkanlığını yürüttüğü çalışma grubunu biliyor musun? Geliştirilmiş Kayıt Yasası üzerine çalıştı. Hatta yasada düzenleme gerektiğini savunanlardan biriydi. Denetlemek ya da yapılandırmak değil. Bu adamın takıntısı bu. O bellek, Geliştirilmiş Kayıt Yasası ile ilgili."
Image
User avatar
Tigris
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 6
Joined: 15 Aug 2024, 04:22

"Yalnız çalıştığınızı biliyoruz. Ancak bir yardımcınız olduğunu düşünmüştük. Kızıl saçlı kız. İsmi Mona mıydı?"

Anastasia'nın tüm anlattıklarını dinledikten sonra aklında oturan parçalar olayın ciddiyetini bir kez daha suratına çarpmıştı. Bu olayın ona denk gelmesi... Hayır, bu olayın içine düşmesi tesadüf değildi. Nakamura'nın canını orada almalıydı belki de. Zira, işler o noktaya evrilebilirdi. Anastasia'nın sözleri nihayete erer ermez suratında açık seçik "bok yemiş" gibi bir ifade oluşmuştu. Yüz kaslarını kontrol edemese dahi, gömüldüğü masadan doğrulmuş ve 180 derece her yönü kontrol etmişti. Düşünceleri o kadar seri akıyordu ki zihninde, henüz cümlelerini tasarlayamadan Anastasia'ya doğrudan konuyu açtı.

"Sen... Ne yaptığının farkında mısın?" dedikten sonra ona toparlanma zamanı dahi tanımadan tekrar konuştu. Çünkü zihninde hep aynı cümle tekrarlanıyordu. Pas tutmuş kapı gıcırtıları zorluyordu zihninin odalarını. Tüm kan beynine hücum etmişse de, bir şekilde ses tonunun seviyesini korumayı başarabilmişti.

"Açık vermişsin Anastasia! Lanet olsun, Nakamura onu izlediğini biliyor. Sana ulaşmak için beni kullandı. Şimdi ikimiz de ateş hattındayız. Düşün biraz. Eğer sen bu işe burnunu sokmamış olsaydın, beni arayıp bu iş için tutmayacaklardı. Neden bana geldiler sanıyorsun?"

Aynı bok yemiş ifadenin onun suratında da oluşacağını tahmin edebiliyordu. Ancak artık güvende değillerdi. Rahat tavırların kimseye bir getirisi yoktu. Bir şekilde bu işin içine çekilmişti ve onu korumak zorundaydı. Ancak hayatın ona öğrettiği bir şey vardı. Sonsuza kadar savunmada kalarak karşındakini yenemezdi. O belleğe bir şekilde ulaşmak zorundaydı. Hakkında çok az şey bildiği, nereden elde edeceğini dahi kestiremediği şeyi. Samanlıkta iğne aramak gibiydi. Lucas zihnini daha fazla bulandırıp dikkatini dağıtmak istemiyordu. Anastasia bir asker değildi. Onun gibi yetişmemişti. Ona bildiği her şeyi öğretse dahi kişiliği buna uygun değildi. Lucas sayısız can almıştı, sayısız kez ateşlerde yanmıştı. Anastasia böcek gördüğünde dahi ona pizza ikram ederdi.

"Normal davran. İzleniyor olabiliriz. Shadowrider'ı çağır. Bir süre için eve gitmeyeceğiz. 6 farklı otelden rezervasyon yaptır. Hepsi birbirine oldukça uzak olsun. Bu sırada bizim için güvenli bir yer bulacağım. Bana sormadan tek bir adım atmayacaksın. Anlaşıldı mı?"
Image
User avatar
Mona
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 5
Joined: 17 Aug 2024, 02:25

Modu olabildiğince düşmüştü. Lucas'ın vereceği tepkiyi beklemiyordu. Nerede açık vermiş olabilirdi? Dahası Nakamura gerçekten de onları izliyor olabilir miydi? Yardım etmek istemişti. Bu işi Lucas'ın önüne atıp, onunla bir şeyler başarmak istemişti. Önemli bir şeyler. Şimdi ise hem kendisini, hem de onu zor durumda bırakmıştı. Lucas haklıydı. O bir askerdi. Her ihtimali ve durumu düşünüyordu. Ancak Anastasia, zannettiği gibi birisi değildi...

"Ben.. Ben bunu hiç düşünemedim... Benim yüzümden bu saçmalıkla uğraşmak zorundasın şimdi..."

Biraz duraksadıktan sonra yüzündeki ifadenin ciddiyeti çabucak kayboldu. Düşündüğü zaman, onu endişelendiren her şey bir bir siliniyordu. İstediği şey zaten bu değil miydi? Lucas ile olmak. Onun korumasında olmak gibi değil. Onu koruyabilmek. Anastasia, her ne kadar onun gibi asker olmasa da, onu koruyabileceğini biliyordu. Belki de bu kaderinde vardı. Bunu yapması gerekiyordu. Bu hatayı yapması gerekti belki de. Artık bu işte beraber olabilirlerdi.

"Ama pek korkmadım açıkcası. Düşünsene, Tigris yanımda! Ne kadar güçlü olduğunu biliyorlardır diye tahmin ediyorum. Hemen harekete geçersek o belleği bulabiliriz. Hem artık beni korumak zorundasın. Yani bu işte beraberiz!"

Yüzüne tekrardan renk gelmişti. Son yudumunu aldıktan sonra masadan kalkma niyetini belli edermiş gibi koluna çantasını taktı. Hemen ardından telefonunun uzaktan kontrol uygulamasını açarak motorunun otonom sürüş özelliğini aktifleştirdi. Bir kaç dakika içerisinde buraya gelirdi. Masadan kalktığı esnada 32 dişiyle gülümsedi ona. Tekrardan konuştu.

"Gidelim mi?"
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 59
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Siz ikiniz, kafede yan yana otururken, Anastasia'nın motorunun gelmesini bekliyorsunuz. İçinizde bir huzursuzluk var, ama aranızdaki konuşma sonrasında biraz olsun rahatlamış gibisiniz. Kafenin kalabalığı, insanların arasındaki sohbetler, kahve makinelerinin çıkardığı sesler... Her şey normal görünüyor. Fakat bu normallik, bir fırtınanın öncesindeki sessizlikten başka bir şey değil. Anastasia, motorunun uygulama üzerinden harekete geçtiğini kontrol ederken, Lucas'ın bakışları kapıya doğru kayıyor. İçinde bir şeylerin ters gittiğine dair bir his var. Dışarıdan gelen trafik ve insanlar normal gibi görünse de, kafanda bir türlü oturmayan bir şeyler var. Derin bir nefes alıyorsun Lucas; gözlerin kapıya odaklanıyor ve saniyeler geçtikçe hislerin doğruluğunu kanıtlayan bir şey fark ediyorsun.

Kapının hemen önünde park etmiş olan siyah bir jip duruyor. Jipin sürücüsü, camdan dışarıya doğru bakıyor. Şoförün keskin gözleriyle seninkiler, sanki okyanusun derinliklerinden kopmuş iki dalga gibi, bir an için buluşuyor. Onun yüzünü hatırlıyorsun, evet, o adam... Nakamura'nın binasındaki asansörden çıkarken gördüğün adamlardan biri. Asansörde bir gölge gibi yanında duran, sessizce sizi süzen o adam. Buraya kadar gelmiş olması, işlerin hiç de yolunda gitmediğinin açık bir göstergesi. Gözlerinin önünde seni ve Anastasia'yı süzen bir tehdit var. Bir süre için zaman sanki yavaşlıyor, her saniye bir saate dönüşüyor. Kalp atışların hızlanıyor, ama zihnin soğuk ve hesapçı. Her an bir şeylerin patlak verebileceğini hissediyorsun. Tam o sırada, jipin arka kapısı hafifçe aralanıyor. Kapının aralığından bir figür beliriyor; elinde koca bir minigun taşıyan kaslı bir adam. Adamın yüzünde ne bir ifade var, ne de bir tereddüt. Gözleri boş, sadece hedefe odaklanmış bir ölüm makinesi gibi. Silahın namlusunu yavaşça kafenin girişine doğru çeviriyor. Her şey o kadar yavaş akıyor ki, bir rüyada gibisiniz. Zihniniz saniyeler içerisinde yüzlerce farklı plan ve olasılığı tarıyor.

Anastasia, Lucas’ın duraksadığını ve gözlerini sabitlediği yönü fark ettiğinde bir şeylerin ters gittiğini anlıyorsun. Kafanı hızla kapıya çeviriyor ve sen de aynı jipin farkına varıyorsun. Adrenalin, damarlarınızda hızla akmaya başlıyor. Bir an için bakışıyorsunuz, belki de son kez. Anastasia, motorunu yaklaştırmak için telefonundaki uygulamaya bir kez daha dokunurken, Lucas kendine en yakın koruma noktasını hesaplamaya başlıyor. Jipin kapısı iyice açılıyor, adam minigun'un tetik mekanizmasını çekerken, metalin sürtünme sesi, atmosferde gerilim dolu bir yankı bırakıyor. Kafenin içinde oturanlar, hala günlük sohbetlerine devam ediyorlar, tehlikenin ne kadar yakın olduğundan habersizler. Siz ise, sanki zaman duruyor ve her şey donmuş gibi bir ruh halinde, saniyelerin hızla tükenişini hissediyorsunuz.

Kafenin köşe tarafında, cam duvarın hemen yanında yer alan bir masada oturuyorsunuz. Bu konum size hem geniş bir görüş açısı sağlıyor hem de kafenin kalabalığı arasında nispeten daha sessiz bir alan sunuyor. Masanız, kafenin ana giriş kapısına yaklaşık beş metre uzaklıkta, tam çapraz konumda bulunuyor. Giriş kapısı ise dar bir sokakla ayrılan dış bahçeye açılıyor. Jip, kapının hemen karşısında, yaklaşık on beş metre mesafede park edilmiş durumda. Bu sokak oldukça dar, iki aracın yan yana geçemeyeceği kadar, bu da aracın stratejik olarak nasıl yerleştirildiğini gösteriyor. Giriş kapısı ve jip arasında açık bir görüş hattı var; bu da silahlı adamın, kafeye rahatlıkla ateş açabileceği anlamına geliyor. Masanızın konumu ise sizi doğrudan çapraz ateşe maruz bırakıyor; yani, giriş kapısından içeriye yapılacak bir saldırıdan kaçınmak için oldukça hızlı ve akıllıca hareket etmeniz gerekiyor.
User avatar
Tigris
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 6
Joined: 15 Aug 2024, 04:22

Daha öncesinde de yapmıştı. Deri yüzmüş, canlı canlı birisini deşmişti. Bıçağının ucundan sinirler ve kas dokusundan geriye çürük kokusu, sızan pis kan ile kendisini gösterirken; solup gitmiş bir hayatı izlemişti. Kasılan et parçası yerini cansız gözlere her bıraktığında Lucas, biraz daha insanlığından uzaklaşmıştı. Her defasında dalıp gidiyordu bu kabuslara. Güçsüzlerin güçlüler için pislik temizleyip, bokun içine daha çok battığı bu dünyada gücü elde ettiği anda hayatını adadığı şey de değişmişti. Bir kez daha geri dönemezdi artık. Koruyabildiğini koruyacak, koruyamadığı her can için intikam alacaktı. Şimdi ise, bir anda bulmuştu tekrar kendisini bu pis kumar masasının tam ortasında. Blöf yapanlar, yalan üstüne yalan söyleyenler, şanslılar ve kendisi. Ne elde edeceğini düşünmeden atıldığı bu yolda kartlarını elinden geldiğince saklamalıydı. Anastasia için üzülüyordu. Onun tecrübesi yoktu. Yaşanmışlığı, motivasyonu ve hedefleri kendisi gibi değildi. En başından, burada olmaması gerekiyordu. Lakin artık sorumluluklarına bir yenisi daha ekleniyordu. Daha fazla koruma.

Kapıya baktığı an vücudundaki her bir hücrenin kıpırdadığını hissetti. İç güdülerinin ona söylediği şey 7 yıl önce Suriyedeki görevdekinin aynısıydı. Karargaha atılan bomba. Kaçması için kısıtlı süre. Ekip arkadaşlarını kurtarması ve kendisini yaşatması için belki de bir kaç saniye... Şimdi ise daha fenası ile karşılaşmıştı. Kafasını çevirdiği an gördüğü jip ve içindeki sürücüyü anında tanımıştı. Nakamura'nın adamları buradaydı. Şimdi ise pisliğini temizlemek için kendisini karşısına almıştı. Tigris tahminlerinde haklıydı. Ve haklı olduğu için buruk bir gururu da beraberinde yaşıyordu. Ardından gördüğü ve anında ne olduğunu anladığı adama baktı. Elindeki silahın bir benzerini zamanında kullandığına emindi. Adamın tereddüt edeceği yoktu. Öldürmek için para alan, öldürmekten başka gayesi olmayan bir şeytandı o. Tıpkı Lucas'ın seneler öncesinde olduğu gibi. Şimdi ise durum farklıydı. Sahip olduğu kısıtlı sürede kendisini, Anastasia'yı ve kafede bulunan her bir insanı korumalıydı. Başka çaresi yoktu. Herif çoktan silahı kurmuştu. Tek yapması gereken tetiğe abanmaktı. Lucas silahına davranıp onu vurmaya kalkarsa ya kendileri ya da kafedeki en azından 5-6 kişi yaralanacaktı. Zaiyat vermeme ihtimalleri yoktu. O sebeple ilk hamlesi adamın görüş alanından kaçınmak olmalıydı. Hareket halinde iken adamı vurması zordu. O yüzden flaş fişeği kullanarak hareket halindeyken hızlı bir atış yapacaktı. Ardından onun görüşünü keserek bir kaç saniye kazanmayı umuyordu.

Elini beline attı ve silahına davrandı. İşaret parmağı ile flaş fişeğinin olduğu hazneyi namluya sürerken tabancanın horozunu kurdu. Bu esnada sağına doğru sıçrayacak ve takla atarak kafenin kapısının sağ tarafına doğru, mermilerin ulaşamayacağı kör noktaya doğru yerden ilerleyecekti. Sis fişeği kullanmanın bu adam karşısında pek bir avantajı olmayacaktı. Zira görüşünü kesse dahi, o herifin içeriyi taramasına engel olamazdı. En azından bir kaç saniye kazandıracak bu yolu seçecekti. Anastasia'nın da yavaş yavaş olayın farkına vardığını biliyordu. Onu eğitecek, bilinçlendirecek ve hafızasını tazeleyecek vakti yoktu. Kendisine güvendiği gibi, ona da güvenmesi gerekiyordu. Belki o bir asker değildi. Ancak artık olacaktı. Nitekim Lucas'ın da başka çaresi yoktu, tıpkı Anastasia'nın da olmadığı gibi.

"Anastasia. Kurtarabildiğini kurtar!"

Sıçrayıp yere doğru takla atarken tabancasını hedefi ile kendisi arasındaki yöne doğrulttuğu gibi fişeğini ateşledi. Bu tarz operasyonlarda çok bulunmuş ve bu tip baskınlardan daha önce sağ çıkabilmişti. Bu hamle kendisini o adama yaklaştıracaktı ve şimdilik görüş dışında kalmasını sağlayacaktı. Ancak bir ya da iki saniye sonra kafeye ateş açacak herifi durdurmasının yolu ona biraz daha yaklaşmaktı. Ancak attığı fişek sayesinde hedefinin onun hareketini göremeyeceğini düşünüyordu. Işık patlamasının etkisi geçene kadar bir şekilde onu denklemden çıkarması gerekiyordu. Zira bu jipin peşlerine takılacak tek şey olmayacağının bilincindeydi. Devamı gelecekti. Bir sonraki hamlesi için sürpriz bir saldırı şansı elde edebileceğini umuyordu.
Image
User avatar
Mona
Geliştirilmiş
Geliştirilmiş
Posts: 5
Joined: 17 Aug 2024, 02:25

Lucas'ın gözleri farklı ve seri bir biçimde kapıya döndüğünde, tehlikenin içinde olduğunu anlamıştı. İlk düşündüğü şey, insani bir tepkiden ve refleksten daha ötesi değildi. Ölümü ve çaresizliği düşünürken Lucas'ın sesi ile kendisine gelmişti. Bu cendereden çıkmak için elinden geleni yapmalı, ona ayak bağı olmamalıydı. Ancak korkunun tesirinden kurtulması çok zordu. Lucas'ın harekete geçeceğini anladığı an elindeki kahveyi yere bırakmış, birazdan çatlayacak olan fincanı dahi düşünmeden harekete geçmişti.

Silahlı adama göz ucuyla baktığında gözlerinde ne bir tereddüt, ne de insani bir duygu görmemişti. Ancak Anasatasia için durum tam tersiydi. Ne olursa olsun, ne yapabilecek olursa olsun o bir insandı. İnsanlığının getirdiği tüm her şeyi benliğinde taşıyordu. Lucas yapabilirdi. İnsanlığından sıyrılabilir ve bu durumda kendisini yönetebilirdi. Ancak Anastasia için bu durum zordu. Yine de hayatta kalmak, nefes almak onun insanlığına dahildi. Bir refleksti.

Sol ayağını önüne doğru savurduğu gibi kafe masasını yere devirecek ve eğilerek ardına sığınacaktı. Lucas kadar hızlı hareket edemeyebilirdi. Tecrübesi yoktu. Ancak kendisini ve kafede bulunanları bir kaç saniye daha hayata bağlayabilecekse, elinden geleni yapmaya hazırdı. Masanın ardında siper alıp bedenini küçültebildiği kadar küçülttükten sonra tüm gücüyle, avazı çıktığı kadar bağıracak ve herkesi aynısını yapmaya davet edecekti.

"Herkes! Eğilsin! HERKES!"

Kendisini güvene alıp, kafedeki herkese tehlikeyi haber verdikten sonra Harmoni yeteneğine başvuracaktı. Zaiyat vermelerine karşılık, kendisine, Lucas'a ya da ona yakında bulunan bir insana mermi isabet etme ihtimaline karşılık şifa yeteneğini kullanacaktı ve Lucas'ın olabilecek en kısa sürede problemi çözmesini bekleyecekti.
Image
User avatar
GM - Veil
Admin
Admin
Posts: 59
Joined: 30 Oct 2023, 23:23

Siz ikiniz, tehlikenin her an patlamak üzere olduğu bu anlarda tamamen içgüdülerinize güveniyorsunuz. Lucas'ın zihni, yılların verdiği savaş tecrübesiyle anında harekete geçiyor, Anastasia ise her ne kadar tecrübesiz olsa da, Lucas’a olan güveni ve hayatta kalma isteğiyle hareket etmeye başlıyor.

Lucas, elini hızla belindeki tabancaya attığın anda, zihnin sanki saniyeleri uzatıyor. Vücudundaki her kas, o eski savaş anılarına dönerek harekete hazır hale geliyor. Parmaklarının arasına flaş fişeğini yerleştiriyor, tabancanın haznesine sürerken silahın ağırlığını hissediyorsun. Gözlerin ise hala o jipin içinde, mermi yağmurunu başlatmak üzere olan adamda. Bu herif, ölümden başka bir şey düşünmeyen bir makinaya dönüşmüş. O an, onun hareket etmesini beklemiyor, inisiyatif alıyorsun. Silahını kurarken bir yandan sağ tarafa doğru bir sıçrama yapıyorsun. Hızla yere inip kafenin kapısının hemen sağındaki kör noktaya doğru bir takla atıyorsun. O anda, flaş fişeğini adamla arandaki mesafeye doğru ateşliyorsun. Işık, anında patlayarak küçük ama etkili bir patlama yaratıyor.

Flaş fişeği patladığı anda, jipin içindeki adamın gözleri kamaşıyor, silahını ateşlemek için hazırladığı parmakları bir anlığına havada asılı kalıyor. Şiddetli ışık patlaması gözlerini yakıyor, bir anda şaşırıp sendelemeye başlıyor. Bu anlık şaşkınlık sana zaman kazandırıyor. Kör noktaya doğru ilerlemeyi başarıyor, silahın menzilinden çıkıyorsun. İçgüdülerin seni buraya kadar getirmişti ve doğru kararlar verdiğinin farkındasın. Birkaç saniye daha bu avantajı kullanabilirsin. Bu sırada, o adamın hareketleri de tahmin ettiğin gibi yavaşlıyor. Hedefini kaybeden adam, artık ne yapacağını şaşırmış halde.

Anastasia, Lucas’ın gözlerinin kapıya çevrildiği anı takip etmiştin. İlk başta zihninde beliren korku dalgası, Lucas’ın sesiyle parçalanıyor. Sanki o sesi duymak, ölümün karşısında dahi sana bir güven veriyor. Lucas'ın sözleri beynine bir komut gibi işliyor. Ne yapacağını bilemesen de, hareket etmen gerektiğini biliyorsun. Bir an bile düşünmeden, elindeki fincanı yere bırakıyor ve kafe masasını devirmek için ayağını öne doğru atıyorsun. Masayı yere devirip siper alıyorsun. Kendini küçülttüğün kadar küçülüp, o sırada kafedeki insanlara sesleniyorsun.

Sesin kafenin içinde yankılanırken, insanlar paniğe kapılmaya başlıyor. İlk başta kimse ne olduğunu anlamıyor, ama ardından çoğu insan senin çığlığını ciddiye alıp yerlere çömelmeye başlıyor. İşte tam bu anda, kafede yaşanabilecek en büyük felaketin ortasında, içindeki gücü çağırıyorsun. Harmoni gücünü aktif ediyorsun. Bu güç, etrafınızdaki dünyayı bir anda değiştiriyor. Biyom oluşmaya başlıyor. Etrafında, zemin boyunca hızla büyüyen menekşeler, zambaklar, ve çeşitli çiçekler belirmeye başlıyor. Küçük bir doğa parçası, kafedeki kaosun ortasında hızla şekilleniyor. Bu atmosfer, sana ve diğerlerine bir nebze huzur veriyor, ama tehlike henüz geçmiş değil.

Ancak bu süreçte, yaşanan kaosun ortasında üç kişi yaralanıyor. Minigun henüz tam anlamıyla ateşlenmeden önce, sürücünün silahından çıkan birkaç kurşun cam kapıdan sekerek içeriye isabet ediyor. Bir adam, bacağına isabet eden kurşunla yere yığılıyor. Yan masada oturan bir kadın omzundan vuruluyor, acı dolu bir çığlık atıyor. Küçük bir çocuk ise annesine sarılmış haldeyken başının hemen yanından geçen bir kurşunun şokuyla sendeleyerek yere düşüyor. Fakat tam bu anda, Harmoni gücünün etkisi başlıyor. Çiçeklerin arasından yükselen yaşam enerjisi, yaralanan insanların bedenlerini sarmaya başlıyor. Yaralarından kan sızan adamın bacağına bakıyorsun, ve yavaşça iyileşmeye başladığını görüyorsun. Kurşun hala içeride olsa da, kanama duruyor. Kadının omzundaki yara kapanmaya başlıyor, etrafındaki insanlar şaşkınlıkla ne olduğunu izliyor. Küçük çocuk ise şifalanmaya başlamış, gözlerindeki korku yerini bir nebze huzura bırakmış durumda. Anastasia’nın gücü, bir anda kaosun ortasında hayat kurtarıyor.

Bu sırada dışarıda, flaş fişeğinin etkisiyle görüşlerini kaybeden adamlardan biri, nihayet tekrar kontrolü kazanıyor. Jipin içindeki minigunlu adam, gözlerini ovuştururken silahını yeniden kafenin kapısına doğrultuyor. Ancak o anda, jipin kapısı açılıyor ve içinden başka biri daha çıkıyor. Adam, cılız bir yapıya sahip gibi görünse de, dışarıya adımını attığı anda vücudundaki kaslar hızla büyümeye başlıyor. Gözleriniz bu değişime tanık oluyor; adamın zayıf bedeni bir anda devasa kaslara bürünüyor, giysileri yırtılacakmış gibi geriliyor. Gözleri sanki her an patlayacak öfkeyle dolu. Bu herif sadece bir suikastçı değil; bu bir yaratık, bir ölüm makinesi.

Adam, devasa kaslarının gücüyle birdenbire kafenin cam kapısına doğru koşmaya başlıyor. Her adımıyla cam titreşiyor, zemine vurduğu her ayak darbesiyle yer sarsılıyor. Tehlikenin boyutu bir anda daha da artıyor. Lucas, ona karşı ne yapacağını zihninde planlarken, Anastasia ise hala gücünün etkilerini sürdürerek, kafedeki insanları koruma görevine devam ediyor.

Tehlike adım adım yaklaşıyor.
Post Reply